Mensubu, görevlisi ve yetkilisi, önemli bir Kurul Başkanı olduğu Partisi adına kamuoyu ve halka hitaben bir basın açıklaması yapan Büyük Birlik Partisi (BBP) Yüksek İstişare
Kurulu Başkanı Hakkı Öznur: Anayasa Değişikliği referandumu süreci ile ilgili olarak "Büyük Birlik Partisi olarak, tek adam rejimine
karşıyız" dedi.
İşte, bu gün gündeme bomba gibi düşen o açıklama...
İşte, bu gün gündeme bomba gibi düşen o açıklama...
Referandum süreciyle ilgili BBP'den gündeme bomba gibi düşen
bir açıklama geldi. BBP Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Hakkı Öznur, yaptığı
açıklamada "Millete dayatılan bu rejim değişikliğini kabul etmiyoruz. Bu
Erdoğaniat bir rejim değişikliğidir" dedi.
İşte BBP adına yapılan basın açıklaması:
"Anayasa değişiklikleri hiç bir toplumsal müzakere, sivil toplumun ve siyasal partilerin katılımı aranmadan, AKP tarafından dört duvar arasında hazırlandı, büyük bir telaş içinde TBMM’den geçirildi. Çağımız özgürlük ve demokrasi çağı iken İnsanlık katılımcı ve özgürlükçü demokrasiyi konuşurken 15 Temmuz ihanetini ve kalkışmasını fırsat bilen AKP iktidarı otoriter rejim fırsatçılığı yapmıştır.
"Anayasa değişiklikleri hiç bir toplumsal müzakere, sivil toplumun ve siyasal partilerin katılımı aranmadan, AKP tarafından dört duvar arasında hazırlandı, büyük bir telaş içinde TBMM’den geçirildi. Çağımız özgürlük ve demokrasi çağı iken İnsanlık katılımcı ve özgürlükçü demokrasiyi konuşurken 15 Temmuz ihanetini ve kalkışmasını fırsat bilen AKP iktidarı otoriter rejim fırsatçılığı yapmıştır.
BUNUN ADI OTOKRATİKLEŞMEDİR: 12 Eylül ruhu tekrar hortlatılmıştır. Korku imparatorluğu
ülkeye hakim olmuştur. OHAL şartlarında yapılan bir anayasa değişiklği Türkiye’yi
kucaklayamaz. Tek adam, tek parti rejimi Türkiye’nin devâsa sorunlarını
çözemez Millet egemenliğinin Saray’a devredilmesi olan, “tek adam tek parti ”
rejimi öngören son Anayasa değişiklikleri ile tüm temel hak ve özgürlükler
baskı ve tahakküm altına alınmak istenmektedir. Bu anayasa değişikliği ile sistem demokratikleşmez, Ülke tek
Parti dönemine döner ve tek adam rejimi oluşur. Bunun adı otokratikleşmedir.
BU, İYİ NİYETLİ BİR ANAYASA DEĞİLDİR: Cepheleşmeyi, kutuplaşmayı, ayrışmayı aşarak tüm
farklılıklarımızla ortak bir yaşam kurmayı başarmamız, bu BAAS zihniyetli
anayasa taslağı ile dayatılan rejim altında mümkün değildir! Meclisi yok sayan demokratik hukuk devleti ile asla
bağdaşmayan bu sistem milleti birleştirmiyor, bölüyor ve kutuplaştırıyor. Halk oylamasına sunulan bu 18 maddelik taslak tek kelimeyle
“Seyyar Tayyar Taslağı”dır.
1-Bu iyi niyetli bir anayasa değişikliği değildir. “Fren-Denge Mekanizması” üzerine inşa edilmemiştir. Yapılan anayasa değişikliğinin demokratik meşruiyet eksikliği var. Demokrasiden ve milli iradeden söz edilemez.
1-Bu iyi niyetli bir anayasa değişikliği değildir. “Fren-Denge Mekanizması” üzerine inşa edilmemiştir. Yapılan anayasa değişikliğinin demokratik meşruiyet eksikliği var. Demokrasiden ve milli iradeden söz edilemez.
2- Anayasanın demokratik bir anayasa olup olmadığı
tartışmasından önce, hazırlanma yöntemi demokratik değil. Yine bu değişiklikler
kabul edilirse Türkiye daha fazla kutuplaşacak cepheleşecek ve gerginleşecek.
3- Bütün güç tek bir merkezde toplanıyor ve demokrasiden
uzaklaşılıyor. Yeni anayasa ile bütün güç tek kişide toplanacak, demokrasi
ortadan kalkacak.
4- Bütçe, örtülü ödenek, KHK, tüzük, yönetmelik gibi yetkiler
tek kişide toplanıyor.
5-Yeni Cumhurbaşkanlığı sistemi kapitalist enternasyonalin
Türkiye’yi eyaletlere bölmek için dayattığı sistemin adıdır.
18 Maddelik Seyyar Anayasa Taslağı Değişikliği ile Şunlar
Gerçekleşecektir:
- Öngörülen sistemle Cumhurbaşkanı tek başına devlet haline
getirilmektedir. Bu sistemle Türkiye Cumhuriyeti devleti tek adam iktidarına
bırakılacak. Yasama, yürütme ve yargının yetkileri tek adamda toplanacak.
-Bu Anayasa değişikliği ile yargı, yürütme, yasama
cumhurbaşkanına tabi ve yürütmenin tümü partili Cumhurbaşkanına emanet
edilmiştir. Bunun adı tek adam rejimidir.
- Demokrasilerin olmazsa olmazı sayılan kuvvetler ayrılığı
Yasama (TBMM), Yürütme (Hükümet) ve Bağımsız ve tarafsız Yargı ortadan kalkıyor
bu yetkiler doğrudan veya dolaylı olarak partili Cumhurbaşkanında toplanıyor.
- Bu sistemle Cumhurbaşkanı, yasama ve yürütme yetkisinin
çok önemli bir bölümünün görevini kendisi üstlenmiş oluyor. Cumhurbaşkanı,
kanun gücünde Cumhurbaşkanlığı kararnameleri yayınlayabilecektir.
- Bu sistemle Tek parti “tek adam” sistemi inşa ediliyor.
“Tek adam” devletin tümüne hükmedecek. Hem hükümet hem Meclis hem de mahkeme
olacak.
- Ülkeye cumhurbaşkanlığı sistemi getirme adına icra, yasama
ve yargının nerdeyse tüm yetkileri tek adamda toplanıyor.
-Bu anayasa değişikliği ile Bakanlar, parlamentoya değil,
kendilerini göreve atayan başkana karşı sorumlu olacaklardır. Dolayısıyla
“başkanın adamları” olmaktan öteye gidemeyeceklerdir.
- Bu sistemle, Cumhurbaşkanı Meclisin yerine kanun yapıcı
hale gelecek. Bu sistemle Cumhurbaşkanı yürütme yetkilerini kullanırken,
Meclis’e bilgi verme durumunda dahi değildir
- Bu sistemle bakanlar cumhurbaşkanının iki dudağı arasında.
Hükümet yetkileri Cumhurbaşkanının elinde toplanmaktadır.
- Bu sistemle, partili cumhurbaşkanı dış seyahat, hastalık
ve diğer sebeplerle görevinden ayrıldığında, yerine başkan yardımcısı geçmekte
ve partili Cumhurbaşkanının bütün yetkilerini kullanabilmektedir.
- Bu sistemle seçilmişler değil, atanmışlar devleti
yönetecekler ve egemenliği temsil edeceklerdir.
- Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi komünist faşist ve BAAS
gibi otoriter ve totaliter rejimlerde olur. Demokratik hukuk devletinde partili
cumhurbaşkanlığı olmaz
-Partili Cumhurbaşkanı öncelikle oy aldığı partisinin
hizmetine koşacağında bütün milleti ( cumhuru) kucaklayamaz. Cumhurbaşkanı AKP
genel başkanı olabilecek ve AKP genel başkanı da yargıyı belirleyecek. AYM’yi
belirleyecek, HSYK’yı belirleyecek.
-Parti / devlet bütünleşmesi otoriter rejimlerde olur. Bütün
güç ve yetkilerin tek bir merciide toplanmasının temel hak ve hürriyetleri
nasıl kısıtladığı, iktidarın hoşuna gitmeyen kişi ve çevrelerin nasıl sürekli
tehdit altında yaşamak zorunda bırakıldığı konusunda ülkemizde büyük bir tarihi
tecrübe var.
- Bu sistemle, meclis saraya bağlı bir daireye dönüşüyor.
Meclis sarayın bir ünitesi olacak. Bu sistemle, devlet meclisten çıkan
yasalarla yerine kararnamelerle yönetilecek. Meclisin yetkisi kişi yada
kişilere devredilemez.
- Bu sistemle Meclissiz devlet kuruluyor. Meclis üst organ
olmaktan çıkarılıyor.
-1924 anayasasında TBMM “Cumhurbaşkanı bana bağlı olsun”
diyordu. Bugün ise tam tersi söz konusu: Cumhurbaşkanı TBMM’yi kendine
bağlıyor.
-Bu sistemle Meclis rahat çalışamaz. Vesayet altında kalır.
Gazi Meclis’in hükümeti denetleme araçlarını yok etme girişimi, aslında
Meclis’i yok etme girişimidir
-Son Anayasa değişikliği ile TBMM’nin bir danışma meclisi
işlevine indirildiği ortadadır. Bir Kenan Evren ve Danışma Meclisi modeli
karşımıza çıkmıştır.
-Bu anayasal düzenleme hayata geçirildiği takdirde “örtülü
otoriterlik” gerçeği büsbütün pekişecektir. Türkiye, bu Erdoğanist sistemle
Orta Doğu, Orta Asya ve Afrika’da görülen otoriter rejimlerle birlikte
anılacaktır.
ABD, AB VE İNGİLTERE’NİN DAYATTĞI BAŞKANLIK SİSTEMİ ÜLKEYİ
BÜYÜK KAOSLARA SÜRÜKLER: ABD,AB, İngiltere daha Turgut Özal zamanından beri Başkanlık
Sistemini dayatıyor. Cumhurbaşkanlığı Sistemi girişimi, toplumu birleştirmiyor,
bölüyor. Bugün Başkanlık sistemini savunan AKP hükümeti ile birlikte
meydanlara ineceğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1993 yılında Metin Sever
ile Cem Dizdar’a verdiği röportajda, bu sistem için ‘emperyalist öneri’
demişti. Erdoğan, kapatılan Refah Partisi, MKYK üyesi ve İstanbul İl Başkanı
iken verdiği röportajda başkanlık sistemini sertçe eleştirmişti. Erdoğan 1993
yılında konuyla ilgili “Başkanlık sisteminin ortaya çıkışı bir özentinin sonucu
ya da Amerikan emperyalizminin bize bir tavsiyesi” demişti.
Yıllardır tek parti sistemini eleştirerek taraftar toplamaya
çalışanlar. Şimdi eleştirdikleri sistemden daha beterini kendileri inşa etmeye
çalışıyorlar. Meclis’i yetkisiz bırakan partili Cumhurbaşkanlığı sistemini
hedefleyen Anayasa Değişikliği vesayetçilerin yeni tezgahıdır. AKP Parlamenter
sistemin krizine işaret ederek otoriter bir sistemi dayatmaktadır. Oysa
Türkiye’de gerçek manada demokratik bir Parlamenter sistem asla söz konusu
olmamıştır. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan “ bu sistem benim projem. Bu
sistemle yetkileri tek elde toplayacağız” diyor. Başkanlık sistemlerinin kısa
sürede diktatörlüğe döndüğü bir gerçektir Başkanlık sistemlerinde demokrasinin
ömrü çok kısadır.
EVET - HAYIR KUTUPLAŞLAŞMASI ÜLKEYE ZARAR VERMEKTEDİR: Bugünkü kutuplaşma, Türkiye’nin hiçbir döneminde yaşanmadı.
Bu çok korkutucu. Giderek otoriterleşen ve tek adam rejimine benzeyen AKP
İktidarı kendisine biat etmeyen herkesi kriminalize etmeye ve baskı ile
susturmaya çalışmaktadır. Olağanüstü hal rejimi içinde yapılacak referandum bir çok
tartışmaları beraberinde getirmektedir. Temel hak ve hürriyetlerin
kullanılamadığı, vatandaşların tehdit ve kaygı algısına muhatap olduğu bir
ortamda seçim veya referandum yapılamaz.
Hukukun ve demokrasinin askıya alındığı, onlarca gazete,
televizyon, radyo ve ajansın kapatıldığı, derneklerin kapısına kilit vurulduğu,
100 binden fazla kamu görevlisinin ihraç edildiği, AKP’ye muhalif olanların
sindirilmeye, susturulmaya çalışıldığı bir OHAL ortamında yasalarımızı
şekillendirecek bir referanduma gidiyoruz. Devlet imkanlarının “evet” için seferber edildiği ve
Cumhurbaşkanında sarayından meydanlara indiği devlet ve medya gücünün her
alanda kullanıldığı “hayır” diyenlerin sindirileceği bir referandum ne kadar
sıhhatli olur? Cumhurbaşkanı kendisi için çıkartılan “tek adam” sistemi
için partisi ile meydanlarda “evet” için propaganda yapıyor. Cumhurbaşkanı
anayasayı açıkça çiğnemeye devam ediyor, hukuk devletini çiğniyor.
Saray ve hükümet devlet gücüyle “evet” kampanyası yürütecek.
Ve yürütüyor da. Böyle adaletsiz ve eşit şartlarda yapılamayan referandum
demokrasiye değil, kaosa hizmet eder. Türkiye’nin yönetim biçimine ve mevcut yapısına
baktığımızda. Eşit ve hakkaniyetli bir referandum ortamı yok. Adaletli bir
yarış olmayacağı OHAL şartlarından bellidir. Türkiye 12 Eylül askeri rejimi döneminde yaşanan bir çok
anti- demokratik hadiseleri yaşıyor. OHAL şartlarında çıkardığı her KHK’ ile
hukuk devletini çiğneyen siyasal iktidar, “ben istediğimi yaparım” umarsızlığı
içinde sürekli yetki suiistimali yapıyor. Parti devleti inşa eden AKP “devlet benim, ya bana oy
verirsin ya da ekonomik ve siyasal kaosa kurban gidersin”, “Ya tek adam rejimi
ya da terör ve kaos” tehdidinde bulunuyor. “Ya kaos ya başkanlık” “Başkanlık gelmezse
terör bitmez” diyerek algı operasyonları yapılıyor. Kirli yol ve yöntemler
kullananlar Türkiye’ye büyük zararlar vermekteler.
AKP HÜKÜMETİ FAŞİST, DARBECİ, DİKTATÖR KENAN EVREN’İN İZİNDE
GİDİYOR: 35 yıl sonra darbeci Kenan Evren ile aynı sözler, aynı
kampanya sürdürülüyor. 1982 Anayasası Referandumu öncesinde il il gezip 'evet'
oyu isteyen Kenan Evren, 'hayır' diyenleri "dış güçlerle işbirliği"
yapmakla suçlamıştı.
Türkiye, tarihinin en kritik oylamalarından birine gidiyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da AKP'nin 'başkanlık' anayasası
kampanyasına katılıp 'evet' için propaganda çalışmalarına başladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP'li isimler, 'hayır' diyeceğini açıklayan siyasi
parti, STK, dernek ve yurttaşları, terör ve 'dış güçler'le ilişkilendirmeye
çalışırken, AKP yandaşı medya da 'evet' propagandasında aynı yöntemle
yürütüyor. Referandum ile ya demokrasi diyeceğiz ya otoriter sistem.
AKP’nin “evet” çıkartmak için 15 Temmuz vurgusu, beka söylemi, istikrar –
istiklal-istikbal söylemi tamamen politik popülizmdir. Pragmatizmdir. Ve
kitleleri etkilemek için yapılan siyasi manevradır. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın ve AKP hükümetinin
Referandumda “hayır” oyu kullananlarla ilgili “ 15 Temmuz'un yanında konum
almaktadırlar .FETÖ ve PKK bağlantıları hayır'a destek veriyor teröristlerle
aynı saftadırlar” sözleri çok tehlikeli ve asla kabul edilemez.
Cumhurbaşkanının “Hayır diyenler 15 Temmuz'un
yanındadır" diyerek referandumda 'hayır' oyu kullanacakları darbeci ilan
etmesi 'Hayır' diyenlere yönelik algı operasyonları kutuplaşmayı artırmaktır.
Anayasa değişikliğini savunan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan,
referandum sürecine ilişkin olarak 11 Şubat SETA’nın düzenlediği
cumhurbaşkanlığı sistemi sempozyumunda Erdoğan “Hayır diyenlere bakıyoruz HDP,
PKK, FETÖ...”
22 Şubat günü Ankara’da Müteahhitler Birliği Ödülleri'nde
yaptığı bir konuşmada “Bir evet safı var, bir de hayır safı var. Kandil ne
diyor? 'Hayır'da buluşalım diyorlar” diyor. AKP hükümeti ve yandaşları "Hayır" diyenler '15
Temmuzun yanındadır' diyor. Bu çok yanlış ve millet vicdanında kabulü mümkün
olmayan yakışıksız ifadelerdir. Cumhurbaşkanı, Başbakan, AKP sözcüleri Anayasa
değişikliğinin Meclis’ten geçerek referandum aşamasına geldiği günden
başlayarak her konuşmalarında “Terör örgütleri anayasaya hayır diyor, hayır oyu
kullananlar da onlar gibi terörist ve vatan hainidir” tarzında açıklamalar
yapmaktadır. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 16 Nisan'da yapılacak olan
anayasa değişikliğine ilişkin referandum sürecine dair,. 'Hayır' demek, eşittir
çukur demektir”. Diyor . Bu sorunlu ve sıkıntılı asla kabul edilmesi mümkün
olmayan bir üsluptur.
Türkiye, Erdoğan ve AKP'lilerin izlediği propaganda
yöntemine yabancı değil. Askeri darbe yapıp ülkenin başına geçen cuntanın şefi
Kenan Evren de 1982 Anayasası'nın propaganda sürecinde benzer bir yöntem
izlemişti. 1982 Anayasası Referandumu öncesinde il il gezip ‚evet‘ oyu
isteyen Kenan Evren, aynı AKP gibi hayır‘ diyenleri „”dış güçlerle işbirliği“
yapmakla suçlamıştı.
29 Ağustos 1982 günü Afyonkarahisar'a bir ziyarette bulunan
Kenan Evren, kentteki Cumhuriyet Meydanı'nda yaptığı konuşmada şu sözleri
söylemişti: “Dış güçlerle işbirliği yapanlar, anayasaya 'hayır' kampanyası
açtı”. Ülkede korku, yılgınlık, caydırıcılık yaratmak istiyorlar 16
Nisan referandumundan evet çıkartmak için kirli yol ve yöntemlere
başvuruyorlar.
“Evet” kampanyasını yürütenlerin kullandıkları sorunlu dil,
agresif söylemler ve ötekileştirici kampanyalar ülkeye zarar vermekten başka
bir şey değildir. Bunlar her dönemin güce tapıcılarıdır!
“Evet” diyenlerde “hayır” diyenlerde bu ülkenin
evlatlarıdır, vatanlarını canlarından çok sevmektedirler. Herkes birbirine
saygı duymalı, sevgi göstermeli çıkacak sonucu da hoşgörüyle karşılamalı ve
demokratik olgunluk göstermelidir. Referandum kampanyalarında ötekileştirici, kamplaştırıcı,
cepheleştirici ve ülkeyi gerilime sokacak dil uslup ve söylem
kullanılmamalıdır.
BBP “OTORİTERLEŞMEYE” “TEK PARTİ”, “TEK ADAM” ZİHNİYETİNE
KARŞIDIR: BBP tarihi boyunca kararlarını hep istişare ile almıştır.
İstişare ile hareket etmiştir. Yapılan istişarelerden çıkan görüşler
doğrultusunda hep kararlar almıştır. Referandum ile ilgili verilecek kararda
partimizin yaptığı geniş istişarelerden çıkan görüş doğrultusunda olacaktır. BBP, 93 sürecinde , 28 Şubat, e –Muhtıra döneminde, 15
Temmuz kalkışmasında nasıl milli iradeyi savunarak, demokrasiye sahip çıkarak,
her türlü vesayetçilerle mücadele ederek, Türkiyeyi BAAS’ çı darbeden kurtarıp
tarih yazdıysa, bugünde yine her türlü anti demokratik girişimlere,
dayatmalara, meydan okuyarak sivilleşmeyi, demokratikleşmeyi savunarak yine
tarih yazacak ve aziz milletimizin gönlünü fethedecektir. BBP olarak her zaman söylüyoruz: Türkiye’nin demokratik ve
sivil bir anayasaya elbette ki ihtiyacı var. Ama bu oldu bittiye getirilerek
yapılabilecek bir iş değildir. Bu Anayasa değişikliği için gereken toplumsal
uzlaşma sağlanmamış hassasiyetler göz ardı edilmiştir. Demokratik ve özgür bir
ortamda toplumun bütün kesimlerinin görüşleri alınarak mümkün olan en geniş
uzlaşma sağlanarak anayasa değişikliği yapılabilirdi. Bilerek yapılmadığı
ortadadır. BBP, otoriterleşmeye, tek tipçiliğe karşıdır. Ötekileştirici
değil, birleştiren ve bütünleştiren bir siyaset anlayışına sahiptir. BBP
statükoyu reddeden ve muhalif duruşu olan bir siyasal harekettir.
24 yıllık şanlı bir geçmişe sahip olan BBP kire bulaşmamış,
ihanete ortak olmamış, tertemiz mazisi olan partimiz ilkeli, seviyeli, dürüst
çizgisiyle her zaman Türk siyasetinde yol gösterici ve yapıcı olmuştur. İktidar ve egemenliğin kökleri halktadır diyen, seçkinci ve
ceberut bir devlet örgütlenmesine karşı çıkan, darbeci çevreleri ve rejimin
otoriter yanlarını eleştiren BBP sisteme muhalif olan tek partidir. BBP üstünlerin hukukunu değil hukukun üstünlüğünü savunur.
Vesayetlere, vesayeti savunan kirli siyasetlere daima karşıdır. Alperenlik oportünizm değil itirazdır! ve sisteme
muhalifliktir. Askeri vesayete, bürokratik vesayetlere karşı olduğumuz gibi
parti vesayetine de, yargı vesayetine de, parti devletine de karşıyız. BBP tarihi boyunca adaletsizliklere, haksızlıklara hep karşı
çıkmıştır. Vesayetten ve güçten yana değil, milletten taraf olmuştur. Bugün de
yarın da hep böyle olacaktır. Çare otoriterleşme değil, daha fazla demokratikleşme
açıklık ve demokrasidir. (Ankara, Ajanslar - 07.03.2017)
SON DAKİKA "ŞOK HABER"
BÜYÜK BİRLİK PARTİSİ GENEL BAŞKANI MUSTAFA DESTİCİ,
PARTİSİNİN 16 NİSAN KARARINI AÇIKLADI.
Büyük Birlik Partisi başkanı Mustafa Destici, 16 Nisan'daki "Anayasa Değişikliği ile ilgili" referandumda EVET diyeceklerini
belirtti. Büyük Birlik Partisi yönetim kurulu başkanı, "Partimiz hükümet değişikliği sisteminin dışında
kalmama kararı aldı. Referandumda EVET diyeceğiz" şeklinde konuştu.
"DEVLETİN VE
MİLLETİN BEKASI İÇİN..."
Başkan Mustafa Destici, düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamada, Yüksek İstişare Kurulu Başkanı HAKKI ÖZNUR'un açıklamalarının tam tersi istikamette ve Hakkı Öznur ile çelişkiye düşerek TEKZİP mahiyetinde olmak üzere: "Devletin ve miletin bekası, istikbali ve istiklali söz konusu olduğunu
gördüğünde Büyük Birlik Partisi ve onun idealist kadroları hiçbir siyasi ikbal
düşünmeden devletin ve milletin yanında durur. Bunun için 'evet' demeye karar
vermiş bulunuyoruz" dedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder