29 Eylül 2015 Salı

GÖZÜN AYDIN TÜRKİYE!.. Bursa'da 500 milyar dolarlık "Mermer, Altın ve Volfram" rezervi bulundu

Bursa'da 500 milyar dolarlık "Mermer, Altın ve Volfram" rezervi bulundu...
Dünyanın ilk krom madeni bulunan Bursa’nın Orhaneli ilçesinde yeni yer altı kaynaklarının heyecanı yaşanıyor. Yapılan etüt çalışmaları sonucu en az 500 milyar dolarlık rezerv tespit edildi. Mermerin yanı sıra altın ve volfram rezervlerinin de bulunduğu bildirildi. Orhaneli Belediye Başkanı İrfan Tatlıoğlu, 10-15 gün içinde Maden Organize Sanayi Bölgesi'nin kurulacağını söyledi. 
Türkiye’nin yer altı kaynaklarının büyük kısmını elinde bulunduran Bursa’nın ilçelerinde yeni maden rezervleri tespit edildi. Dünyanın ilk krom madeninin bulunduğu Bursa’nın dağ ilçelerinden Orhaneli’nde mermer başta olmak üzere altın ve volfram rezervleri ortaya çıktı. Rezervlerin tespitinin ardından maden organize sanayi bölgesi kurmak için harekete geçen Orhaneli Belediyesi son aşamaya gelirken, sadece mermer rezervinin 500 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor. Orhaneli’nin mermer ocakları yapısı itibari ile çok verimli olduğunu dile getiren Belediye Başkanı İrfan Tatlıoğlu, “Yeryüzünün en üst seviyesinden itibaren kaliteli taşlar alınabiliyor. Kademe kademe aşağılara inildikçe haliyle kalite de artıyor. Bize verilen bilgiye göre bu bölgenin 100 ile 150 metre altına kadar mermer çıkartılabiliyor. Bizim bölgemizin özelliği rezervin çok geniş bir alana yayılmasıdır. Bizim yapmak istediğimiz Orhaneli organize sanayi bölgesinde çıkan kütük mermerlerin direk ihracata gitmesini önlemek” dedi.
Çıkarılan mermerin işlenerek ihraç edilmesi gerektiğine vurgu yapan Tatlıoğlu, “Türkiye’deki mermerlerin ancak yüzde 20’si işlenerek ihraç edilebiliyor. Biz kuracağımız organize sanayi bölgesi ile bunun önüne geçerek mermerleri işlemek ve işlenmiş olarak dünya pazarına sunmak istiyoruz. Bu sayede ülke ekonomisine ciddi katkılar sağlanacağını biliyoruz. Sadece kütük mermer değil işlenmiş mermer ürünleri de satarak 1 lira yerine 10 lira kazanalım istiyoruz. Bu sadece Bursa’nın Orhaneli ilçesine değil, Türkiye ekonomisine ciddi katkılar sağlayacak. Bu yüzden Orhaneli OSB’yi çok önemsiyoruz. Şu anda 52 mermer ocağı firması Orhaneli’nde mermer ocağı fabrikası kuracağını beyan etti. Evraklarımız bakanlıkta. 10-15 gün içerisinde OSB projemize başlamak istiyoruz” dedi.
Orhaneli Belediye Başkanı İrfan Tatlıoğlu
Sanayi bölgesinin ruhsatsız işletmelere fırsat olduğunu ifade eden Tatlıoğlu, “Bu sanayi bölgesi dağ yöresi insanımıza iş gücü demektir. Dağ yöresinden şehre çalışmaya giden insanımızın çoğu asgari ücretle çalışıyor. O arkadaşlarımız doğdukları yere geri dönerek asgari ücretin üstünde çalışma imkanı bulacaklar. Gençlerimizin çoğu şehre göç etti. Köylerimiz boşaldı. Tarım alanlarımız işlenmez hale geldi. OSB ile birlikte geri dönüşler yaşandığında buradaki tarlalar da geri dönen gençlerin aileleri tarafından işlevsel hale gelebilecek. Tarlalar ekip biçilecek, besicilik tekrar canlanacak. Orhaneli yüzde 300 sıçrama yapacak. Aynı zamanda Orhaneli OSB ile zamanında ruhsatsız yapılmış mermer fabrikalarına burada kanuni çalışma fırsatı sunuyor. Bu organize sanayimiz sadece mermer değil maden organize sanayi olacak. Şu anda Türkiye’nin maden yer altı zenginlikleri olarak en çok çeşit ve en çok rezerve sahip olan bölgesiyiz. Krom, volfram, altın, mermer gibi çeşitliliklerimiz var. Son dönemde altın madeni de bulundu. Bununla ilgili ÇED çalışmaları devam ediyor. Bunları gün yüzüne çıkarmadığımız için bölge olarak yüzyıllarca fakir kaldık. Bu nedenle de bölgemizden çok büyük göç yaşandı” dedi.
SADECE MERMERDE 500 MİLYAR DOLAR REZERV
Çok büyük mermer rezervine sahip olan Orhaneli’nin Türkiye için büyük fırsat olduğuna dikkati çeken Tatlıoğlu, “Sadece Orhaneli’nin Erenler bölgesi ile ilgili üniversite hocalarımızın yaptıkları çalışmada mermer rezervimiz 105 milyar dolar olarak belirlendi. En az Erenlerin birkaç katı kadar buralarda mermer var. Bu da 500 milyar dolarlar gibi çok büyük rakamlar ediyor. Bu rezervlerin ülkenin ciddi bir açığını kapatacağına inanıyoruz. Orhaneli olarak bizim birkaç hususta hassasiyetimiz var. Çevreye mümkün olduğu kadar zarar vermeyeceğiz. Boşaltılan yerler yeniden doldurularak yeşillendirilecek. Fabrikalarımız tabiri caiz ise eczane gibi olacak. Etrafımızı kirletmemeleri gerekiyor. Bu doğal güzelliklerin yok olmasını istemeyiz. Azami şekilde doğaya dikkat ederek çalışmalar yapılmalıdır. Mermerin dışında çok ciddi bir krom rezervi de mevcut. Dünyanın ilk krom madeni bir Alman mühendis tarafından Orhaneli’nde bulundu. O günden bu güne kadar krom madenlerimiz çalışıyor. Rezervlerimiz hala mevcut. Benim dedemin babası, dedem ve babam krom maden ocağında işçiydi. Mermercilik bize daha yeni, mermerciliğin büyük çapta olduğunu biz yeni fark ettik. Orhaneli’nden Türkiye’nin en ciddi yer altı gelirlerini alabiliriz” dedi. (İHA |  29 Eylül 2015)

28 Eylül 2015 Pazartesi

Dağda-bayırda, köyde-şehirde "nasıl, niçin ve neden" terörist var?.. AKP'nin Açılım, çözüm ve çözülüm süreci suçları etrafa saçıldı!.. Ali Serdar Bolat

AKP'nin Atılım, Açılım, Saçılım; Çözüm ve Çözülüm süreci suçları etrafa saçıldı
(Ali Serdar Bolat // 28 Eylül 2015)
AKP (Adalet ve Kalkınma Partisi) hükümetlerinin Amerika Birleşik Devletleri (ABD) gözetiminde (onlar bizim kara güçlerimiz dedikleri) PKK ile işbirliği içinde uyguladığı Açılım ve Çözüm Süreci döneminde sadece 2014 yılı içinde asker 290 kez operasyon için izin istedi. Ancak, bu ivedi taleplerden sadece 8'ine izin verildi. Dolayısıyla, Açılım ve Çözüm Sürecini fırsat bilen PKK, ülke içine silah yığarken asker kışlaya hapsedildi. EMASYA protokolü rafa kaldırıldı. TSK'nın operasyon yetkisi Valilere devredildi. (Hürriyet, 19 Eylül 2015) Hürriyet gazetesinin haberine göre Şırnak'ta 110, Hakkari'de 100, Tunceli'de 80 olmak üzere 290 operasyon isteğinin sadece sekizini Valiler kabul etti. Tayyip Erdoğan bu suçu şöyle itiraf etmişti: "Açılım ve Çözüm (çözülüm) sürecinde Valilere "Operasyon yapmayın" talimatı verdik."
(SABAH Gazetesi, 8 Ağustos 2015) Recep Tayyip Erdoğan'ın Beşşar Esad karşıtı ÖSO teröristlerine gönderdiği silahlar bile PYD bölgesi üzerinden Türkiye'ye sokulup PKK tarafından, günü gelince Türk Milleti ve Türk Ordusuna karşı kullanılmak üzere en stratejik yerlere stoklanmış. (Aydınlık Gazetesi, 11 Eylül 2015)
(Rahmi Turan, Sözcü Gazetesi, 28 Eylül 2015): "PKK, menfur emellerine matuf ve plânladığı isyana yönelik yığınak yaparken asker ve polislerimiz bu hıyaneti elleri kolları bağlı seyrediyorlardı. Çünkü hükümet onlara operasyon izni vermiyordu." (Sözcü Gazetesi, 28 Eylül 2015) Asker "PKK'lıları tespit ettik, izin verin vuralım" diyor. Vali'nin yanıtı: "Karakollarda görevli personel mevzi dışına çıkmasın, ancak size saldırırlarsa karşılık verin." Asker, tüm bu yazışmaları tutanakla belgelemiş. Halkımız bu gerçeği algılamaya başlamıştır: (Aydınlık Gazetesi, 21 Eylül 2015) İhanet tüm çıplaklığı ile görüldü. Tüm şehitlerin, ölümlerin sorumlusunun AKP hükümetleri olduğu meydana çıktı. Fatura Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)'ye kesiliyor. Bu hakikatlerin halk tarafından bilinmesine paralel olarak; 1 Kasım'da kullanılacak Oy'ların bugün değilse bile, yarın düşmesi kaçınılmazdır.


























14 Eylül 2015 Pazartesi

Memlekette Hükümet, Ordu ve Polis varsa; (ki, var görünüyor!..) Dağda, bayırda, kırda, şehirde teröristlerin ne işi var?!.. Demek ki, memlekette ya hükümet yok!.. Ya da aciz ve zavallı..

ÇOK HAİN BİR TUZAK; İHANET ŞEBEKESİNİN İĞRENÇ VE KÜSTAH "KANTON" DENEMESİ
Dağdan 30 terörist geldi..
Cizre'yi Kobani'ye dönüştürmek isteyen eşkiya'nın kontrolündeki YDG-H'ye karşı başlatılan ve 8 gün süren operasyonların detayları netleşti.  Cizre olaylarında, dağdan inen 30 hain terörist, menfur örgütün gençlik yapılanmasından 200 kişiyi organize etti. İhanet şebekesi mensubu teröristler 150 evi tünelle birbirine bağladı, "karartma" için elektrik ve telefonu da kesti. Eşkiya'nın Kobani'ye dönüştürmek istediği Cizre'de 4 Eylül'de başlayıp 12 Eylül'de son bulan sokağa çıkma yasağından sonra kentte savaş görüntülerini andıran manzaranın perde arkasındaki bilinmeyenler gün yüzüne çıktı.
CİZRE'NİN STRATEJİK ÖNEMİ
Güvenlik birimleri tarafından hazırlanan 8 günlük operasyon raporunda Cizre'nin bölge ve örgüt için stratejik önemine değinildi. Örgütün YPG'nin kontrolündeki Rojava bölgesi ile sınır olan Cizre üzerinden şehir çatışmalarının fitilini ateşlemek için özellikle bu ilçeyi seçtiği belirtildi. Suriye ve Kuzey Irak'ta IŞİD terör örgütüne karşı şehir içi çatışma yöntemini öğrenen örgüt Cizre'de önce HÜDA-PAR üyelerini hedef alarak böylece ilk provayı yapmış oldu.
150 EV TÜNELLE BAĞLANDI
Ardından örgütün ilçede kale olarak belirlediği Nur, Cudi, Sur ve Yasef Mahallelerinde güvenlik güçlerine karşı çatışmak için mevzi ve cephanelik hazırladığı istihbarat birimleri tarafından tespit edildi. Bu evleri duvar, tünel ve çarşaflarla perdeleyerek birbirine bağlayan 200 YDG-H üyesini YPG saflarında çatışan dağ kadrosundan 30 kişinin ilçeye gelerek organize ettiği saptandı. Örgüt, mahalle giriş çıkışları ile 150 evin bulunduğu sokakları hendeklere koydukları bombalarla tuzaklayıp kum torbalarıyla çevirdi, barikat kurdu. Sokak başlarına ise roket atarlı ve Kalaşnikoflu militanlar yerleştirildi.
TRAFOLARI PATLATTILAR
İstihbarat ve terör ekiplerinin yaptıkları saha çalışmaları kapsamında gerekli tüm hazırlıklar yapıldı. Örgüt militanlarının kullandığı ev ve sokakların haritası çıkarıldı. Tuzaklanan mayınlı yollar, hendek ve barikatlar bir bir tespit edildikten sonra kapsamlı operasyon için 4 Eylül'de düğmeye basıldı. Operasyonlarla birlikte YDG-H üyelerini örgütleyen dağ kadrosundan teröristler, çatışma inisiyatifini YDG-H üyelerine bırakarak, kaçtı. Kaçarken tuzaklanmış, barikatlarla set örülmüş yolları kullandı. Teröristlerin kaçması için trafo ve sokak lambaları roketatarlarla hedef alındı.
BİN 500 ÖZEL HAREKATÇI GÖREV ALDI
Şırnak İl ve Cizre İlçe Emniyet Müdürlükleri ile bin 500 özel harekâtçının zırhlı araçlarla katıldığı ve 8 gün süren operasyonlarda 60 barikat ile 30 bomba tuzaklı hendek imha edildi. Örgütün Dağlıca ve Iğdır'da güvenlik güçlerine karşı kullandığı EYP olarak adlandırılan 20 El Yapımı Patlayıcı etkisiz hale getirilirken, 800 kilogram patlayıcı madde imha edildi. Örgüt militanlarının üs olarak kullandığı evlerin büyük bir bölümü yerle bir edildi. Çatışmalar süresince 32 örgüt mensubunun öldürüldüğü belirtilirken, 2'si dağ kadrosundan 10 örgüt üyesinin de gözaltına alındığı kaydedildi.
ŞİMDİ MİLLET SORUYOR: 
Eğer, Memlekette hükümet diye bir nesne varsa "anarşist ve terörist"in resmi sınırlar dâhilinde ne işi var? Madem ki ülkede anarşist ve terörist var, öyleyse bu hükümet denen topluluk ne iş yapar, ne işe yarar, neden tüyü bitmemiş yetimin hakkını yer ve buna rağmen ülkeyi hainlerden temizlemez?.. Şu halde AKP, ya çok aciz ve zavallı ya da "bu zihniyet" dâhili bedhah (gizli düşman) ve işbirlikçidir!.. 
İŞTE, "ÇOK ÖNEMLİ BİR ŞOK BELGE":

Vali'den Komutana: 

"Asla PKK'lıları 

Görmeyeceksiniz"

Gündem - 

8 Eylül 2015 Salı

ŞOK! ŞOK!.. ÇÖZÜM SÜRECİ İTİRAFLARI VE SUÇLULARDAN "VİCDANİ HESAPLAŞMA" SORULARI


YORUM;  ELEŞTİRİ VE KATKI:
ÖZGÜR GÜNDEM GRUP  08.09.2015   Gruplar  Kime: Ozgur_Gundem@yahoogroups.com
Geçen Cuma...
Yani en az üç gün önce.
Peki Dağlıca‘daki çatışmalar ne kadar zamandır sürüyor?
Dün değil, biraz dikkatli bakın, gazete okuyun lütfen.
Aslında hiçbir zaman tam olarak durmadı.
Ara ara, zaman zaman çok şiddetli şekilde aylardır.
Nedense herkeste bir şok olmuş, şaşırmış havalar var.
Numara çekmeyin, lütfen.
Haftalardır, bölgede her yerde çatışmalar var.
Ve bu böyle devam edecek. Başka şehitler de olacak. Neden böyle oldu peki?
Cumhurun başkanı açıkladı.
PKK Çözüm Süreci boyunca yığınak yapmış.
Ben bunu Türkçeden  Türkçeye çevireyim.
Halkı keleğe getirmişler.
AKP liderlerini kandırdıklarını düşünmüyorum.
Onlar da göz yummuşlar, sorunları ötelemek, zaman kazanmak uğruşan katlanmışlar.
Türkiye Cumhuriyeti’nin birlik ve bekası üzerinden politik taviz vermişler.
Başka neyi açıkladı?
400 milletvekili olsaymış, anayasa değişikliğiyle herkes silah bırakacak, birbirine sarılacak, ilahi bir uyum içinde dans edecekmiş.
Adam senin hiçbir yasanı takmıyor kardeşim.
Sen yasanın feriştahını çıkarsan da takmayacak.
Zaten takmayacağını da bağıra bağıra söylüyor.
Kendi kendine gelin güvey olan sensin.
Fidyeciyle, soyguncuyla, rehinciyle, gaspçıyla görüşme olur elbette.
Nasıl teslim olacağını görüşürsünüz.
İngiltere IRA‘yla görüştü, peki neyi görüştü?
Kuzey İrlanda‘nın özerkliğini mi, bağımsızlığını mı görüştü?
Demokratik özerklik mi görüştü?
Hayır, teslim olmak için yol arayan IRA liderlerine bir teslim olma yolu göstermeyi görüştü.
Tekrar hatırlatayım.
Oslo Süreci mesela.Bu size bir şeyler hatırlatıyor mu?
Doğu Perinçeğin Apo’yla gazeteci sıfatıyla görüşmesine benzemez, şakası yok.
Hükümet bölücülerle birinci elden siyasi taleplerini müzakere ediyor.
Peki ya Stratejik Derinlik. Bunu da ben dötümden uydurmadım.
Bu boku ortaya koyan eski Düş İşleri Bakanı, şimdiki yetkisiz sorumlu Başbakandır.
Peki BOP nedir? Büyük Ortadoğu Projesi. Bir de bunun EBOP olan şekli vardı.
Genişletilmiş, Büyük Ortadoğu Projesi. Bunları da ben dötümden uydurmadım.
Bu proje kapsamında küsurat ülkenin sınırları değişecekti.
Bu projenin eş başkanı şimdi Cumhurun Başkanı.
Ve hepinize bir sorum var. Ortadoğu’da mevcut sınırlardan şikayeti olan kimdir?
Türkiye mi?
İsrail mi?
ABD mi?
İran mı?
Hangi ülkeyi artık kendi sınırlarından savunmak imkansız olmuştur?
Bunca hengamede hangi ülkenin sesi soluğu çıkmıyor.
Ve sütre gerisinden sessizce Müslümanların kapışmasını keyifle izliyor.
Hangi ülke bütün bu hengameden rahatmış olabilir?
Bir de Neo-Osmanlı var. Bunu ben mi dötümden uydurdum.
BOP projesine Türkleri kendi ayaklarıyla dahil etmek için bundan daha güzel bir yem konabilir miydi?
Milyon kere yazdım, sapık tecavüzcünün elma şekeridir Neo-Osmanlı dedim.
Bütün bunlar hep vardı. On yıldır AKP liderleri bunları bağıra, bağıra söyledi, halk dinledi.
Dört genel seçim, bir referandum, bir de cumhurbaşkanlığı seçimi oldu.
Bunlar  hep soruldu. Ve halk oyladı ve onayladı.
Peki şimdi şaşırıyormuş gibi yapmanın anlamı nedir?
Masummuş gibi saf saf gözlerinizi kaçırmayın.
Siz yaptınız, siz ettiniz. Bedelini elbette ödeceksiniz.
Siz demokrasiyi çocuk oyunu mu sandınız?
Kullandığınız oyları pusulalarını pazar alışverişi listesi mi sandınız?
Oraj POYRAZ (cimcime@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc /mehmet_yazici@runbox.com / oraj_poyraz@alpinaasia.com )
***
FW: "ÖNCE VATAN" YORUMSUZ... From: kalkanoz@windowslive.com,Subject: "ÖNCE VATAN" YORUMSUZ... Date: Mon, 7 Sep 2015 19:37:05 +0300


Domuzların, Dönme - Devşirme ve Dahili Bedhahların kalleş düşmanı nasıl semirttiği ve ne şekilde ihanete yardım, yataklık ve yaltaklık; Suç Ortaklığı yaptıklarının aleni tespit, ispat ve itirafıdır!..

Terör Bölgesinin Eski Valisi; mhp parlâmenteri Nuri OKUTAN Anlattı:
Görmeyeceksiniz, Çıkmayacaksınız!
Uzun yıllar, valilik görevlerinde bulunan Nuri Okutan, Dağlıca'daki terör saldırısıyla ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Uzun yıllar, Bitlis, Siirt, Van ve Şanlıurfa'da valilik görevlerinde bulunan ve şimdi milletvekili olarak Meclis'te bulunan Nuri Okutan, çözüm süreci sırasında, güvenlik birimlerine terör örgütüne operasyon yapmaması için baskı yapıldığını söyledi.
Nuri Okutan açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
"Orada o hale getirildi ki bizim terörle mücadele eden birliklerimiz bir tarafta duruyor. Çıplak gözle görülebilecek terör örgütünün kampları bir tarafta duruyor. Mahkemeleri bir tarafta duruyor. Karakollardan birliklerden güvenlik güçlerimiz terörle mücadale ekiplerimiz çıkarılmadı. Onlara telkinde bulunuldu hatta talimatlar verildi. Görmeyeceksiniz, çıkmayacaksınız şeklinde talimatlar verildi. Bu tabloyu ortaya çıkan kadroyu da milletimizin sorgulaması icab ediyor." (http://www.ulkucumedya.com/teror-bolgesinin-eski-valisi-anlatti-gormeyeceksiniz-cikmayacaksiniz-14376h.htm, 08.09.2015 00:18)
Günah keçisi bulundu; devlet!.
Ahmet TAKAN (*)‏
Kahpeler bildik kahpeliklerini yaptılar!.. Dağlıca'dan, acı eşiğimizin en yüksek olduğu noktadan vurdular...
Kahpece kurdukları tuzağın yönteminde ise en ufak bir değişiklik yok. Yıllardır yaptıklarının aynısı...
"Onca tecrübeye rağmen hâlâ bu bildik tuzaklara nasıl düşüyoruz" demeyeceğim. Cevabı ayan beyan ortada; terörle mücadelede deneyimli, birikimli askerlerimizin polislerimizin uğradıkları kıyım hâlâ hafızalarda çok taze...
Bölgeden nasıl sürüldüklerini sorun Google'a, bakın kaç yüz tane haber bulacaksınız. Terör örgütü ile mücadele ettikleri için hâlâ bu ülkede paşalar yargılanıyor paşalar!.. Kahpelerin, adını duyduklarında it sürüsü gibi kaçtığı paşalar, hesap veriyor "neden PKK ile mücadele ettin. Teröriste kurşun sıktın" diye!..
AKP TARAFINDAN EKİLEN 
PKK (BALDIRAN) ZEHİRİ
AKP iktidarının özellikle son 3 yılında ekilen "PKK baldıran zehri tohum verdi, zakkum açtı"... Bölgeyi kan gölüne çevirdi. AKP ekti, PKK biçiyor. Hem de ne biçiyor!.. Bizim aslanlarımız Dağlıca'da toprağa düşerken ülkenin geçici-seçilmemiş vekil "Başbakan"ı AKP'nin atanmış genel başkanı Ahmet Davutoğlu, Konya'da Hollanda maçında 1 Kasım seçim çalışması yapıyor. Babası yeni şehit olmuş minicik yavrunun eline oyuncak tutuşturmuşlar tribünleri selamlıyorlar. Tezahürat yaptırıyorlar. Neyin tezahüratı bu Allah aşkına?.. Maç boyunca topu, golleri değil şehit yetiminden gözlerimi ayıramadım. Yavrucuk, Başbakan kılıklı adam gollerde yerinden hoplayıp zıplarken, tribünlere şov yaparken o hiç gülmüyordu. Belki yaşı biraz büyük olsa "Başbakan" olduğunu söyleyen adamın gömleğinden çeker sorardı; "Senin görevin beni buraya maça getirmek mi yoksa benim babamla birlikte maça gelmemi sağlamak mı" diye... İnanın bana!.. Henüz üstünden bu acı travmayı atlatamayan bir çocuğu maça götürme olayı Avrupa'da gerçekleşse adamı "insanlık suçu işlemekten" direkt yargı önüne çıkarırlar. Üstelik o çocuğa en az 1 yıl psikolojik tedavi uygularlar. Amaa!.. AKP zihniyeti bu; söz konusu saltanat ise gerisi teferruattır!..
Tüm bunlar olurken, Dağlıca'da hava muhalefeti nedeniyle yardımın gidemediği Mehmetçik hain tuzaklarda bir bir şehit oluyor. R. Erdoğan ise hâlâ 7 Haziran öncesinde yaptığı gibi "400 verin huzur gelsin" propagandası ile meşguldü. Havuzun beyaz camına 400 vekil hesabıyla çıkıyordu. Dağlıca'dan şehit haberleri gelmeye başladığı saatlerde aynanın karşısına geçip makyajını tazeliyordu güya.
Bakın tam bu noktada gözlerden kaçmaması hatta gözlerimizin içine sokulması gereken bir ayrıntıyı önünüze koyacağım. R.Erdoğan ne dedi havuz ekranında?.. Yalanlama, dün söylediklerini bugün inkâr etme temel karakterleri olduğu için havuzun yazılı basınından aynen alıyorum;
1- "Genelkurmay Başkanımızın izahatları hakikaten üzücü".
2- "Çözüm sürecini bunlar adeta Güneydoğu'da, kısmen Doğu'da kendileri için silah stoklama süreci olarak değerlendirdiler ve çok ciddi silah stoklaması yaptılar. Burada bu süreç içerisinde, güvenlik güçlerimiz tabii 'herhangi bir çatışmaya, şuna buna giremeyelim' dediler." Gördüğünüz gibi; tüm sorumluluğu askere atma, işin içinden sıyrılma niyetinde. Tüm günahların sorumlusu Devlet ve TSK. Öyle mi?..
AKP, PKK ile silahlı mücadele istemiş TSK engel olmuş. Öyle mi?..
Herhalde, biz uzaydaydık, "çözüm süreci"ni TSK uygulamaya soktu. İmralı canisi ve Kandil ile de görüşen onlardı. Hatta Dolmabahçe mutabakatında da onların imzası vardı. Hatta ve hatta "çözüm sürecinde ne oluyor bitiyor hükümet bize bilgi vermiyor" diye avaz avaz bağıran eski Genelkurmay Başkanı Necdet Özel de yalan söylüyordu!..
Şimdi, Genelkurmay Başkanlığı'ndan; süreçte R. Erdoğan ve iktidara "aman ha çatışmaya girmeyelim" dediler mi demediler mi?.. Bir açıklama beklemek herhalde en doğal hakkımız. Bir de, Dağlıca'daki son tuzakta PKK'lı kahpelerin yanında kimler vardı?.. Koalisyon güçlerinin gayri nizami bazı yapılanmalarının askerleri orada mıydı?.. Net ve teyitli bilgi varsa bu sorunun da acil cevap bulması lazım.
Şimdi, asla ve asla unutulmaması için yineleyerek devam edelim;
2011'den itibaren KCK operasyonlarını, 2013'ten itibaren de PKK operasyonlarını bu ülkede bitiren bizzat R. Erdoğan ve AKP iktidarıdır... Bunu unuttururcasına yine işin yönünü başka tarafa çevirmekle meşguller. Evet, PKK, 2004'lü yıllarda kurduğu KCK ile 2007'den itibaren büyük illerde ve ilçelerinde paralel devlet yapılanmasına geçti. Sözde PKK devletini kurmak için yoğun bir hain çalışma içine girdi. O dönemde devletin duyarlı birimlerinin çabası sonucunda 2011 yılına kadar PKK/KCK'nın canına okundu. Ancak hep saltanat hesabı yapan AKP, bunu tam da bitirilecekken engelledi. KCK operasyonlarının engellenmesinde, BDP'li belediye başkanlarının eline kelepçe takılarak tutuklanma görüntülerinin basına yansıması neden oluşturdu. O dönemde kelepçe emri Ankara'dan İçişleri Bakanlığı koltuğunda oturan Beşir Atalay'ın makamından verilse de bu durum polisin üzerine bırakıldı. Ve bu olayın ardından KCK operasyonlarında yetki, savcılık ve polisin elinden alındı. MİT'in eline geçti. MİT'in de KCK'ya operasyon yapmak yerine çözüm sürecinin başlatılmasının önünü açtığını biliyoruz. Mücadele yerine müzakere başlatıldı. Ve 2011'de savcılık/Emniyetten alınan KCK olayı MİT gölgesinde büyüdü... Serpildi... Bugünlere gelindi. Artık, KCK her yerde var, istihbaratı var, halkın içinde, silahı var, propagandası var... Var oğlu var. O nedenle askere, polise pusu kolay oluyor!.. Onları tespit edecek Emniyet birimleri de darmadağın edildi. Terörle mücadele eden mahkemeyi boyladı, askerler kodeslere tıkıldı... KCK'nın açtığı alanda PKK, hain eylemlerini bir bir gerçekleştiriyor.
Bu satırları kaleme adlığım saatlerde (dün) Ankara'da hâlâ resmi bir açıklama yoktu.
"Tüm bu acı olaylar olurken SARAY-AKP ne yapıyordu dün" derseniz. Kısacık, "ikbal çalışması" yürütüyorlardı diyeceğim. Detaya girip, aziz şehitlerimizin ruhlarına saygısızlık etmemek için bugünlük nokta koyacağım. (Ahmet TAKAN-yeniçağ & Kalkanöz VATAN, 07.09.2015 - 1 ek, 171,9 KB)  

7 Eylül 2015 Pazartesi

Hükümetin görev ihmali ve insanlık düşmanlarının başvurduğu iğrenç yöntemlere dikkat!..

Türkiye Ziraatçiler Birliği tarafından “2015 yılı ‘HİLELİ GIDA RAPORU’ açıklandı”
Hükümetin ihmali ve fırsatçı, bozguncu insanlık düşmanlarının başvurduğu iğrenç yöntemlere dikkat!..
Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD) Başkanı İbrahim Yetkin, yaptıkları "Hileli Gıdalar" araştırmasına göre, şekerlemelerin içine domuz jelatini, tekstil boyası ve hayvan yemi katıldığını, kuru üzümleri haşerelerden korumak için kurutulmadan önce mazota batırıldığını bildirdi.
Yetkin, dernek binasında düzenlediği basın toplantısında, bu yılın başından itibaren yaptıkları çalışmalar sonucunda "Hileli Gıda Raporu"nu hazırladıklarını aktararak, gıda terörünün, "terör"den daha çok can aldığını ifade etti. 
Gıda terörünün hem ekonomiyi hem de halk sağlığını kemirdiğini söyleyen Yetkin, hileli gıdaların sektöre maliyetini 25-30 milyar lira olarak tahmin ettiklerini dile getirdi.
Yetkin, Türkiye'de gıda sektöründe kayıt dışılığın getirdiği ekonomik kaybın da 7-8 milyar lira civarında olduğunu düşündüklerini belirterek, gıda sektöründe toplam 400 bin civarında işletme bulunduğunu, kayıtlı işletme sayısının ise bunun yaklaşık 10'da 1'i düzeyinde olduğunu kaydetti.
Hileli gıdaların halk sağlığı açısından oluşturduğu tehdidin ise toplum tarafından yeterince bilinmediğine işaret eden Yetkin, "Genellikle 'ucuz gıda' olarak bilinen ve normal satış fiyatının oldukça altında fiyattan satıldığı için özellikle dar gelirli kesim tarafından tercih edilen gıdalar genellikle daha kalitesiz olmakla birlikte yine de bir gıda ürünü olarak değerlendiriliyor. Oysa bu gıdaların içinde insan sağlığına çok zararlı maddeler var" şeklinde konuştu.
DENETİMLER SADECE KAYITLI FİRMALARLA SINIRLI KALIYOR 
Yetkin, Türkiye'de gıda denetimlerinin Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve yerel yönetimler tarafından yapıldığına dikkati çekerek, bu denetimlerin kısıtlı sayıda denetçi ile kayıtlı işletmelere yönelik yapıldığının altını çizdi.
Bakanlıktan aldıkları bilgilere göre, bu yılın ilk 6 ayında 335 bin 68 denetim gerçekleştirildiğini dile getiren Yetkin, bu denetlemelerin dağılımına bakıldığında, süt ve süt ürünleri üreten işletmelere 8 bin 649, et ve et ürünleri üreten işletmelere 2 bin 531, ekmek ve ekmek çeşitleri üreten işletmelere 16 bin 834 denetim ve unlu mamuller üreten işletmelere 9 bin 620, şekerleme üreten işletmelere 872, pastacılık ürünleri üreten işletmelere 8 bin 540 denetim gerçekleştirildiğini kaydetti.
Denetlenen 335 bin 68 işletmeden 5 bin 375'ine idari para cezası uygulandığının altını çizen Yetkin, 49 firma hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu, kesilen idari para cezasının toplam tutarı ise 27 milyon 580 bin 326 lira olduğunu bildirdi.
Bu yıl içerisinde kamuoyuna ifşa edilen ürünlerin arasında et ve süt ürünleri, takviye edici gıdalar, zeytinyağı, bal, alkolsüz ve alkollü içecekler, kahve, çikolata ve tahinin yer aldığına dikkati çeken Yetkin, "Örneğin, köftede at eti, Adana kebapta kanatlı eti, kıymada sakatat, sucukta da deri dokusu tespit edilmiş. Bu arada şifa niyetine satılan bitkisel macun ve bitkisel gıda takviyelerinin içerisinde sıklıkla ilaç etkin maddesi Sildenafil'e rastlanmış" ifadelerini kullandı.
Denetimlerin kayıtlı firmalar üzerinde yapıldığını, kayıt dışı firmalar ise genellikle tespit edilemedikleri için bu denetim rakamlarının dışında kaldığını belirten Yetkin, bu durum nedeniyle kayıtsız firmaların daha da fütursuz faaliyet gösterdiğini bildirdi.
HİLELİ GIDA ÜRETİM YÖNTEMLERİ
Yetkin, yaptıkları araştırma sonucu en sık rastlanan hileli gıda üretme yöntemlerini şöyle sıraladı:
- Yüzde 100 dana eti diye satılan sucuklarda at, eşek ve kanatlı eti uzun soyulmuş sosise kanatlı eti, yabancı doku ve iç organ katılıyor
- Sucuk, salam imalatında kullanılan sarmısak kireç suyunda soyuluyor
- Tereyağa bitkisel yağ karıştırılıyor
- Soya baharatla karıştırılıp sucuk imalatında kullanılıyor. Sucuğun raf ömrünü uzatmak için nitrat katılıyor
- Yoğurda bitkisel yağ ve jelatin karıştırılıyor
- Yoğurt ve ayrana peynir suyu ve nişasta ekleniyor
- Hem UHT sütlere hem de sokak sütlerine su ekleniyor
- Yağlı tulum peynirine bitkisel ve hayvansal yağ ve nişasta katılıyor
- Atık yağ olarak anılan kullanılmış kızartmalık yağ çeşitli gıda maddelerine karıştırılıyor
- Şekere tekstil boyası, yumuşak şekere domuz jelatini ve tekstil boyası katılıyor
- Küp şekeri kalıp haline getirmek için mumsu maddeler kullanılıyor
- Çikolataya hayvan yemi olarak kullanılan soya tozu, margarin, keçi boynuzu tozu, leblebi tozu, kavrulmuş bakliyat tozu, fındık zarı karıştırılıyor
- Tatlılarda Antep fıstığı yerine bezelye ve yeşile boyanmış yer fıstığı kullanılıyor
- İncirler hidrojen peroksitle ağartılıyor. Bozuk, ezik ve kurtlu incirlerden 'incir lokumu' gibi ürünler yapılıyor
- 'Haşerelere karşı önlem' için kuru üzümler kurutulmadan önce mazota bulanıyor
- Tereyağlı diye satılan baklavalara tereyağı aroması ekleniyor
- Süt kremasının yerine, sıvı ve katı formdaki bitkisel yağlar, bitkisel orijinli proteinler ve ithal ucuz süt tozları kullanılıyor
- Baklava şerbetlerinde şeker yerine tatlandırıcı ve mısır glikozu kullanılıyor
- Şekerpancarı pekmezi üzüm pekmezi diye satılıyor
- Helvanın içine beyaz susam yerine Sudan'dan ithal edilen ucuz susam konuluyor
- 'Takoz' diye tabir ettikleri eski dönerlerin üzerine yeniden et konularak satılıyor
- Tavuk döner içine öğütülmüş inek memesi, sakatat parçaları, bağırsak, kıyılmış tavuk derisi ve paça katılıyor.
- Et terbiye edilirken yüzde 20­25 oranında su verilip ağırlaştırılıyor
-Et yerine nişasta, tavuk derisi, zar, baharat karışımı kullanılıyor
- Yağ ve kemik külünden lahmacun yapılıyor
- Beyaz et klora batırılıp taze görüntüsü veriliyor
- Kırmızı bibere kiremit tozu, karabibere renk alması için kanserojen boya katılıyor
- Kakaolu fındık kremasında kakao yerine keçiboynuzu tozu ve margarin kullanılıyor
- Zeytinyağına kanola, fındık ve soya yağı karıştırılıyor
- Zeytinler kimyasal boya ile renklendiriliyor
- Bozuk ve kırık yumurtalar pastacılık sektöründe kullanılıyor
- Dökme baharatlar arasına kurutulmuş ot­sap karıştırılıyor
- Kaçak sigaralarda kullanılan tütünün içine tahta tozu katılıyor
- İçkiye katılan metil alkol zehirliyor ve körlüğe neden olabiliyor
- Şaraplara su ve şeker katılabiliyor
- Reçelin içine az miktarda meyve, bol miktarda şeker şurubu konuluyor
- Dondurmaların içine doğal sahlep yerine suni sahlep, süt yerine su ve süt tozu, meyve yerine yapay meyve boyası katılıyor
- Meyve sularına aroma olarak kimyasal ürünler katılıyor
- Günü geçmiş sütlü tatlılar hazır yemek firmaları aracılığıyla tüketilebiliyor
GIDADAKİ KDV AZALTILMALI
Üretim sürecinin denetlenmesi için tarladan tüketiciye kadar uzanan zincirin kayıt içine alınması önem taşıdığının altını çizen Yetkin, üreticilerin, denetlenebilir kooperatif işletmeler içinde toplanması gerektiğini bildirdi.
Yetkin, gıda maddelerinden alınan KDV ve dolaylı vergilerin azaltılarak makul sınırlara çekilmesi gerektiğinin altını çizerek, tarım satış kooperatiflerinin yanı sıra üretici kooperatiflerinin gıda üretimi yönündeki girişimlerinin desteklenmesi gerektiğini ifade etti. 
(AA, Ankara, 7 Eylül 2015)

2 Eylül 2015 Çarşamba

Bu korkunç vahşet, insanlığa ihanet ve alçakça "Katliamın İntikamını Almayanlar" KAHROLSUN!...

İki yıl sonra "Başbakanlık Teftiş Kurulu" raporunu tamamladı.
REYHANLI KATLİAMI GÖZ GÖRE GÖRE; 
BAĞIRA BAĞIRA GELMİŞ
TRT Haber'deki 'Şimdi ve Burada' programında ilk kez açıklanan rapora göre; Katliamın arkasında Suriye (El Muhabberat) var!..
Döne Kuvvet'in kızı Nadire, Reyhanlı Belediyesi yakınında bir hediyelik eşya mağazasında çalışıyordu. Öğle yemeği için eve gelmişti. Şehir dışından ziyaretlerine gelmiş diğer kızı Kübra'nın henüz 1.5 yaşındaki kızı Fatma Nur, teyzesiyle birlikte gitmek istedi. Torunun başına kırmızı kurdelâsını bağlayıp teyzesiyle dükkâna gönderen Döne Hanım, biraz sonra büyük bir gürültüyle sarsıldı. Belediyenin yanına doğru koştu. Yer yarılmıştı. Kızını ve torununu birbirine sarılmış olarak buldu, ceset parçalarını kendi eliyle topladı. İsyan ederken çekilmiş o fotoğrafı da Reyhanlı Katliamı'nın sembolü oldu.
11 Mayıs 2013 günü Reyhanlı'nın en merkezi noktalarında üç dakika arayla patlayan iki bomba yüklü araç, Döne Hanım'ın kızı ve torunu gibi 55 insanı aramızdan aldı. Katliamın üzerinden iki yıl geçti. Dezenformasyonlarla katiller ve ihmali olanlar saklanmaya çalışıldı.
İki yıl sonra Başbakanlık Teftiş Kurulu raporunu tamamladı. Ve ortaya karanlık bir ilişkiler ağı çıktı.
Patlamadan yedi ay öncesine gidiyoruz.

23 Ekim 2012:  Milli İstihbarat Teşkilatı, Hatay İl Emniyet Müdürlüğü'ne bir istihbarat notu gönderdi: "Suriye Cumhurbaşkanlığı Sarayı muhafızları yetkilisi olduğu ve Suriye İstihbarat mensupları ile bağlantısının bulunduğu anlaşılan Suriye vatandaşı Abu Firas kod adlı Anas Asalieh'in Suriyeli muhalif subayların barınmaktan olduğu Hatay Apaydın Çadır Kenti'ne yönelik adam kaçırma, eylem ve benzeri planlamalar içerisinden bulunduğu söz konusu eylem planlamalar kapsamında TC vatandaşları Murat Özdeş ve Mahmut Küçükavcı ile görüşmeler yaptığı..."
MİT, ertesi hafta emniyetle bir istihbarat notu daha paylaştı: "Muraz Özdeş'in Anas Asalieh'e gençlerin eylemi yapmaya hazır olduklarını, bu şahısların kamplardaki çöpleri almak amacıyla günde üç kez kampa giriş çıkış yapabildiklerini ilgilerin Suriye Kesep Sınır Kapısı'ndan Türkiye'ye giriş yapabileceğini, bu kişilerin patlayacıları getirecek kişiler olabileceği..."
Bilgiler artık netleşmeye başlamıştı.

31 Ekim 2012'de ilk kez Mihraç Ural'ın eylem hazırlığında olduğu bilgisi MİT tarafından Emniyet'e gönderildi: "Mihraç Ural'ın Hatay merkezli olarak Akdeniz bölgesindeki iltisakları aracılığıyla Türkiye Suriye sınır hattındaki nüfus ve askeri hareketliliğin yanı sıra son dönemde Hatay'da oluşturulan Çadırkentler hakkında bilgi topladığı; malzeme, termal kamera, GSM hatları, dürbün gibi lojistik destek temin etmeye çalıştığı.."
9 Şubat 2013:  Aylar geçiyordu. MİT'in Emniyetle paylaştığı notta artık patlayıcıların alınacağı yerler bile belliydi: "Bombalı eylem için patlayıcı madde ve patlayıcı uzmanı tedarik edilmesi hususunda Anas Asalieh ile irtibatlı Murat Özdeş'in Suriye'ye giderek anlaşmalar yaptığı, eylemde kullanılacak patlayıcılar ve patlayıcı madde uzmanı kişinin temininin Humus mıntıkasında Şebbiha milislerinin eğitildiği merkezde görevli Teysir adlı kişiden sağlanacağı, Özdeş'in tekne vasıtasıyla getirilmesi planlanan patlayıcıları Samandağ'da karşılayacağı..."
İki gün sonra Hatay Emniyeti Terörle Mücadele Müdürü ve Hatay MİT Müdürü arasındaki koordinasyon toplantısında Suriye vatandaşı bir muhbirin üzerine dinleme için alet yüklenmesine karar verildi. Teknik imkanları daha iyi olduğu için destek istenen Hatay Emniyeti İstihbarat Şubesi'nden beklenmeyen bir cevap geldi:  "MİT ve Terörle Mücadele işbirliğinde yürütülen bir çalışmaya dahil ve müdahil olmak istemiyoruz."
Bu ilk red olmayacaktı.  14 ve 15 Şubat 2013 'te MİT'in Emniyet'e gönderdiği bilgi notlarında patlayıcıları Türkiye'ye sokacak isimler bile belli olmuştu artık.  22 Şubat  günü Hatay MİT Müdürü ve Hatay Terörle Mücadele müdürü arasındaki toplantıda eylemi organize eden Suriye istihbaratı görevlisi Ebu Firas Kod adlı Anas Asalieh'in Türkiye giriş yaptığı sırada gözaltına alınmasına karar verildi. Ama Abu Firas bir hafta sonra Türkiye'ye rahatça giriş yaptı:
Dönemin Hatay Emniyet Terörle Mücadele Müdürü Nevzat Eşit, il koordinasyon toplantısında bunun sebebini şöyle açıkladı: "Suriye istihbaratı görevlileri Anas Asalieh (Ebu Firas) Mahmut Küçükavcı idaresindeki araçla 01.03.2013 günü saat 13.55'de Hatay Yayladağ kara hudut kapısından Türkiye'ye giriş yaptığı hususunun öğrenilmesi müteakip anılan şahıslara yönelik operasyonun başlatılabilmesi amacıyla ilgili Adana Cumhuriyet Başsavcısı Özcan Şişman'a konu arz edildi. Savcı Özcan Şişman 'Şubat 2013 ayı içerisinde gerçekleştirilen DHKP-C operasyonuna atıfla, hazırlanan dosyada tecrim edici şekilde ortam dinlemesi telefon dinlemesi ve gizli tanık ifadeleri bulunmasına rağmen ellerinde somut silah-patlayıcı malzeme bulunmaması nedeniyle beklenen neticenin alınmayacağı endişesi taşıdığını, bu çerçevede çalışmalara devam edilmesini istediğini' söyledi."
Hatay Terörle Mücadee Müdürü Nevzat Eşit tam olarak şöyle demişti: "Anas Asalieh'in Türkiye'ye gelmesi halinde adı geçeni (yanında bazı Türk siyasi şahsiyetler olsa da) gözaltına alarak operasyonu başlatacağız."
Peki kimdi bu 'Türk siyasi şahsiyetler?' Ebu Firas'ın Türkiye'ye giriş yaptığı  1 Mart 2013'ten 6 gün sonra aralarında CHP Hatay milletvekilleri ve Şafak Pavey'in de olduğu bir CHP heyeti Esad'la bir araya geldi. Görüşmede heyetle birlikte otururken görünen kişi Ebu Firas kod adlı Anas Asalieh'ten başkası değildi.
Patlamaya artık iki aydan az kalmıştı. İstihbaratlar gelmeye devam etmekteydi. Saldırganların Suriye'ye giriş çıkışları da artmıştı.

30 Mart 2013  günü Hatay Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube'sine gelen bir muhbir, THKP-C/Acilciler örgütü lideri Mihraç Ural'ın Hatay'da bombalama eylemi yapacağını söyledi. Savcının bilgisi dahilinde ihbar tutanağı düzenlendi. Ama ihbar hakkında ne MİT, ne Hatay Emniyet İstihbarat Şubesi, ne de İl jandarma Komutanlığı'na bilgi verildi.
3 Nisan 2013'te MİT Adana Bölge Başkanlığından bir yetkili, bir kere daha Adana cumhuriyet Başsavcısı Özcan Şişman'ı ziyaret ederek adı geçen isimlere operasyon için ikna etmeye çalıştı. Cevap aynıydı: "Murat Özdeş ve anılana yardımcı olan şahıslara yönelik harekete geçilmesi için ellerinde somut delillerin ve donelerin olması gerektiği, şu aşamada beklemenin doğru olacağı..."
16 Nisan Nisan 2013: Patlayıcıların illegal yollardan Türkiye'ye getirilmesinde görevlendirilen Yusuf Nazik ve Nasir Eskiocak 14.50 sularında Suriye'ye gitti. Eskiocak aynı gün 23.58'de Türkiye'ye döndü, Yusuf Nazik Suriye'de kaldı. Murat Özdeş yeniden Suriye'de Abu Firas'la görüştü.
Ama bu hızlanan trafik bile operasyon için emniyeti ikna etmemişti.
Hatay İl Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi Müdür Yardımcısı Erdal Karaçoban, MİT'in operasyon isteğini şöyle reddetmişti: "Operasyon için Abu Firas'a yönelik yeterli bir bulguya rastlanılmadı. Yusuf Nazik'in faaliyetlerinin insan kaçakçılığı boyutunda kalması ve terör kapsamına girmemesi nedeniyle dinleme kapsamına dahil edilmedi."
2 Mayıs 2013:  Murat Özdeş, Beşar Esad'ın halasının oğlu, Suriye muhaberatında çalışan Abu Hafız ile görüşmelerde bulundu. Patlayıcı silahların Suriye'den getirilmesinde Yusuf Nazik ile birlikte görevlendirilmesi düşünülen Nasir Eskiocak, Kesep'teki Şebbiha komutanıyla telefonda görüştü. Sonra 13.11'de Yayladağ Kara Hudut Kapısı'ndan Suriye'ye çıkış yaptı.
8 mayıs 2013:  Akşam saatlerinde aslen Hataylı olan ama Lazkiye'de ikamet eden muhbir Z., Hatay Emniyeti'ne telefonla ihbarda bulundu: "Ankara'da bombalama eylemi yapacak şahıslardan Tamer Dukancı, Yayladağı sınır kapısına 09.05.2013 tarihinde gelecek. Nasır Eskiocak onu eylem için hazırlanan araçların olduğu yere götürecek. Transit marka iki araca Mehmet Gümüş isimli kaportacı gizli bölme yaptı. Bin kg C3 malzeme deniz yoluyla Samandağ'a intikal edecek. Patlayıcılar araçlara yerleştirilerek Yusuf Nazik ve Nasır Eskiocak önderliğinde 9 Mayıs 2013 günü Ankara'ya gönderilecek. Ankara/Kocatepe Camii veya bir AVM hedef olacak. Planlamaları Mihraç Ural'ın yanında bulunan Hacı isimli şahıs yapıyor."
İhbar önce ciddiye alınmadı.

Hatay Emniyeti Terörle Mücadele Şube Müdürü Nevzat Eşit: "İhbarcıyı başlangıçta gizli tanık olmak için arayış içinde bulunduklarını düşünerek ciddiye almadık. Ancak ihbarda bahsettiği Nasir Eskiocak ertesi gün sabah saatlerinde, Temir Dükancı da Mihraç Ural'ın kuryesi İskender Şahin ile birlikte aynı gün saat 16.51'de Yayladağ Kara Hudut Kapısı'ndan Türkiye'ye giriş yapınca doğruluğunu anladık."
Ama zamana karşı yarışta saatler kaybedilmişti. Hatay Emniyet'i Türkiye'ye giren bu iki kişi hakkında takip kararı verdi. Sonuç pek parlak değildi: "Nasır Eskiocak'ın 9 Mayıs 2013 tarihinde Yayladağ Sınırı Kapısı'ndan giriş yapacağının anlaşılması üzerine 08.00'de hudut kapısı kontrol altına alındı. Ancak Suriye'den girişler yoğun olması ve bilgisayar sistemlerinin sağlıklı çalışmamasından dolayı adı geçen şahsın girişi tespit edilemedi. Saat:16.15'te Harbiye Beldesi'ne geleceğinin belirlenmesi üzerine yol kenarındaki araçta tertibat alındı. 19.55'te Nasır Eskiocak'ın beraberinde bulunan bir erkek şahısla ara yolları kullanarak hızlı gitmeye başladı. Bölgenin kırsal bir bölge olması ve ara sokakların takibe uygun olmaması sebebiyle araç kontrolden çıktı."
Saatler hızla ilerlemekteydi. Emniyet kendisine bu gelen ihbarı, aylardır bu dosya üzerinde çalışan MİT'le henüz paylaşmamıştı. İhbar, Hatay Emniyeti tarafından önce Emniyet Genel Müdürlüğü'ne gönderildi. Ancak 9 Şubat 2013 akşamı Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından Ankara'daki MİT Başkanlığı'na bildirildi. MİT ihbarı 19.42'de Adana Bölge Başkanlığı'na gönderdi. Hatay Emniyet'in elde ettiği ihbar MİT'in Adana Bölge Başkanlığına tam 27 saat ulaşmıştı.
9 Mayıs 2013  akşam saatlerinde MİT Adana Bölge Başkanı, Hatay İl Emniyet Müdürü ile 695 saniyelik bir telefon konuşması yaparak adı geçen isimlerin gözaltına alınmasını istedi.
Aynı akşam MİT Adana Bölge Müdürü, Adana Cumhuriyet Savcısı Özcan Şişman'ı bizzat ziyaret ederek Murat Özdeş ve adı geçen isimlere yönelik hareket geçmesini talep etti. Cevap yine aynıydı." Şişman şöyle dedi: "Mevcut veriler ile yapılacak operasyonda, Murat Özdeş ve anılana yardımcı olan şahısların serbest kalabilir. Uzun süredir takip edildiğini bilen Murat Özdeş hakkında tatminkar bir sonuç alınabilmesi için mutlaka somut delillere ulaşmak gerekir. Zira avukatların da yönlendirmesiyle hakkındaki teknik ve/veya canlı kaynak bilgilerini 'aramızda şakalaşıyorduk' diyerek değersizleştirebilir. Murat Özdeş'in muhaliflere ilişkin tespitlerini Google Earth'deki haritalar üzerinde işaretleyerek Suriye Hava istihbaratına hava operasyonu amaçlı iletmesi somut ve önemli bir delil ancak bu bilginin gönderildiği ve bu yerlere operasyonun yapıldığı bilgisayarında kayıtlı ve başka kanallardan da teyitli olmalı. Bu aşamada acele etmeden beklemek daha doğru olacak."
MİT Adana Bölge Müdürü operasyon için savcıya ısrar etti. Özcan Şişman'ın cevabını Cumhuriyet gazetesine verdiği röportajdan okuyalım: "Soruşturma sürerken Reyhanlı saldırısından üç gün önce, 8 Mayıs Çarşamba günü MİT'ten bir yetkili geldi. Tedirgin ve panik bir halde operasyon yapılmasında ısrar etti. Somut bir gelişme olmadığını söyleyince işimize karışmamaları uyarısında bulundum."
10 Mayıs 2013:  Sabah 09.00. Patlamaya artık sadece 1 gün kalmıştı.
Reyhanlı'ya gelen İl Emniyet müdürlüğünden ekipler Ankara'ya yönelik saldırı ihbarında geçen iki transit minibüsü aradılar. Ama Reyhanlı İlçe Emniyet Müdürlüğü İstihbarat büro Amiri Bekir Ateş'in bile ne arandığından haberi yoktu: "08.00 sularında mesaiye başlamak üzere Emniyet'e geldiğinde kalabalık bir polis grubunun olduğunu gördüm. Ne için burada olduklarını sordum. İki minibüsü aradıklarını söylediler. Araçların içeriğini bilmiyorlardı, ellerinde herhangi bir plaka yoktu. Patlamada kullanılan araçların plaka ve modelleri hakkında resmi ya da gayri resmi hiçbir bilgim olmadı."
Araçları arayan polisler, öğle vakti Reyhanlı'dan ayrıldılar. Aramaya katılan polislerden biri bunun sebebini şöyle açıkladı: "İhbar Cuma namazında Ankara'da olacak bir patlama üzerineydi.  Vakit geçince ihbar asılsıza düştü diyerek biz de aramayı bıraktık.”
10 Mayıs 2013: Cuma akşam saatleri. Patlamaya 18 saat var.
Nasir Eskiocak'ın telefon arşiv görüşmeleri Ankara MİT'ten Adana Bölge Başkanlığı'na ulaştı. Görüşmelerden Eskiocak'ın patlamalarda kullanılmak üzere tescil ettirdiği araçlara ve plakalarına ulaşıldı. Hemen bir bilgi notu hazırlandı, katliamı yapacak araçlar plakalarıyla ortaya çıkarılmıştı. Artık zamanla yarışılıyordu.
Saat:19.00  Hatay MİT Müdürlüğü, evrakı Hatay İl Emniyet Müdürlüğü'nün evrak Arşiv Şube Müdürlüğü'nde görevli polis memuru Ali İhsan Toraman'a teslim etti.
 Saat 19.15  Hatay MİT Müdürü, cep telefonundan Hatay Emniyet Terörle Mücadele Müdürü'nü arayarak ulaştıkları bilgiler hakkında bilgi verdi, gönderdikleri notun üzerinde hassasiyetle durmalarını istedi.
Saat 20.20  Nöbetçi polis memur katliamı yapacak araçların plakalarının olduğu evrakı Emniyet'in Elektronik Belge Yönetim Sistemi'ne yükledi.
Saat 20.26  Hatay MİT Müdürü, Hatay Emniyeti Terörle Mücadele Müdürü'nü arayarak notun gelip gelmediğini sordu.
Saat: 20.35  MİT Müdürü, teyit için Hatay Emniyeti'ni yeniden aradı.
Ama günlerden cumaydı. Mesai bitmiş ve hafta sonu tatili başlamıştı. Reyhanlı İlçe Emniyet Müdürlüğü'nde sisteme düşen evrakı görebilecek bir gece görevlisi yoktu.
Reyhanlı Emniyet Müdürü Murat Berk'in de bu kritik evraktan haberi olmamıştı: "24 sisteminde görevli personel diğer ilçelerde de yok. Önemli bir evrak olduğunda mutlaka uyarıda bulunulurdu. Bu evrakla ilgili herhangi bir uyarıda bulunulmadı. Zaten böyle bir evrakın gönderildiğini patlamadan sonra öğrendim ."
Reyhanlı Kaymakamı'nın, İl Jandarma Komutanı'ndan evraktan haberi olmamıştı. Emniyet plakaları bilinen araçlarla ilgili anons yapmamıştı.
Hatay Terörle Mücadele Şube Müdürü Nevzat Eşit bunun sebebini şöyle açıkladı: "Anons konusunda istihbarat müdürümüz ile bir değerlendirme yapmıştık. Biz zaten plakaya ilişkin ortak bir çalışma yürütüyoru, anonsu yaptıracaksa Emniyet Müdürü yaptırsın."
Dönemin Hatay İl Emniyet Müdürü Ragıp Kılıç ise şöyle dedi: "Anons yapılsaydı başka şahısların duyma ihtimali de olduğu için operasyon deşifre olabilirdi. Böyle bir durumda takip edilen aracın değiştirilip eylemin başka bir araçla gerçekleşme ihtimali yüksekti."
11 Mayıs 2013 Cumartesi
Saat 08.00- Patlamaya artık sadece 5.5 saat var.
Reyhanlı Emniyeti'ndeki görevli polisler sabah erken saatlerde ilçedeki dört okulda yapılan Açık Öğretim Sınavlarındaki görev yerlerine dağıldılar. İlçedeki İki trafik ekibi de sınav sırasında okul çevresinde gürültü yapanları engellemekle görevliydi.
Patlamaya yarım saat kaldı.
Saat 13.00. Plakaları bilinen bomba yüklü araçlardan ilki Reyhanlı Emniyet Müdürlüğü'nü önünden rahatça geçti.
Ve saat: 13:37...
Göz göre, göre 55 Masum, Müsemma vatandaş alçakça, haince ve kahpece katledildi..
HALÂ 55 MAZLUMUN İNTİKAMINI ALMAYANLAR, CİNNETE GÖZ YUMANLAR, CANİLERE YARDIM VE YATAKLIK EDENLER, KATLİAMDA İHMALİ OLANLAR KAHROLSUN!.. 
(02 Eylül 2015, Kaynak: TÜRKİYE - Editör: MELEK ÇALIKOĞLU)
BAŞBAKAN'A SORULUR: "VATANA İHANET SUÇLUSU"(AB bakanı ali haydar koca'nın) TC BAKANLAR KURULUNDA İŞİ NE?!.
 [OzgurGundem] Fwd: AB Bakanı' nı yaptığı işe bakın!!!!!
ÖZGÜR GÜNDEM GRUP_Kime: Ozgur_Gundem@yahoogroups.com
Yanlış olmasın, bakan yeni hükümetin bakanı, Türkçe konuşabilen Anadolu ve Trakya Halklarının yaşadığı ülkenin yani seçim hükümetinin bakanı. Oraj POYRAZ
(cimcime@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc /mehmet_yazici@runbox.com / oraj_poyraz@alpinaasia.com )  L2fSIJNoA0xfSNxA  - Forwarded Message --Date: Tue, 1 Sep 2015 21:45:06 +0300
From: Orhan Tan tan.orhan@gmail.com [akilcagi_1919]<akilcagi_1919@yahoogroups.com>
Rudaw.net’ te yer alan habere göre ; ‘ Türkiye’ nin yeni AB Bakanı Ermeni sözde soykırımını kabul etti’
Haber özeti ; " Türkiye’ nin yeni atanmış AB Bakanı 1 inci Dünya Savaşı sırasında Türkiye, Ermenilere karşı soykırım uygulamıştır” dedi….. HDP Milletvekili Ali Haydar Koca geçenlerde geçici kabinede AB Bakanı olarak atanmıştı…. Yaptığı yorum Türk hükümetinin uzun zamandır muhafaza ettiği pozisyonuna terstir…. Konca basın mensuplarına şunları söyledi.”Soykırımın yapıldığı açıktır ve herkes bunu kabul etmektedir…. Şimdi konu, onun nasıl adlandırılacağıdır….Biz partimizde bu konuda bir karar vereceğiz….." NOT; Haberin devamında klasik Ermeni iddiaları yer alıyor. Bakalım Başbakan böyle bir kişiyi hükümete almasını nasıl açıklayacak!....Bu haberin altındaki yorum kısmı cevaplarımızı bekliyor. O.T.