30 Kasım 2017 Perşembe

SON DAKİKA... "Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, Rusya'nın Soçi kentinde düzenlenecek Suriye Halkları Kongresi'nde PYD'nin yer almayacağını açıkladı"

TÜRKİYE: ZİRVEDE PYD OLMAYACAK

Dışişleri Bakanlığı, Rusya'nın Soçi kentinde düzenlenecek Suriye Halkları Kongresi'nde PYD'nin yer almayacağını açıkladı. Ankara, ayrıca ABD'nin YPG'ye verilen silahlar konusunda tatmin edici bir açıklama yapamadığını belirtiyor.

Türkiye, Suriye iç savaşında gelinen son noktayı özetleyen bir açıklama yayınladı.
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla yapılan açıklamada, Rusya'nın Soçi kentinde düzenlenecek Suriye Halkları Kongresi'nde PYD'nin yer almayacağı duyuruldu.
Açıklamada, "Yeni Suriye'de rejimin imzası olmamalı. Ulusal Diyalog Konferansı’nın tarihi noktasında Rus basını Şubat dedi ancak resmi ağızlardan bize yansıyan kongrenin tarihinin henüz kararlaştırılmadığıdır. Suriyeli Kürtlerin Suriye’nin geleceğine yönelik her siyasi girişimde yeri olmalı. Soçi’de de Suriyeli Kürtlerin meşru beklentilerini yansıtabilecek olanların katılmasında bir beis olmayacak. Tabi ki YPG/PYD ile bir bağlantısı olmayanların" denildi.
ABD, Suriye'nin kuzeyinde terör örgütü PKK'nın Suriye uzantısı YPG'yi destekliyor. Dışişleri açıklamasında şu ifadeler kullanıldı: "ABD yönetiminin ahenkli olarak davranmadığı bir gerçektir. Önceki yönetim döneminde de taahhütler verilmiş ve teknik düzeyde gerçekleştirilmemişti. Geçici iş birliği ne demek? Bu soruya verilen yanıt bizi tatmin etmekten çok uzak. Bizim için 1 saatlik işbirliği bile son derece zararlıdır.
Silahlar konusunda bilgi paylaşımı oluyor ancak bunun çok daha net bir paylaşım olması gerekir. Mesele, bu silah yardımının bize tehdit olarak geri dönmesidir. Bu geçici ortaklığın ne zaman biteceği konusunda bize söylenen net bir tarih yok. ABD, bölgeye giden tırların sınırlı bir kısmının PYD/YPG’ye gittiğini, önemli bir kısmının ise orada bulunan ABD birliklerinin ihtiyacı için gittiğini söylüyor."
Türkiye, Rusya ve İran'ın ateşkes ilan ettiği ve gözlemci asker göndermeye hazırlandığı İdlib'deki son durum da açıklamada yer aldı. Buna göre, kurulacak 12 gözlem noktasından üçü tamamlandı.

24 Kasım 2017 Cuma

MISIR'DA CAMİDE KATLİAM! ÖLÜ SAYISI ARTIYOR

Son dakika... 
Mısır'ın Ariş kentinde camide patlama!.. 
Mabet'de kan gövdeyi götürdü. Toplu cinayet ve alçakça katliamda en az 235 kişinin hayatını kaybettiği bildiriliyor. 
MISIR'DA CAMİDE KATLİAM! 
ÖLÜ SAYISI ARTIYOR
Mısır'ın Ariş kentinde camide patlama meydana geldi. Menfur olayda en az 235 masum ve müsamma, korumasız ve suçsuz kişinin; En alçakça, vahşice ve hunharca hayatını kaybettiği bildirildi. Görgü tanıkları, Bir el-Abed'de bulunan bir camiye önce bombalı saldırı düzenlendiğini daha sonra ise, lânetli teröristlerin cemaatin ve sivil halkın üstüne makineli tüfeklerle ateş açtığını belirtti.
Haberi dünyaya duyuran Ajanslar tarafından, "Mısır'ın Ariş kentinde bir camide meydana gelen patlamada en az 235 kişinin öldüğü 120'den fazla kişinin yaralandığı belirtildi." Reuters’e konuşan görgü tanıklarının açıklamasında göre saldırganlar Gazze sınırına yakın Ariş kentinin batısındaki Bir el Abed’de bulunan El Ravdah camisine cuma namazı sırasında saldırdı.
Güvenlik güçlerini destekleyen cemaatin hedef alındığını söyleyen görgü tanıkları saldırganların bir bombayı infilak ettirdiğini ayrıca camiidekilere 4 adet zırhlı arazi aracından,  her hangi bir hedef gözetmeden, doğrudan sivil halka ve cami cemaatine ateş açtıklarını aktardı.
MISIR'DA 
ÜÇ GÜNLÜK ULUSAL YAS İLAN EDİLDİ
Mısır Hükümeti Sağlık Bakanı Halid Megahid Kahire televizyonunda yaptığı konuşma ve menfur olay hakkındaki açıklamada: "En az 25 ambulansla yaralıların Er Ariş hastanelerine taşındığını" söyledi.
Ayrıca; Mısır devlet televizyonunun bildirdiğine göre, Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el Sisi saldırıdan hemen sonra acil güvenlik toplantısı düzenledi.
Reuters haber ajansı, Mısır'da kanlı saldırının üzerine bütün ülke kapsamında 3 günlük yas ilan edildiğini duyurdu. 
​Saldırıyı henüz üstlenen bir örgüt olmadı. Fakat, 2014'te terör örgütü DEAŞ'a biat eden Sina yarımadasındaki bazı örgütler bölgede yapılan bir dizi ölümcül saldırının sorumluluğunu üstlenmişti.
Sosyal medyada cuma namazı esnasında gerçekleşen katliama ilişkin çok sayıda fotoğraf paylaşılıyor... Saldırı, DEAŞ'a bağlılık yemini eden Mısır merkezli terör örgütlerinin yoğun olarak bulunduğu Sina Yarımadası'nda gerçekleşti. Alınan bilgi ve intikal eden haberlere göre: Cinayet-Saldırı ve katliam mahallinde ölü ve yaralı sayısı her dakika artıyor.

22 Kasım 2017 Çarşamba

AKP'den Seçim Güvenliğini Sarsan Yeni Düzenleme: YSK’Yİ AKP’YE BAĞLIYORLAR (İnsan Hakları, Adalet-Hukuk ve Dürüstlüğün Teminatı Olmaya Mecbur Bir Kurumla Oynanmasına Asla Müsaade Edilmemelidir)

AKP'DEN SEÇİM GÜVENLİĞİNİ SARSAN YENİ DÜZENLEME: YSK’YI DA AKP’YE BAĞLIYORLAR!..
AKP, YSK’nin teşkilat yapısını belirleyen kanun teklifine seçim güvenliğini sarsan maddeler ekledi. CHP’nin YSK temsilcisi Yakupoğlu, “Bu düzenleme ile tüm sandıkların başkanı yandaş sendika üyesi olabilir ve buna itiraz hakkı da bulunmuyor” dedi
AKP, Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) teşkilat yapısı ve görevleriyle ilgili hazırladığı kanun teklifini TBMM’ye sundu. Düzenleme öncesinde Adalet Bakanlığı bünyesinde bulunan YSK’nin, teklif yasalaşırsa kendisine özel bütçesi ve kadrosu olacak.
Sandık başkanları itirazsız belirleniyor
AKP’nin TBMM Başkanlığı’na sunduğu 14 maddelik teklifin iki maddesi, 16 Nisan referandumunun ardından tartışmaları artıran seçim güvenliğine bir kez daha gölge düşürecek. Düzenlemenin kabul edilmesi durumunda bundan böyle seçimlerde sandık kurulu başkanları kura ile belirlenemeyecek. Kurul başkanlarına memur olma zorunluluğu getirildi ve bu isimler ilçe seçim kurulu tarafından belirlenecek. Seçilen isimleri itiraz hakkı ise olmayacak.
Müşahitlere sınır
AKP’nin satır aralarına eklediği kritik değişikliklerden bir diğeri de sandık müşahitlerine ilişkin oldu. Eskiden seçim günü belirlenebilen ve büyük oranda sınırı bulunmayan müşahitler bundan böyle belirlenen tarihe kadar ilçe seçim kurullarına bildirilmek zorunda. Müşahit olmak isteyenler, YSK tarafından hazırlanacak formu doldurmak zorunda olacak ve vesikalık fotoğrafı ile bu formu ilçe seçim kuruluna teslim edecek. Böylece her partinin istediği kadar müşahit belirleme ve seçim saatine kadar müşahit bulma hakkı ortadan kalkmış olacak.
‘Kanun teklifinde olmamalıydı’
YSK’nin yapısında yapılan kritik değişiklikleri CHP’nin YSK temsilcisi Hadimi Yakupoğlu BirGün’e değerlendirdi. YSK’nin kendisine özel bir bütçesi ve kadrosunun olmasına itirazlarının olmayacağını belirten Yakupoğlu, sandık kurulu başkanlığı ve sandık müşahitliği ile ilgili maddelerin ise Kanun teklifinde olmaması gerektiğini söyledi. Yakupoğlu, şunları söyledi: “14 maddeden oluşan Kanun teklifi ile YSK’nin Adalet Bakanlığı’na bağlılığı azalacak. Ancak seçim güvenliği büyük oranda ortadan kalkacak. Bu tasarı dört senedir gündemdeydi ancak AKP bugün getirmek istedi. Bu düzenleme ile tüm sandıkların başkanı yandaş sendika üyesi olabilir ve buna itiraz hakkı da bulunmuyor. Müşahitlere kota koyarak seçimlerin siyasi partilerce denetlenmesinin de önüne geçilmek isteniyor.” (22.11.2017 07:11 SİYASET // HÜSEYİN ŞİMŞEK huseyinsimsek@birgun.net @simsekhuseyinn)
YSK'YE BAŞVURAN AKP'Lİ: SEÇİM İPTALİNİ RÜYALARINDA GÖRÜRLER
ÇOK ÖNEMLİ BİR NOT: POLİTİKA-19.04.2017
Mühürsüz oylar için YSK'ya başvuran AKP'li Recep Özel 'Seçimin iptal noktasına gitmesi mümkün değildir. Bunu ancak rüyalarında görürler.' dedi. Referandum sonrası ‘mühürsüz oy pusulalarının geçerli sayılmasına ilişkin Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) AKP adına başvuruda bulunan Recep Özel, mühürsüz oy pusulalarını "sandık kurulu görevlilerinin hatası" olduğunu savunarak"seçmen iradesini gasp etmemesi" için YSK’ya gittiklerini iddia etti. Özel “Oyları geçersiz saymak seçmen iradesine saygısızlık olacak. Bu nedenle YSK oyların geçerli sayılmasına karar verdi” görüşünü  savundu. "Vatandaşlar sabah saatlerinde kalkıp iradelerini yansıtmak için oylarını kullanmış" diyen Özel, "Seçim kurulları ve Yüksek Seçim Kurulu’nun bu oylara sahip çıkması lazımdı. Arada 1 milyon 300 bin oy farkı var. Bunun kapanması ya da seçimin iptal noktasına gitmesi mümkün değildir. Bunu ancak rüyalarında görürler" şeklinde konuştu.
Habertürk'ten Fevzi Çakır’a konuşan Recep Özel'in konuşmasının devamı şöyle: "Seçim günü sabah saatlerinde ‘Tercih’ mührü yerine, bazı yerlerde ‘Evet’ mührünün kullanıldığına dair teşkilatlarımızdan mesajlar geldi. Reyhanlı, Elazığ, Edirne’de, Ankara’da bile oldu. Talebimiz üzerine YSK’dan ‘Evet’ mührünün de geçerli olacağına dair karar çıktı. İlerleyen saatlerde ise bu kez mühürsüz oy pusulalarının olduğuna dair yoğun bildirimler tarafımıza ulaştı. Vatandaşlar sabah saatlerinde kalkıp iradelerini yansıtmak için oylarını kullanmış. Seçim kurulları ve Yüksek Seçim Kurulu’nun bu oylara sahip çıkması lazımdı. Sandık kurullarındaki görevlinin hatasının (oy pusulalarının mühürlenmemesi) seçmen iradesini gasp etmemesi için YSK’ya müracaat ettik. Müracaatımızı kurul tartıştı ve geçmiş dönemde alınan emsal kararları ışığında bu oyların geçerli sayılacağına karar verdi. Çünkü seçmen gerçek seçmen, oy pusulası da gerçek. Kullanılan mühür de gerçek. Bu durumda bu oyları geçersiz saymak seçmen iradesine saygısızlık olacaktır. Bu nedenle YSK oyların geçerli sayılmasına karar verdi. Bu durumda ne kadar oy pusulası olduğunu belirlemek mümkün değildir. Kaldı ki bu pusulaların mühürleri sonradan da tamamlanmış olabilir."
'YASADA BÖYLE DİYE OYLAR GEÇERSİZ SAYILAMAZDI'
"Anayasa’nın 79. maddesi Yüksek Seçim Kurulu’na seçim ile ilgili her türlü kararı alma imkânı veriyor. YSK aynı zamanda bir yargı organıdır. Yani seçim yargısı vazifesi vardır. Aynı zamanda Anayasa’da yeni yasama bölümünde düzenlenmiştir. Bu nedenle de düzenleyici işlemler yapma ve karar alma yetkisi de var. Benim seçme hakkımdan alınıyorsa YSK ‘Vay yasada böyle’ diye bu oyların geçersiz sayılmasına karar veremezdi."
"Biliyorsunuz seçim yargısının üzerinde Anayasa Mahkemesi ya da uluslararası bir yargı kurumunun denetim yapması mümkün değildir, ilk ve son yargı yeri YSK’dır. Tabii CHP’nin müracaatlarının önünde bir engel yok. Arada 1 milyon 300 bin oy farkı var. Bunun kapanması ya da seçimin iptal noktasına gitmesi mümkün değildir. Bunu ancak rüyalarında görürler. İtirazlardan da bir sonuç alınamayacağını düşünüyorum." (HABER MERKEZİ)

13 Kasım 2017 Pazartesi

SON DAKİKA: ERDOĞAN- PUTİN GÖRÜŞMESİ BAŞLADI, İLK AÇIKLAMA GELDİ

RECEP TAYİP ERDOĞAN - VLADİMİR PUTİN GÖRÜŞMESİ BAŞLADI, İLK AÇIKLAMA GELDİ
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Soçi'de görüşüyor. 
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin ile baş başa  görüşmesinde, "Gerek bölgede ikili ilişkilerimiz, bunun yanında bölge sorunlarına  yönelik dayanışmamız, geleceğe yönelik güvenimizi de artırıyor" dedi. Putin  ise "İlişkilerin tam kapasite ile canlandığını söyleyebiliriz. Ticaret hacmimiz geçen yıl  yaşanan düşüşten sonra bu yılın ilk 8 ayında yüzde 30'dan fazla arttı" ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Rusya'ya geldi.  Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı, Soçi Uluslararası Havalimanı'na gelişinde,  Krasnodar Valisi Vinyamin Kondratyev, Soçi Belediye Başkanı Anatoli Pakhomov,  Türkiye Cumhuriyeti Moskova Büyükelçisi Hüseyin Diriöz, Novorossisk Başkonsolosu  Yunus Emre Özigci ve diğer yetkililer karşıladı. Erdoğan, daha sonra  Devlet Başkanlığı Rezidansı'na geçti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile bir araya geldi. Görüşme, saat 17.20'de başladı. Türk heyetinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, Dışişleri  Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın hazır  bulunurken, Rus heyetinde de Başbakan Yardımcısı Arkadiy Dvorkoviç, Kremlin Basın  Sözcüsü Dimitry Peskov, Kremlin Dış Politika Danışmanı Yuriy Uşakov ile Rus  Devlet Nükleer Enerji Kurumu (ROSATAM) Başkanı Aleksey Lihaçev yer aldı.
İLK AÇIKLAMA GELDİ
Baş başa görüşme öncesi iki lider selamlama konuşması yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan sözlerine "Sayın Başkan çok kısa bir süre  içerisinde sizlerle tekrar bir araya gelmenin mutluluğu içerisindeyim." diyerek  başladı.  Özellikle bu normalleşme süreci içerisinde gerçekten yoğun bir şekilde  bir araya gelişlerinin, Türkiye ve Rusya Federasyonu arasındaki ikili ilişkileri  daha da güçlendirdiğine işaret eden Erdoğan, şunları söyledi: "Gerek bölgede ikili ilişkilerimiz bunun yanında bölge sorunlarına  yönelik dayanışmamız, geleceğe yönelik güvenimizi de artırıyor. Aramızdaki  siyasi, askeri, ekonomik, ticari bütün bu ilişkiler her geçen gün artarak devam  ediyor.  İkili görüşmelerimiz sadece rutin olmanın ötesinde, aynı zamanda telefon diplomasimiz de aramızda ve üst düzey yöneticiler arasında da güçlü bir  şekilde devam ediyor. Ben bu davetinize de çok teşekkür ediyorum. İnanıyorum ki  verimli bir görüşme olacak. Buradan da Kuveyt ve Katar'a bu şekilde ayrılacağız."
'TİCARET HACMİMİZ YÜZDE 30 ARTTI'
 Rusya Devlet Başkanı Putin de Türkiye ile Rusya'nın, Suriye krizi  dahil tüm alanlarda birlikte çalıştıklarını vurgulayarak, "Yaptığımız görüşmeler,  bu konuların çözümüne ilişkin olumlu bir etki yaratıyor." değerlendirmesinde  bulundu.  Geçen yıl iki ülke arasındaki ticaret hacminde yaşanan düşüşe işaret  eden Putin, "Ancak bu yılın ilk 8 ayında ticaret hacmimiz yüzde 30'dan fazla  arttı. Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin, artık tümüyle eski haline  döndüğünü söyleyebiliriz." dedi.
5. KEZ BİR ARAYA GELDİLER...
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, ziyareti için teşekkür eden Putin, "Dediğiniz  gibi Soçi, Türkiye'ye son derece yakın bir şehir." diyerek sözlerini tamamladı.  Basın mensuplarının görüntü almasının ardından baş başa görüşme,  basına kapalı şekilde devam ediyor.  Erdoğan ve Putin, bu yıl 13 kez telefonda görüştü, bu ziyaretle  beraber beşinci kez bir araya geldi.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN: DÜNYA AHMAK DEĞİL
Rusya ziyareti öncesi havalimanında açıklama yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin-Trump görüşmesi sonrası yapılan 'Suriye'de askeri çözüm mümkün değil' açıklamasına sert tepki gösterdi. Erdoğan, "Askeri çözüm söz konusu değilse, o zaman çeksinler askerlerini. Dünya ahmak değil. Bazı gerçekler maalesef farklı söyleniyor ama uygulaması farklı oluyor"ifadesini kullandı.
Rusya Devlet Başkanı Putin ile bugün Soçi’de görüşecek olan Cumhurbaşkanı Erdoğan,"Vize muafiyetinin önündeki engellerin kaldırılması üzerine beklentimizi tekrar ileteceğim. S-400 ile ilgili anlaşma tamam. Bazı teknik konuları da bu seyahatimizde görüşeceğiz. Bir an önce onu da devreye sokmak suretiyle adımları atmak istiyoruz"dedi. AK Parti'nin Meclis Başkanı adayının İsmail Kahraman olması ile ilgili de konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şu an İsmail beyin adaylığını yeni öğrenmiş oluyorum. Bana düşen hayırlı olsun demektir"ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ErdoğanRusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in davetlisi olarak, özel uçak "TUR" ile saat 15.05'de Rusya'ya gitti.  Erdoğan hareket öncesi Atatürk Havalimanı'nda açıklama yaptı. Iran-Irak sınırında meydana gelen depremle ilgili konuşan Erdoğan, "Tüm Irak ve İran halkına geçmiş olsun diyorum. Felaketin hemen ardından ilgili kuruluşlarımızı bölgeye sevkettik. AFAD, Kızılay ve diğer kuruluşlarımız yardım çalışmalarında bulunuyorlar. 50 TIR'lık konvoy da Habur'dan Irak'a giriş yapmış bulunuyor. Her türlü desteği veriyoruz. Yaraların sarılması hususunda gerekli talimatları verdik. temmenimiz can kaybı sayısının daha da artmaması yönündedir"dedi.  
VİZE MUHAFİYETİNİ YENİDEN KONUŞACAĞIM 
Rusya ziyaret ile ilgli de konuşan ve vize muhafiyeti konusunu Gündeme getireceğini ifade eden Erdoğan'ın açıklamalarının satır başları şöyle: Biraz sonra heyetle 3 ülkeyi kapsayacak bir ziyarete çıkacağız. İlk ziyaretimiz Rusya'nın Soçi iline olacak. Ziyareti değerli dostum Putin'in davetine icabet üzerine gerçekleştiriyoruz. Ankara yapmış olduğu ziyaretin iade-i ziyaret olarak gerçekleştirilecek. Suriye'deki son gelinen durumları değerlendireceğiz. Ne gibi adımlar atmamız gerekiyor, üzerinde duracağız. Rusya ile ticaret hacmimizi hedef olarak 100 milyar dolar olarak belirlemiştik. Bu hassasiyeti korumaya devam ediyoruz. Vize muafiyetinin önündeki engellerin kaldırılması üzerine beklentimizi tekrar ileteceğim. 4 milyonu aşkın Rus turisti ağırlama imkanımız oldu. Enerji alanında da yakın işbirliği halindeyiz. Türk Akımı hızla ilerliyor, Akkuyu'nun da 2023'te faaliyete geçmesi için çalışmalarımız sürüyor. Bölgesel konularda da fikir alışverişinde bulunacağız. Özellikle Suriye'ye ilişkin son görüşmeler önem arzediyor. İdlib merkezli görüşmelerimiz önem arzediyor.  Sayın Putin ve Trump'ın ortak açıklamasını da birlikte değerlendireceğiz. 
KUVEYT ZİYARETİ
Soçi'den sonra Kuveyt'e geçeceğiz. Kuveyt ile çok yakın dostluk ve kardeşlik bağlarımız var. Son dönemde daha da perçinledik, bu bağları. Özellikle müteahhitlik sektöründe, şu anda firmalarımızın orada işlere girmeleri bizler için önemli bir imkan. 2017 Kuveyt ile ilişkilerimizde müstesna bir yıl oldu. Askeri ve savunma sanayii, eğitim, kültür, konsolosluk ve diğer alanlardaki iş birliği konularını da değerlendireceğiz. Yemen'deki son gelişmeler, Filistin meselesi ve terörizmle mücadele konusunda görüş alışverişinde bulunacağız. Körfez'de kriz devam ediyor. Kuveyt arabuluculuk görevini sürdürüyor. Biz de meseleyi hal yoluna koymak için aktif bir çaba yürüttük. 
KATAR ZİYARETİ
Müzakeresi tamamlanan anlaşmaları imzalayacağız. Ekonomik, ticari ve yatırım iş birliği önemli gündem maddelerini teşkil ediyor. TSK'nın Katar'da konuşlanması süreci devam ediyor. Bu süreç bizim Katar ve Körfez bölgesine verdiğimiz önemin de bir nişanesidir. 
İSMAİL KAHRAMAN'IN ADAYLIĞI
Malumunuz, şu anda İsmail Bey, gerek siyasetteki deneyimi ile gerçekten yakın siyasi tarihe olan vukufiyeti ile değerli bir milletvekili arkadaşımız. Burada Meclis Başkanlığı'na adaylık husus her milletvekilinin kendi tercihidir. Şu anda İsmail Bey'in adaylığını ben de sizler gibi yeni öğrenmiş bulunuyorum. Bana düşen hayırlı olsun demektir. Benim oy kullanma hakkım da yok. Sadece partinin genel başkanıyım, aynı zamanda da Cumhurbaşkanıyım. 
AFRİN OPERASYONU VE S-400 ANLAŞMASI 
Putin ile Suriye konusunu görüşmemiz bizim için önem arzeden bir konu. Zira Suriye'ye 911 kilometre sınırı olan biziz. Bu kadar uzunca sınırı olan bir başka ülke yok. Taciz, tacizin yanında sürekli olarak tehdit alan ülke, bizim şehirlerimiz. Bu konuları biz Rusya ile bugüne kadar defaatle görüştük. Bunun yanında koalisyon güçleri ile de görüştük, görüşüyoruz. Kastım, başta ABD olmak üzere, Almanya, Fransa, onlarla da görüştük. Suriye dediğimiz zaman akla sadece İdlib gelmemeli. Bizim bir Cerablus operasyonumuz olmuştur. Ondan sonra El Bab günler almıştır. 2000 kilometrekarelik bir alan Fırat Kalkanı Harekatı çerçevesinde kontrol altındadır. Fırat'ın doğusuna gitmesi gerekenler verilen sözlere rağmen gitmemiştir. Mümbiç boşaltılmamıştır. Terör örgütü YPG orada işgalci olarak durmaktadır ama merkezi yönetim, Rusya ve bizler de orayı gözetim altında tutmaktayız. Halep'ten göç edenler İdlib'de. İdlib'de yaşamda sıkıntı var. Zaman zaman siviller tacize uğramakta, onun için Rusya ile bizim şu anda İdlib'de bir ortak çalışmamız söz konusu. Bu çalışmayı sürdürüyoruz, sürdürmekte kararlılığımız var. Sınırları birlikte güvence altına almış durumdayız. Afrin de bizim sınırlara komşu olan iller. Afrin'de de farklı bir durum söz konusu. Afrin'in içindeki demografik yapının içinde bize müzahir olan etnik unsurlar da var ama karşı olanlar da var. YPG/PYD'nin de burada belli bir yapısı var fakat biz Afrin'in zaman zaman bize karşı olan tacizini göz ardı edemeyiz. Gerekli adımları atmakta kararlıyız. Bundan sonraki süreçte de kararlılığımız devam edecek. Rusya ile müşterek adım atmanın görüşmelerini kendilerin ile de yaptık. Onların olumlu yaklaşımı bizim planımızı uygulamaya çok daha değişik şekilde yapmamıza olanak veriyor.
S-400 ANLAŞMASI 
S-400 ile ilgili  anlaşma tamam. Bazı teknik konuları da bu seyahatimizde görüşeceğiz. Bir an önce onu da devreye sokmak suretiyle adımları atmak istiyoruz.
ASKERİ ÇÖZÜM MÜMKÜN DEĞİLSE, ASKERLERİNİ ÇEKSİNLER"
(Putin-Trump görüşmesi) Ben bu ifadeleri anlamakta zorlanıyorum. Askeri çözüm mümkün değil deniliyor. Öbür tarafta merkezi yönetimin şu ana kadar askeri yöntemlerle öldürdüğü insan sayısı 1 milyona ulaştı. Askeri çözüm söz konusu değilse, o zaman çeksinler askerlerini. Orada Türkiye'nin askeri yok ki. Onların var. Çeksinler askerlerini, siyasi yönteme başvurulsun. Bir an önce hep birlikte orada seçime gitmenin yolları aransın. 7-8 yıl içinde bu yönteme başvuruldu mu? Dünyayı aldatma yöntemlerine gitmeyelim. Bu bölgeyi en iyi tanıyan biziz. 7 yıllık Suriye, 15 yılı biraz aştı, Irak olayı. A'dan z'ye biliyoruz olanı. Biz Irak'a ABD'nin girmesini istememiştik. Girdiler. Irak'ta durmayacağız dediler, boşalttılar mı? Boşaltmadılar. Dünya ahmak değil. Bazı gerçekler maalesef farklı söyleniyor ama uygulaması farklı oluyor. Amerika'nın Suriye'nin kuzeyinde 5 hava üssü var. Bir de Rakka'ya hazırlıyorlar. 8 tane de ayrıca üssü var. 13. Rusya'nın 5 tane var. Bunlar ortada. Bu gerçekleri nereye koyacağız? Sadece Amerika'nın Suriye'ye zırhlı taşıyıcı olarak getirdiği silahlar var. 
DAĞLIK KARABAĞI'I DA KONUŞACAĞIM
Dağlık Karabağ konusunu sayın Putin ile görüşme düşüncem var. 

10 Kasım 2017 Cuma

Gazi Mustafa Kemal ATA-TÜRK, 10 Kasım 2017 - 79. YIL "İZİNDEYİZ" Ulusal Haber & Ulusal Ajans

BÜYÜK ÖNDER, 
ÖNCÜ TÜRK, 
BİLGE İNSAN;  
GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜMÜZÜ
RAHMET, MİNNET, SAYGI VE ŞÜKRANLA ANIYORUZ. ALLAH (CC) RAHMET VE MAĞFİRET EYLESİN. NUR, HUZUR VE IŞIKLAR İÇİNDE OLSUN.
“Bir adam ki, memleketin ve milletin saadetini düşünmekten ziyade (bencillik batağına düşerek, düşmanlarla işbirliği yaparak veya hırs, heves ve ihtirasına mağlup olarak) kendini düşünür, O adamın kıymeti (millete önemli hizmetler yapsa, büyük eserler oluştursa dahi) ikinci derecedir. Esas kıymeti kendine veren (kendini öne çıkaran, bencil, haris, kifayetsiz muhteris) ve mensup olduğu millet ve memleketi ancak şahsiyeti ile kaim gören şahıslar, milletlerin saadetine hizmet etmiş sayılmazlar.
Ancak kendilerinden sonrakileri düşünebilenler, (akıl, idrak, adalet ahlâkı, ilim, basiret ve beka sahipleri) milletlerini yaşamak ve ilerlemek imkânlarına nail ederler. Kendi gidince terakki ve hareket durur zannetmek (benden sonra tufan zihniyeti) bir gaflettir.” Mustafa Kemal ATATÜRK (17 Mart 1937 (Atatürk'ün Söylev Demeçleri 2)

6 Kasım 2017 Pazartesi

ŞİMDİ TAM ZAMANIDIR!.. "ATATÜRK'ün İzmir İktisat Kongresi Konuşması" İktidar, MİLLET ve Özellikle (Sözde) muhalefet tarafından büyük bir dikkatle okunmalı; İbret, İlham ve Ders alınmaya çalışılmalıdır...

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN, "İZMİR İKTİSAT KONGRESİ'NDE YAPTIĞI TARİHİ KONUŞMA" (*)
Efendiler;
Aziz Türkiye'mizin iktisadi tealisi esbabını aramak ve bulmak gibi vatani, hayati ve milli bir gaye-i mukaddese için bugün burada toplanmış olan sizlerin, muhterem halk mümessillerinin huzurunda bulunmakla çok mesut ve bahtiyarım.
Efendiler; Uzun gafletlerle ve derin lakaydi ile geçen asırların bünye-i iktisadiyemizde açtığı yaraları tedavi etmek ve çarelerini aramak; memleketi mamuriyete, milleti Refahiye ve saadete isal yollarını bulmak için vuku bulacak mesainizin muvaffakiyetle neticelenmesini temenni eylerim.
Arkadaşlar; Sizler, doğrudan doğruya milletimizi temsil eden halk sınıflarının içinden ve onlar tarafından müntahab olarak geliyorsunuz. Bu itibarla memleketimizin halini, ihtiyacını, milletimizin elemlerini ve emellerini yakından ve herkesten daha iyi biliyorsunuz. Sizin söyleyeceğiniz sözler, alınması lüzumunu beyan edeceğimiz tedbirler, halkın lisanından söylenmiş telakki olunur ve bunun için en büyük isabetlere malik olur. Çünkü halkın sesi, hakkın sesidir.
Efendiler; Tarih, milletimizin itila ve inhitatı esbabını ararken birçok siyasi, askeri, içtimai sebepler bulmakta ve saymaktadır. Şüphe yok bütün bu sebepler hadisat-ı ictimaiyede müessirdirler. Bir milletin doğrudan doğruya hayatiyle alakadar olan, o milletin iktisadiyatıdır. Tarihinin ve tecrübenin tespit ettiği bu hakikat bizim milli hayatımızda ve milli tarihimizde tamamen mütecellidir. Hakikaten Türk tarihi tetkik olunursa itila, inhitat esbabının iktisadi mesailden başka bir şey olmadığı derhal anlaşılır.
Efendiler;
Tarihimizi dolduran zaferler, yahut izmihlallerin kaffesi ahval-i iktisadiyemizle münasebettar ve alakadardır. Yeni Türkiye'mizi layık olduğu mertebe-i resanete isâl edebilmek için, behemehal iktisadıyatımıza birinci derecede ve en çok ehemmiyet vermek mecburiyetindeyiz, zamanımızın tamamen bir iktisat devrinden başka bir şey değildir.
Bir milletin esbab-ı hayatiyesini, refahiyet ve saadetini teşkil eden iktisadıyatla iştigal etmemesi, edememesi nazar-ı dikkati calib bir keyfiyettir. İtirafa mecburuz ki, iktisadiyatımıza lüzumu kadar ehemmiyet verememiş bulunuyoruz. Bir milletin esbab-ı hayatiyesiyle iştigal etmemesi veya edememesi, o milletin yaşadığı edvar ile ve o edvarı tespit eden tarih ile çok alakadardır. Bunun esbabını geçirdiğimiz edvarda, bilhassa tarihimizde arayabilirsiniz. Şimdiye kadar hakiki manasıyla milli bir devir yaşamadık, binaaleyh milli bir tarihe malik olamadık.
Bu noktaya biraz izah edebilmiş olmak için hep beraber Osmanlı tarihini hatırlayalım: Osmanlı tarihinde bütün gayretler, bütün mesai milletin arzusu, amali ve ihtiyacat-ı hakikiyesi nokta-i nazarından değil, şunun, bunun amalini, ihtirasatını tatmin nokta-i nazarından vuku bulmuştur.
Mesela, Fatih İstanbul'u zaptettikten sonra yani Selçuki Saltanatıyla Şarki Roma İmparatorluğu'na tevarüs eyledikten sonra Garbi Roma İmparatorluğu'na da konmak istedi. Bunun içinde büyün milleti bu hedefe doğru şevketti.
Mesela; Yavuz Sultan Selim, Fatih'in açtığı Garb cephesini tespit ile beraber Asya İmparatorluğu'nu birleştirerek büyük bir İslam ittihadı meydana getirmek istedi.
Kanuni Süleyman, her iki cepheyi tevsi etmek, bütün Bahr-i sefidi bir Osmanlı havzası haline getirmek Hindistan üzerinde nüfuz tesisi gibi şahane bir siyaset takip etmek istedi ve tabii bunun içinde unsur-ı asliyi, milleti kullandı.
Arkadaşlar; Bütün bu ef'al ve hareket tetkik olunursa, görülür ki, bu kudretli ve azametli padişahlar, siyaset-i hariciyelerini; emelleri, arzuları ve ihtiraslarına istinad ettirmişler ve teşkilat ve siyaset-i dahiliyelerini, bu mevlud-i ihtirasat olan siyaset-i hariciyelerine göre, tanzim mecburiyetinde kalmışlardır. Halbuki teşkilat-ı dahiliyenin, siyaset-i dahiliyenin vüs'at ve tahammül derecesinde bir siyaset-i hariciye takip eylemek mecburiyeti vardır. Aksi takdirde felaket ve hüsran muhakkaktır.
Filhakika Osmanlı Hakanları asıl olan bu noktayı unuttular. Bütün ef'al ve harekatlarını hayaller ve emeller üzerine bina ettiler. "Teşkilat-ı dahiliyeyi" siyaset-i hariciyeye uydurmak mecburiyeti hasıl olunca, zaptettikleri mahallerdeki anasırı, olduğu gibi muhafaza mecburiyetinde kaldıktan başka onlara istisnalar, imtiyazlar bahşettiler.
Diğer taraftan unsur-i asliyi, uzun seferlerde, fütuhat meydanlarında dolaştırttılar ve bu suretle kendi kendini tahrib etmiş oluyordu.
Bu itibarla Millet, yani unsur-i asli kendi evinde, kendi yurdunda esbab-ı hayatiyesini istihsal için çalışmaktan mahrum bir halde bulunuyordu. Bu tacidarlar, milleti böyle diyar diyar dolaştırmakla iktifa etmiyorlar; belki fütuhat dairesi dahiline giren halkı memnun etmek, ecnebileri memnun etmek için, unsur-i aslinin hukukundan menabi-i iktisadiyesinden bir çok şeyleri (atiyye) olarak onlara bahşediyorlardı.
Mesela Fatih zamanında Cenevizlilere verilen imtiyazlar bu kabildendir. Nitekim bu imtiyazlarla açılan yol bilahare kendisinden sonra tevesü etmiş bulunuyordu. Ve bu imtiyazat, devletin en kuvvetli zamanında, vukubuluyordu ve bunlar, mahza ihsan-ı şahane olmak üzere vukubuluyordu. Kanuni zamanında Venediklilerle bir ticaret muahedesi yapılmak istenmişti. Padişah bunu şerefine mugayir buldu. Zira ona göre muahede, müsavi devletler arasında yapılabilirdi. Halbuki o zaman Venedikliler bir bende makamında idiler. Öyle olmakla beraber ona müsaadatta bulunuldu. İşte bu müsaade kelimesi bilahare (kapitülasyon) kelimesi ile tercüme edilmişti. Bu, arz-ı teslimiyete mecbur olanlar ve bir kal'a içinde mahsur olanlar arasında kullanılan bir kelimedir.
Millet, eviyle ve esbab-ı hayatiyesiyle iştigalden memnu olarak diyar diyar dolaştırılıyorken bu diyarlar halkı birçok imtiyazlara malik olarak çalışıyor, yani fatihler unsur-i asliyi peşine takarak kılıçla fütuhat yaparken, zaptolunan memalik ahalisi kazandıkları imtiyazlarla, muhtariyetlerle sapanlarına yapışıyorlar ve toprak üzerinde çalışıyorlardı.
Fakat efendiler alelacele fütuhat yapanlar, sapanla fütuhat yapanlara binnetice terk-i mevki etmeğe mahkümdur. (Alkışlar) Bu bir hakikattir ki , tarihin her devrinde aynen vakidir. Mesela Fransızlar Kanada'da kılıç sallarken oraya İngiliz çiftçisi girmiştir. Bir müddet kılıçla sapan yekdiğeriyle mücadele etti.Ve nihayet sapan galebe çalarak İngilizler Kanada'ya sahip oldu. (Alkışlar) Efendiler; Kılıç kullanan kol yorulur, fakat sapan kullanan kol her gün daha çok kuvvetlenir ve her gün toprağa daha çok sahip olur. (Alkışlar)
Efendiler; Osmanlı fatihleri, hakanları, müstevlileri unsur-i asli ile beraber sapanın önünde mağlup olup ric'ate başladıktan sonra asıl felaketlerin büyüğü başladı. Atiyye-i Şahane olarak ecnebilere bahşedilmiş olan ve memleket dahilindeki gayr-ı Müslimlere verilen herşeyi hukuk-i müktesebe telakki olundu. Fakat ecnebiler bununla iktifa etmediler; her gün bunu tevsi için aradılar ve buldular. Anasır-ı dahiliye, muhafazaya muktedir oldukları imtiyazata istinaden ve haricin tertibat ve müzaharetine sığınarak siyasi bir mevcudiyet iktisabı için çalışmaktan geri durmadılar. Ecnebiler bir taraftan anasır-ı dahiliyeyi teşvik, diğer taraftan müdahale ile devlet ve millet aleyhine yeni imtiyazlar alıyorlardı. Bu tazyikat-ı mütemadiye altında zaten fakir düşmüş olan anayurdu ve unsur-i asli, devlete verebilecek parayı güç tedarik edebiliyorlardı. Fakat tacidarlar, saraylar, bab-ı aliler debdebeyi idame için paraya muhtaçtırlar. Bunun için, bunu temin çarelerine tevessül etmiştiler. O çarelerde harici istikrazlar akdi oluyordu. Fakat istikraz şeraitini o kadar fena yapıyorlardı ki, bazılarını ödemek mümkün olmamaya başladı. Ve nihayet birgün devletler Osmanlı Devleti'nin iflasına karar verdiler ve düyun-ı umumiye belasını başımıza çöktürdüler.
Efendiler;
Milletin duçar olduğu bu hazin hal ve bu sefaletin esbabını arayacak olursak, doğrudan doğruya devlet mefhumunda buluruz. Biliyorsunuz ki, Osmanlı Devleti saltanat-ı şahsiye ve en son beş on sene zarfında da saltanat-ı meşruta esasına müsteniden idare-I hükümet ediyordu. Saltanatı şahsiyede her hususta yalnız tacidarların arzu, emel ve iradeleri hakimdir.
Milletin arzu, emel, irade ve ihtiyaçları mevzubahis olmaktan uzaktır. Millet, amal ve iradesinden tecerrüd etmiştir. Tacidarlar kendilerini Allah tarafından gönderilmiş bir şahsiyet-i ilahiye farzederler. Etrafını alan menfaatperestan, padişahın zihniyet ve arzusunu bir lazıme-i semaviye, bir lazıme-i Kur'aniye gibi herkese telkin ederler. Bu telkinat karşısında birgün bütün halk, bu arzu ve iradelerin - bila muhakeme iradat-ı semaviye olduğuna kani olur. Bundan tecerrüde rıza gösteren bir milletin akibeti felaket, musibettir.
Arkadaşlar; Son tavsif ettiğim noktada artık Osmanlı Devleti hakikatte ve fi'len mahrum-i istiklal bir hale getirilmişti. Bir devlet ki, teb'asına koyduğu vergiyi ecnebilere koyamaz; bir devlet ki gümrükleri için rüsum muamelesi vesaire tanzimi hakkından men'edilir, bir devlet ki ecnebiler üzerinde hakk-ı kazasını tatbikten mahrumdur. O devlete müstakil denilemez.
Devletin ve milletin hayatına yapılan müdahalat bundan daha fazladır. Milletin ihtiyacat-ı iktisadiyesinden olan mesela şömendöfer inşası, mesela fabrika yapmak için devlet serbest değildi! Böyle bir şeye teşebbüs olunursa behemehal müdahale olunurdu. Hayatını teminden aciz olan bir devlet müstakil olabilir mi?
Osmanlı ülkesi ecnebilerin müstemlekesinden başka bir şey değildi. Osmanlı halkı, Türk milleti esir vaziyetine getirilmişti. Bu netice, arzettiğim gibi milletin kendi irade ve hakimiyetine malik bulunamamasından, şunun bunun elinde istimal edilmesinden neş'et etmişti.
O halde diyebiliriz ki, milli bir devir yaşamıyorduk. Milli tarihe malik bulunmuyorduk. Osmanlı tarihi padişahların, hakanların, zümrelerin dasitanı mahiyetinde idi. Mazinin tarih diye uzattığı kitabın mahiyeti bundan ibarettir.
Arkadaşlar; Milletin hakimiyetine sahib olamaması yüzünden dahil olduğumuz Harb-i umumiden ve bu harb-i umumide kıymetli evlatlarınızdan mürekkeb kahraman ordularımızın Galiçya, Romanya, Makedonya, Kafkas Şahikaları , Tur-i Sina çöllerinde duçar olduğu zahmetleri hatırlatacak kadar çok zaman geçmedi ve en nihayet bu Harb-i umuminin şeametli neticesi de malumdur. Bilhassa Mondros mütarekesiyle açılan devrin manzarasını biran düşünmek isteyecek olursanız baştan aşağı kadar bir manzara-i inhilalden başka birşey olmadığını anlarsınız. Devletler her türlü hukuk-i insaniyeden tecerrüt ederek memleketimizin en kıymetli ve en feyzdar yerlerini çiğnediler.
İzmir, Bursa, Eskişehir, Sakarya, Anadolu, Adana, Trakya, İstanbul vesaire gibi en aziz yerlerimizi çiğnediler. Fakat düşmanların bu tarz-ı hareketten daha elim bir nokta varsa, o da bu memleketin asırlarca başında bulunan insanların dahi düşman saflarına geçmiş bulunmasıdır.(Kahrolsun sadaları)
Arkadaşlar;
Biliyorsunuz ki, bu dahili düşmanlar, harici düşmanların yapmaya muktedir olamayacağı şen'i ve feci ef'al ve harekatı irtikabda tereddüt göstermemişlerdir. Harici düşman kuvvetleri saydığım aziz vatan topraklarında bulunurken, padişahın iradeleri ve neşrettiği fetvalarıyla ve hilafet ordularıyla bu masum millet şurada, burada izlal ve iğfal olunuyordu. Ve kendi mevcudiyetine karşı, farkına varamayarak, silah istimal ediyordu ve nihayet hep bildiğimiz veçhile Osmanlı Devleti tamamen münkariz olmuştu.
Fakat düşmanlarımız aynı zamanda Osmanlı Devletiyle beraber Türk Milletinin de mahvolduğunu zannetti. İşte bunda çok aldanıyordu. Osmanlı Devleti gibi çok devletler kurmuş olan Türk Milleti mahvolmazdı ve mahvolmamıştı. (Şiddetli alkışlar) Bilakis hayatına vurulan bu darbelerden harici ve dahili düşmanların acı darbelerinden birdenbire bütün tayakkuzlarını, bütün intibahlarını takındı, hayatını, şerefini kurtarmak için kemal-i şerefle başını kaldırdı. Ve müttehiden ve mütesaniden ortaya atıldı. (Şiddetli alkışlar) İşte milletimiz o dakikadan itibaren milli bir devre girdi; bir halk devresinin mebdeini kurdu. Millet bu mebdeden işe başladığı gün, kendisine hedef olan yolların ne kadar kesif zulmetler içinde bulunduğunu hatırlarız. Bu hal Millet'i ye'se düşürmedi. Kemal-i azm ile hedefine hatvelerini attı.
Efendiler; Milletimiz halas-ı kat'i ve hakikiye mazhar olabilmek için iki umdeye istinadın şart olduğunu anladı. Onlardan birincisi: Misak-ı Milli'nin ifade ettiği ruh ve mana.
İkincisi: Teşkilat-ı Esasiye Kanunumuzun tesbit ettiği gayr-ı kabil tebeddül hakayık.
Misak-ı Milli, milletin istiklal-i tammını temin eden ve bunun için iktisadiyatında inkişafına mani olan bütün sebepleri bir daha avdet idrak etmemek üzere lağveden bir düsturdur. Teşkilat-ı Esasiye Kanunu Osmanlı İmparatorluğu'nun, devletinin tarihe münkalib olduğunu idrak eden, onun yerine yeni Türkiye Devleti 'nin kaim olduğunu ilan eden bir kanundur. Bu devletin hayatınında bila kayd ü şart hakimiyetin milletin uhdesinde kalacağını ifade eden kanundur.
Bu kanun, hakimiyetin milletin uhdesinde kalabilmesi için halkın bizzat kendini idaresini şart kılan bir kanundur.
Artık Türkiye halkı için yegane mümessil teşrii ve icrai salahiyeti haiz olan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükümetidir. Diyen bir kanundur. Bab-ı ali yerine Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükümetini koyan bir kanundur.
Efendiler; Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümetinin milletten aldığı veçhile istiklal-i tam, hakimiyet-i Milliye umdelerine istinaden milleti zengin, memleketi mamur etmekten ibarettir. (Alkışlar)
Efendiler; Bu umde icabı bütün cihan bilmelidir ki, artık Türkiye halkı; hakimiyetini hiçbir şahıs ve makama veremez. Hakimiyet demek şeref demek, namus demek, haysiyet demektir. Bir milletten bu evsaf-ı medeniye ve insaniyesinin terkini taleb etmek onu insanlıktan çıkarmak demektir. Efendiler; Milletimiz bu iki esasa istinad eder. Çalışmaya başladığı günden bugüne kadar geçen zaman çok değil, üç buçuk, dört seneden ibarettir, fakat milletimizin kazandığı muvaffakiyat ve muzafferiyat bu senelere sığmayacak kadar çoktur, taşkındır, yüksektir ve kuvvetlidir. (Sürekli alkışlar) Hakikaten irade-i seniyyeler; Hilafet orduları ve teşvikat ile olan isyanların kaffesi bastırılmıştır ve tüfeksiz, topsuz, parasız bulunduğu bir zamanda yeniden dünyanın en kudretli en azametli ordusunu teşkile kudretyab olmuştur. (Alkışlar) Orada daha hal-i teşekkülde iken birinci ikinci İnönü Sakarya zaferlerini ihraz etmiş (Alkışlar) ve cihanı hayretlerde bırakan en son muzafferiyeti de kemal-i şiddet ve süratle ihraz ederek düşman ordularını bire kadar mahvetmiştir. (Pek sürekli alkışlar yaşa, var ol sadaları)
İstiklal-i tam için şu düstur var: Hakimiyet-i Milliye, hakimiyet-i iktisadiye ile tarsin edilmelidir. Bu kadar büyük gayeler, bu kadar mukaddes, azametli hedefler kağıt üzerindeki düsturlarla, arzu ve hırsla husul bulamaz. Bunların tahakkuk-i tammını temin için yegane kuvvet, en kuvvetli temel iktisadiyattır. Siyasi ve askeri muzafferiyetler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadi zaferle tetvic edilemezse semere, netice paydar olamaz. En kuvvetli ve parlak zaferimizide tetvic eden semerat-ı nafiayı temin için hakimiyet-i iktisadiyemizin temin ve tarsini lazımdır.
Bu kadar feyizli, bu kadar kudretli olan yeni hükümetimizin düşmansız kalacağını farzetmek doğru değildir. Bunun için çok kundaklar koyarak münhedem etmeğe çalışacak ve suikasde teşebbüs edecekler bulunacaktır. Bütün bunlara karşı silahımız, iktisadiyatımızdaki kuvvet; resanet ve muvaffakiyetimiz olacaktır.
Efendiler; Dahil olduğumuz halk devrinin, milli devrin milli tarihini de yazabilmek için kalemler, sapanlar olacaktır. (Alkışlar) Bence halk devri iktisat devri mefhumiyle ifade olunur. Öyle bir iktisat devri ki, memleketimiz mamur, milletimiz müreffeh ve zengin olsun. Bu noktada bir felsefeyi hatırlayınız o da: "El-kana'atu kenzün la-yüfna"
Bu felsefeyi yanlış tefsir yüzünden bu millete büyük fenalık edilmiştir. Allah yarattığı nimet ve güzellikleri insanların istifadesi için yaratmıştır. Allah zeka ve aklı bunun için verdi. Eğer vatan kupkuru dağ ve taşlardan, viran köy, kasaba ve şehirlerden ibaret olsaydı onun zindandan farkı olamazdı. Felsefenin sahibleri memleketi zindan ve cehennemden başka bir şey yapmamıştı. Bu vatan evlad ve ahfadımız için cennet yapılmaya layıktır. Bu faaliyet-i iktisadiye ile kaabildir. Öyle bir iktisat devri ki, artık milletimiz insanca yaşamasını bilsin ve o esbabı bilerek ona göre lazım olan tedabire tevessül etsin.
Arzumuz şudur: Bu memleketin efradı ellerinde nümuneleriyle, ziraat, ticaret, sanat, say ve sapanın mümessili olsun. Artık bu memleket fakir, millet hakir değil, belki memleketimiz zenginler memleketidir. Bu yeni Türkiye'nin adına, çalışkanlar diyarı denir. (Alkışlar) İşte millet böyle bir devir içinde bulunuyor, bu böyle bir devri ala edecek ve tarihini yazacaktır. Bu tarihte en büyük makam çalışkanlara ait olacaktır. (Alkışlar) Efendiler;
Türkiye İktisat Kongresi tarihte ilk defa ihraz-ı mevki-i bülend edecek bir kongredir. Ve sizler bu memleketin ihtiyacını, milletin ihtiyacını ve milletin kabiliyetini ve bunun karşısında dünyada mevcut olan çok kuvvetli iktisat teşkilatını nazar-ı dikkate alarak, alınması lazımgelen tedbirleri kemal-i vuzuh ile teati ve tesbit etmelisiniz. O tedbirler tatbik olundukça memleketimizin nurlara, feyizlere müstagrak olsun.
Arkadaşlar; Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümetiniz tabii milletin amali dairesinde terakki ve teceddüde tamamen taraftardır. Bunun için mülk ve millete naf'i ittihaz edeceğiniz tedabiri memnuniyetle nazar-ı dikkate alacaktır.
Efendiler; İktisadiyat sahasında düşünür ve konuşurken zannolunmasın ki, ecnebi sermayesine hasımız; hayır bizim memleketimiz vasi'dir. Çok say ve sermayeye ihtiyacımız var. Kanunlarımıza riayet şartıyla ecnebi sermayelerine lazımgelen teminatı vermeğe her zaman hazırız. Ecnebi sermayesi bizim say'imize inzimam etsin ve bizim ile onlar için faideli neticeler versin. Mazide, Tanzimat devrinden sonra ecnebi sermayesi müstesna bir mevkiye malikti, devlet ve hükümet ecnebi sermayesinin jandarmalığından başka birşey yapmamıştır. Her yeni millet gibi Türkiye buna muvafakat edemez. Burasını esir ülkesi yaptırmayız. (Alkışlar)
Arkadaşlar; son söz olarak demiştim ki; Memleketimizi artık esir ülkesi yaptırmayız. Nazar-ı dikkatinizi celbetmiş olan konferansın son müzekeratı bu nokta ile alakadardır. Lozan konferansının talike uğraması aynı mesele ve noktadan münbaistir. Ordularımız en büyük bir zaferi ihraz etmişler ve meşy-i muzafferranesini tevkif edecek hiç bir mania mevcut değildi. Böyle bir zamanda İtilaf Devletleri Hukuk-i tabiiye ve meşruamızı müzakerat ile tasdik edeceklerini, müzakeratla halledeceklerini söylediler ve bizi konferansa davet ettiler.
Millet, Meclis ve hükümetimiz samimi olarak sulh taraftarı bulunduğu için muzaffer ordularımızı durdurarak, heyet-i murahhasamızı Lozan'a gönderdik aylardan beri müzakerat, münakaşat devam etti. Muhatablarımız hukukumuzu tasdik etmiş olmadı.
Konferanstaki muhatablarımız bizimle üç dört senelik değil, üçyüz, dörtyüz senelik hesabatı rü'yet ediyorlar ve hala muhatablarımız Osmanlı Devleti'nin tarihe karıştığını ve bugün yeni Türkiye'nin mevcudiyetini, bunu kuran milletin çok azimkar, imanlı ve celadetli olduğunu, istiklal-i tamm ve hakimiyet-i milliyesinden zerre kadar fedakarlık yapamayacağını hala anlayamamışlardır. Bu yüzden İtilaf Devletleri düçar-ı tereddüt oldu. İstedikleri kadar tereddüt edebilirler. Bu millet artık kararını vermiştir. Bu millet için tereddüt devirleri çoktan geçmiştir. (Pek sürekli ve pek şedid alkışlar)
Devletlerin hey'et-i murahhasımıza verdikleri son proje bittabi şayan-ı kabul görülmedi. Ve diğer murahhaslar gibi bizimkiler de vaziyeti hükümet ve icab ederlerse, meclise izah etmek üzere memlekete avdet ediyorlar. Tabii istizahat olacaktır.
Nihayet bütün cihan bilsin ki, bu millet istiklal-i tammının temin edildiğini görmedikçe yürümeğe başladığı yoldan bir an tevakkuf etmeyecektir. (Alkışlar) Biz kimseden fazla birşey istemiyoruz, her medeni milletin malik olduğu şeylerden mahrum edilmemeliyiz. Haklarımız tabii meşrudur, bize lazımdır. Ne kadar haklı isek bunu müdafaa için de memleket ve milletimizin kabiliyet ve kudreti de o kadardır.(Alkışlar)
Efendiler; Görülüyor ki, bu kadar kat'i ve yüksek bir zafer-i askeriden sonra dahi bizi sulha kavuşmaktan men'eden esbab doğrudan doğruya esbab-ı iktisadiyedir, mülahazat-ı iktisadiyedir. Çünkü bu devlet, bu millet hakimiyet-i iktisadiyesini temin ederse, o kadar kuvvetli temel üzerinde yerleşmiş ve teali etmeğe başlamış olacaktır ve artık bunu yerinden kımıldatmak mümkün olamayacaktır. İşte düşmanlarımızın, hakiki düşmanlarımızın muvafakat, bir türlü rıza göstermedikleri budur.
Efendiler;
Bu fi'len vaki olmuştur. Sulh denilen şeyin temini için ecnebilerin bu hakikati itiraf etmemekteki tereddütlerine mantıki mana vermek mümkün değildir. Çok şayan-ı arzudur ki, pek yakın bir zamanda onlar da bu hakikati itiraf ederler ve bütün cihan-ı medeniyetin pek büyük hahiş ve tahassürle intizar ettiği sulhun in'ikadına mani olmak mes'uliyetinden ictinab ederler. Şimdiden esbab-ı hayatiyetimizi temine başlamış bulunuyoruz. Ve bittabi hal-i sulhun in'ikadında daha büyük inkişafat oluyor. Fakat muvaffak olmak için çok çalışmak lazım olduğunu bilmeliyiz. İktisadiyat, iktisadiyat diyoruz. Fakat arkadaşlar iktisadiyat demek herşey demektir. Yaşamak için, mesut olmak için, mevcudiyet-i insaniye için ne lazımsa bunların kaffesi demektir, ziraat demektir, ticaret demektir, say demektir, herşey demektir. Bütün bu hususta el'an memleket ve milletimizin ne halde olduğunu sizler çok güzel bilirsiniz. Tavsif etmek istemeyeceğim. Ancak memleketimizin vüs'ati ve nüfuzumuzun bu vüs'atle ne kadar gayrı mütenasib olduğunuda hatırlayınız. Bu vasi ve feyizli toprakları işleyebilmek, işletebilmek için noksan olan el emeğini behemehal fenni alat ile telafi etmek mecburiyetindeyiz. Memleketimizi bundan başka şömendöferler ile ve üzerinde otomobiller çalışır şoseler ile şebeke haline getirmek mecburiyetindeyiz. Çünkü garbın ve cihanın vesaiti bunlar oldukça, şömendöferler oldukça, bunlara karşı merkebler ve kağnı ile ve tabii yollar üzerinde müsabakaya çıkışmanın imkanı yoktur. Memleketimiz ziraat memleketidir. Bu itibarla, halkımızın ekseriyeti çiftçidir, çobandır. Binaenaleyh en büyük kuvveti, kudreti bu sahada gösterebiliriz ve bu sahada mühim müsabaka meydanlarına atılabiliriz. Fakat aynı zamanda sınaatımızı da tezyid ve tevsi etmek mecburiyetindeyiz. Eğer sanat hususunda yine müsamahakar olursak, o halde asar-ı sanayide yine haricin haraç-güzarı oluruz, mahsulat ve mamulatın mübadelatı ve servete inkılabı için ticarete ihtiyacımız vardır. Ticaretimizin agyar elinde kalması memleketimizin servetinden lüzumu kadar istifade edememeği bais olur. Fakat bütün bunlar söylendiği kadar basit ve kolay olmayan şeylerdir. Bunda muvaffak olabilmek için hakikaten memleketin ve milletin ihtiyacına mutabık esaslı program üzerinde bütün milletin müttehit ve hemahenk olarak çalışması lazımdır. Hey'et-i aliyeniz bu esasatın en kıymetlilerini inşallah bulup ortaya koyacaksınız "Arkadaşlar bence yeni devletimizin, yeni hükümetimizin bütün esasları, bütün programları iktisat programından çıkmalıdır. Çünkü demin dediğim gibi herşey bunun içinde mündemiçtir. Binaenaleyh evlatlarımızı o suretle talim ve terbiye etmeliyiz, onlarabu suretle ilim ve irfan vermeliyiz ki, alem-i ticaret, ziraat ve sınaatte ve bütün bunların faaliyet sahalarında müsmir olsunlar, müessir olsunlar, faal olsunlar, ameli bir uzuv olsunlar." Binaenaleyh maarif programımız gerek iptidai tahsilde, gerek orta tahsilde verilecek bütün şeyler bu noktai nazara göre olmalıdır. Maarif programlarımız gibi şuabat-ı devlet için tasavvur olunacak programlar dahi iktisat programına istinad etmekten kendini kurtaramazlar. Esaslı bir program tesbit etmek, program üzerine bütün milleti hemahenk olarak çalıştırmak lazımdır. Bizim halkımızın menfaatleri yekdiğerinden ayrılır sunuf halinde değil bilakis mevcudiyetleri ile muhassala-i mesaisi yekdiğerine lazım olan sınıflardan ibarettir. Bu dakikada sami'lerinin çiftçilerdir, sanatkarlardır, tüccarlardır ve işçilerdir. Bunların hangisi yekdiğerinin muarızı olabilir. Çiftçinin sanatkara; sanatkarın çiftçiye ve çiftçinin tüccara ve bunların hepsine, yekdiğerine ve ameleye muhtaç olduğunu kim inkar edebilir.
Bugün mevcut olan fabrikalarımızda ve daha çok olmasını temenni ettiğimiz fabrikalarımızda kendi işçilerimiz çalışmalıdır. Müreffeh ve memnun olarak çalışmalıdır. Ve bütün bu saydığımız sınıflar aynı zamanda zengin olmalıdır. Ve hayatın lezzet-i hakikisini tadabilmelidir ki, çalışmak için kudret ve kuvvet bulabilsin. Binaenaleyh programdan bahsolunduğu zaman adeta diyebiliriz ki, bütün halk için bir say misak-ı milisi mahiyetinde olan program etrafında toplanmakta hasıl olacak olan şekl-i siyasi ise alel'ade bir fırka mahiyetinde tasavvur edilmemek lazımgelir ve bade's-sulh vukua gelebilecek böyle şekl-i siyasinin şimdiye kadar olduğu gibi milletin azim ve imanıyla ve vahdet ve tesanüdün birbirine müzahir olmasıyla muvaffak olacağı hakkındaki kanaatim kavidir ve tamdır.
Efendiler, Hey'et-i aliyenizin bugün akdedmiş olduğu Türkiye İktisat Kongresi çok mühimdir. Çok tarihidir. Nasıl ki, Erzurum Kongresi felaket noktasına gelmiş olan bu milleti kurtarmak hususunda Misak-ı Millinin ve Taşkilat'ı Esasiye Kanununun ilk temel taşlarını tedarik hususunda amil olmuş, müessir olmuş, müteşebbis olmuş ve bundan dolayı tarihimizde, tarih-i millimizde en kıymetli ve yüksek hatırayı ihraz etmiş ise , kongreniz dahi milletin ve memleketin hayat ve halas-ı hakikisini temine medar olacak düsturun temel taşlarını ve esaslarını ihraz edip ortaya koymak suretiyle tarihte büyük namı ve çok kıymetli bir hatırayı ihraz edecektir. (Alkışlar) Bu kadar kıymetli ve tarihi kongrenizi küşad etmek şerefini bana bahşettiğinizden dolayı hassaten arz-ı teşekkürat ederim. (Alkışlar)(Estağfurullah sesleri) Ve böyle bir kongreyi akdeden sizlersiniz. Bundan dolayı sizi şayan-ı tebrik görür ve tebrik ederim. (Teşekkür ederiz sesleri) Kongre küşad edilmiştir efendim.
Mustafa Kemal Atatürk
(*) İZMİR İKTİSAT KONGRESİ:
17 Şubat 1923 günü Manisa temsilcisi Kazım Karabekir, Asım ve Fevzi Çakmak Paşalar ile Rus Büyükelçisi Aralof ve Azerbaycan Büyükelçisi İbrahim Abilof'un katılımları ile ve Lozan müzakerelerine ara verildiği bir sırada başlamıştır. Kongre, yeni Türkiye'nin İktisat Politikasını belirlemek amacıyla toplanmıştır.
Mustafa Kemal Paşa açış konuşmasında: ". Yeni Türkiye'mizi layık olduğumuz düzeye eriştirebilmemiz için mutlaka ekonomimize birinci derecede önem vermek zorundayız. Çünkü; zamanımız tamamen bir ekonomi devresinden başka bir şey değildir. Siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olurlarsa olsunlar ekonomik zaferlerle taçlandırılmamışlarsa, meydana gelen zaferler devamlı olamaz. Ekonomi demek, her şey demektir, yaşamak için, mutlu olmak için, insan varlığı için ne lazımsa onların hepsi demektir. Ziraat demektir, ticaret demektir, çalışma demektir, her şey demektir." demiştir.
Atatürk, bu Kongre'de ayrıcalık taşıyan yabancı şirketlerin millileştirilmesi üzerinde durmuş, gayri meşru rekabeti besleyen kapitülasyonlara son vermenin gerektiğini belirtmiş, ulusal görüşü iktisat politikalarına temel yapmanın zorunluluğu olduğunu söylemiştir. Kongre, iki haftalık bir çalışmadan sonra oybirliği ile kabul edilen 'Misak-i İktisadi'yi yayımlayarak dağılmıştır. Kurtuluş sonrası Türkiye'nin iktisadi bakış açısını belirleyen en önemli olay, İzmir İktisat Kongresi'dir. İzmir, Türk kurtuluşunun, bağımsızlığın simgesidir. Mustafa Kemal'in Ordusu, işgalci Yunan güçlerini yenilgiye uğratıp, 9 Eylül 1922'de İzmir'i işgalden kurtarınca, kent, siyasi kurtuluşun simgesi olur.
Ancak, 9 Eylül sonrası koşulları İzmir için çok ağırdır. İzmir büyük bir yangına sahne olmuş, bölgedeki bağ ve bahçeler sökülmüş, tarlalar yozlaşmış, ortalık harabeye dönmüştür. İktisat Kongresi'nin İzmir'de toplanması bir rastlantı değildir. İşgalin tüm ağırlığını hissetmiş, savaşın yıkımını yaşamış, iktisadi bakımdan çökmüş olan İzmir, İktisat Kongresi ile iktisadi kurtuluşun, kozmopolit ekonomik yapıdan ulusal ekonomik yapıya geçişin de simgesi olacaktır.