27 Mayıs 2019 Pazartesi

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk 'devrim'e hazırlanıyor



Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk 'devrim'e hazırlanıyor İşte MEB'in yeni 'stratejik plan'ı

Milli Eğitim Bakanlığı, 5 yıllık yeni stratejik planda eğitim sistemini de kendisini de yenileme kararı aldı. Bakanlık bürokratik yapısı ve mevzuatı, okul yöneticileri, öğretmenler ve eğitim tüm kademelerinde kökten değişiklikler yapılacak. Eğitim müfredatının tamamı değiştirilecek.





Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 5 yıllık planda bütün kademeleri ile kendisini yenileme kararı aldı. Bakanlık bürokratik yapısı ve mevzuatı, okul yöneticileri, öğretmenler ve eğitim tüm kademelerinde kökten değişiklikler yapılacak. Eğitim müfredatının tamamı değiştirilecek. MEB’in planlarına göre, geçen yıl tamamı değiştirilen müfredat “yeniden” değiştirilecek, tüm sınavların içeriği, soru tipi ve yapısı yeniden düzenlenecek, ilkokullarda not sistemi kaldırılacak, lise son sınıfı üniversiteye uyum yılı olarak dönüştürülecek ve sınavla öğrenci alan lise sayısı azaltılacak.

Bakanlığı yeniden şekillendirecek olan 2019-2023 Stratejik Planı’nı hazırlayan Ziya Selçuk, bakanlığın mevzuatı, okul yöneticileri, öğretmenleri ve 20 milyona yakın öğrenciyi etkileyecek adımlara hazırlanıyor. Okul öncesinden başlayarak reform planlanan MEB’de, eski Bakan İsmet Yılmaz döneminde hazırlanan eğitim-öğretim programlarının yenilenmesinden, ders saatlerine, sınavlara ve bir bütün olarak eğitim anlayışının değiştirilmesine neden olacak değişiklikler yapılacak. Cumhuriyet’in ulaştığı MEB 2019-2023 Stratejik Planı’nda önümüzdeki 5 yıl için öngörülen değişiklikler şöyle:


SINAVSIZ YERLEŞTİRME MODELİ... Tüm sınavlar; amacı, içeriği, soru tiplerine bağlı yapısı ve sağlayacağı yarar bağlamında yeniden düzenlenecek. Akıl yürütme, eleştirel düşünme, yorumlama, tahmin etme ve benzeri zihinsel becerilerin sınanması öne çıkacak. Bilgi depolamak, formül ezberlemek gibi işlemlere ihtiyacın kalmadığı bir yaklaşım sergilenecek. Sınavsız yerleştirme konusunda esnek modeller geliştirilecek.




ÖZEL AMAÇLI İNGİLİZCE... Öğrencilerin yaş, okul türü ve programlarına göre beceri temelli yabancı dil yeterlilikleri sistemine geçilecek. İngilizce eğitiminde müfredat, eğitim yöntemi ve ölçme değerlendirme yaklaşımında düzeltmeye gidilecek. 2019-2020 eğitim öğretim yılı itibarıyla 2. sınıflardan başlayarak, kademeli olarak 2-12. sınıflarda uygulanmak üzere yeni bir yaklaşım ortaya konulacak. 2-4. sınıflarda ‘Oyun Tabanlı Öğrenme’ yaklaşımı, 5-8. sınıflarda ‘Farklılaştırılmış Eğitim’ modeli uygulanacak. 9-12. sınıflarda ise lise türüne göre ‘Özel Amaçlı İngilizce’ modeli kullanılacak. Örneğin, Turizm ve Otelcilik Meslek liseleri programında dinleme ve konuşma becerilerine ağırlık verilirken, Sosyal Bilimler liselerinde okuduğunu anlama ve sunum becerileri önem kazanacak

İLKOKULDA NOT KALKAÇAK...
İlkokulda çocukların değerlendirilmesi not yerine beceri temelli etkinlikler doğrultusunda yapılandırılacak. Teneffüs süreleri artırılacak. Türkçenin korunması ve geliştirilmesi temel eğitimin omurgası olarak ele alınacak. İlkokulun Türkçe, matematik ve kültür-sanat-spor ekseninde şekillenmesi için çalışmalar yürütülecek. Öğretim programlarının ülke sathında tek tip olarak uygulanmasından vazgeçilecek. Nitelikli içeriklerin hazırlanması ve hazırlanmış olanlardan en kaliteli olanlarının seçilerek öğrencilere ulaştırılması MEB’in stratejik öncelik alanları arasında yer alacak.

ÜSTÜN ZEKALILARA YENİ MEVZUAT... Özel yetenekli bireylerin eğitimine dair mevzuat hazırlanacak. ‘Özel Yeteneklilerin Eğitimi Bilim ve Değerlendirme Kurulu’ oluşturulacak. Özel yeteneklilerin eğitimi için lisansüstü düzeyde öğretmen eğitimi planlanacak. 5 yaş ve ilkokul düzeyinde farklı ve farklılaştırılmış program modellerine fırsat tanınacak.

5 YAŞA ZORUNLU EĞİTİM... 5 yaş zorunlu eğitim kapsamına alınacak. 3-5 yaş grubunun eğitime katılımını artıracak toplum temelli hizmet sunum modelleri çeşitlendirilerek, esnek zamanlı farklı eğitime erişim modelleri geliştirilecek
LİSE SON ÜNİVERSİTEYE UYUM YILI... Liselerde ders çeşitliliği ve haftalık zorunlu ders saatleri azaltılacak. Ortaöğretim son sınıf öğrencilerinin yükseköğretime hazırlık amacıyla okul dışı kurumlara yönelmesi nedeniyle 12. sınıf yükseköğretime hazırlık ve oryantasyon programı olarak düzenlenecek. Bu kapsamda öğrencilerin yükseköğretime okul bünyesinde hazırlanma imkânlarının sağlanacak. Öğrencilerin ilgi ve yeteneklerine uygun seçmeli ders yapısı oluşturulacak ve alanlar arası geçiş imkânları oluşturulacak. Öğrencilerin alanda derinleşmesini sağlayacak proje uygulama çalışmaları düzenlenecek. Ortaöğretime geçişte öğrenci tercihleri ile kontenjan dağılımları uyumlu hale getirilecek.

AKADEMİK FEN LİSELERİ... Fen ve sosyal bilimler liselerinde uygulanan müfredat, fen ve sosyal bilim alanlarındaki disiplinlere göre öğrencilerin derinlik kazanması temin edilecek.Haftalık dersler bilimsel araştırma ve uygulamalarla iyileştirilecek. Araştırma ve uygulama projeleri desteklenecek, fen liselerinin teknolojiyle iç içe olması sağlanacak ve bu okullara öğrenci seçimindeki sınav yaklaşımı yeniden düzenlenecek.



ÖZEL OKULLAŞMAYA ARTIRILACAK... Özel öğretim kurumlarıyla ilgili bürokrasi azaltılacak. Özel sektörün eğitim yatırımlarını desteklemek amacıyla yasal düzenleme yapılacak ve tedbir mekanizmaları geliştirilecek. Özel öğretim kurumlarına devam eden öğrenci oranları artırılacak.

 SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMEN SÜRESİ KISALACAK... Öğretmen ve okul yöneticilerinin atanmaları, çalışma şartları, görevde yükselmeleri, özlük hakları ve benzeri diğer hususları dikkate alan öğretmenlik meslek kanunu çıkarılacak. Yatay ve dikey kariyer uzmanlık alanları yapılandırılacak. Sözleşmeli öğretmenlerin görev sürelerinin kısaltılmasına ilişkin hazırlık çalışmaları yapılacak. Ücretli öğretmenlerin ücretlerinin iyileştirilmesi ve oranın azaltılmasına ilişkin çalışmalar yürütülecek.
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&

Yeni eğitim sistemi 2019 nasıl olacak? Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk eğitim sistemi açıklaması

Yeni eğitim sistemi nasıl olacak? Soruları öğrenci ve veliler tarafından merak konusu oldu. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk geçtiğimiz günlerde eğitim sisteminde yapılan yenilikleri kamuoyu ile paylaştı. İşte yeni eğitim sistemi 2019

Yeni eğitim sistemi 2019 nasıl olacak? Milli Eğitim Bakanı Ziya Sekçuk eğitim sistemi detaylarını açıkladı. Peki, eğitim sistemine getirilen yenilikler nelerdir?
YENİ EĞİTİM SİSTEMİ 2019 NASIL OLACAK?
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, Borusan Asım Kocabıyık Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Konferans Salonunda düzenlenen "Lisede ne yaptık?" temalı Ortaöğretim Tasarım TanıtımToplantısında, bugünün çok özel olduğunu, çünkü 2035'lerde iş hayatına atılacak gençlerin alması gereken eğitimle ilgili bir çalışmayı paylaştıklarını ifade etti.
Bugün ortaokul ve lisede olan çocukları 2030-2035'lere hazırladıklarını belirten Selçuk, sözlerini şöyle sürdürdü:
“DİSİPLİNLER ÜSTÜ BİR YAKLAŞIMA DOĞRU GİTMEMİZ ŞART”
"O günün dünyasına hazırlamak için elbette zamanın ruhuna uymak durumundayız ve bunun için ne gerekiyorsa da tasarlıyoruz. Tabii bütün bunları belirli bir milli kimlik ve bir benlik ülküsü içerisinde de ele almak zorundayız. Çünkü eğitim, evrensel olmakla beraber yerel değerleri de içinde barındırması ve bu toprakların, bu coğrafyanın belli değer sistemlerini içinde tutması gereken bir kurumdur. O sebeple bunu milli bir benlik ülküsü çerçevesinde de ele alma zaruretimiz var. Biz çocuklarımıza bir öz geçmişten söz etmiyoruz, biz çocuklarımız için bir öz gelecek yazmaktan söz ediyoruz. Yani 'Çocuklar sizin öz geçmişiniz nedir' dediğimizde ortaya çıkacak şeyle, 'Kendiniz için nasıl bir öz gelecek istersiniz' sorunun cevabı elbette farklıdır. 5 milyon liseli gencimizin sorusunu defalarca duyduk. Gençlerimiz bize bir soru soruyorlar. Diyorlar ki, 'Siz, bizi neye hazırlıyorsunuz.' Bizim de sorumuz bu oldu. Gençleri neye hazırlıyoruz? İşte tam da bu noktada bizim açımızda şimdiden bu sorunun cevabını vermek elzem. Eğer biz bu sorunun cevabını vermezsek, neyle karşılaşacağımızı biraz önce söylediğim gibi zamanın ruhunu elde etmek açısında son derece kritik. Öğretmenlere de sorduk. Öğretmenler de elbette sorular sordu. Onlar da diyor ki, 'Öğrenciler yıl içinde bu kadar çok dersi alarak öğrendiklerini içselleştiremiyor. Bunun çözümü yok mu?' Neye hazırlıyoruz sorusu, bu soruyla o kadar bağlantılı ki..."
Ziya Selçuk, “Eğitim ekonominin ve demokrasinin ayrılmaz bir kurumsal parçasıdır. O sebeple yaptığımız eğitimin ekonomiyle bağlantısının ne olduğunu son derece önemsiyoruz ve öğretmenlerimizin sorusu da bu açıdan çok önemli. Diyorlar ki ‘Neden dünyadaki gelişmiş dediğimiz birçok ülkenin liselerinde, ortaöğretim kurumlarında, 5-6-7 ders var da neden bizde 16-17 ders var’ sorusunu sorduklarında bunun bir cevabının olması gerekiyor. Bu cevabı verirken, ders sayılarında azalmanın olması, deneyime yönelik eğitimin olması yani çocukların tecrübe ederek bir şeyler yapmaları, sadece bilgiyi hazır olarak alıp bunu tekrar etme noktasında başarılı olup olmadıklarının hafızaları ölçerek test edilmesi elbette doğru değil. Burada atölye ve laboratuvarların gerçekten kullanılması, sayılarının artırılması ve çocukların sadece teorik olarak bir matematik dersi değil, matematik uygulamalarıyla da ilişkilenmesi gerçekten çok önemli. Derslerde disiplinler üstü bir yaklaşımın edinilmesi bizim bütün derslerimiz belirli bir disiplin odağında yürüdüğü için bütün bunları parça parça ve ayrı bir vaziyette ele almak çocukların zihninde bir bütünleşme oluşturmuyor. Kavram üstünden disiplinler üstü ders işlemekle bunun sadece sosyoloji ya da tarih olarak işleminin başka bir sınırlılığı söz konusu. Tam da bu yüzden disiplinler üstü bir yaklaşıma doğru gitmemiz şart. Çünkü zaten çok başarılı bildiğimiz ülke eğitim sistemlerinde bunun artık sıradan bir iş olduğunu görüyoruz ve bizim böyle bir geçmişe ihtiyacımız var” dedi.
DERS SAYISI DÜŞÜYOR MU?
Selçuk, “9’larda 15-16 dersten söz ederken mevcut durumda şu andaki tasarımda 8 dersten söz ediyoruz. Bu 2 durum içinde rehberlik dersinin dahil edilmediği bir durum söz konusu. 10. sınıfta 15-16’dan söz ederken, 10 dersten söz ediyoruz. Bu böyle devam ediyor 11 ve 12. sınıflarda. Niye azaltıyoruz? Çünkü bir çocuğun 15-16 dersi anlaması ve bunu içselleştirmesi mümkün olmuyor. Bizim çocuklarımızın da ilgilerine, yeteneklerine ve hayatlarına uygun olan alanlarda derinleşmeye ihtiyaçları var. Böyle baktığınızda paydaşlarımızın bir diğeri anne babalar da soruyor. Diyor ki, ‘Çocuklar sabahtan akşama kadar soru çözüyorlar.’ Peki günlük yaşamda bir sorunla karşılaşınca neden afallıyorlar?” dedi.
Bakan Selçuk, Hayal-Etkinlik-Yaşam (HEY) temalı zaman diliminin çocukların hayal kurmasına fırsat tanıyacağını belirterek, şunları kaydetti: “İlkokul ve ortaokulda tasarım beceri atölyeleriyle yapmaya çalıştığımız ve birinci sınıftan itibaren mühendislik, dil atölyesi gibi atölyelerde binlerce defa denediği bazı süreçleri lisede devamı olarak bu tür aktivitelerle zenginleştirmeyi hedefliyoruz. Bir çocuğun muhakkak suretle sanatla ve sporla ilgilenmesi lazım. Sanatın ince ayarından geçmeyen bir çocuğun şahsiyetinin oluşması gerçekten zor oluyor. Odalarına kapanan çocuklarımız için hayatın başka beklentileri var. Çocuk topluma hizmet etmiyorsa, yaşlılarla ilgilenmiyorsa, onlara hürmet etmiyorsa, hayvanlara ilişkin birtakım hizmet faaliyetleri yürütmüyorsa, yoldan geçen birinin ayağına değebilecek bir taşı ortadan kaldırmıyorsa o zaman çocuğun toplumla alakasını ve şahsiyetinin oluşmasını güçleştirmiş oluyoruz. Bir çocuğun fiziksel aktivite yapmaması halinde normal kişilik gelişiminin de sekteye uğraması söz konusu. Bu yüzden bir lise öğrencisinin bu faaliyetlerin tümüyle karşılaşmasını çok önemsiyoruz. Çünkü biz çift taraflı bir çocuk istiyoruz. Yani maddeyi ve manayı birlikte kuşatarak, aynı zamanda da çocuğun sadece kağıt üzerinde soru çözerek değil, hayatın içinde pratikler yaparak tecrübelerle bir yere varmasını önemsiyoruz. O yüzden kuşak son derece kritik ve önemli.” Bakan Ziya Selçuk, öğrencilerin “Ben neye yatkınım?” sorularının çözümünün de bu modelle mümkün olduğunu belirterek, “Çocuğun ilgi alanlarını ölçmeliyiz. Çocuğun tüm özelliklerini testlerle, araçlarla ölçmek istiyoruz. Daha ilkokuldan itibaren kendisini tanımakla ilgili ölçekleri görerek kendisini tanıma imkanı bulacak. Bunun altyapısı hazır” dedi.
“ÖNEMLİ OLAN DEĞİŞTİRMEK DEĞİL, NE YAPTIĞINI BİLMEK”
Selçuk, “Eğitimle ilgili beklentiler hemen birkaç ayda değişsin isteniyor. Nurettin Topçu’nun tabiriyle 300 yıllık bir maarif davamız var. Dolayısıyla neden eğitim sistemi değişiyor, değişince de neden değişiyor sorularıyla muhatap oluyoruz. Önemli olan değiştirmek değil, ne yaptığını bilmek. Bizim 2023 vizyonuyla yapmaya çalıştığımız şey bütüncül bir fotoğraf vermek. Her adımı stratejik olarak atıyoruz. Bu bizi güçlendiriyor. Bunun için biraz zamana ihtiyacımız var. 3 yıllık bir takvim yayımladık. ‘Şu ay, şu yıl şunları yapacağız.’ dedik ve ayrıntılı olarak açıkladık. ‘Hemen niye yapılmıyor?’ diye soruluyor. Toplum istese de yapmayız. Çünkü öğretmen eğitimine yatırım yapmadan bir sistem değiştirilmesi doğru değildir. İçerik için yeterince hazırlık yapılmadan değişiklik yapılması doğru değildir. Her şeyin bir zamanı ve zemini var. Bu değişim için birtakım temel kavramlara da ihtiyacımız var” diye konuştu.
“1 VE 8. SINIF ARASI İÇİN DE PROGRAM HAZIRLADIK”
Bakan Selçuk, başarının sadece sınavdan iyi not olmak olmadığına dikkat çekerek, “Çocuk öğrendiklerini sınavda tekrar ettiğinde başarılı sayılıyor. Başarılı olmakla muvaffak olmak ayrı şeyler. Başarı sınav sonuna kadar olan şeylerle ilgili daha çok. Muvaffakiyet; bir şeye vakıf olmak, içselleştirmek ve ömrünce öğrendiği şeylerin icraatlarına yansıması ve öğrendiği şeylerin ona yoldaşlık etmesi demek. Bu sebeple çocukların muvaffak olabilmeleri için ‘Ne?’ sorusunun yanı sıra ‘Ne öğrendin, nasıl öğrendin, ne biliyorsun, nasıl biliyorsun, nasıl bildiğini nereden biliyorsun, yani bildiğini nasıl biliyorsun’ sorularını önemsiyoruz. Bu programı yaparken 1 ve 8. sınıf arası için de program hazırladık. Onun da zamanı geliyor. Çünkü ilkokul, ortaokul, lise hatta yükseköğretimle ilişkilendirip bir yol harikası çıkardık. Bütün eğitim basamaklarının birbiriyle işlevsel olarak ilişkilendirilmesi gerekiyor ki yaptığımız şey o. Yaptığımız şey çocuğun toplumla ilişkisini sağlamak” şeklinde konuştu.
“ÖĞRETMEN EĞİTİMLERİNİN BİR NOKTAYA GELMESİ GEREKİYOR”
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, öğrencilerin meslek seçiminde zorlandığı konusunda şikayetler geldiğini belirterek, yeni eğitim modelinde bu sorunun çözümüne yönelik de bir çalışma bulunduğunu belirterek, “Etkin bir yönlendirme sistemine ihtiyacımız var. Bunun için öğretmen eğitimlerinin bir noktaya gelmesi gerekiyor, kariyer ofislerinin biçimlendirilmesi gerekiyor. Bütün bunlar yapılırsa etkin yönlendirme olur. Bütün bunları tabii ki yaparız. Okul profili meselesi, portfolyo meselesi, e-rehberlik sistemi zaten yapıp bitirdiğimiz meseleler. Seçmeli alan dersleri, kariyer ofisinin olması, kariyer rehberlik çalışmalarının yaygınlaştırılması ve bunun için bir yazılım altyapısının oluşturulması da son derecek kritik. Bütün bunları devreye sokabiliriz ki çalışmalar sürüyor” dedi.
Selçuk, “Tüm yapılanları sadece bir ders çizelgesi değişimi olarak yorumlamak doğru olmayabilir. Bir ekip olarak aylarca beraber çalıştık. Taksonomi bilmeyi, birtakım uluslararası derece sistemlerini bilmeyi, program geliştirmenin birçok boyutunu bilmeyi gerektiren bir iş bu. Bu sadece çizelgeye bakıp şunlar varmış, bunlar yokmuş meselesi değil. Bu Türkiye’nin ekonomisiyle ilgili bir mesele. Bu Türkiye’nin 2023’te, 2030’larda, 2040’larda, 2053’te nasıl bir fotoğrafa ihtiyacı olduğuyla ilgili bir mesele” diye konuştu.
SINAVLAR NASIL OLACAK?
Bakan Selçuk, öğrencilerin görüşlerini aldıklarını ve tartıştıklarını belirterek, “Bize diyorlar ki ‘Tamam çok güzel ama üniversite sınavı böyleyken nasıl olacak?’ Kritik soru şu anda bu. Türkiye, okulları arasındaki imkan ve öğrenme farkı yüksek olan bu ülke. Bu tür ülkelerde de sınav araç olmaktan çıkar amaç haline gelir. Eğer biz okullarımız arasındaki imkan farklılıklarını azaltırsak belirli bir süreç içerisinde bütün dünyada belli ülkelerde örnekleri somut olarak görüldüğü gibi bizde de sınavın baskısı azalacak. Özellikle mesleki teknik eğitime yatırdığımız yatırımlarla orada yaptığımız çalışmalarla bu sistemin daha esnek olmasına katkı sağlıyoruz. Sonuçta ne bekliyoruz; sınav sisteminin zaman içerisinde baskısının azalmasını. Elbette bütün dünyada sınav var. Bizde de olacak ama sınav gerçek mahiyetine bürünecek, yani amaç haline gelmeyecek araç olacak. Bunun için biraz zamana ihtiyacımız var. Çünkü çok ciddi finansal yatırım bekleyen bir iş” şeklinde konuştu.
“BU SİSTEMİN İLK SINAVI 2024 YILINDA OLACAK”
Bakan Selçuk, “Hem öğretmen eğitimi hem de buna benzer konularda. Ortaya koyduğumuz ortaöğretim tasarımına uygun bir yükseköğretim kurumları sınavı nasıl yapılır? Ortaöğretimdeki sınavların kendisi nasıl yapılır, yani ders sınavları nasıl yapılır? Bütün bunların cevabını ortaya koyup, çok kısa bir süre içerisinde bu sistemin ilk sınavı 2024 yılında olacak. Yani yeni başlayan sistemde yeni sınav denilen şey, 2024 yılına denk geliyor. O zamana kadar çok büyük süremiz var. Biz bunu çok daha kısa sürede netleştirmiş olacağız. Kendimize sorduk, bütün bunları tek bir sistemde nasıl buluşturacağız? Hepsi parça parça güzel, nasıl bütünleştireceğiz. Bunu bütünleştirmek asıl zamanı alan şey bu” dedi.
“10 VE 11. SINIF ÇOK KRİTİK”
Selçuk, “Akademik gelişimde temel giriş var. Akademik gelişimin başladığı bir dönem var. Biz burada disiplinler üstü çalışmaları çok önemsiyoruz. Çocukların belirli bir disiplinde ders alması değil de örneğin, doğa bilimleri, sosyal bilimler gibi dersler almalarını çok önemsiyoruz. Bütünleşik bir mantık yerleşsin istiyoruz. Bu arada diğer sosyal, duygusal, fiziksel becerilerini geliştiren, topluma faydalı olması için çalışmalar yapılan bölüm de devam ediyor. 10 ve 11. sınıf çok kritik. Bu iki sınıf çocuğun esas akademik gelişiminin netleştiği iki sene. Burada farklı olan bilgi kuramı ve uygulamaları var. Bilgi kuramı ve uygulamaları, gençlerimizin düşünmeleri, hayata bakış açıları, niçin sorusunu sormaları, bilgi ile ilişkilerini yeniden reorganize etmeleri açısından kritik. Haziran da 9,10 ve 11. sınıflarda, çocukların yıl içerisinde yaptığı bütün çalışmaların projelendirilmesi, tartışılması, sergilenmesi, bir şekilde ortaya belirli okulların birbirleriyle ortak olarak yaptığı çalışmaların getirilmesi gibi yani bir hasat haftası, ayı gibi bir dönemden söz ediyoruz. 12. sınıflarda esas bizim akademik yeterlilik denilen dönem başlıyor ve burayı üniversite sınavına hazırlanmak için değerlendirmiyoruz, kullanmıyoruz, burayı üniversiteye hazırlanmak için kullanıyoruz. Üniversite sınavına hazırlanmakla üniversiteye hazırlanmak çok başka şeyler ve bu bölümdeki ortak dersler, disiplinler üstü kariyer dersleri, çocukların proje yapmaları, sertifika programlarına devam etmeleri, ders destek çalışması almaları, kişisel gelişim ve rehberlik çalışmalarının sürüyor olması söz konusu. Asıl şey, çocuğun yükseköğretime, dünya klasında yükseköğretime nasıl hazırlanacağıyla ilgili bir durum. Emin olun çocukların bunları yapamaması gibi bir şey söz konusu değil” şeklinde konuştu.
“KÜRESEL POLİTİKALAR’ GİBİ, ’20. YÜZYILDA TÜRKİYE’ GİBİ BİRTAKIM DERSLER DE SÖZ KONUSU”
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, “Ülkedeki çocuklar her şeyi yapabilir. Bizim altyapı eksiklerimizi gidermemiz lazım. Bizim, öğretmen eğitimiyle ilgili gereken mesafeyi hızla almamız lazım. Bizim bazı öğrenme ortamlarına ilişkin yatırımları artırmamız lazım. Yoksa bu çocuklar dünyanın her yerinde diğer gençler ne yapıyorsa fazlasıyla yaparlar. Yeter ki imkan bulsunlar. Bizim sistemimiz onları durdurmasın. Bizim sistemimiz onları geriletmesin. Bu anlamda bu dört yılın yapısı çok önemli” dedi.
Bakan Selçuk derslerdeki seçmeli yapıya dikkat çekerek, “Ortak dersler grubu, seçmeli ders grubu, ikinci seçmeli ders grubu. Bütün bunların hepsi, kendi içerisinde bir bütünlük taşıyor. Peki seçimini neye göre yapıyor çocuk? Bu seçimi ilerideki yol haritasına göre yapıyor. Neyi planladığına göre yapıyor. 11. sınıfta yine benzer durum var. Burada matematik grubu için ve Fen Bilimleri grubu için bir örnek var. ‘Küresel Politikalar’ gibi, ’20. yüzyılda Türkiye’ gibi birtakım dersler de söz konusu” diye konuştu.
“ÖNEMLİ OLAN BİZİM BU GENÇLERİ NEYE HAZIRLADIĞIMIZ”
Bakan Selçuk, 12. sınıfın çok kritik olduğuna vurgu yaparak, “Bizim 12. sınıfta özellikle transdisipliner, kariyer dersi dediğimiz yükseköğretime hazırlamak, sınava hazırlamak değil, yükseköğretime hazırlamak dediğimiz dersler devreye giriyor. Örneğin; matematik ağırlıklı dersler grubunda, finansal matematikten, veri analizi ve optimizasyondan, matematik uygulamalarından, biyoteknolojiden, fen ve teknoloji grubunda, geleceğin enerji sistemleri, malzeme bilimi, yapay zeka uygulamaları, nesnelerin internete uygulamaları, çevresel güçlüklere yaratıcı yaklaşımlar, akıllı şehirler ve insanlığın geleceği, sosyal güçlüklere yenilikçi yaklaşımlar, davranışsal ekonomi, uygulamalı hukuk, sosyal medya ve kültür, insan haklarının gelişimi, doğası, güç, egemenlik ve uluslararası ilişkiler, tasavvuf edebiyatı, İslam felsefesi, insan makine etkileşimi gibi birçok ders var. Bu dersler bizim icat ettiğimiz dersler değil. Bu dersler halen dünyanın belli ülkelerinde liselerde okutulan dersler. Onlar bunu sıradan bir iş olarak yapıyorlar. Önemli olan bizim bu gençleri neye hazırladığımız. Hazırladığımız döneme ilişkin ne tür dersler alması gerektiğine ilişkin oluşturduğumuz içerikler” şeklinde konuştu. Bakan Selçuk, ders seçimi için bir “ders seçme robotu” geliştirdiklerini söyledi.
“MÜMKÜN OLDUĞUNCA, GÜCÜMÜZ YETTİĞİNCE, BİZ SÜRPRİZ YAPMAYACAĞIZ”
Bakan Ziya Selçuk, sistemin uygulama takvimiyel ilgili ise, “2019-2020 yılını bir hazırlık yılı olarak görebiliriz. 2020-2021’de 9. sınıfların ilk dönemi. Neden bunun hemen başlatmıyoruz, ya da aradan girmiyoruz? Çünkü bizim öğrencilerimiz, gençlerimiz liseye başladığında, belirli bir kural vardı. Geldiğimizden beri şunu söylemeye çalışıyoruz. Mümkün olduğunca, gücümüz yettiğince, biz sürpriz yapmayacağız. Oyunun kuralını arada değiştirmeyeceğiz. Yani 9. sınıfa 2020-2021’de başlayacak çocuklarımıza diyeceğiz ki ‘Gençler artık yeni bir kural var ve siz bununla başlıyorsunuz. Yani durup dururken bir belirsizlik olması, ikide bir değişiklik olması söz konusu olmayacak. Siz bu yapıyla başlayıp bu yapıyla bitirebilirsiniz. Dolayısıyla şu andaki öğrencilerimiz için de benzer bir durum söz konusu. Onların da mevcut durumunu da müktesep haklarını da bir riske sokmak istemiyoruz. Ama belki şöyle bir müjde verilebilir. Peki hiç mi bir şey yapılamaz? Yapılabilir. Ne yapılabilir? Önümüzdeki öğretim yılında yani 2019-2020’de 12. sınıfta olan yani üniversiteye hazırlanan gençlerimiz için o senenin rahatlatılması ilgi, yetenek ve merakların dikkate alınması ve çocuklarımızın şikayet ettiği birçok unsurun ortadan kaldırılmasıyla ilgili bir hazırlığımız var. Bu hazırlığımız bitti. Ama bugünün konusu olmadığı için onu daha sonra kamuoyu ile paylaşacağız. Sadece şunu bilin. Önümüzdeki sene 12. sınıfa geçecekler şu anda tasarımını ortaya koyduğumuz ortaöğretim yapısının aynısı olmasa da büyük bir rahatlama, daha işlevsel, daha fonksiyonel, daha amaca yönelik bir durumla karşı karşıya gelecekler” dedi.
ÖĞRETMEN EĞİTİMİ NASIL OLACAK?
Bakan Selçuk, yeni sistemin 9 sınıf ders kitaplarının ve materyallerinin üretimine başlandığını belirterek, “Burada çok önem verdiğimiz bir şey öğretmen eğitiminin başlatılması ve sertifikasyonu. Mesela kariyer ofisi diyoruz. Bunu kiminle yapacağız? Elbette öğretmenlerle yapacağız. Öğretmenlerimize üniversiteler sertifikalar verecek, bu konularla ilgili. Sadece gönüllülere. Kim isterse. Bunları ücretsiz olarak vereceğiz. Dolayısıyla okullarda bu tür çalışma yapma imkanımız, rahatlıkla söz konusu olabilecek” diye konuştu.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, yeni sistemde öğretmen eğitiminin önemine vurgu yaparak, “Öğretmen eğitimi böyle bir yapıda çok uzun yıllar sürecek bir özelliğe sahip.” dedi. Bakan Ziya Selçuk, bu tasarımda emeği geçen akademisyenlere, öğretmenlere, okul müdürlerine anne-babalara, gençlere, yurt içi ve dışındaki uzmanlara teşekkür ederek, “Bizim kendimize özgü, ilkokul ve ortaokuluyla bütünleşik olarak yapıp, tüm çevre parametrelerini de birlikte düzenleyerek geliştirdiğimiz bir projenin olması ve Türkiye’nin 2035’lere, 2040’lara, 2053’lere yönelik olarak bir gayreti bir çabası var. Emin olun bütün çabalarımız, tasarımlarımız neyi ne zaman nasıl yapacağımızın akademik olarak ortaya konulduğu, fizibilitesinin ortaya konulduğu, neyi yaptığımızı gerçekten çok iyi çalıştığımız bir durum.” dedi. Selçuk, yeni ortaöğretim tasarımıyla ilgili teknik toplantılar ve tanıtım çalışmaları yapacaklarını, bu konunun, bir sorun yapısı bilinmeden, problem geliştirme stratejileri açıklanmadan detaylı anlaşılabilecek bir konu olmadığını belirtti.

24 Mayıs 2019 Cuma

GAZETELERDEN SEÇTİKLERİMİZ HABERLER VE YORUMLAR


GAZETELERDEN SEÇTİKLERİMİZ HABERLER VE YORUMLAR

https://www.sozcu.com.tr/                                                     http://www.cumhuriyet.com.tr/
 

https://www.aksam.com.tr/                                                      http://www.anayurtgazetesi.com/
 

 https://www.aydinlik.com.tr/                                               https://www.yenicaggazetesi.com.tr/           
                 
 

http://www.korkusuz.com.tr/                                                     https://www.milligazete.com.tr

                                       


17 Mayıs 2019 Cuma

19 MAYIS 1919 TÜRK ULUSUNUN UYANDIĞI, EMPERYALİZME BAŞKALDIRDIĞI GÜNDÜR.

19 MAYIS 1919

TÜRK ULUSUNUN UYANDIĞI, EMPERYALİZME BAŞKALDIRDIĞI GÜNDÜR.
BÜYÜK ÖNDER MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN “YA İSTİKLAL, YA ÖLÜM” DİYEREK , ULUS EGEMENLİĞİNE DAYANAN, TAM BAĞIMSIZ BİR DEVLET KURMA KARARININ YAŞAMA GEÇİRİLDİĞİ GÜNDÜR.

BU GÜNÜN 100.CÜ YILINI KUTLARKEN, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN ŞU SÖZÜNÜ DE UNUTMAMAK GEREK.
“MİLLETİN İSTİKLALİNİ, GENE MİLLETİN AZİM VE KARARI KURTARACAKTIR.”
Geçmişini unutan milletler geleceklerini şekillendiremezlerse, başkalarının esaretleri altında yaşamaya mahkum olabilirler.
19 Mayıs 1919 da gelinirken neler yaşanmış.
Bizzat Nutuk'tan öğrenelim.

Samsun 1919 M.Kemal.

         NUTUK’TAN

Türk Yurdunun Genel Durumu
Samsun'a Çıktığım Gün Genel Durum ve Görünüş
1919 yılı Mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım.
Genel durum ve görünüş :
Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu topluluk, Genel Savaşta (Birinci Dünya Savaşında) yenilmiş.
Osmanlı ordusu her yanda zedelenmiş, 
koşulları ağır bir ateşkes anlaşması (mütarekename) imzalanmış.
Büyük Savaşın uzun yılları boyunca, ulus, yorgun ve yoksul bir durumda. 
Ulusu ve ülkeyi Genel Savaşa sürükleyenler, kendi yaşamlarının kaygısına düşerek, yurttan kaçmışlar. 
Padişah ve Halife olan (Saltanat ve halifelik katında oturan) Vahdettin, soysuzlaşmış, kendini ve yalnız tahtını koruyabileceğini umduğu alçakça önlemler araştırmakta. 
vahdettin ülkeden kaçarken
 Damat Ferit Paşa'nın'nın başkanlığındaki hükümet, güçsüz, onursuz, korkak, yalnız padişahın isteklerine uymuş, onunla birlikte kendilerini koruyabilecek herhangi bir duruma boyun eğmiş.
Ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta.
İtilâf devletleri, ateşkes anlaşması hükümlerine uymayı gerekli görmüyorlar.
Osmanlının parçalanmasına karar verenler.
Birer uydurma nedenle, İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbul'da. Adana ili Fransızlar; Urfa, Maraş, Antep İngilizlerce işgal edilmiş.
Antalya ile Konya'da İtalyan birlikleri, Merzifon'la Samsun'da İngiliz askerleri bulunuyor.
Her yanda yabancı devletlerin subay ve görevlileri ve özel adamları çalışmakta. 
Anadolunun bölünme haritası
Daha sonra, sözümüze başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919'da İtilâf Devletlerinin uygun bulmasıyla Yunan ordusu İzmir'e çıkarılıyor.
15 Mayıs 1919 Yunan Ordusu İzmir'de

Bundan başka, yurdun dört bir bucağında Hıristiyan azınlıklar, gizli, açık, özel istek ve amaçlarının elde edilmesine, devletin bir an önce çökmesine çaba harcıyorlar.
Sonradan elde edilen güvenilir bilgi ve belgeler, İstanbul Rum Patrikliğinde kurulan Mavri Mira Kurulu'nun (belge: l) illerde çeteler kurmak ve yönetmekle, gösteri toplantıları ve propagandalar yaptırmakla uğraştığını doğruladı. Yunan Kızılhaçı, Resmi Göçmenler Komisyonu, Mavri Mira Kurulu'nun çalışmalarını kolaylaştırmaya yardım ediyor. Mavri Mira Kurulu'nca yönetilen Rum okullarının izci örgütleri, yirmi yaşını aşmış gençleri de içine alarak her yerde geliştiriliyor.
Ermeni Patriği Zaven Efendi de, Mavri Mira Kurulu ile düşünce birliği içinde çalışıyor. Ermeni hazırlığı da tam olarak Rum hazırlığı gibi ilerliyor.
Trabzon, Samsun ve bütün Karadeniz kıyılarında kurulan ve İstanbul'daki merkeze bağlı Pontus Cemiyeti kolaylıkla ve başarıyla çalışıyor. (belge: 2)
Türk Milletinin Yurdunu Savunma Kararı
Düşünülen Kurtuluş Yolları
Durumun korkunçluğu ve ağırlığı karşısında, her yerde, her bölgede birtakım kişilerce kurtuluş yolları düşünülmeye başlanmıştı. Bu düşünceyle girişilen çalışmalar, birtakım örgütler doğurdu. Örneğin: Edirne ve çevresinde Trakya-Paşaeli adlı bir dernek vardı. Doğuda (belge: 3), Erzurum'da ve Elazığ'da (belge: 4), genel merkezi İstanbul'da olmak üzere Vilâyatı Şarkiye Müdafaai Hukuku Milliye Cemiyeti (Doğu İlleri Ulusal Hakları Savunma Derneği) kurulmuştu. Trabzon'da Muhafazai Hukuk (Hakları Koruma) adlı bir dernek bulunduğu gibi İstanbul'da da, Trabzon ve Havalisi Ademi Merkeziyet Cemiyeti (Trabzon ve Çevresini Bağımsızlaştırma Derneği) vardı. Bu dernek merkezinin gönderdiği delegeler, Of ilçesi ve Lazistan livasında şubeler açmışlardı. (belge: 5, 6)
Yunanlıların İzmir'e gireceğinin açık belirtilerini Mayısın on üçünden beri gören, İzmir'de birtakım genç yurtseverler, ayın 14/15'inci gecesi, bu acıklı durumu aralarında görüşmüşler; bir olup bittiğe geldiği kuşku götürmeyen bu girişin, katma (ilhak) ile sonuçlanmasını önlemek düşüncesinde birleşmişler ve Reddi İlhak (Katmayı önleme) ilkesini ortaya atmışlardır. Bu ilkenin yayılması için aynı gece İzmir'de Yahudi Maşatlığı'na toplanabilen halkça bir gösteri toplantısı (miting) yapılmışsa da ertesi gün sabahleyin Yunan askerlerinin rıhtımda görülmesiyle bu toplantıdan umulduğu ölçüde sonuç alınamamıştır.
Yurt İçinde ve İstanbul'da Ulusal Varlığa Düşman Kuruluşlar
Kurulmaya başlayan bu örgütlerden başka, ülke içinde daha birtakım girişimler ve kuruluşlar da ortaya çıkmıştı. 
Özellikle Diyarbakır, (belge: 8, 9) Bitlis, Elazığ illerinde, İstanbul'dan yönetilen Kürt Teali Cemiyeti (Kürt Yükselme Derneği) vardı. Bu derneğin amacı, yabancı devletlerin koruyuculuğu altında, bir Kürt hükümeti kurmaktı.
Konya ve dolaylarında, İstanbul'dan yönetilen Tealii İslam Cemiyeti (İslam Yükselme Derneği) kurulmasına çalışılıyordu. Ülkenin hemen her yanında İtilâf ve Hürriyet, Sulh ve Selâmet Cemiyetleri (Uzlaştırma ve Özgürlük, Barış ve Esenlik Dernekleri) de vardı.



İngiliz Muhipler Cemiyeti

İstanbul'da çeşitli amaçlarla gizli ve açık olmak üzere de, birtakım parti ya da dernek adı altında kuruluşlar vardı.
İstanbul'da önemli sayılacak kuruluşlardan biri İngiliz Muhipler Cemiyeti (İngiliz Dostları Derneği) idi. Bu addan İngilizleri sevenlerin kurdukları bir dernek olduğu anlaşılmasın! Bence, bu derneği kuranlar, kendilerini ve kişisel çıkarlarını sevenler ve kendi varlıklarıyla çıkarlarının dokunulmazlık çaresini Lloyt Corc (Lloyd George) hükümeti aracılığıyla İngiliz desteğini sağlamakta arayanlardır. Bu zavallıların (bedbaht), İngiltere Devleti'nin, bütünüyle, bir Osmanlı Devleti bırakmak ve korumak isteğinde olup olamayacağını bir kez düşünüp düşünmedikleri üzerinde durmak gerekir.
Bu derneğe girenlerin başında Osmanlı Padişahı ve yeryüzü Halifesi sanını taşıyan Vahdettin, Damat Ferit Paşa, Dahiliye Nazırı (İçişleri Bakanı) olan Ali Kemal, Âdil ve Mehmet Ali Bey'ler ve Sait Molla bulunuyordu. Dernekte İngiliz ulusundan kimi serüvenciler de vardı. Örneğin: Rahip Fru (Frew) gibi. Yapılan işlerden ve işlemlerden anlaşıldığına göre, derneğin başkanı Rahip Fru idi.
Bu derneğin iki görünüşü ve niteliği vardı. Biri, dış görünüşü ve uygarca girişimlerle İngiliz desteğini istemeye ve sağlamaya yönelen niteliği idi. Öteki, gizli yönü idi. Asıl çalışma bu yöndeydi. Yurt içinde örgütler kurarak ayaklanma ve başkaldırmalara yol açmak, ulusal bilinci işlemez kılmak, yabancı devletlerin işe karışmalarını kolaylaştırmak gibi haince girişimler, derneğin bu gizli kolunca yönetilmekteydi. Sait Molla'nın, derneğin açık girişimlerinde olduğu gibi ondan daha çok gizli işlerinde de rol oynadığı görülecektir. Bu dernek için söylediklerim, sırası geldikçe yapacağım açıklamalar ve gerektiğinde göstereceğim belgelerle daha iyi anlaşılacaktır.


Amerika'nın Güdümünü İsteyenler
İstanbul'daki kadın erkek birtakım ileri gelen kişiler de, gerçek kurtuluşu Amerika'nın güdümünü (mandasını) istemek ve sağlamakta görüyorlardı. Bu kanıda olanlar, düşüncelerinde çok direndiler, tam uygun işin, kendi görüşlerinin desteklenmesi olduğunu kanıtlamaya çok çalıştılar. Bu konuda da, sırası gelince kimi açıklamalar yapacağım.
Genel Duruma Dar Bir Çerçeveden Bakış
Bu açıklamadan sonra genel durumu, daha dar bir çerçeve içine alarak, çabucak ve kolayca, hep birlikte gözden geçirelim:
Düşman devletler Osmanlı Devleti'ne ve ülkesine maddi ve manevi bakımdan saldırmışlar; yok etmeye ve paylaşmaya karar vermişler. Padişah ve Halife olan kişi, hayat ve rahatını kurtarabilecek çareden başka bir şey düşünmüyor. Hükümeti de aynı durumda. Farkında olmadığı halde başsız kalmış olan ulus, karanlık ve belirsizlik içinde, olup bitecekleri bekliyor. Felaketin korkunçluğunu ve ağırlığını anlamaya başlayanlar, bulundukları çevreye ve sezebildikleri etkilere göre kurtuluş çaresi saydıkları yollara başvuruyorlar... Ordu, adı var, kendi yok bir durumda. Komutanlar ve subaylar, Genel Savaşın bunca sıkıntı ve güçlükleriyle yorgun, yurdun parçalanmakta olduğunu görmekle yürekleri kan ağlıyor; gözleri önünde derinleşen karanlık felaket uçurumunun kıyısında kafaları, çıkar yol, kurtuluş yolu aramakta...
Burada, pek önemli olan bir noktayı da belirtmeli ve açıklamalıyım. Ulus ve ordu, Padişah ve Halifenin hainliğinden haberli olmadığı gibi, o makama ve o makamda bulunana karşı yüzyılların kökleştirdiği din ve gelenek bağlarıyla içten bağlı ve uysal. Ulus ve ordu, kurtuluş yolu düşünürken bu atadan gelen alışkanlık dolayısıyla kendinden önce yüce halifeliğin ve padişahlığın kurtuluşunu ve dokunulmazlığını düşünüyor. Halifesiz ve padişahsız kurtuluşun anlamını kavrama yeteneğinden yoksun... Bu inançla bağdaşmaz oy ve düşüncelerini açığa vuracakların vay haline! Hemen dinsiz, vatansız, hain, istenmez olur.
Bir başka önemli noktayı da söylemek gerekir. Kurtuluş yolu ararken, İngiltere, Fransa, İtalya gibi büyük devletleri gücendirmemek, temel ilke gibi görülmekteydi. Bu devletlerden yalnız biriyle bile başa çıkılamayacağı kuruntusu, hemen bütün kafalarda yer etmişti. Osmanlı Devleti'nin yanında, koskoca Almanya, Avusturya - Macaristan varken hepsini birden yenen, yerlere seren İtilâf kuvvetleri karşısında, yeniden onlarla düşmanlığa varabilecek durumlara girmekten daha büyük mantıksızlık ve akılsızlık olamazdı.
Bu anlayışta olan yalnız halk değildi; özellikle, seçkin denilen insanlar bile öyle düşünüyordu.
Öyleyse, kurtuluş yolu ararken iki şey söz konusu olmayacaktı. İlkin, İtilâf Devletlerine karşı düşmanlık durumuna girilmeyecekti; sonra da, Padişah ve Halifeye canla başla bağlı ve sadık kalmak temel koşul olacaktı.
Düşünülen Kurtuluş Yolları
Şimdi baylar, izin verirseniz size bir soru sorayım: Bu durum ve koşullar karşısında kurtuluş için, nasıl bir karar düşünülebilirdi?
Açıkladığım bilgilere ve gözlem sonuçlarına göre üç türlü karar ortaya atılmıştı:
Birincisi, İngiltere'nin koruyuculuğunu (İngiltere'nin himayesini) istemek,
İkincisi, Amerika'nın güdümünü (mandasını) istemek.
Bu iki türlü karara varmış olanlar, Osmanlı Devleti'nin bir bütün olarak kalmasını düşünenlerdir. Osmanlı ülkesinin çeşitli devletler arasında paylaşılmasından ise, bu ülkeyi bütün olarak bir devletin koruyuculuğu altında bulundurmayı yeğleyenlerdir.
Üçüncü karar, bölgesel kurtuluş yollarına yönelikti. Örneğin: Bazı bölgeler, kendilerinin Osmanlı Devleti'nden koparılacağı görüşüne karşı ondan ayrılmamak yollarına başvuruyor. Bazı bölgeler de, Osmanlı Devleti'nin ortadan kaldırılacağına, Osmanlı ülkelerinin paylaşılacağına oldu bitti gözüyle bakarak kendi başlarını kurtarmaya çalışıyorlar.
Bu üç türlü kararın gerekçesi, yapmış olduğum açıklamalar arasında vardır.


                Benim Kararım
Bandırma Vapuru
Baylar, ben bu kararların hiçbirini yerinde bulmadım. Çünkü bu kararların dayandığı bütün kanıtlar ve mantıklar çürüktü, temelsizdi. Gerçekte, içinde bulunduğumuz o günlerde, Osmanlı Devleti'nin temelleri çökmüş, ömrü tükenmişti. Osmanlı ülkeleri bütün bütüne parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türkün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son sorun, bunun da paylaşılmasını sağlamak için uğraşılmaktan başka bir şey değildi. Osmanlı Devleti, onun bağımsızlığı, padişah, halife, hükümet, bunların hepsi anlamını yitirmiş birtakım anlamsız sözlerdi.
Neyin ve kimin dokunulmazlığı için kimden ve ne gibi yardım istemek düşünülüyordu?
Öyleyse sağlam ve gerçek karar ne olabilirdi?
Baylar, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da ulus egemenliğine dayanan, tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak.
İşte, daha İstanbul'dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun'da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya başladığımız karar, bu karar olmuştur.



Ya Bağımsızlık Ya Ölüm
Bağımsızlık elde edilmiş,
19 Mayıs kutlamaları yapılıyordu.
Bu kararın dayandığı en sağlam düşünüş ve mantık şu idi:
Temel ilke, Türk ulusunun onurlu ve şerefli bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu, ancak tam bağımsız olmakla sağlanabilir. Ne denli zengin ve gönenmiş olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak durumunda kalmaktan öteye gidemez.
Yabancı bir devletin koruyuculuğunu ve kollayıcılığını istemek insanlık niteliklerinden yoksunluğu, güçsüzlüğü ve beceriksizliği açığa vurmaktan başka bir şey değildir. Gerçekten bu aşağılık duruma düşmemiş olanların, isteyerek başlarına yabancı bir efendi getirmeleri hiç düşünülemez.
Oysa, Türkün onuru, kendine güveni ve yetenekleri çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus, tutsak yaşamaktansa yok olsun, daha iyidir.
Öyleyse, ya bağımsızlık, ya ölüm!
İşte gerçek kurtuluşu isteyenlerin parolası bu olacaktır.
Bir an için, bu kararın uygulanmasında başarısızlığa uğranılacağını düşünelim. 
Ne olacaktı? Tutsaklık.
Peki efendim, öteki kararlara uymakla da sonuç bu olmayacak mıydı?
Şu ayrımla ki, bağımsızlığı için ölümü göze alan ulus, insanlık onur ve şerefinin gereği olan her özveriye başvurduğunu düşünerek avunur ve kuşkusuz, tutsaklık zincirini kendi eliyle boynuna geçiren uyuşuk, onursuz bir ulusla karşılaştırılınca, dost ve düşman gözündeki yeri çok başka olur.
Sonra, Osmanlı soyunu (Osmanlı hanedanı) ve saltanatını sürdürmeye çalışmak, elbette Türk ulusuna karşı en büyük kötülüğü istemekti. 
Çünkü ulus, her türlü özveriye başvurarak bağımsızlığını sağlasa da, padişahlık sürüp giderse, bu bağımsızlığa güvenle bakılamazdı. Artık yurtla, ulusla hiçbir vicdan ve düşünce bağı kalmamış bir sürü delinin, devlet ve ulus bağımsızlığının ve onurunun koruyucusu durumunda bulundurulması nasıl uygun görülebilirdi?
Halifeliğin durumuna gelince, bunun bilim ve tekniğin ışığa boğduğu gerçek uygarlık dünyasında gülünç sayılmaktan başka bir durumu kalmış mıydı?
Görülüyor ki, verdiğimiz kararın uygulanmasını sağlamak için ulusun daha alışmadığı sorunlara el atmak gerekiyordu. Kamunun söz konusu etmesinde büyük sakıncalar bulunacağı düşünülen noktaların söz konusu edilmesinde kesin zorunluluk vardı.
Osmanlı Hükümetine, Osmanlı Padişahına ve Müslümanların halifesine başkaldırmak ve bütün ulusu ve orduyu ayaklandırmak gerekiyordu.
19 MAYIS KUTLAMALARI BÖYLE YAPILIYORDU.
ÖZLÜYORUZ O GÜNLERİ



Uygulamayı Evrelere Ayırmak ve Adım Adım İlerleyerek Amaca Varmak
Türk ata yurduna ve Türkün bağımsızlığına saldıranlar kimler olursa olsun, onlara bütün ulusça silahlı olarak karşı çıkmak ve onlarla savaşmak gerekiyordu. Bu önemli kararın bütün gereklerini ve zorunluluklarını ilk gününde açıklamak ve söylemek, elbette yerinde olamazdı. Uygulamayı birtakım evrelere ayırmak ve olaylardan yararlanarak ulusun duygu ve düşüncelerini hazırlamak ve adım adım ilerleyerek amaca ulaşmaya çalışmak gerekiyordu. Nitekim öyle olmuştur. Ancak dokuz yılda yaptıklarımız bir mantık dizisiyle düşünülürse, ilk günden bugüne dek izlediğimiz genel gidişin, ilk kararın çizdiği çizgiden ve yöneldiği amaçtan hiç ayrılmamış olduğu kendiliğinden anlaşılır.
Burada, zihinlerde yer tutabilecek bazı duraksama düğümlerinin çözülmesini kolaylaştırmak için bir gerçeği hep birlikte gözden geçirmeliyiz.
Beliren ulusal savaşın tek amacı yurdu dış saldırıdan kurtarmak olduğu halde bu savaşın, başarıya ulaştıkça, ulusal iradeye dayanan yönetimin bütün ilkelerini ve şekillerini evre evre bugünkü döneme değin gerçekleştirmesi olağan ve kaçınılmaz bir tarih akışı idi. Bu kaçınılmaz tarih akışını, gelenekten gelen alışkanlığı ile, hemen sezinleyen hükümdar soyu, ilk andan başlayarak ulusal savaşın amansız bir düşmanı oldu. Bu kaçınılmaz tarih akışını, ilk anda ben de gördüm ve sezinledim. Ama, baştan sona bütün evreleri kapsayan sezgilerimizi ilk anda bütünüyle açığa vurmadık ve söylemedik. İleride olabilecekler üzerine çok konuşmak, giriştiğimiz gerçek ve maddesel savaşa boş kuruntular niteliği verebilirdi; dış tehlikenin yakın etkileri karşısında üzüntü duyanlar arasında ise, geleneklerine, düşünme yeteneklerine, ruhsal durumlarına uymayan olası değişikliklerden ürkeceklerin ilk anda direnmelerine yol açabilirdi. Başarı için pratik ve güvenilir yol, her evreyi zamanı geldikçe uygulamaktı. Ulusun gelişmesi ve yükselmesi için esenlik yolu bu idi. Ben de böyle yaptım. Ancak bu pratik ve güvenilir başarı yolu; yakın çalışma arkadaşım olarak tanınmış kişilerden kimileriyle aramızda, zaman zaman görüşlerde, davranışlarda, yapılan işlerde beliren temelli ve ikinci derecede anlaşmazlıkların, kırgınlıkların ve giderek ayrılıkların da nedeni ve açıklaması olmuştur. Ulusal savaşa birlikte başlayan yolculardan kimileri, ulusal yaşamın bugünkü cumhuriyete ve cumhuriyet yasalarına değin uzayan gelişmelerinde, kendi düşünce ve psikolojilerinin kavrama sınırı bittikçe, bana direnmeye ve karşı çıkmaya başlamışlardır. Bu noktaları, aydınlanmanız için, kamuoyunun aydınlanmasına yardımcı olmak için, sırası geldikçe, birer birer göstermeye çalışacağım.


Ulusal Sır
Bu son sözlerimi özetlemek gerekirse diyebilirim ki ben, ulusun vicdanında ve geleceğinde sezdiğim büyük gelişme yeteneğini, bir ulusal sır gibi vicdanımda taşıyarak yavaş yavaş bütün toplumumuza uygulatmak zorundaydım. 
&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&
1 OCAK 1919 DAN İTİBAREN ÜLKENİN DURUMUNA BİR GÖZ ATALIM: 
1 Ocak 1919                   İngilizlerin Antep'i işgali.
3 Ocak 1919                   İngilizlerin Cerablus'u işgal etmeleri
12 Ocak 1919                 İngilizlerin Ermeni amaçlarına hizmet etmek üzere Kars'a yerleşmeleri.
14 Ocak 1919                 Bir Yunan birliğinin Hadımköyü'nden Lüleburgaz'a kadar demiryolunu işgali.
15 Ocak 1919                 İngilizlerin Haydarpaşa İstasyonu'nu, Fransızların Şark demiryollarını işgal etmeleri.
22 Ocak 1919                 Türk Kuvvetleri'nin Batum'u boşaltması.
                                       Konya İstasyonu'nun İngilizler tarafından işgal edilmesi.
30 Ocak 1919                 Paris Barış Konferansında Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanmasının kararlaştırılması.
1 Şubat 1919                  Kasaba (Turgutlu) Aydın Demiryolu'nun İngilizler ve Fransızlar tarafından işgali.
3 Şubat 1919                  Fransızların Pozantı'nın güneyindeki Akköprü ve Çiftehan'ı işgal etmesi.
                                       Venizelos'un, Paris Barış Konferansı'nda Yunan görüşünü savunması : (Bütün adaları, Trakya'yı ve Batı Anadolu'yu Yunanistan için istemesi)
8 Şubat 1919                  Fransız işgal orduları başkomutanı general Francete Esperay'in Sirkeci'den Beyoğlu'na kadar beyaz at üzerinde ve Rum tezahüratı ile yürüyüşü
22 Şubat 1919                Maraş'ın İngilizler tarafından işgal edilmesi.
27 Şubat 1919                İngilizlerin Birecik'i işgal etmeleri
7 Mart 1919                   Kozan'ın işgali.
10 Mart 1919                 İstanbul'da İngilizlerin isteği ile bazı tanınmış kişilerin tutuklanması.
24 Mart 1919                 İngilizlerin Urfa'yı işgali.
30 Mart 1919                 İngilizlerin Merzifon'u işgali.
                                       Damat Ferit Paşa'nın İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe'a İngiliz himayesini isteyen bir proje vermesi.
                                       Boğazlayan kaymakamı Kemal Bey'in Ermeni tehciri dolayısıyla, Divanı Harp kararıyla, İstanbul'da idamı ve ertesi gün halkın olayı büyük gösterilerle protesto etmesi.
13 Nisan 1919                 İngilizlerin Kars'ı işgal edip Cenubigarbi Kafkas Hükümeti'nin dağıtması.
16 Nisan 1919                 Fransızların Afyon'u işgali.
20 Nisan 1919                 Gürcü ordusunun, milli şura kuvvetlerini bozarak Ardahan'ı işgali.
30 Nisan 1919                 Mustafa Kemal Paşa'nın 9. Ordu kıtaatı müfettişliğine atanması.
                                       İngilizlerin Kars'ın yönetimini Ermenilere devretmesi.
5 Mayız 1919                  Paris Konferansı görüşmelerinde, Lloyd George'un Yunanlıların İzmir'e çıkarılmasını önermesi
10 Mayıs 1919                İtilaf Devletleri temsilcilerinin, Paris'te Yunanlıların İzmir'i işgali konusunda karar almaları.
11 Mayıs 1919                Mardin bölgesinde Ali paşa ayaklanması.
                                       İtalyanların Marmaris, Fethiye ve Bodrum'u işgali.
                                       Bir kısım Amerikan savaş gemilerinin İzmir'e gelişi.
14 Mayıs 1919                Genelkurmay başkanlığına Cevat Paşa'nın (ÇOBANLI) ikinci kez atanması.
                                       Mustafa Kemal Paşa'nın, Sadrazam Damat Ferit ile yeni görevi hakkında görüşmesi.
                                       İzmir civarındaki Foça, Karaburun, Urla ve Yenikale istihkamlarının İngiliz, Fransız ve Yunan birliklerince işgali.
                                       İtalyanların Kuşadası'na çıkarma yapması ve Selçuk İstasyonu'nun işgali.
15 Mayıs 1919                İzmir'in yunan birlikleri tarafından işgali.
                                       Yunan askerlerine ilk kurşunu atan Hasan Tahsin'in şehit edilişi.
                                       Mustafa kemal paşa'nın Padişah Vahdettin tarafından kabulü.
                                       Muğla'da, İzmir'in işgalini protesto amacıyla miting.
16 Mayıs 1919                Mustafa Kemal Paşa'nın Bandırma Vapuru ile İstanbul'dan ayrılışı.
                                       Seferi Hisar'ın Yunanlılar tarafından işgali.
                                       Güllük'ün İtalyanlar tarafından işgali.
                                       Denizli, Tavas, Kastamonu'da İzmir'in işgalini protesto mitingleri.
17 Mayıs 1919                Albay Refet Bey'in (BELE) III. Kolordu komutanlığına atanması.
                                       İtalyanların Söke'yi işgali.
                                       Yunanlıların Urla ve Çemşe'yi işgali.
19 Mayıs 1919                Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a çıkışı.
                                       Aydın ve İstanbul'da İzmir'in işgalini protesto mitingleri.
20 Mayıs 1919                İstanbul'da "İngiliz Muhipleri Cemiyeti"nin kuruluşu.
                                       Yunan kuvvetlerinin Torbalı'yı işgali.
                                       İstanbul'da, Üsküdar Doğancılar'da İzmir'in işgalini protesto mitingi.
21 Mayıs 1919                Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'dan, Erzurum'dan XV. Kolordu komutanı Kazım Karabekir Paşa'ya telgrafı:
                                       "Umumi durumumuzun almakta olduğu vahim şekilden pek elemli ve müteessirim. Millet ve memlekete borçlu olduğumuz en son vicdani vazifeyi yakından müşterek mesai ile yerine getirmek mümkün olacağı kanaatiyle bu son memuriyeti kabul ettim. Bir an evvel Zat-ı alinize kavuşmak arzusundayım"
                                       Menemen ve Seydiköy'ün işgali.
22 Mayıs 1919                Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'dan Sadaret'e raporu:
                                       "Millet yek vücut olup, hakimiyet esasını, Türklük duygusunu hedef ittihaz etmiştir."
                                       Genelkurmay başkanı Cevat Cevat Paşa'nın (ÇOBANLI), Yunanlıların bazı yerlerde silah teslim almaları üzerine İzmir ve civarına genelgesi:
                                       "Devletin Yunanlılara kaptıracak ne bir silahı, ne de fişeği vardır. Silah teslimi gibi zilletlere meydan bırakılmamasını ehemmiyetle ilave ederim.
                                       Kadıköy'de yabancı işgallerini protesto mitingi.
                                       Balıkesir'de Doğru Söz adlı işgallere karşı gazetelerin yayıma başlaması.
                                       Yunanlıların Selçuk'u işgali.
                                       Diyarbakır'da, İzmir'in işgalini ve Doğu'da bir Ermeni devleti kurulması tasarısını protesto mitingi.
23 Mayıs 1919                İzmir'in Yunanlılar tarafından işgalini protesto amacıyla "Sultan Ahmet Meydanı"nda büyük miting.
24 Mayıs 1919                Rauf Bey'in (ORBAY) Anadolu'ya geçmek üzere İstanbul'dan ayrılışı.
25 Mayıs 1919                Mustafa kemal Paşa'nın Samsun'dan Havza'ya geçişi.
                                       Bayındır ve Karabağ'ın Yunanlılar tarafından işgali.
26 Mayıs 1919                Yunanlıların Manisa'yı işgali.
                                       Yunanlıların Germencik İstasyonu'nu da ele geçirmeleri.
                                       Yıldız Sarayında "Şura-yı Saltanat" toplantısı (Vahdettin'in açış konuşması, Sadrazam Damat Ferit Paşa'nın konuşmasından sonra üyelerin son siyasi durum hakkında görüşlerini bildirmesi.)
27 Mayıs 1919                Yunanlıların Aydın'ı işgali.
28 Mayıs 1919                Mustafa Kemal Paşa'nın Havza'dan, III., XV. ve XX. Kolordu Komutanlıklarına yazısı:
                                       "Milletin esaretten kurtuluşu, hakim ve müstakil oluşu topraklarında yaşayabilmesi ancak azimkar ve namuslu ellerin milletin kısa ve doğru yoldan müdafaa-i hukuk ve istiklale sevkiyle kabil olacaktır. Mülkiye memurlarının şayan-ı itimat zevatı el ele vererek İstiklalimizin müdafaası emrinde gereken teşkilatı (şüphesiz mahrem)...zaruri ediyorum. Bu husus ihtisası dolayısıyla biz askerlerin uhde, vatanperveresine terettüp etmektedir."
                                       Ayvalık sahillerine çıkarma yapan Yunan kuvvetlerine 172. Piyade Alay Komutanı Yarbay Ali Beyin (Çetinkaya) silahla karşı koyması.
                                       Yunanlıların Tire'yi işgal etmesi.
                                       İngilizlerin İstanbul'da Bekirağa Bölüğü'nde tutulan 67 siyasi tutukluyu Malta'ya sürmesi.
29 Mayıs 1919                Ayvalık ve Turgutlu'nun Yunanlılar tarafından işgal edilmesi.
1 Haziran 1919               Ödemiş'in Yunanlılar tarafından işgal edilmesi
                                       Damat Ferit Paşa'nın Paris Konferansı'na davet edilmesi.
                                       İtalyanların Milas'ı işgali.
                                       Albay Kazım Bey'in (Özalp) Balıkesir'deki 61. Fırka Komutanlığı görevine başlaması
4 Haziran 1919               Yunanlıların Nazilli'yi işgal etmesi.
5 Haziran 1919               Yunanlıların Akhisar ile Nif'i işgali.
                                       İtalyanların Çin'e ile Yatağan'ı işgali.
6 Haziran 1919               General Milne'nin Mustafa Kemal Paşa'nın geri çağrılması için Harbiye Nezareti'ne yazısı.
8 Haziran 1919               Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa'nın Mustafa Kemal Paşa'ya telgrafı :
                                       "Maiyetinizdeki istimbotlardan biriyle İstanbul'a teşrifiniz rica olunur..."
                                       Anadolu'ya geçen Rauf Bey'in (Orbay) Ankara'ya gelişi ve Ali Fuat Paşa tarafından karşılanışı.
9 Haziran 1919               Hacı Şükrü Bey tarafından Aydın cephesinde "Kuvay-i Milliye" teşkil edilmesi.
11 Haziran 1919             Mustafa Kemal Paşa'nın Havza'dan Kazım Karabekir Paşa'ya telgrafı:
                                       "Hükümet, aldatarak İstanbul'a getirtmek planını izlediğinden, ben de mümkün olduğu kadar zaman kazanmak ve karargahımı memleket içerisine sokmak için aynı usulde mukabele ve yazışma yapmaktayım."
12 Haziran 1919             Mustafa Kemal Paşa'nın karargahı ile beraber Amasya'ya gelişi.
                                       Yunanlıların Bergama'yı işgali.
13 Haziran 1919             Dikili'nin Yunanlılar tarafından işgali.
15 Haziran 1919             Bergama'nın milli kuvvetler tarafından geri alınışı.
16 Haziran 1919             Yörük Efe Müfrezesi'nin Malkoç köprüsüne baskını ve Yunan müfrezesinin imha edilişi.
17 Haziran 1919             Yunan kuvvetlerinin Menemen'de katliam yapmaları
                                       Damat Ferit Paşa'nın Paris Barış Konferansı'na, Osmanlı Devleti'nin barış isteklerini bildiren muhtırası.
19 Haziran 1919             Milli kuvvetlerin Bergama'yı boşaltarak çekilmesi.
20 Haziran 1919             Milli kuvvetlerin Nazilli'yi geri almaları.
                                       Yunan kuvvetlerinin Bergama'yı ikinci kez işgali.
22 Haziran 1919             Mustafa Kemal Paşa'nın Amasya'dan mülki ve askeri makamlara tamimi:
                                       "Vatanın tamamiyeti, milletin bağımsızlığı tehlikededir. Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. Sivas'ta milli bir kongrenin acele toplanması kararlaştırılmıştır. Bunun için tekmili vilayetlerin her livasından milletin itimadına mazhar üç murahhasın mümkün olan süratle yetişmek üzere hemen yola çıkartılması icap etmektedir. Her ihtimale karşı keyfiyetin bir milli sır haline tutulması lazımdır."
                                       Yunanlıların Akhisar'ı yeniden işgali.
23 Haziran 1919             Mustafa kemal paşa hakkında hükümet kararı:
                                       "Mustafa Kemal Paşa'nın azledilerek hiçbir resmi sıfatı kalmamış olduğundan tebligat ve işarların resmi mahiyeti haiz olmadığının icap eden vilayetlere tebliğinin Dahiliye nezaretine bildirilmesi."
26 Haziran 1919             Dahiliye Nazırı Ali Kemal'in: "Milli ordu teşkil etmenin ve müdafaa-i milliye hazırlamak gibi faaliyetlerin felaket olduğunu.." ilan eden beyannamesi.
28 Haziran 1919             Balıkesir'de milli bir kongre toplanması.
                                       İtalyanların Burdur'u işgali.
30 Haziran 1919             Milli kuvvetlerin Aydın'ı geri alışı.
3 Temmuz 1919              Mustafa Kemal Paşa'nın, Rauf Bey ile birlikte Erzurum'a gelişi.
4 Temmuz 1919              Yunan kuvvetlerinin ikinci kez işgal etmesi.
5 Temmuz 1919              Harbiye Nazırı Ali Ferit Paşa'nın, Mustafa kemal Paşa'yı padişah adına İstanbul'a çağırması.
8 Temmuz 1919              Mustafa kemal Paşa'nın resmi memuriyetine son verdiği hakkında Padişah iradesi.
                                       Mustafa kemal Paşa'nın, göreviyle beraber askerlik mesleğinden istifası.
9 Temmuz 1919              Mustafa kemal paşa'nın resmi göreviyle beraber askerlik mesleğinden istifasını, Orduya, Vilayetlere ve millete duyurması: "...Bundan sonra mukaddes milli gayemiz için her türlü fedakarlıkla çalışmak üzere sine-i millette bir ferd-i mücahit sıfatıyla bulunmakta olduğumu..."
                                       Rauf Bey'in eski Bahriye Nazırı sıfatıyla Erzurum'dan vilayetlere beyanname niteliğinde telgrafı: "...Mustafa Kemal Paşa ile birlikte nihayete kadar çalışmaya mukaddesatımız üzerine yemin ettiğimizi arz ve ilan eylerim..."
                                       Kazım Karabekir'in Mustafa Kemal Paşa'yı ziyareti:
                                       "..Ben ve kolordum emrinizdeyiz. Bundan sonra dahi ne emirleriniz varsa ifayı bir şeref bilirim.."  
11 Temmuz 1919            Demirci Mehmet Efe'nin Kuvay-ı Milliye saflarına katılması.
13 Temmuz 1919            Talat, Enver ve Cevat Paşalarla, Doktor Nazım Bey'in İstanbul Divan-ı Harbi tarafından gıyaben idama mahkum edilmeleri.
23 Temmuz 1919            Erzurum Kongresinin açılışı.
26 Temmuz 1919            "Balıkesir'de ikinci bir Milli Kongre" toplanması.
29 Temmuz 1919            Mustafa kemal Paşa ve Rauf Bey'in derhal yakalanarak, İstanbul'a gönderilmelerinin mülki memurlara bildirilmesi hakkında hükümet kararı.
6 Ağustos 1919              "Nazilli'de bir Milli Kongre" toplanması.
7 Ağustos 1919              Erzurum Kongresi'nin Heyeti Temsiliye seçiminden sonra Mustafa Kemal Paşa'nın kısa bir konuşmasıyla son bulması.
                                       Mustafa Kemal Paşa'nın Heyeti Temsiliye Başkanlığına seçilmesi.
16 Ağustos 1919            "Alaşehir Kongresi"nin toplanması 
24 Ağustos 1919            Mustafa kemal paşa'nın Sivas'a gitmek üzere Erzurum'dan ayrılışı.
2 Eylül 1919                    Mustafa Kemal Paşa'nın Sivas'a gelişi.
3 Eylül 1919                    Dahiliye Nazırı Adil Bey ile Harbiye Nazırı Süleyman Şefik Paşa'nın,Elazığ Valisi Ali Galip'e, Mustafa kemal Paşa'nın tutuklanması ve Sivas Kongresi'nin engellenmesi hakkında emri.
4 Eylül 1919                    Sivas Kongresi'nin açılışı.
                                       Demirci Mehmet Efe'nin Aydın ve havalisinin Kuvay-ı Milliye kumandanı oluşu.
10 Eylül 1919                  Ali Galip'in üzerine asker gönderilmesi sonucu yakınındakilerle Malatya'dan kaçışı, (Kahta yolu ile Urfa'dan, Halep'e kaçmıştır.)
11 Eylül 1919                  Sivas Kongresi'nin kapanışı
                                       Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti teşkil edildiğine dair beyannamenin Mustafa Kemal Paşa'nın imzasıyla Sivas Vilayeti'ne verilmesi.
12 Eylül 1919                  Sivas Kongre Heyetinin İstanbul ile ve her türlü resmi haberleşmenin kesildiğine ilişkin vilayetlere ve komutanlara bildirisi.
14 Eylül 1919                  Sivas Kongre Heyeti adına Mustafa Kemal Paşa'nın Padişah Vahdettin'e Damat Ferit Paşa'nın ihanetlerini belirten muhtırası.
                                       Sivas'ta İrade-i Milliye Gazetesi'nin yayına başlaması.
15 Eylül 1919                  Suriye ve Kilikya'daki işgal kuvvetlerinin değiştirilmesi hakkında İngiliz - Fransız Anlaşması.
16 Eylül 1919                  "Üçünü Balıkesir Kongresi"nin açılışı
19 Eylül 1919                  "İkinci Nailli Kongresi"
20 Eylül 1920                  Padişah Vahdettin'in İstanbul Hükümetine yardımcı olunmasını "İtidal ve sükunetin muhafazasını..." isteyen beyannamesi.
22 Eylül 1920                  Mustafa Kemal Paşa'nın Amerikan heyetinin başkanı General Herbord ile Sivas'ta görüşmesi.
                                       Mustafa Kemal Paşa'nın Vahdettin'in 20 Eylül tarihli beyannamesini cevaplandırması ve Damat Ferit Paşa hükümetinin derhal düşürülmesini istemesi.
27 Eylül 1919                  Birinci Bozkır ayaklanması (Bastırılışı 4 Ekim 1919)
27 - 28 Eylül 1919          Mustafa Kemal Paşanın Padişah ve Damat Ferit Hükümetiyle Heyeti Temsiliye arasında aracı oynayan Abdülkerim Paşa ile telgraf görüşmesi.
30 Eylül 1919                  Damat Ferit Paşa'nın sadaretten istifası.
2 Ekim 1919                    Ali Rıza Paşa kabinesi (bu kabine Harbiye Nazırlığına Mersin'li Cemal Paşa getirilmiştir.)
3 Ekim 1919                    Mustafa Kemal Paşa'nın sadrazam Ali Rıza Paşa'ya telgrafı:
                                       "... Yeni kabine Erzurum ve Sivas Kongrelerinde tayin ve tespit edilen milli teşkilat ve maksatlara riayetkar olduğu takdirde Kuvay-i Milliye ona yardımcı olacaktır."
7 Ekim 1919                    Harbiye Nazırı Cemal Paşa'nın kabine adına Mustafa Kemal Paşa'ya cevabı:
                                       "... Kabine, sizinle aynı fikirde ve irade-i milliyenin hakimiyetini kabul eder. Devletin harice karşı şeref ve haysiyetini iade için, İrade-i Milliye'ye ve Heyet-i Temsiliye'ye dayanacaktır".
                                       Osmanlı Mebusan Meclisi için mebus seçimlerinin başlayacağının ilanı.
                                       Yunan zulmünü incelemek için kurulan "milletlerarası tahkik komisyonu"nun hazırladığı raporu Paris Konferansına sunması
20 Ekim 1919                  Mustafa Kemal Paşa'nın, Rauf ve Sami Beylerle birlikte Amasya'da İstanbul Hükümeti'nin Bahriye Nazırı Salih Paşa ile görüşmelere başlaması (Amasya Mülakatı)
                                       İkinci Bozkır Ayaklanması.
22 Ekim 1919                  Amasya görüşmelerinin sona ermesi ve 5 adet protokol düzenlenerek imzalanması.
25 Ekim 1919                  Manyas bölgesinde başlayan ve Susurluk - Gönen - Ulubat'ı içine alan bölgeye yayılan Birinci Anzavur Ayaklanması. (Bastırılması 30 Kasım 1919)
26 Ekim 1919                  Hart Kasabasında Şeyh Eşref ayaklanması (Bastırılması 25 Aralık 1919)
27 - 28 Ekim 1919           Harbiye Nazırı Cemal Paşa'nın, Mustafa Kemal Paşa'ya telgrafı:
                                       "Meclisi Mebusan'ın İstanbul dışında toplanması imkansız ve devlet ve memleket için büyük mahzurları davet etmiş olacağından bugünkü hükümet görüşünde sabittir."
29 Ekim 1919                  Mustafa Kemal Paşa'nın, Harbiye Nazırı Cemal Paşa'nın telgrafına cevabı: "..Kabinenin mütalaaları, milli meclisin toplantı yeri hakkındaki görüşümüzü değiştirecek emniyeti henüz bahşetmemektedir.."
                                       İngilizlerin Kilis'i boşaltmaları, Kilis'in Fransızlar tarafından işgali.
                                       İngilizlerin Antep'i tahliye etmeleri ve Fransızların şehre girmeleri.
30 Ekim 1919                  Urfa'nın Fransızlar tarafından işgali.
1 Kasım 1919                  Maraş'ta İngilizlerin işgali, Fransızlara devretmesi.
3 Kasım 1919                  İzmir cephesinde Türklerle Yunanlılar arasında tespit edilen hattın (Milne hattı) General Milne tarafından Harbiye Nazırı Cemal Paşa'ya bildirilmesi.
7 Kasım 1919                  Osmanlı Meclisi Mebusanı için yapılan seçimlerde Mustafa Kemal Paşa'nın "Erzurum milletvekilliği"ne seçilmesi.
16 Kasım 1919                Gümülcüne'de halk temsilcilerinin katılımıyla bir kongre toplanması ve Batı Trakya'nın gelecekteki durumunun görüşülmesi, (Gümülcüne Kongresi)
                                       Balıkesir'de İzmir'in Doğru Gazetesinin yayına başlaması.
19 Kasım 1919                Dördüncü Balıkesir Kongresi
27 Kasım 1919                Bulgaristan ile İtilaf devletleri arasında Neuily Anlaşması
28 Kasım 1919                Maraş kalesin Fransız bayrağı çekilmesi üzerine, Maraş halkının direnişi, (Maraş halkının kale duvarlarına tırmanması ve Fransız bayrağının indirilerek yerine Türk bayrağının çekilmesi.)
11 Aralık 1919                İngiliz Yüksek Komiseri J. E Robeck'in raporu: "Mustafa Kemal başlıca düşmanımızdır."
17 Aralık 1919                Mustafa Kemal Paşa'nın Osmanlı meclisi Mebusanına seçilen mebusların, Meclisin açılışından önce Heyet-i Temsiliye 'nin yakında İstanbul'a yakın bir yere nakledileceğini bildiren genelgesi.
18 Aralık 1919                Karadeniz bölgesi Rumları tarafından Batum'da "Pontus Rum Hükümeti" adıyla bir hükümet kurulması.
27 Aralık 1919                Mustafa Kemal Paşa ve Heyet-i Temsiliye üyelerinin Ankara'ya gelişleri.

Unutmadık, unutmayacağız, unutturamayacaklar.
RUHUN ŞAD OLSUN,MEKANIN CENNET OLSUN.

Ey Türk Gençliği
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

Mustafa Kemal Atatürk
20 Ekim 1927