26 Şubat 2019 Salı

İNANILIR GİBİ DEĞİL!. "Türkiye Hocalı’da yaşananları henüz soykırım olarak tanımıyor." BU NE REZİLLİK VE NE KEPAZELİKTİR Kİ; Mutlak ve gerçek bir SOYKIRIM'a mukabil, Türkiye'ye karşı uyduruk, sahte, sanal, iftira ve "Nitelikli Sahtekârlıktan ibaret" palavra bir SOYKIRIM dayatması ve iğrenç furyası sürüp gidiyor!..

ALÇAKLIK, ONURSUZLUK VE YÜZSÜZLÜK?!..
"Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri, Hocalı’da yaşananları;
Hocalı ve Karabağ kitle katliamlarını henüz soykırım olarak tanımıyor!.."
1992-2019 DÖNEMİ HÜKÜMETLERİ AĞIR TÖHMET VE ŞAİBE ALTINDA
HOCALI KATLİAMI’NIN KURBANLARI ANILIYOR
HOCALI SOYKIRIMI

Tarihler, 26 Şubat 1992’yi gösteriyordu. Daha sonradan ‘Hocalı Soykırımı’ diye anılacak ve tarihe kara bir leke olarak geçecek olan hâdise o gün yaşandı. Katliamın üzerinden seneler geçti ancak acısı hâlen unutulmadı. Bu vahim hâdisenin sene-i devriyesinde, katledilen masumlar anılıyor. Peki, Azerbaycan’ın Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasında 26 sene evvel bugün neler yaşandı? Hocalı’da ne oldu? Hocalı Soykırımı nedir? Hocalı Soykırımı’nda kaç kişi öldü? Hocalı Soykırımı’nı kabul eden ülkeler hangileri? İşte ayrıntılar…(Haber: Murat Karadeniz)
Karabağ münâkaşası 1988-1989 seneleri arasında Karabağ’da bazı yerlerde nüfusun çoğunluğunu oluşturan Ermenilerin bağımsızlık için referandum düzenleyip bağımsızlık kararı almasıyla başladı. İki toplum arasında cereyan eden çatışmalar ve sokak gösterileri Azerbaycan ile Ermenistan arasında büyük bir gerilime sebep olmuş ve yüzbinlerce insan vuku bulan hâdiseler sebebiyle yaşadığı topraklardan göç etmek zorunda kalmıştı. Ermenistan’da yaklaşık 40 bin kişinin katıldığı gösteri sonrası da Ermenistan’ın Karabağ’a saldırması çatışmaları sıcak savaşa dönüştürdü. SSCB’nin dağılma aşamasının hızla sürdüğü o devirde, ordunun çoğunluğunu Ermeni askerler oluşuyordu. Ermenilerin dışında, Rus askerler de Karabağ’daki alayda görevliydi. Dağlık Karabağ için Azerbaycan ve Ermenistan arasında 1988’de başlayan Karabağ Savaşı sürerken, Ermeniler bölgenin mühim kasabası olan Hocalı’ya ilerlemeye başladı.
HOCALI’DA NE OLDU?
Ermeni güçlerinin 1991’in sonlarına doğru ablukaya aldığı Hocalı, 936 kilometre karelik alana sahip, 2 bin 605 âilenin, toplam 11 bin 356 kişinin yaşadığı bir kasabaydı. Aralık 1991’de Karabağ’ın başşehri olarak kabul edilen Hankendi şehrini işgal eden Ermenilerin bir sonraki hedefi, bölgenin tek havaalanına sahip ve stratejik önem taşıyan Hocalı’yı ele geçirmekti. Hocalı’nın etrafındaki bütün köy ve yolları tek tek ele geçiren Ermeni güçleri, kasabanın diğer illerle karayolu bağlantısını kesti. Hocalı’nın diğer bölgelerle tek ulaşım bağlantısı olan helikopter ulaşımı, 28 Ocak 1992’de, Şuşa Ağdam seferini yapan helikopterin Ermeniler tarafından vurulmasıyla ortadan kalktı. Bu hâdisede, çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan 44 sivil hayatını kaybetti.
HOCALI SOYKIRIMI’NDA NELER YAŞANDI?
Ocak ayının başlarından itibaren elektrik enerjisi de kesilen Hocalı’nın savunması, sadece hafif silahlarla silahlanmış yerel savunma güçleri ve az sayıdaki milli ordu askerlerinden ibaretti. 25 Şubat 1992’den itibaren Hocalı’ya saldırıya başlayan Ermeniler, bölgede bulunan Sovyet Ordusu 366. Zırhlı Alayı’nın bütün araçlarını kullanarak, şehri iki saat boyunca top ve tank ateşine tuttu. Saldırıdan bir gün sonra ise hâfızalardan senelerce silinmeyecek olan “Hocalı Soykırımı” yaşandı.
HOCALI SOYKIRIMI’NDA KAÇ KİŞİ ÖLDÜ?
Azeri resmî kaynaklarına göre, Hocalı Katliamı’nda savunmasız haldeki 83 çocuk, 106 kadın ve 70’den fazla yaşlı dahil olmak üzere toplam 613 kişi öldürülmüş, toplam 487 kişi ağır yaralanmıştır. 1275 kişi ise rehin alınmış ve 150 kişi ise kaybolmuştur. Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde cesetlerin birçoğunun yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, başları kesildiği görülmüştür. Hamile kadınlar ve çocukların da maruz kaldığı tespit edilmiştir. Esirler senelerce uluslararası kurumlardan gizli olarak köle gibi çalıştırıldı. Hatta esir kadınların fuhuşa zorlandığı haberleri alındı. Olay Azerbaycan tarafından “Xocalı Soyqırımı” (Hocalı Soykırımı), “Xocalı Faciəsi” (Hocalı Faciası) şeklinde adlandırılırken Ermenistan tarafından “Hocalı Hadisesi” gibi terimlerle ifade edilir. Dünyanın çeşitli dillerinde ve ülkelerinde de Hocalı Katliamı benzeri ifadeler kullanılır.
HOCALI SOYKIRIMI’NI KABUL EDEN ÜLKELER VE KURULUŞLAR
Azerbaycan
Cibuti
Meksika
Pakistan
Kolombiya
Çek Cumhuriyeti
Bosna-Hersek
Peru
İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamentolar Birliği
Honduras
Sudan
BÜYÜK UTANÇ VE "1992-1019 DÖNEMİ HÜKÜMETLERİNİN" YÜZKARASI.. Olacak şey değil!.. "Gaflet'mi? Dalalet mi? Yoksa: Hıyanet'mi?" Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Hocalı’da yaşananları henüz soykırım olarak tanımıyor!. Neden? Niçin?.. Hocalı Soykırımı’nı Katliam olarak tanımlayan ABD eyaletleri: 
Massachusetts, Teksas, New Jersey, Georgia, Maine, New Mexico, Arkansas, Oklahoma, Tennessee., Pensilvanya., Batı Virginia., Connecticut., Florida., Arizona., Utah.. >>> 1992-2019 arası hükümetleri bu kadar da mı olamadılar!..
KONU İLE İLGİLİ "ÇOK ÖNEMLİ BİR HATIRLATMA" YORUM VE KATKI
Sayın Turkish Forum üyeleri,
26 Şubat 1992’de oluşan dehşet verici Hocalı olayları ile ilgili olarak bu Forum’da da yayımlanan bazı haber ve yorumlarda Türkiye’nin Hocalı olaylarını soykırım olarak tanımaması oldukça ağır bir şekilde eleştirilmiştir. Hadiselere salt duygusal ve insani açıdan bakıldığında böyle bir eleştiri haklı görülebilir. Ancak gerek uluslararası hukuk ve gerekse de Türkiye’nin sözde Ermeni soykırımı’na yönelik tezi açısından bu eleştirinin uygun olmadığı göz önünde bulundurulmalıdır. 12 Ocak 1951 tarihinde yürürlüğe giren, 9 Aralık 1948 tarihli Birleşmiş Milletler “Soykırım Suçunu Cezalandırmak ve Önlemek Sözleşmesi,” soykırımı özel bir suç olarak mülâhaza ederek hukuksal anlamda tanımlamıştır. Sözleşme’ye göre (Madde VI) bir suçun soykırım olarak tanınması için oluşması gereken koşullardan biri, bu suçu işlemekle itham edilen kişi veya kişilerin suçun işlendiği ülkede veya bu bağlamda yetki sahibi bir uluslararası mahkemede yargılanması ve hüküm giymesi gerekir. Başka bir deyişle, soykırım suçunun tanınması için bir yargı kararı şarttır.
Bu husus Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 15 Ekim 2015 İsviçre-Perinçek davasında hatırladıldığı gibi, Fransa yüksek yargı organları tarafından da özenle dikkate alınmıştır. (Örneğin, Fransa Anayasa Konseyi’nin 8 Ocak 2016’da aldığı, Nürnberg Mahkemeleri tarafından karara bağlanmış Yahudi Holokost’u ile hakkında yargı kararı olmayan “Ermeni soykırımı” arasında bir benzerlik olmaması hükmü). Yargı kararı koşulu ve kırımlarda “özel kasıt” (“specific intent” veya “dolus specialis”) olma koşulu, Türk tarafının sözde Ermeni soykırımı iddialarına karşı ileri sürdüğü önemli tezler arasındadır. Bizlerin şimdi Hocalı olaylarını “soykırım” olarak tanıyalım dememiz ve infial yaratmamız hem 1948 BM Soykırım Sözleşmesi’ne ters düşmektedir, hem de Ermeni soykırımı yalanlarına karşı çifte standard kullanıyoruz gibi bir sonuç yaratmaktadır. Böyle bir durumun sakıncalı olduğu açıktır.
Özet olarak Azeri kardeşlerimizin Hocalı’da yaşanan insanlık dışı olaylara ilişik duygularını kendileri ile paylaşıyoruz. Ancak yukarıda belirtilen nedenlerle bu olayların “soykırım” yerine “katliam,” “kırım,” “kıyım” gibi terimlerle anılması ve protesta edilmesi daha uygun olacaktır. Gerek Azerbaycan, gerek Ermenistan 1948 BM Soykırım Sözleşmesi’ni onaylayan ülkeler arasında. Azerbaycan Ermenistan’a karşı Hocalı soykırım savını Uluslararası Adalet Divanı’na (UAD) taşımayı ciddi olarak düşünmelidir. Bu kararı alırken UAD’nın 2015 Hırvatistan-Sırbistan “soykırım” davasında altı çizilen, “özel kasıt” unsurunun göz önünde bulundurulması faydalı olacaktır.
Ferruh Demirmen Turkish Forum
DÜNYA BASINI 
HOCALI SOYKIRIMI’NI NASIL VERDİ?
“Ermeniler Hocalı’ya saldırdılar. Bütün dünya tanınmaz hale getirilmiş cesetlere tanıklık etti. Azerbaycanlılar çok sayıda insanın öldürüldüğünden haber vermekteler.” Krua l’Eveneman dergisi (Paris), 29 Şubat 1992
“Ermeni askerleri binlerce aileyi yok etmiştir.” Sunday Times gazetesi (Londra), 1 Mart 1992
“Ermeniler Ağdam’a doğru giden orduyu kurşun yağmuruna tutmuştur. Azeriler 1200 kadar ceset saymış. Lübnanlı kameraman, ülkesinin zengin Ermeni Taşnak lobisinin Karabağ’a silah ve asker gönderdiğini onaylamıştır.” Financial Times gazetesi (Londra), 9 Mart 1992
“Birçok insan çirkin hale getirilmiş, masum kızın sadece kafası kalmış.” Times gazetesi (Londra), 4 Mart 1992
“Video kamera kulakları kesilmiş çocukları gösterdi. Bir kadının yüzünün yarısı kesilmişti. Erkeklerin kafa derisi soyulmuştu.” İzvestiya gazetesi (Moskova), 4 Mart 1992
“Binbaşı Leonid Kravets: Ben şahsen tepede yüz civarında ceset gördüm. Bir erkek çocuğun kafası yok idi. Her tarafta acımasızca öldürülmüş kadın, çocuk ve ihtiyar vardı.” İzvestiya gazetesi (Moskova), 13 Mart 1992
“Ağdam’da bulunan yabancı gazeteciler Hocalı’da öldürülmüş kadın ve çocuklar arasında kafa derisi soyulmuş, tırnakları çıkarılmış 3 kişi görmüşlerdir.” Le Monde gazetesi (Paris), 14 Mart 1992
SON SÖZ
İnsanlık adına kara bir leke olan bu tür hâdiselerin tekrarlanmaması, müsebbiplerinin unutulmaması ve her platformda dile getirilmesi elzemdir. Kardeş ülke Azerbaycan’a ve kültürel bağlarımızın olduğu tüm ülkelere destek vermek tarihi ve vicdânî bir sorumluluktur. Başta Hocalı kurbanları olmak üzere tüm şehitlerimizi rahmet ve duâlarla anıyoruz. Azerbaycanlılar, Ermenilerin 26 Şubat 1992’de katlettiği Hocalı kurbanlarını anıyor. Azerbaycan’da, Ermenilerin 26 Şubat 1992’de yaptığı Hocalı Katliamı’nın kurbanları anılıyor. Azerbaycanlılar, Ermenilerin Hocalı’da katlettiği 613 kişiyi anmak için Bakü’deki Ana Feryadı Anıtı’na akın etti. Ana Feryadı Anıtı’nda ilk önce Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve devlet erkanının katılımıyla resmi tören düzenlendi. Resmi törenin ardından anıt halkın ziyaretine açıldı. Ellerinde Azerbaycan bayrakları ve posterlerle anıta akın edenler buraya karanfiller bıraktı. Katliamdan kurtulmayı başaran Hocalılılar ve hayatını kaybedenlerin yakınları da anıtı ziyaret etti. Şehit yakınları ve vatandaşlardan bazıları dualar okurken, bazıları da 26 yıl önce yaşanan acı olayı tekrar hatırlayarak gözyaşlarını tutamadı.
“TÜRKİYE OLARAK AZERBAYCAN’IN YANINDA OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ”
Türkiye’nin Bakü Büyükelçisi Erkan Özoral, büyükelçilik çalışanları ve Bakü’deki Türk kurum ve kuruluşlarının temsilcileri de Ana Feryadı Anıtı’nı ziyaret ederek Hocalı Katliamı’nın kurbanlarını andı. Büyükelçi Özoral, ziyaret sonrasında basın mensuplarına yaptığı açıklamada, Azerbaycan halkının 26 yıldır 613 kardeşinin acısıyla yaşadığını söyledi. Yaralananların ve kaybolanların bu sayının dışında olduğunu belirten Özoral, “Biz Türkiye olarak bu acılı gününde Azerbaycan’ın yanında olmaya devam edeceğiz. Yaşananlar sadece Azerbaycan’ı değil bütün Türk milletini hedef alan alçakça bir saldırıdır. Bu saldırıyı gerçekleştirenlerin artık adalet önüne çıkıp hesap verme vakti çoktan gelip geçmiştir. Bu çığlığımızı her sene daha da yüksek sesle duyurarak Hocalı’ya adaletin gelmesi için elimizden gelen çabayı harcamaya devam edeceğiz.” dedi.
HOCALI KATLİAMI
Ermeni güçlerinin 1991’in sonlarına doğru ablukaya aldığı Hocalı, 936 kilometrekarelik alana sahip, 2 bin 605 ailenin, toplam 7 bin kişinin yaşadığı bir kasabaydı. Aralık 1991’de Karabağ’ın başkenti olarak kabul edilen Hankendi şehrini işgal eden Ermenilerin bir sonraki hedefi Hocalı oldu. Hocalı’nın etrafındaki bütün köy ve yolları işgal eden Ermeniler, kasabanın diğer illerle karayolu bağlantısını kesti. Hocalı’nın diğer bölgelerle tek bağlantısı olan helikopter ulaşımı, 28 Ocak 1992’de Şuşa Ağdam seferini yapan helikopterin Ermeniler tarafından vurulmasıyla ortadan kalktı. Bu olayda çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan 44 sivil hayatını kaybetti.
1992 yılının başlarından itibaren elektrik verilmeyen Hocalı’nın savunması sadece hafif silahlara sahip yerel savunma güçleri ve az sayıdaki milli ordu askerinden ibaretti. 25 Şubat 1992’den itibaren Hocalı’ya üç koldan saldıran Ermeniler, Sovyet Rus ordusunun 366. motorize alayının bütün araçlarını kullanarak şehri iki saat boyunca top ve tank ateşine tuttu. Saldırıdan bir gün sonra ise hafızalardan yıllarca silinmeyecek “Hocalı Katliamı” yapıldı.
Resmi verilere göre, Hocalı Katliamı’nda savunmasız durumdaki 106’sı kadın, 70’i yaşlı, 63’ü çocuk olmak üzere 613 Azerbaycan vatandaşı hayatını kaybetti. Katliamdan 487 kişi ağır yaralı olarak kurtuldu, Ermeni güçleri, bin 275 kişiyi esir aldı, bunların 150’sinden bugüne kadar haber alınamadı.
KAYNAK: http://www.islamveihsan.com/hocali-katliaminin-kurbanlari-aniliyor.html
HOCALI VE KARABAĞ SOYKIRIMLARINI TANIMAYAN TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMET ÜYELERİ KAHROLSUN.
Bir Ermeni Gazeteci olan Daud Kheyriyan olayları anlattığı "Haçın Hatırı İçin" kitabında Hocalı katliamını şöyle anlatıyor: "Gafion denen ve ölülerin yakılmasıyla görevli Ermeni grup, 2 Mart günü Hocalı'nın bir kilometre batısına 100 Azeri cesedini getirip yığdı. Son kamyonda 10 yaşlarında bir kız çocuğu gördüm. Başından ve elinden yaralıydı. Yüzü morarmıştı. Soğuğa, açlığa ve yaralarına rağmen hâlâ yaşıyordu. O sırada Tiranyan isimli bir asker onu tuttuğu gibi öbür cesetlerin üzerine fırlattı. Sonra bütün cesetleri yaktılar. O sırada yanmakta olan ölü bedenler arasından bir çığlık işittim…"
Bu korkunç katliama tanıklık eden bir gazetecinin aktardığı bilgiler ise daha vahim; "Dağlık Karabağ'ın Hocalı kentinin düşüşünü bir gün boyunca yaşadım. Görüntülerle belgeledim ve video çekimleriyle bir günde 1300 Azerbaycan Türkünün Ermeni çetecilerle öldürülüşünü bütün dünyaya duyurdum. Hocalı katliamı anlatılmaz bir vahşetti... Ermeni bıçaklarından, kurşunlarından kurtulmayı başaranlar; kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar karlı dağlarda tipi altında Agdam'a gelmeyi başardıklarında çoğunun ayakları donmuştu. İhtiyar dedelerin, yaşlı anaların yüzleri jiletlerle doğranmış, genç kadınların göğüsleri peynir gibi kesilmiş, bebeklerin kafa derileri yüzülmüştü. Hocalı ile Agdam arasındaki 12 kilometrelik orman boyunca cesetler dizilmişti…" 
Bütün dünya, BM ve Batı Ermenilerin bu katliam ve işgaline seyirci kalmışlar, hiçbir tepki göstermemişlerdir. Ermeniler Nahcıvan'a da saldırmışlar, Kelbecer'e saldırmaları üzerine Türkiye'nin Kars Antlaşmasına dayanarak bölgeye müdahale edeceğini söylemesi üzerine milletlerarası camia ancak harekete geçebilmiştir! Ermeniler Azerbaycan'ın %20'sini işgal etmişlerdir. Halen 1 milyon Azerbaycan Türk'ü sürgünde çok zor şartlarda yaşamaktadırlar. Türklerin çilesi, ızdırabı dinmemiştir. Sürgünde yaşayanlar yerlerine dönememişlerdir. Bir millet kendi vatan topraklarında sürgün yaşamaktadır. BM 822 sayılı kararı ile Ermeni güçlerinin işgal ettiği topraklardan çekilmesini istemiş, ancak bu kararı Ermeniler takmamışlardır. Ermeniler silahla aldığını silahsız bırakmaya niyetli değildir. Azerbaycan zaman zaman topraklarını gerekirse silahla geri alacağını söylemektedir. Türkiye "barış" denilen şey adına Azerbaycan'a gerekli desteği vermeye çekinmektedir. O günkü Ermeni katillerin arasında bugünkü Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan da bulunmaktaydı. Bu kanlı vahşetin Ermeni katiller tarafından insanlığın gözü önünde yapılması hafızalardan çıkmış değildir. Fırsatını buldukları anda yeniden aynı kanlı senaryoları uygulamaktan geri kalmayacaklardır. 
ERMENİ YALAKALIĞI YAPANLARA ŞUNU İZLETİR MİSİNİZ LÜTFEN? 
http://turkcenindirilisi.com/ermeni-yalakaligi-yapanlar-bu-izletiyi-iyi-izlesin/
***
Türkçenin Diriliş Hareketinden alıntıdır. https://www.turkcenindirilisi.com/gundem-gorusler/hocali-katliami-nedir-h86698.html TDH

19 Şubat 2019 Salı

ÇOK YANLIŞ BİR GİRİŞİM "Dijital güvenliğin olmadığı ve bütün kişisel bilgilerin hırsızın/yolsuzun elinde dolaştığı bir ülkede, tam bir kâbus olur. SAKIN HAA!.. Kimlik kartlarını "parayla ilişkilendirmekten" derhal vazgeçin. Aksi taktirde büyük çaplı NİTELİKLİ SAHTEKÂRLIKLAR, hortumlar, soygun ve vurgunlar önlenemez.

Kimlikle para çek!....
BU MENFUR PROJE İLE TÜRKİYE, BİLEREK VE İSTENEREK; "NİTELİKLİ SAHTEKÂRLAR, LÂNETLİ HIRSIZLAR VE İNSANLIK DÜŞMANI NECİS VE İĞRENÇ DOLANDIRICILAR CENNETİ" HALİNE GERİLMEK Mİ İSTENİYOR?.. 
Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi’nin yeni projesiyle dijital kimlik kartlarına sertifika eklenecek. Böylece yeni kimliklerle elektronik ortamda dokümanlar imzalanabilecek, ATM’lerden para çekilecek, ödeme yapılacak, noter ve sağlık hizmetleri alınabilecek. Kullanımın en kısa zamanda başlayacağı belirtiliyor!..
[[EKSİK OLSUN İSTEMEZÜK]]
"Başta e.devlet verileri dahil olmak üzere, vatandaşlara ait 'yasa, ahlâk ve tedbir gereği kesinlikle gizli kalması zorunlu' verilerin 'ciddi bir takibe ve cezai işleme maruz kalmadan serbestçe" ortalıkta dolaştığı, nüfus, vatandaşlık, emlâk ve özel yaşama ilişkin mahrem bilgilerinin sosyal medyada uçuştuğu; Nitelikli sahtekâr, azılı hırsız, arsız, yolsuz, hortumcu, soyguncu ve dolandırıcılara anahtar olduğu; Terör ve tedhiş örgütlerinin vatandaşların bütün mahrem bilgilerine ulaşarak, bunları çok kirli emellere alet ettikleri bir memlekette; Vatandaşlık Kimlik Belgesi yerine kaim NÜFUS KÂĞIDI'nın, sağlam ve sağlıklı beyan, bildirim, tanıtım ve kimliği ispat aracı olmaktan başkaca bir amaçla kullanılması çok tehlikeli ve insan haklarını tehdit niteliği arz eder. Bu ve muadil binlerce nedenle "BU MENFUR PROJEDEN" derhal vazgeçilerek, kimlik kartlarının daha mahfuz ve kişiye özel olması ve kalması için çalışılmalıdır. Hele de ülkemiz bu kadar hırsız-yolsuz, soysuz, suiistimalci ve her derece ve düzeyde sahtekârlarla dolu iken!......."      
BU PROJE DERHAL İPTAL EDİLMELİDİR
Cumhurbaşkanlığı’nın başlattığı çalışmayla 82 milyon vatandaşın dijital kimlik kartları alışverişten, bankacılık işlemlerine, sağlık hizmetlerinden, noter işlemlerine ve sosyal medya hesaplarının yürütülmesine kadar birçok işlemde kullanılabilecek. Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi, kimliklere “elektronik sertifika” yükleme çalışmasını başlatıyor. Projeyle yeni kimliklerle elektronik ortamda dokümanlar imzalanabilecek, banka kartları, kredi kartları gibi kartların da doğrulaması yeni çipli kimlik kartlarıyla yapılabilecek. Kimlik kartlarının kullanım alanlarının artırılmasına yönelik yapılan çalışmalar neticesinde, çevrim içi alışverişten dijital bankacılık işlemlerine, sağlık hizmetlerinden noterlik hizmetlerine hatta sosyal medya hesaplarının yönetilmesine kadar birçok alanda kimlik kartının kullanımı en kısa zamanda hayatımızdaki yerini alacak. Yapılan çalışmayla çipli kimlikler, sahip olduğu temaslı ve temassız kimlik doğrulama mekanizmaları ve uluslararası standartlarda entegrasyon kabiliyetleri sayesinde bir çok cihaz ve uygulamayla entegre edilerek kullanılabilecek.
TEK KARTLA ÇOK İŞLEM
Kamu kurumlarının ve özel sektörün kimlik kartlarıyla entegrasyonunun sağlamasının ardından bankacılıktan noter, tapu sağlık ve sigorta işlemlerine birçok alanda kimlik kartıyla güvenli doğrulama işlemi sağlanabilecek. Aynı zamanda uluslararası standartlarda elektronik imza alt yapısına sahip olan kimlik kartlarının bu özelliği sayesinde her türlü elektronik imza işlemi, kimlik kartlarıyla yapılabilecek. Böylece 5070 Sayılı ‘Elektronik İmza Kanunu’na göre ıslak imzayla eş değer olan ve elektronik imza atılmasına imkan veren kimlikler sayesinde elektronik ortamda imza gerektiren her türlü işlem internet üzerinden gerçekleştirilecek. Bu durumun kötü amaçlı kullanılmaması içinde PIN ve biyometrik veri unsurları ile hem kimlik doğrulama hem de e-imza uygulaması yapılacak.
BANKALARLA ENTEGRASYON
Kimlik kartı üzerine yükleme çalışmaları başlatılan nitelikli elektronik sertifika ile toplam sertifika sayısının arttırılması planlanıyor. Böylece elektronik ortamda oluşturulan dokümanlar imzalanabilecek. Böylece verildiği kişinin kimliğini elektronik olarak doğrulamak için verilen bankamatik kartları, kredi kartları, mağaza kartları gibi bütün kartların yerine sadece çipli kimlik kartları kullanılabilecek. Bankalarla yapılacak olan entegrasyon çalışmaları neticesinde, bundan sonra bir bankadan para çekmek için kredi kartına değil kimlik kartına ihtiyaç duyulacak. Bir kişi sadece kendi kimlik kartıyla bankamatiklerden veya internet bankacılığından kimliğini doğrulayarak hesabına ulaşabilecek ve istediği işlemi yapabilecek. Aynı şekilde, yakın zamanda e-Devlet Kapısı üzerinden abonelik işlemlerinin gerçekleştirilebileceği elektrik, su ve doğalgaz abonelik işlemleri de kimlik kartları aracılığıyla yapılabilecek. Dijital Dönüşüm Ofisi’nin kimlik kartlarının kullanım alanlarının artırılmasına yönelik yapılan çalışmalar neticesinde, çevrimiçi alışverişten dijital bankacılık işlemlerine, sağlık hizmetlerinden noterlik hizmetlerine hatta sosyal medya hesaplarının yönetilmesine kadar birçok alanda kimlik kartının kullanımı en kısa zamanda 82 milyon vatandaşın hayatındaki yerini alacak.
3.6 MİLYON SERTİFİKA
ÇİPLİ kimlik kartları dijitaleşme ihtiyaçlarına uygun olarak geliştirilerek, eski nüfus cüzdanlarının yerine kullanılmaya başladı. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarına göre, 31 Aralık 2018 tarihi itibariyle Türkiye’nin toplam nüfusu 82 milyona ulaştı. Elektronik sertifika sayısı ise dijitalleşen Türkiye’ye kıyasla toplam 3 milyon 628 bin 121’de kaldı. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu tarafından hazırlanan, elektronik haberleşme sektörünün 2018 yılı üçüncü çeyreğine ilişkin bilgilerin yer aldığı ‘Pazar Verileri Raporu’nda, 2018 yılı üçüncü çeyrek itibarıyla toplam 6 yetkilendirilmiş elektronik sertifika hizmet sağlayıcısı bulunuyor.
KAYNAK: Kimlikle para çek (09 Şubat 2019-Hürriyet)  Erdinç ÇELİKKAN - ANKARA

8 Şubat 2019 Cuma

Kartal'da UYARI toplantısı yapılmıştı. Kahrolası sorumlular 'neden/niçin' dikkate almadılar? Bu gidişle, her an beklenen büyük İstanbul Depreminin akıbeti ne olacak? Müseccel Suçlular: "Kamuya çöreklenmiş 'rüşvet, iltimas, hırsızlık-yolsuzluk ve siistimal sapığı' yağmacı/bozguncu leş kargalarına 'Devlette Dur Diyecek' kimse yok mu!.."

SORUMLU STK TMMOB: "KARTAL’DA YAŞANAN FACİA SİYASAL İKTİDARIN YANLIŞ İMAR POLİTİKALARININ ÜRÜNÜDÜR!.."
[[Kartal'da UYARI toplantısı yapılmıştı. En başta, Kartal Belediyesi ile İstanbul Büyük şehir nezdinde vazifeli Kahrolası sorumlular 'neden/niçin' bu uyarıları dikkate almadılar? Ciyete azmettirme anlamına gelen "İlâve katlara göz yumma" gafleti, dalalet ve ihaneti kimler tarafından gösterildi? Bu gidişle, her an beklenen büyük İstanbul Depreminin akıbeti ne olacak? İstanbul'da, Gebze-Sakarya ve Düzce depremleri benzeri, vahim bir kitle katliamına mı yol açılmak isteniyor? Müseccel Suçlular: "Kamuya çöreklenmiş 'rüşvet, iltimas, hırsızlık-yolsuzluk, ayırma-kayırma ve siistimal sapığı' (devletin malı deniz yemeyen domuz; Zihniyetiyle hareket eden bir takım yağmacı/bozguncu leş kargalarına 'Devlette Dur Diyecek' namuslu-dürüst, adaletli-faziletli Müslüman bir  kimse yok mu!.."]]
6 Şubat 2019 tarihinde İstanbul'un Kartal İlçesinde bulunan Yeşilyurt Apartmanın çökmesine ilişkin TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz tarafından 7 Şubat 2019 tarihinde basın açıklaması yapıldı.
KARTAL’DA YAŞANAN FACİA SİYASAL İKTİDARIN YANLIŞ İMAR POLİTİKALARININ ÜRÜNÜDÜR
Dün İstanbul Kartal’da 8 katlı binanın çökmesi sonucunda Valiliğin açıklamalarına göre 3 vatandaşımız hayatını yitirmiş, 3’ünün durumu ağır olmak üzere 12 vatandaşımız yaralı olarak enkazdan kurtarılmıştır. Hayatını kaybedenlerin yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyoruz.
Ülkemizin farklı illerinde her yıl herhangi bir dışsal faktöre bağlı olmaksızın binalar çökmektedir.
Ülkemizin farklı illerinde her yıl herhangi bir dışsal faktöre bağlı olmaksızın binalar çökmektedir. Mühendislik hizmeti almama, gerekli zemin etüdü yapılmama, denetimden kaçınma, uygun malzeme kullanmama, hatalı proje uygulama ve projede olmayan eklenti ve eksiltmeler yapılma gibi nedenlerle yaşanan bu kazalar büyük can ve mal kayıplarına yol açmaktadır. 84 Kişinin yaşamını yitirdiği Diyarbakır Hicret Apartmanı ve 92 kişinin yaşamını yitirdiği Konya Zümrüt Apartmanı facialarının anıları toplumsal hafızamızda tazeliğini korumaktadır.
Kartal’da çöken Yeşilyurt Apartmanı’na ilişkin Kartal Belediyesi tarafından yapılan açıklamada, 1992 yılında yapılan binanın ruhsatında Zemin+5 Kat izni olmasına rağmen, 1998 yılında binaya kaçak olarak 2 kat daha çıkıldığı belirtilmektedir. Enkaz kaldırma çalışmaları devam ettiği için binada projeye uygun olmayan başka ne gibi değişikliklerin yapıldığı bilinmemektedir. İlgili odamız tarafından yapılacak incelemeler kamuoyuyla paylaşılacaktır.
Aynı bölgede ve Türkiye’nin her yerinde benzer biçimde ruhsatta ve projede yer almayan çok sayıda kaçak katlar ve yapılaşmalar olduğu bilinmektedir. 
Halen ülkemizdeki yapı stokunun %60'ı kaçaktır. Bu binaların tamamı hem içinde yaşayanlar hem de çevreleri için hayati tehlike oluşturmaktadır. Siyasal iktidarlar ve yerel yönetimler tarafından sıklıkla çıkartılan imar afları, bu kaçak yapılaşmaları cesaretlendirmekte hatta ödüllendirmektedir.
Cumhuriyet döneminde 14 kez imar affı çıkarılmıştır.
Cumhuriyet döneminde 14 kez imar affı çıkarılmıştır. Bildiğiniz gibi bu tip kaçak yapılara tanınan afların en kapsamlısı “İmar Barışı” adıyla geçtiğimiz yıl Haziran ayında çıkartılmış ve 2019 yılı Haziran ayına kadar kaçak yapılara imar affından yararlanma hakkı getirilmiştir. Bakanlığın açıklamalarına göre 2018 yılı içerisinde 9 milyon 210 bin bağımsız bölüm bu af kapsamında ruhsatlandırılmıştır. Belediye Başkanlığının açıklamalarına göre Kartal'da çöken Yeşilyurt Apartmanı da bu İmar Affı kapsamında "Yapı Kayıt" başvurusunda bulunmuştur. İçinde yaşayan yurttaşlarımıza mezar olan kaçak yapıyı kağıt üzerinde "ruhsat" sahibi yapmanın vebali, bu yasayı çıkaran siyasal iktidarın üzerindedir.
Yaşadığımız acı deneyimin de gösterdiği gibi "imar barışı" adı altında işletilen hukuksuzluk
Yaşadığımız acı deneyimin de gösterdiği gibi "imar barışı" adı altında işletilen hukuksuzluk, toplumun can ve mal güvenliğini riske atan tüm girişimleri aklamaktadır. Bir binanın imar affı ile ruhsat sahibi olması, onun güvenli olduğu anlamına gelmemektedir. Binaları güvenli yapan, mühendislik bilgi, birikimi ve uygulamasıdır. Bu gerçekliğe rağmen siyasal iktidar tarafından yapılan bir düzenleme ile 2018 yılı Mayıs ayı içerisinde yapı ruhsatlarında mühendis imzası bulunma zorunluluğunu kaldırılmıştır. Hükümet denetim mekanizmalarını güçlendirmek yerine, mühendislik hizmeti almayan yapı üretimini teşvik etmektedir. Mühendislik ve mimarlık hizmetleri güvenli ve sağlıklı yapılar için bir zorunluluktur. Bilimi ve tekniği, sermaye çevrelerinin ve rant çetelerinin menfaatleri doğrultusunda yok saymak ve bunu yasallaştırmak yapılabilecek en büyük yanlıştır.
Hükümeti “İmar Barışı” uygulamasını derhal son vermeye çağırıyoruz. Başta imar affı uygulamasından faydalandırılan yapılar olmak üzere mevcut yapı stoku planlı biçimde incelenmeli ve yönetmeliklere uygun olmayan, deprem güvenliği olmayan yapılar derhal tahliye edilerek gerekli güçlendirme ve yenileme çalışmaları yapılmalıdır.(07.02.2019)
Emin KORAMAZ, TMMOB YÖNETİM KURULU BAŞKANI
Yeni AKİT Gazetesi Cevap Veriyor: "İmar barışını iptal etsek, Kartal’daki bina çökmeyecek miydi?.."
Yeni Akit Gazetesi-08 Şubat 2019 Cuma
Mimarlar Mühendisler Odası’nı, siyasete bir ara verip, Kartal’da önceki gün çöken bina hakkında, meslekleri ile ilgili bir açıklama yapmaları gerektiği hatırlatması yapmıştım.. Fırsatı kaçırmamışlar..
Dün nihayet, TMMOB açıklamasını yaptı..
Ama açıklama, yine bildiğiniz, politize olmuş bir odanın, baştan aşağı politika kokan ifadeleri ile dolu.. Biz bekliyoruz ki, “Çöken binanın, bir anda yerle bir olmasının gösterdiği gerçek, yıkımın sebebinin şu şu olduğudur” desinler.. Biz bekliyoruz ki, “5 kat için atılmış bir temelin, ilaveten üç kat daha taşıması mümkün değildir, bu bir cinayettir. İmza atanlar, onaylayanlar, seyirci kalanlar, hepsi suçludur” desinler..
Biz bekliyoruz ki, “Binanın girişindeki dükkanın duvarların yıkılıp, yerine cam yapılması, binanın çökmesinde etkili olmuştur/olmamıştır” denilsin.. Biz bekliyoruz ki, “Binanın giriş katındaki kolonlar kesilmemiş olsa, binanın 30 yıl sonra bu şekilde çökmesi mümkün olmazdı” denilsin..
Veya..
Bu tezlerin, tam aksini savunsunlar..
Doğrusu ne ise, onu açıklasınlar..
Uzmanlık alanları ile ilgili, binanın çökmesi olayına bir açıklama getirsinler..
Olayın karanlık noktalarına ışık tutsunlar..
Ama bakıyoruz açıklamaya..
Hiçbir yerinde, buna yönelik küçücük bir aydınlatma amaçlı bilgi kırıntısı yok..
Onların derdi, yine AK Parti iktidarına bu “çökme” üzerinden saldırmak..
Varsın, Kartal ilçesi, 5 yıldır CHP’li bir başkan tarafından yönetiliyor olsun. Varsın, inşaatın yapıldığı tarihte, CHP’li bir belediye başkanı işbaşında olsun..
TMMOB ne yapar yapar, olayı AK Parti’ye getirir, bağlar.. Nitekim, dünkü açıklamalarında da, öyle yapmışlar.. Ne demişler, aktarayım.. “Halen ülkemizdeki yapı stokunun % 60’ı kaçaktır. Bu binaların tamamı hem içinde yaşayanlar hem de çevreleri için hayati tehlike oluşturmaktadır. Siyasal iktidarlar ve yerel yönetimler tarafından sıklıkla çıkartılan imar afları, bu kaçak yapılaşmaları cesaretlendirmekte hatta ödüllendirmektedir.” Konunun uzmanı olmanıza falan gerek yok.
Aktüel olayları uzaktan da olsa takip ediyorsanız.. Son 10-15 yıl içinde.. Hatta 1999 depreminden sonra.. Yapılan binaların büyük çoğunluğunun sıkıntı arz etmediği, kaçak diye tanımlanan binaların hemen büyük çoğunluğunun 1999 depreminden önce yapılan binalar olduğunu bilmeniz gerekir...
O zaman.. Son yılların sorunu imiş gibi imada bulunarak.. Ayrıntıya girmeden, “Yapı stokunun % 60’ı kaçaktır” demek, bir yalan değil midir? Çarpıtma değil midir?
Yalan ve çarpıtma bununla sınırlı olsa, yine iyi.. Teknik açıklama yerine, siyasi parti gibi açıklama yapmaya soyunan TMMOB, saldırısını/çarpıtmasını şöyle sürdürüyor: “Kaçak yapılara tanınan afların en kapsamlısı ‘İmar Barışı’ adıyla geçtiğimiz yıl Haziran ayında çıkartılmış ve 2019 yılı Haziran ayına kadar kaçak yapılara imar affından yararlanma hakkı getirilmiştir. Bakanlığın açıklamalarına göre 2018 yılı içerisinde 9 milyon 210 bin bağımsız bölüm bu af kapsamında ruhsatlandırılmıştır.”
Biz TMMOB’dan teknik açıklama bekliyoruz.
Onlar teknik konuların bile ırzına geçip, kavramları altüst eden, “müracaat”ı “ruhsat” diye gösteren sahtekarlıklara imza atıyorlar.. Evet bakanlık açıklamalarında, aftan yararlanmak isteyenlerle ilgili sayılar verildi.. Ama bunların işlemlerinin tamamlanıp, taleplerinin kabul edildiği ve ruhsat verildiğine dair bir açıklama yapılmadı.. O zaman, “müracaat” ile “ruhsat”ın arasındaki farkı mı bilmiyor, TMMOB? Yoksa.. Cinliğinden mi; bilmiyor numarasına yatıyor?..
Bakanlığın bu imar affı vesilesi ile yapmak istediği çalışmanın birisi de, tam da “sorunlu” binaların tespitini yapmak.. Devlet, kendi elemanları vasıtası ile bütün binaların imara aykırlıklarını tespit etmekte aciz kalıyor.. “Türkiye genelinde bir envanter çıkarmaya çalışsak, bu yılları alacak” diye düşünüyor.. Ve çözümü, vatandaşın kendisinin beyanda bulunmasında buluyor..
Bu amaçla da.. İmara aykırı binalar için beyanda bulunulmasını istiyor.. “Her beyanda bulunana ruhsat vereceğim” diye bir taahhütü yok.. Ama TMMOB, olayı çarpıtıp, 9 milyon 210 bin ruhsat verildiğini iddia ediyor. O zaman, biz de soralım, madem her müracaat edene ruhsat veriliyor, önceki gün çöken binanın müracaatta bulunduğu da kabul edildiğine göre, buyrun çıkarın, çöken binaya verilen ruhsatın belgesini.. Gösterin de, kim, o binanın oturulabilir olduğunu, hiçbir sıkıntısının olmadığını, içindeki insanların can güvenlikleri olduğunu belgeleyen ruhsatı vermiş, görelim..
TMMOB’un açıklamasının son bölümü, bunları hiç ciddiye almamak gerektiğini, bas bas bağırarak ilan ediyor.. Bakın, ne kadar sığ, ne kadar saçma bir iddiada bulunmuşlar: “Siyasal iktidar tarafından yapılan bir düzenleme ile 2018 yılı Mayıs ayı içerisinde yapı ruhsatlarında mühendis imzası bulunma zorunluluğunu kaldırılmıştır. Hükümet denetim mekanizmalarını güçlendirmek yerine, mühendislik hizmeti almayan yapı üretimini teşvik etmektedir.”
Ne olursunuz, lütfen, rica ediyorum, TMMOB yetkilileri..
Mühendis imzası olmadan, bir inşaatın tamamlanması nasıl mümkün olacak, bir izah eder misiniz?
Ruhsatın üzerinde, üç kişinin imzası mı olsun, bir kişi mi imzalasın gibi bir ayrıntıyı, kalkıp da, “Artık inşaat yapılırken hiçbir mühendise ihtiyaç duyulmayacak” türünden bir açıklamaya götürenlerin sorunu, olayı anlamakta zorluk çekmeleri mi, yoksa ne görürlerse görsünler, “her şeye saldır Jo”hastalığına yakalanmaları mı? TMMOB bu açıklamasının, bir de tersinden baktığınızda göreceğiniz saçmalığı var.. Bugüne kadar, mühendisten imza alma zorunluluğu olduğuna göre.. 2018’den itibaren bu zorunluluk ortadan kaldırıldığına göre.. 2018’e kadar yapılan binaların, sağlam, can ve mal güvenliğini sağlar tarzda inşa edilmiş olmaları gerekir..
Ama görüyoruz işte.. 2018’den önce yapılmış bir bina.. Önceki akşam.. Kumdan yapılmış gibi.. Bir anda yıkılıverdi.. TMMOB, 2018’den sonrası için geçerli bir düzenlemeyi, 2018 öncesinde yapılan binaların çökmesine nasıl gerekçe gösterebiliyor ki? Kafası mı almıyor? Yoksa, saldırma saplantısı, gözlerini mi kör etmiş?
TMMOB açıklaması, şöyle bitiyor:
“Hükümeti ‘İmar Barışı’ uygulamasını derhal son vermeye çağırıyoruz.” Haydi bakalım, burdan yakın.. “Can ve mal güvenliğini tehlikeye düşüren binalar için imar barışından yararlanmak üzere müracaat edilse bile, gerekli kontrolleri sıhhatli yapın, olumlu rapor çıkmayanları yararlandırmayın” denileceğine.. “Biz de teknik adamlar olarak, üyelerimizi bu konuda uyaracağız”denileceğine..
Yıkılan binaların sebebi olarak, “imar barışı” gösteriliyor.. Varsayalım, imar barışı çıkmadı.. Varsayalım, TMMOB’un isteği kabul edildi, imar barışı iptal edildi..
Kartal’daki bina çökmeyecek miydi?

1 Şubat 2019 Cuma

GÜNÜN HABERİ: Belediye Başkan Adaylarına Açık Mektup "Salih ARIKAN" Türkiye Beyazay Derneği İzmir Şube Başkanı (Bu Mektubu mevcut olsun, müstakbel olsun bütün Belediye Başkanları MUTLAKA OKUMALI, incelemeli ve değerlendirmelidir.

Tüm Belediye Başkanları ve Yeni Belediye Başkan Adaylarına Açık Mektup!..
Haber.Makale: Salih ARIKAN
Türkiye Beyazay Derneği İzmir Şube Başkanı
Belediye Başkan Adaylarına Açık Mektup. Ben Salih Arıkan görme engelliyim. Türkiye Beyazay Derneği İzmir şube başkanıyım. 
31 Martta yerel seçime gideceğiz. 
Ben Görme Engelliyim ve Maalesef Özgürce oy kullanamayacağım. Son iki seçimdir engelsiz erişim derneğinin Boğaziçi üniversitesiyle birlikte hazırladığı oy şablonlarıyla oy kulandım. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) şablon ya da farklı çözümlere yanaşmıyor buda anayasal bir ihlaldir. Bazı arkadaşlarımızın sandık ayağına gelecek. Sadece yatalak hastaların değil evden çıkamayan herkesin ayağına sandık gelmeli yâda farklı şekillerde engellilerin oy kullanabilecekleri erişilebilir seçenekler üzerinde durulmalı. 
Öncelikle adaylara başarılar diliyorum. 
Ben İzmir’de yaşıyorum. Ama yazımız geneldir. Bazı özel sorunları yazsak da genel bir perspektif çizmeye çalışacağız. Veri tabanı oluşturulmalı. Ülkemizde kaç engelli var. Yaş cinsiyet ve eğitim durumları nedir? İlgi ve ihtiyaçları ve beklentileri saptanarak politikalar ve projeler yapılmalı engellik tıbbi değil sosyal bir durumdur. Engelliliği kurtulunması gereken bir unsur değil evrensel tasarım ve makul uyumlulaştırmalarla hayatın içine katma çabasıyla yola çıkalım. 
Belediye bünyesinde engelli hizmet birimleri oluşturulsun. 
Mümkünse hizmet biriminin başına engelli ve engellilik bilinci olan formasyon sahibi biri atansın. Çünkü sorunları bilen ve yaşayan olursa adanmış bir kişi olur. Engelli hizmetlerinin yetkileri bulunmasında fayda var. Bir birime bağlı olursa oralardan izin alma ve farklı yazışmalarla izinlerle ciddi vakit kayıpları yaşanır. Engelli hizmet biriminde farklı engel gurupları alanında uzmanlaşmış kişiler olsun hizmet birimine bağlı olarak mesleki eğitim kursları hobi faaliyetleri psikolojik ve hukuki danışmanlık merkezleri. Engelli araçları bazı belediyelerde engellilere hizmet veren araçlar var. Ama bu araçlar az olduğu için sıra beklenmekte. Engellilerle ilgili hizmetler etkinlikler projeler engelli dernekleri ve aileleriyle birlikte planlanmalı birilerinin tatmin aracı olursa zaman kaynak boşa gitmiş olur. 
Kent konseylerine bağlı olarak engelli meclisleri olmazsa olmazımız. 
Görüş alışverişleri faaliyet ve projeler etkinliklerin tartışıldığı engelli dernekleri aileleri ve gönüllülerin bir arada olduğu engelli meclisleri ve çalışma gurupları belediyelerin işini kolaylaştırır. Belediye başkanının kapısı herkese açık olsun özelikle engelli meclisleri engelli hizmet Birimleriyle engelliler ve dernekleriyle doğru bir iletişim köprüsü kurulursa sorunlar ciddi anlamda çözülür. 
Kafamızda şöyle bir taslak oluşturalım. 
Engelli evinde yaşıyor. 
Bir sabah dışarı çıkacak. 
Daha apartmanında sorunlarla karşılaşıyor. 
Öncelikle biz evde görmüyoruz yürüyemiyoruz ama apartmanda engelliyiz neden engelliyiz. Çünkü engellendiğimiz için öyle diyoruz. Bunun suçu bizde yâda ailemizde değil ön yargılarınızda. Bina girişi engelliye uygun değil asansörler maalesef akülü sandalyelerle girilebilir durumda değil. Asansörlerde kabartma işaretler yok. Binadan çıktık. Dışarı adım atmaya çalışarak ilerliyoruz. Kaldırımlar masalar sandalyeler ve Arabalar tarafından insan dışında tüm araç ve gereçler tarafından işgal edilmiş. Kaldırımlar boş olsa engellilere mi faydası olacak. Herkese faydası olacak. Kimin daha çok hayatı zor duruma düşüyor hamileler bebek arabalılar yaşlılar ve engellilerin hayatını daha çok zora sokuyor. Rampalar tekerlekli sandalyelere uygun değil kaldırımlarda görmeyenler için sarı çizgiler yapılmış ama çoğu zaman adi malzemeden gelişi güzel yapıştırılıyor. TSE standartlarına uymuyor. 
Hadi gelin toplu taşımaya binelim. 
Hala bazı araçlar engelliye uygun değil. 
Araçlarda nereye geldiğimizi geleceğimizi belirtir sesli uyarılar işitme engelliler içinde görüntüler olması faydalı. Bazı kentlerde sesli uyarıları kapatıyorlar. Yâda kaptanlar başım ağrıyor deyip kapatabiliyor. Son yıllarda mobil uygulamalarda engellilerin toplu taşımada hayatını kolaylaştırıyor. Otobüsten indik bir görmeyen olduğunuzu farz edelim. Karşıdan karşıya kimsenin yardımı olmadan geçmeniz için sesli uyarı sistemleri bulunsun. Var ama yaygın değil. Metro tramvay ve diğer raylı Sistemlerde de bazı engeller var. Raylı sisteme inerken asansörler var. Daha çok engelsizler kullanıyor. Tahrip ediliyor. Ve bazen arkadaşlarımız mağduriyetler yaşıyor. 
Toplu taşımada engelli kartları. 
İzmir bu konuda şanslı Şehirlerden. 
Aile Bakanlığının kartı tüm toplu taşımalarda geçerli kart. 
Ama bazı kentler kendi ilinin kartını dayatıyor. Kent mobilyaları tüm kent mobilyalarının alanların erişime uygun olması hayatımızı kolaylaştırır. Tekerlekli sandalyedeki arkadaşlarımız karnı acıktığında bir lokantaya restorana girip karnını doyuracakları bir yer bulmakta zorlanıyor. Kamuya açık binalarda engelli bay ve bayan tuvaletleri olursa harika olur. Çalışan engellilerimiz artı. 
Engelsiz turizm nedir nasıl olmalıdır?
Ve bazı ilgi ihtiyaç ve beklentilerde değişmeye başladı belediye başkanlarımız ve meclis üyelerimiz artık engelsiz turizm nedir nasıl olmalıdır kafa yorması iyi olur. Belediyelerde işaret dili kursları olsun ama işaret dili tercümanları ’da istihdam edilsin. Belediyelerde daha çok engelli istihdam edilmeli. Engellilerin daha çok spor yapacakları alanlar artsın. Engellilerle ilgili spor kulüpleri desteklenmeli. Engelli derneklerine yer verilsin. Daha birçok şey yazılabilir. Altın kural Belediye Başkanları’nın kapısı herkese açık olsun. Engellilerle ilgili faaliyet etkinlik projeler engelli dernekleri ve Aileleri sürece dâhil edilsin. Biz olmadan bizim için asla seçimimiz hayırlı olsun. 
Salih Arıkan, 
İletişim: Salih ARIKAN,Tel: 0 506 514 96 93 - E-Posta: slh.arikan@gmail.com
Skaype: saliharikan2 - Face: https://www.facebook.com/saliharikan4
İnsragam: https://www.instagram.com/izmirliengelliler - Twitter: www.twitter.com/saliharikan77
Web. www.beyazay.org.tr
Bağımsız Hareket kursumuz: https://www.youtube.com/watch?v=BsxdDJMTwLY&
Beyazay İzmir Faaliyetlerimiz: https://www.youtube.com/watch?v=HD58JVgFRRU&t=4s
Blogger. https://saliharikanyazilar.blogspot.com/