28 Temmuz 2016 Perşembe

GÜNÜN "HABER" MAKALESİ: İhanet Şebekelerine "İSTİKLÂL VE İSTİKBÂL" Zaviyesinden bakmak; Basiret ve isabetle niyet okumak gerek: "LOZAN DELİNMEYE DEVAM EDİYOR!.." Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR

LOZAN İFSAD AMACIYLA DELİNMEYE DEVAM EDİLİYOR!..
Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR
"Egemenlik, kayıtsız şartsız ulusundur. (1923, İzmit)"
Mustafa Kemal ATATÜRK
Güzel ülkemizin kuruluş belgesi sayılan LOZAN anlaşmasının 93. Yıl dönümü nedeniyle, sizlere 23.7.2012 göndermiş olduğum LOZAN DELİNMEYE DEVAM EDİYOR !!! başlıklı yazımı yeniden anımsatmak istedim. Çünkü geçen sürede, güzel ülkemizin bölünmesi ve LOZAN anlaşması ile çizilen sınır çizgilerimizin değişmesi için AB-D emperyalizminin ayak oyunları devam ediyor.
Nitekim 15 Temmuz’da yaşadığımız vahşi darbe kalkışması, güzel ülkemizi bölmek, halkımızı birbirine düşürmek ve iç savaşın çıkmasını sağlamak üzere tezgahlanmış bir AB-D emperyalizmi projesidir. Neyse ki saygıdeğer halkımız, medyamızın ve direnen silahlı kuvvetlerimizin güç birliği sayesinde bu eylem önlendi. Yani yüce önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK’ümüzün dediği gibi “EGEMENLİĞİN, KAYITSIZ, ŞARTSIZ ULUSUN” olduğunu ispatladılar.
Değerli arkadaşlar,
Anayasamızda belirtildiği gibi Türkiye Cumhuriyetinin, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu unutulmamalıdır. Bu üzücü ve kaygı verici süreçte, silahlı kuvvetlerimiz ve yargımız çok yıpratıldı ve de itibarları sarsıldı. En önemlisi, ulusal egemenliğimizi koruyan yasama, yürütme ve yargı kurumlarımızı; kuvvetler ayrılığı ilkesi başta olmak üzere, her türlü yıpratmadan korumamız gerekiyor. Onların güvenilir olması ve itibarlarının korunması, güzel ülkemizin mutlu ve huzurlu geleceği için vazgeçilmez koşullarımızdır. Umarım tüm yöneticilerimiz ve danışmanları, ulusal kaygılarımızı iyi algılar ve geçmişten ders alır ve de geleceğimizi de ona göre planlarız. Kazanan güzel ülkemiz ve saygıdeğer halkımız olacaktır.
Sevgi ve saygılarımla (28 Temmuz 2016).
Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR
LOZAN DELİNMEYE DEVAM EDİYOR!.. 
"Bu antlaşma, Türk ulusuna karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış, büyük bir yok etme eyleminin yıkılışını bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasal zafer yapıtıdır! Mustafa Kemal ATATÜRK"
Değerli arkadaşlar,
Lozan’da karşı tarafın pek çok önerisinin, İsmet İnönü tarafından kabul edilmemesi İngiliz Lord Curzon'u rahatsız etmiş ve 'Paşa paşa ne önersek ret ediyorsunuz. Neyinize güveniyorsunuz acaba? Ret ettiğiniz önerileri cebimize koyuyoruz. Bizden yardım istemeye geldiğinizde cebimizden çıkarıp teker teker önünüze koyacağız' demesi üzerine İsmet İnönü, 'Şimdi istediklerimiz aynen kabul edilsin, yardım istemeye geldiğimizde önerilerinizi değerlendiririz'yanıtı, bağımsızlığımıza nasıl sahip çıktığımızın çok anlamlı bir kanıtı olarak tarihe altın harflerle geçmiştir. Güzel ülkemizin kuruluş belgesi olan ve 24.7.1923 de İsviçre’nin LOZAN kentinde imzalanan LOZAN antlaşmasının 89. yıl dönümünü yaşıyoruz. Ancak AB-D emperyalizmi hala bu antlaşmayı delmek ve yok etmek için çeşitli yöntemler kullanmaktadır.
Örneğin; “ABD denetiminde kurulan GÜNEY KÜRDİSTAN DEVLETİ’nin tek resmi dilinin KÜRTÇE olduğunu belirleyen anayasasında, bağımsız bir KÜRDİSTAN kurulmasını öngören SEVR ANTLAŞMASI gündeme getirilerek, Kürtlere self determinasyon hakkını 62, 63 ve 64. maddeleriyle veren 1920 SEVR ANTLAŞMASI, 1923 LOZAN ANTLAŞMASI ile iptal edilmiştir denilmektedir…” (6 Ekim 2006 –Cumhuriyet-Bahadır Selim Dilek).
Roma’daki NATO kolejinde ABD’li bir Albayın BÖLÜNMÜŞ TÜRKİYE HARİTASI ile brifing vermesine gösterilen tepkiler yüzünden ABD Genel Kurmay Baskani Peter Race, Türk Genel Kurmayından özür dilemiştir (30.09.2006 Milliyet). Yani ülkemizin bölünmesini ve SEVR’iyeniden uygulamak isteyenler, çizdikleri haritaları masa üzerine koymaya başladılar.
AB üyeliği vaadi ile 1995 de Gümrük Birliği anlaşmasını yaptık (zararımız 250 milyar $), 21.06.2001 de Uluslararası Tahkim yasasını çıkardık. AB müzakere koşulları ile ülkemizde 13.06.2007 de İkiz yasaları ve 27.02.2008 de Vakıflar yasasının çıkarttırdılar. Çünkü AB’nin Türkiye Temsilciliği Siyasi İşler Müsteşarı Martin DAWSON, Vakıflarla ilgili yasa neden çıkmadı diye Anayasa Kom Bşk. Sn. Köksal TOPTANI sigaya çekiyordu (06.07.2006-Cumhuriyet).
ULUSAL ONUR VE SAYGINLIĞIMIZIN korunması için yasalaşan 301. maddede yapılan değişiklikle Türklüğe hakareti serbest bıraktık. Şimdi de KKTC’nin yok sayılmasını ve Ruhban okulunun açılmasını istiyorlar.
AB yine öne sürdüğü yeni koşullar ile sadece Musevi Rum ve Ermenilerin azınlık olarak kabul edildiği Lozan anlaşmasına aykırı olarak yeni azınlıklar tarif etmeye çalışmaktadır. Kürt kökenli vatandaşlarımızı da azınlık olarak bize kabul ettirmek amacındalar. Nitekim Sayın Cumhurbaşkanımızın İtalya seyahatinde de söylediği gibi Kürt kökenli vatandaşlarımız bu ülkenin azınlığı değildir.
AB çatısı altında 5. kez KÜRT SORUNU için toplantı yapıldı. 
Bu toplantıya katılanlar 6. toplantının TBMM çatısı altında yapılmasını önerdiler. Toplantı sonunda da LOZAN anlaşmasının yeniden yorumlanmasını istediler. Yani 45 yıldır üye olmayı düşlediğimiz ancak daha kendi anayasası olmayan emperyalist AB, ülkemizin kuruluş belgesi sayılan LOZAN anlaşmasını gündeme getirmek istiyor!!!
Yine Banu Avar’ın 15.01.2007 günü TRT-1 de sunduğu SINIRLARIN ÖTESİNDE programında, İngiltere’deki siyasilerin ve medya yöneticilerinin ülkemiz hakkındaki emperyalist görüşlerini dile getirdi. Onlarda, ülkemizde bir kürt azınlığı olduğunu öne sürmektedirler. Osmanlıyı bölmek için imzalatılan SEVR anlaşmasının koşullarını, hala devam ettirmek çabası içinde olduklarını görmek bizler için çok önemli uyarıdır. Bu uyarıları içimizdeki AB uşağı olan ve KAREN FOG’un çocukları diye anılan hainlerin de duymasını dilerim.
Lozan Antlaşmasının delinmesine bir başka örnek; Yedikule Surp Pirgiç Ermeni Hastanesi Vakfı'nın Türkiye aleyhine yaptığı başvuruyu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) önceki gün kabul edilebilir bularak, esastan inceleme sürecini başlattı. 1832'de kurulan vakıf, mahkemeye yaptığı başvuruda Türkiye'de Müslüman olmayan dini azınlıklara ait vakıfların mülk edinmeleriyle ilgili mevcut yasal düzenlemelerin Lozan Antlaşması'yla kısıtlandığını belirtti ve bu durumun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olduğunu savundu. AİHM, azınlık vakıflarının mülk düzenlemelerini Lozan'ın kısıtladığını öne süren Ermeni vakfının şikâyetini incelemeye aldı. AİHM, geçen yıl da aynı gerekçelerle Türkiye hakkında şikâyette bulunan Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı'nın başvurusunu kabul edilebilir ilan etmişti.(22.07.2005-Milliyet-Güven Özalp-Brüksel).
Günümüzde ise gerek Lozan antlaşmasını imzalayanlar ve gerekse de imzalamayanlar ortak bir amaç için fırsat kollamaktadırlar. O da Lozan antlaşmasını delmek ve böylece ülkemizin bölünmez bütünlüğüne son vermektir. Örneğin 20 Ekim 1921 de Fransa ile imzalanan Ankara antlaşması ile Güney sınırımız belirlenmiştir. Lozan Antlaşması ile de Güney sınırlarımız teyit edilmiştir. Ancak söz konusu iki antlaşmayı da imzalayan Fransa’nın okullarında okutulan coğrafya derslerinde kullandıkları haritalarda, Güneydoğu Anadolu Kuzey Kürdistan ve Doğu Anadolu da Ermenistan olarak saptanmış durumdadır.
Sayın Başbakanımızın AB için, “bizi bölmek istiyorlar tespiti”, 16 Aralık 2004 tarihli ek protokolde bulunan 23. Madde ile açıkça dile getirilmektedir. Türkiye 1959 ve 1960 Zürih ve Londra Anlaşmalarına göre Kıbrıs için garantör devlettir. Bu anlaşmalara göre Türkiye’nin üye olmadığı hiçbir kurum ve kuruluşa üye olamayacak diye anılan Güney Kıbrıs, AB’ye üye yapılmıştır.
Ülkemizin garantör hakları ile 1974 Cenevre anlaşmasına göre Kıbrıs’ta 2 eşit otonom yönetim bulunduğu, taraflarca kabul edilmiştir. Şimdi ise Güney Kıbrıs yeni dönem AB başkanı olarak ülkemizin geleceğine ipotek koyma isteğini açıkça belirtmekte ve Kıbrıs’taki askerimizi işgalci olarak tanımlamaktadır.
Değerli arkadaşlar,
Bağımsız Türkiye Cumhuriyetini kuran ve birçok ülkeye örnek olan yüce önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ilke ve devrimleri, AB tarafından en büyük engel olarak görülmektedir. Hollandalı 30 yıllık politikacı, Hıristiyan Demokrat parlamenter Oostlander tarafından Mart-2003 de hazırlanan ön raporda, KEMALİZM ilkeleri, AB’ye üye olmamız için en büyük engel olarak tanımlanmıştır. Yine Avrupa Parlamentosu’nun bir İngiliz milletvekili Andrew Duff de basın toplantısı düzenlemiş ve şöyle demişti: ‘Devlet dairelerinden Atatürk’ün resimlerinin kaldırılması zamanı geldi. Türkiye bunu yapmalıdır.’ Neden ondan bu kadar korkuyorlar, neden onun ilke ve devrimlerinden bu kadar çekiniyorlar? Lütfen düşünün ve gereken yorumu yapın.
2013 yılı, dünyanın ekonomik açıdan çok zor bir dönemi olacak. Gerek AB ve gerekse de ABD için ekonomik yorumlar iç açıcı değil. Umarım güzel ülkemizde ekonomik önlemleri gereğince alır ve namert’e muhtaç olmayız. Çünkü 86 yıl önce Lord Curzonun, LOZAN görüşmeleri sırasında dile getirdiği dilekleri, “borç alan, emir alır” özdeyişi ile çok güzel açıklanmaktadır.
Lozan antlaşmasının güzel ülkemizin geleceği için önem ve değerini anlamak için öncelikle SEVR anlaşmasını iyi algılamak ve yorumlamak gerekir. Bu konuda Sayın Hasan Pulur’un 23.08.2003 tarihli BİR SEVR HİKÂYESİ başlıklı yazısını aşağıda bilgilerinize sunmak istedim.
Sevgi ve saygılarımla (28.07.2012).
Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR
BİR SEVR HİKÂYESİ
EVET, biz "Sevr Antlaşması'nı buruşturup tarihin çöplüğüne attığımızı" sanırken, "onlar" bu antlaşmayı derin dondurucuda bekletip her fırsatta önümüze çıkarmaya çalışmışlardır. Erhan Bener "Bürokratlar"ın üçüncü cildinde anlatır...
Yıl, 1966, Erhan Bener, OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) Türkiye temsilciliğinde görevlidir, baş temsilci Cahit Kayra'dır. Türkiye'nin bu örgütle ilişkisi nedir? Her zamanki gibi: Para! Türkiye, borç, kredi, kısacası para aramaktadır. BAŞ temsilci Cahit Kayra, cumartesi günleri temsilcilikte çeşitli konuların tartışıldığı toplantılar düzenler, dünya sorunları, sanat ve kültür olayları gibi... OECD Yardım Konsorsiyomu'nun, Türkiye'ye yapılacak yardım için, ileri sürdüğü şartları adeta Osmanlı devletine kabul ettirilen Duyun - u Umumiye şartlarına benzeten Cahit Kayra, Fransız Devlet Yayınları Kurulu'ndan bir Sevr Antlaşması aldırır, okuyunca o kadar ilginç bulur ki, ilk cumartesi toplantısını buna ayırır.
ERHAN Bener anlatır, antlaşma incelendikçe görülür ki, Sevr'in ekonomik ve mali hükümleriyle, OECD konsorsiyomunun şartları arasında tıpatıp uyum vardır: "Konsorsiyomun hazırladığı metinlerdeki birçok tümcenin, Sevr Antlaşması'nın metninde hemen hemen aynen yer aldığını gördük."
CAHİT Kayra da şöyle der: "Bizim okullarda Sevr Antlaşması'nı sadece imparatorluğun coğrafya bakımından parçalanmasını sağlayan bir anlaşma diye okuturlar. Oysa içindeki ekonomik, mali hükümler bu parçalanmadan çok daha önemlidir. Daha sonra, Lozan Anlaşması sırasında, toprak parçalanmasına önem vermeyen sömürgeci devletler, Sevr'in ekonomik ve mali hükümlerini uygulamakta çok direnmişlerdi. Bana kalsa, okullarımızda, Lozan'dan çok, Sevr Anlaşması'nı okutmak gerekir. O zaman gençlerimiz bugünü daha iyi anlayabilirler." Toplantıya katılanlar, başta Erhan Bener, Paris'teki Devlet Yayınevine giderek "Sevr Antlaşması"ndan birer tane isterler. Maalesef yoktur, çünkü Fransız Dışişleri Bakanlığı satışı durdurmuştur!
Ama Cahit Kayra'nın elindekini de alacak değillerdir ya! Bu nüsha 1997 yılında Cahit Kayra'nın yorumuyla Türkiye'de yayımlanır. (Boyut Kitapları) Meraklısı gider alır, okur. DEMEK ki, isteyen Sevr'i unutsun, isteyen unutturmaya çalışsın, "onlar" derin dondurucu da "Sevr"i saklamaktadırlar. Son örnek... Amerika ne diyor? "Irak'a asker gönderirsen, krediyi alırsın!" diyor.
BİR "BİLGİ" NOT:
KÜRT KORİDORUNU TAMAMLAMAK İÇİN SON ADIM HATAY’IN DÜŞMESİ VE KUKLA PKK & PYD (SÖZDE KÜRDİSTAN) DEVLETİ'NİN (BOP YANDAŞI, TÜRK, İSLÂM VE İNSANLIK DÜŞMANI DOMUZ KENELERİ "KRİPTOLAR" ELİYLE) KURULMASIDIR.. 
İŞTE ŞU AN, HARİCİ VE DAHİLİ BEDHAHLAR (GİZLİ DÜŞMANLAR VE İHANET ŞEBEKELERİ) BU MENFUR EMEL VE SEVR'E DAYALI LÂNETİ GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN VAR GÜÇLERİ İLE (VE AMANSIZ BİR İHANET RUHU, ŞUURU MUVACEHESİNDE) ÇALIŞIYORLAR... DAMARLARINDA "ASİL KAN" TAŞIYANLAR FARKINDA, AYIK, DİKKATLİ VE UYANIK OLMALI... GAFLET, DÂLÂLET VE HIYANET İÇİNDE DEĞİL!...

23 Temmuz 2016 Cumartesi

Hükümet tarafından "OHAL Kapsamında" hazırlanıp yayınlanan Kanun Hükmünde Kararname, bu gün ( 23 Temmuz 2016 - Cumartesi Tarihli ) Resmi Gazete'de Yayımlandı

OHAL KAPSAMINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME YAYIMLANDI
Resmi Gazete yayımlanan Kanun Hükmünde Kararnameyle, 35 sağlık kurumu, bin 43 özel öğretim kurumu, bin 229 vakıf ve dernek,19 sendika ve 15 vakıf yükseköğretim kurumu kapatıldı. [Ulusal Haber & Ulusal Ajans - ADMİN] ANKARA
Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren darbe teşebbüsü ve terörle mücadele çerçevesinde alınması zaruri olan tedbirler ile bunlara ilişkin usul ve esasların belirlendiği Kanun Hükmünde Kararname'de (KHK), olağanüstü hal kapsamında bazı tedbirlerin alınmasının Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunca dün kararlaştırıldığı belirtildi.
OHAL'DE İLK KARARNAME
Olağanüstü Hal (OHAL) Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkinKanun Hükmünde Kararname'yle, milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen FETÖ'ye aidiyeti, iltisakı veya irtibatı belirlenen 35 sağlık kurum ve kuruluşu, bin 43 özel öğretim kurum ve kuruluşuyla özel öğrenci yurdu, pansiyonu, bin 229 vakıf, dernek, 19 sendika, federasyon ve konfederasyon ile 15 vakıf yükseköğretim kurumu kapatıldı.
Kapatılan vakıfların her türlü taşınır ve taşınmazlarıyla mal varlığı, alacakları, hakları, belge ve evrakı Vakıflar Genel Müdürlüğüne bedelsiz olarak devredilmiş sayılacak. Kapatılan vakıf yükseköğretim kurumlarının sağlık uygulama ve araştırma merkezleri, kapatılan diğer kurum ve kuruluşlara ait taşınırlar ile her türlü mal varlığı, alacakları, hakları, belge ve evrak Hazineye bedelsiz olarak devredilmiş sayılacak. Bunlara ait taşınmazlar tapuda resen Hazine adına, her türlü kısıtlama ve taşınmaz yükünden ari olarak tescil edilecek. Bu kurumların her türlü borçlarından dolayı hiçbir şekilde Hazineden bir hak ve talepte bulunulamayacak. 
Kapatılan yükseköğretim kurumlarında kayıtlı öğrenciler, Yükseköğretim Kurulu tarafından devlet veya vakıf üniversitelerine yerleştirilecek. Bu öğrenciler, mezun oluncaya kadar vakıf yükseköğretim kurumlarına ödemeleri gereken ücretleri ilgili üniversiteye ödemeye devam edecek. Bu konuda usul ve esasları belirlemeye, uygulamayı yönlendirmeye, her türlü tedbiri almaya ve ortaya çıkabilecek tereddütleri gidermeye Yükseköğretim Kurulu görevli ve yetkili olacak.
YARGI MENSUPLARI 
Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun salt çoğunluğunca; Yargıtay daire başkanı ve üyeleri hakkında Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunca; Danıştay daire başkanı ve üyeleri hakkında Danıştay Başkanlık Kurulunca; hakim ve savcılar hakkında Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunca ve Sayıştay meslek mensupları hakkında Sayıştay Başkanının başkanlığında, başkan yardımcıları ile Sayıştay Başkanı tarafından belirlenecek bir daire başkanı ve bir üyeden oluşan komisyonca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilecek. Görevlerine son verilenlerin silah ruhsatları ve hususi damgalı pasaportları iptal edilecek ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından 15 gün içinde tahliye edilecek. 
GÖZALTI SÜRESİ
Kanun Hükmünde Kararname'ye göre, olağanüstü halin devamı süresince gözaltı süresi, şüphelinin yakalama yerine en yakın hakim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama anından itibaren 30 günü geçemeyecek.
Bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemeyecekler
KHK'ye göre terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen kamu görevlileri, görevlerinden çıkarılacak ve bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemeyecek.
"TAM METİN" İÇİN; LÜTFEN BAKINIZ: ULUSAL HABER [MEVZUAT] 

21 Temmuz 2016 Perşembe

Türk Dünyasından bir Yıldız kaydı. TÜRKOLOG, PROF. DR. KÂZIM MİRŞAN RAHMET-İ RAHMAN'A YÜRÜDÜ

ÜNLÜ TÜRKOLOG VE GÜNÜMÜZ; ONURLU, SORUMLU VE ÂLİM "TÜRK BÜYÜKLERİNDEN" PROF. DR. KÂZIM MİRŞAN VEFAT ETTİ‏
"Üstadım KÂZIM  MİRŞAN, bugün maddî dünyayı terk etti ve ölümsüzler arasındaki yerini aldı. Yaşamında gerektiği kadar takdir edilmedi.
Büyük, geniş dil bilgisi ve yakinen tanıdığı Orta Asya’nın kendisine vermiş olduğu imkânlarla, atalarımızın yazıyı bulduğunu keşfetmiş ve dünyanın dört bucağına göçlerle yayılmış olan Ön-Türkçeyi okuyarak büyük bir Türk kültürüne sahip olduğumuzu yazı denen görsel belgelerle ortaya koymuştu.
Türk Tarih ve Kültürü’nü Türkçe bilmeyen Batılılar’ın kaynaklarından öğrenmiş olan akademisyenlerimizin bu kötü alışkanlıklarıyla Batı’nın tanıtmadığı Mirşan için, “Biz onu kabul etmiyoruz” demişlerdi.
İçlerinden hiç biri Türk Kültürü’nü doğduğu yerde, Orta Asya’da ve doğduğu dil olan Orta Asya Türkçesinden öğrenmemişti. 39 Orta Asya Türkçesinin henüz farkına varmışlar ve öğrenmek zahmetine katlanmaya başlamışlardır…
Batı nihayet Anadolu’yu keşfetmiş ve kendi kökenlerini oluşturan eski Grek kültürünün geç kalmış bir kültür olduğunu farketmiş ve ondan vazgeçmiştir.
Batılıların, Anadolu’da karşılarına bir diğer ölümsüz Türk, Servet Somuncuoğlu ile Kâzım Mirşan’ın çıkacağından henüz haberleri yoktur. Şu anda Anadolu dilini aramaktalar…
Dağlara taşlara yazılmış ve Servet Somuncuoğlu’nun ortaya çıkarmış olduğu yazıların Ön-Türkçe olduğunu ve Kâzım Mirşan tarafından okunduğunu pek yakında öğreneceklerdir.
İşte o zaman Kazım Mirşan’ın değeri Batılılar tarafından ortaya konacak ve akademisyenlerimiz de bu gerçeği Batı’dan öğrendikleri için Kâzım Mirşan’ın değerini itiraf etmek gereğinde kalacaklardır.
Üstadım!
Rahat uyuyunuz. 
Ortaya koyduğunuz belge ve bulgular, dünya tarihinin yeniden yazılması gerçeği,  evrensel kültürü başlatan Ön-Türk kültürü çalışmalarınız sayesinde geniş kitleye yayılmaktadır.
Onu yaymaya devam edeceğiz. Gençler arasında bulgularınızın  değerini fark edenler Ön-Türk yazılarını aramakta ve bu bir “hobby” seviyesini aşmaktadır ki  gençliğin kültürümüze sahip çıkması, bu sahip çıkılacak kültürü sizin vermiş olmanız, değerinizi gençlerimizin takdir ettiklerini gösterir.
Nûr içinda yatınız. Eseriniz her gün daha çok yayılacak ve takdir edilecektir.
Ve bir gün heykelinizin de dikildiğini göreceğiz.
Ellerinizden öper, yaşamınızda ellerinizi öpmeme engel olanları lânetlerim.
Öğrenciniz HALÛK TARCAN
Yorum: Büyük Türk buduncusu, yakın bir gelecekte büstü dikilecek ve tarihe altın harflerle geçecek bir tarihçiydi. İnsanlığın uygarlık tarihinde, o tarihin atası olan Türk kimliğinin aslında ne olduğunu, o yüce tarihi 21 yüz yılda adeta yeniden yazarak, tarihe bir kere daha armağan etmiştir. Rahmetlerle, nurlar içinde uyusun... Serendip Altındal
ÜNLÜ TÜRKOLOG-PROF. DR. KAZIM MİRŞAN V‏EFAT ETTİ
KAZIM MİRŞAN KİMDİR? 
(04 Temmuz 1919 – 20 Temmuz 2016)
Doğu Türkistan’ın İli Nehri üzerinde kurulu Gulca kentinde, 4 Temmuz 1919’da dünyaya geldi. Öğrenimini bir bölümünü burada tamamladı. Daha sonra, 1932’de öğrenimine İstanbul’da devam etti. Boğaziçi Lisesi’nden mezun olduktan sonra 1940’ta Yüksek Mühendis Mektebine girdi. 1942’de üçüncü sınıftayken Almanya’ya giderek Berlin’de “Technische Schule”‘de okudu. 1946 yılında Türkiye’ye döndüğünde tekrar başlatılan Irkçılık - Turancılık Davasına tanık olarak çağırıldı. İstanbul Teknik Üniversitesi olarak adı değiştirilmiş olan Yüksek Mühendis Mektebinde, inşaat yüksek mühendisliğini okumaya devam ederek 1947’de mezun oldu.
İnşaat mühendisi olarak Almanya, İsviçre ve Türkiye’de çalıştığı sırada hobi olarak eski Türkleri ve tamgaları, Türk izlerini araştırmaya başladı.
Almanca, Rusça, İngilizce ve Türk lehçeleri (Tatarca, Özbekçe, Başkurtça, Tarançıca, Kaşkarlıkça (yani Uygurca), Kazakça, Kırgızca, Azerbaycanca, Türkiye Türkçesi ile kendi ana lehçesi olan, Tümenlikçe) dışında Yunanca, Latince, İtalyanca’yı meslek araştırmalarına yarayacak kadar bilen Prof. Dr. Mirşan, hayatının büyük bir kısmını Ön Türk tarihi ile ilgili araştırma ve çalışmalara adadı.
O'NU UNUTMAYACAĞIZ.
NUR VE HUZUR İÇİNDE YATSIN.
ALLAH (CC) RAHMET VE MAĞFİRET EYLESİN.

18 Temmuz 2016 Pazartesi

TÜRKİYE'm "Düşmanların Kahrolsun" Işığın Hiç Sönmesin; Hakkıdır HAK'a Tapan Milletimin İstiklâl

TÜRKİYE'M IŞIĞIN HİÇ SÖNMESİN

ULUSAL HABER & ULUSAL AJANS

LÜTFEN!.. 
ANARŞİ, TERÖR, TEDHİŞ UNSURLARI, HAŞHAŞİLER VE CANLI BOMBALARIN KOL GEZDİĞİ MEYDANLARA; İYİ NİYETLİ, SAMİMİ, SAF VE MASUM HALKIMIZI ÇAĞIRIP "CİNNET GETİREN CAHİL, HAİN, VANDAL VE KANSIZLARA KARŞI CANLI KALKAN OLARAK KULLANMAYIN" BÖYLECE OYUNA GELİP, TUZAĞA DÜŞEREK; "İÇ SAVAŞ VE KARDEŞ KAVGASINI KÖRÜKLEME" GAFLETİNE DÜŞMEYİN!..  
TÜRK KAMUOYUNA AÇIKLAMA
Dün Ordu içindeki bir kısım asker tarafından saat 21.30’da başlatılan darbe girişimi, kısa zamanda önlenmiştir. Yasadışı bu kalkışma sırasında şehit olan güvenlik güçlerimize ve vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralananlara acil şifalar dileriz. Türk Milletini derinden sarsan bu olaylar karşısında; bütün siyasi partilerin derhal ortak tavır göstermiş olması birliğimiz açısından sevindiricidir.
İçeride ve dışarıda varlığımıza kasteden bölücü terörle mücadele edildiği bir sırada karşılaştığımız bu darbe teşebbüsü üzerinde ciddiyetle durulmalı ve bir an önce toplumda birlik ve huzurun tesisi için gerekli tedbirler alınmalıdır.
Bu açıdan bakıldığında;
Yetkililer, halkı sokağa ve meydanlara çağırmaktan kesinlikle kaçınmalı, herkesi sağduyuya davet etmelidir. Devlet, bir an önce normalleşmeyi sağlamak üzere polisi, hâkimi ve mahkemesiyle hukukun gereğini yapmalıdır. Bu mümkünken, öfkeli kalabalıkları meydanlara çağırmak, vatandaşlar arasında çatışmalara yol açabilecek son derece vahim sonuçlar doğurabilecektir. Hatta halkın arasına karışan bölücü terör örgütü PKK ve IŞİD gibi düşman unsurların her gördükleri askeri linç etmeye, kafalarını kesmeye varan saldırılarıyla karşılaşmak mümkün olabilecektir. Nitekim bazı illerimizden gelen haberlerde bunların üzücü örnekleriyle karşılaşılmıştır.
Siyasi iktidar başta olmak üzere hiçbir parti ve çevre, yaşanan ve sonuçlarının nereye varacağı kestirilemeyen bu olaylardan siyasi çıkar elde etme hevesine kapılmamalıdır.
Ergenekon ve Balyoz gibi grup davalarıyla şanlı Ordumuzun beyin takımı, “Terör örgütü” ve “Darbeci”gibi ağır suçlamalarla tasfiye edilmiştir. Sonradan “Kumpas varmış, aldatıldık” denilerek yanlıştan dönülmüş ve suçlananların tamamı beraat etmiş olsa da, yıkım gerçekleşmiştir. Bugün de darbecilerle mücadele ederken, geçmişte olduğu gibi ideolojik hesaplarla hareket edilirse kurunun yanında yaş da yanacak, ikinci bir yıkım daha yapılmış olacaktır.
Türkiye’nin bugünlere sürüklenmesinde, rejime ve devletin kuruluş esaslarına karşı yapılan hataların rolü araştırılmalı ve gereği yapılmalıdır.
TBMM başta olmak üzere, hiçbir siyasi partide gerçek demokrasinin kurum ve kurallarıyla yaşatılmadığı bir gerçektir. Ülkemizi dikta anlayışı ve tek adam yönetimine doğru sürükleyen bu durum daha fazla devam edemez. Yaşanan her türlü kalkışma ve kuraldışı emrivakilerin gerekçesi yapılan böylesi uygulamaların ortadan kaldırılması için demokrasi tam anlamıyla hayata geçirilmelidir. [16 Temmuz 2016]
Yüce Türk Milletine saygıyla duyurulur.
MİLLİ DÜŞÜNCE MERKEZİ

12 Temmuz 2016 Salı

Srebrenitsa'da Katliam ve Soykırım Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Süleyman DEMİREL ile Başbakan Tansu ÇİLLER’in gözünün içine baka baka “Türklerden İntikam” çığlıkları atılarak yapıldı.

SREBRENİTSA SOYKIRIMI 21'İNCİ YILINDA!..
Srebrenitsa soykırımı 21’inci yılında anılıyor. Yakınlarını kaybedenler yıllar geçmesine rağmen acılarının hala taze olduğunu söylüyor.
Avrupa’da, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından en büyük insanlık trajedisi olarak kabul edilen ve 8 binden fazla Boşnak Müslüman’ın katledildiği Srebrenitsa’daki soykırımın izleri, aradan geçen 21 yıla rağmen hala belirgin. 21 yıl geçmesine rağmen toplu mezarlardan hala kemikler çıkarılıyor. 2016’da bulunan insan kemikleri yapılan DNA testlerinden sonra 127 kişiye ait olduğu belirlendi. Kimlik tespiti yapılan cenazeler bugün Potoçari Anıt Mezarlığı’nda toprağa verilecek. 127 kişinin ardından kimliği belirlenen soykırım kurbanlarının sayısı 6 bin 504’e yükseldi. Yakınlarının kemiklerinin içinde olduğu tabutlara sarılan aileler acıyı ilk günkü tazeliğiyle yeniden yaşadı.
PEKİ SREBRENİTSA'DA NELER YAŞANDI?
“Çocukları Küçük Kurşunla Öldürürler Değil mi Anne!..”
Fikret Bila bir  köşe yazısında şu şekilde bahsetmiştir: ”Sırbistan sınırına 10km uzaklıkta Boşnak şehri Srebrenica’da yaşayan, adını bilmediğim bir çocuk sormuş bu soruyu annesine. Ardından da, ne yazık ki, 11 Temmuz 1995 tarihinde yapılan katliamda henüz 4 yaşındayken öldürülmüş.”Bir çocuk tarafından söylenmiş bu söz bu lanet katliamın acısının boyutunu ortaya çıkarıyor değil mi? 14 YAŞ ÜSTÜ 8372 BOSNA'LI ERKEK ORMANDA TOPLU OLARAK KATLEDİLDİ Birleşmiş Milletler'in güvenli bölge ilan ettiği Srebrenitsa'yı 11 Temmuz 1995'te işgal eden savaş dönemindeki Bosnalı Sırpların askeri lideri Ratko Mladiç komutasındaki birlikler, BM bünyesinde görev yapan Hollandalı birliklere sığınan 14 yaş üstü Boşnak erkekleri, götürdükleri ormanlık alanlarda katlederek Avrupa'nın 2. Dünya Savaşı'ndan sonra yaşadığı en büyük soykırımı gerçekleştirmişti. (Son yılların TÜRK DÜŞMANLIĞI kaynaklı ve ÖÇ ALMA; İNTİKAM VE KATLİAM dayanaklı kalkışması esnasında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı: (1993 – 2000) Süleyman DEMİREL., Başbakanı ise: (25 Haziran 1993 – 06 Mart 1996) Tansu ÇİLLER’dir. Bütün çağrılara, bildirim ve yalvarmalara rağmen Süleyman Demirel ve Tansu Çiller ilgisiz, duyarsız ve kayıtsız kaldılar. Oysa BM nezdinde veya doğrudan bir müdahale ile bu soykırım def edilebilirdi…) Toplam 8372 Boşnak erkeğin katledildiği Srebrenitsa'nın acısı aradan 20 yıl geçmesine rağmen dinmedi
SREBRENİTSA'NIN ACISI ARADAN 20 YIL GEÇMESİNE RAĞMEN DİNMEDİ
II. Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’da gerçekleşmiş en büyük toplu insan kıyımı 
Srebrenitsa Katliamı, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’da gerçekleşmiş en büyük toplu insan kıyımı olarak kayıtlara geçti. 11 Temmuz 1995 günü General Ratko Mladic komutasındaki Sırplar Birleşmiş Milletler’in koruması altındaki kente hiç zorlanmadan girdi. Sırplar, genç yaşlı demeden Boşnak erkekleri yollarda, dağlarda vahşice öldürdü. Sırp askerler cesetlerin kimlikleri tespit edilmesin diye cesetleri parçalayarak toplu mezarlara gömdü. Hayvanların parçaladığı insan vücudundan organlar ormanın her yerine dağılmıştı Bosnalı fotoğrafçı Tarık Samarah Srebrenitsa Katliamı’nda yaşananları fotoğraflarla tekrar insanlığa hatırlatıyor:“1992-1995 savaşını kuşatma altındaki Saraybosna’da geçirdikten sonra Bosna’nın doğusuna gittim. Saraybosna’da her gün masum sivillerin öldürülmesine tanık olsam da, doğu Bosna dağlarında beni bekleyen görüntülere kesinlikle hazırlıklı değildim.” Tarık Samarah, katliamın diğer insanlara anlatılması gerektiğinin farkına varır: “Hayvanların parçaladığı insan vücudundan organlar ormanın her yerine dağılmıştı. O anda sadece gözlemci olmamam gerektiğini zira böyle bir katliama şahit bir kişinin bilgili ve sorumlu tanık olması gerektiğini anladım.”
YORUM VE KATKI:
Ölenler öldü gitti,
Geriye; Sevenlerinin her gün tuttukları yas;
Dünya’ya  yılda bir yarım yamalak hatırlamak;
İnsanlığa da 4 yaşında ölümle kucaklaşan bir yavrunun ölmeden önce annesine sorduğu insan olanların yüreğini parçalaması ve her an hatırlanması gereken şu sözleri kaldı:
“Çocukları küçük kurşunla öldürürler değil mi Anne?”
Can alanların, can yakanların; kişisel hırsları uğruna ölümlere sebep olanların; olanlara  üzülmeyenlerin; ders almayanların topunun hak ettikleri sonu bu dünya da yaşamaları dileğiyle.. (Aydoğan Kekevi 12.Temmuz.2016)
***
KATLİAMA GÖZ YUMAN HOLLANDALI ASKERLERE ÖDÜL
(ANKA; 05 Aralık 2006)
Bosna Savaşı’nın en kanlı olayı olan Srebrenica'da 8 bin Boşnak'ın katledilmesine göz yuman Hollandalı askerler (müdahale ederek bu alçaklığı bir şekilde durdurmaları, önlemeleri veya berhava etmeleri mümkün iken; Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER (16 Mayıs 2000 – 28 Ağustos 2007) ve Başbakan Recep Tayip ERDOĞAN (14 Mart 2003 – 28 Ağustos 2014) bu vahşet, alçaklık ve Vandallık karşısında sessiz, ilgisiz ve kayıtsız kadılar.,) ödüllendirildi. Sivil halkı korumakla görevlendirilen ancak 8 bin sivilin öldürüldüğü olaylara karşı herhangi bir eylemde bulunmayan Hollandalı askerlere “hizmetlerinden” dolayı devlet nişanı verildi. Hollandalı askerlerin ödül töreninde bir konuşma yapan Hollanda Savunma Bakanı Henk Kamp, Hollandalı askerleri suçlamanın doğru olmadığını savundu. Kamp, Hollandalı askerlerin hem yeterince silâh ve ekipmandan yoksun hem de yetkilerinin yetersiz olduğunu öne sürdü.
NE OLMUŞTU
Srebrenica, Yugoslavya’nın dağılışı sırasında başlayan ve üç yıl süren Bosna Savaşı sırasında Birleşmiş Milletler tarafından “Güvenli Bölge” ilan edilmişti. Bunun üzerine binlerce sivil Boşnak BM tarafından korunmak üzere yanlarındaki az sayıdaki silahı da teslim ederek Hollandalı askerlerin kontrolündeki akü fabrikası bölgesine sığınmıştı. Ancak Sırp Komutan Ratko Mladiç’in emrindeki askerler Srebrenica bölgesini kuşatıp Hollandalı askerlerden BM’ye sığınan sivilleri Sırp askerlerine teslim etmelerini istemişti. Hollandalı askerlerin Boşnakları teslim etmesi üzerine erkeklerle kadınları ayıran Sırp birlikleri 8 bin Boşnak sivili katletmişti.
MLADİÇ HOLLANDALI KOMUTANLA DALGA GEÇMİŞTİ
Kuşatma sırasında Mladiç ile Hollandalı komutan arasında yaşanan konuşmanın görüntüleri daha sonra başka Boşnak televizyonları olmak üzere pek çok ülkede yayınlanmıştı. Görüntülerde Mladiç’in, sigara ikram ettiği Hollandalı komutan sigara ikramı karşısında duraksayınca Sırp generalin Hollandalı karşıtıyla, “Korkma bu içtiğin son sigara olmayacak” şeklinde dalga geçtiği görülüyordu. Bir başka sahnede de Mladiç, askerine kendi dilinde bir şeyler söyleyen Hollandalı komutanı azarlayarak, “Burada iki resmi dil var, Sırpça ve İngilizce. Başka bir dilde konuşamazsın” diyordu. Aynı görüntülerde Hollandalı bir askerin, “Ben bağımsız bir Sırp televizyon kanalından geliyorum, burada neler oluyor” diye sorarak kendisine mikrofon uzatan kameramana, “Burada nelerin olduğunu biliyorsun” şeklinde cevap vermesi dikkat çekmişti. Srebrenica soykırımının yaşanmasının 6 yıl ardında, Hollanda Hükümeti, soykırımda kendilerinin de sorumluluğu olduğunu kabul ederek 2001 yılında istifa etmişti. Sırp Komutan Ratko Mladiç ve Bosnalı Sırp yönetici Radovan Karadziç, Srebrenica soykırımda savaş suçu işledikleri gerekçesiyle halen Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi tarafından aranıyor.
TÜRKİYE’DEKİ BALKAN GÖÇMENLERİ DE TEPKİLİ
Hollanda’nın Srebenica’da görev yapan askerlerini ödüllendirmesi Türkiye’de de, halk arasında tepki çekti. Türkiye’deki Balkan Göçmenleri, internet ve e-mail listeleri üzerinde başlattıkları kampanyalarla bütün üyelerini Hollanda’yı protesto etmeye çağırdı.

11 Temmuz 2016 Pazartesi

Hani Kürdistan diye bir devlet yoktu! Bu cüret, küstahlık, rahatlık ve meydan okuma da neyin nesi?..

KÜRTLER EN GÜZEL KIZLARINI SEÇİYOR!
İŞTE YARIŞMAYA KATILIM ŞARTLARI
İlki 2012 yılında düzenlenen Kürdistan Güzellik Yarışması'nın bu yıl ikincisi düzenlenecek. Yarışmaya Kürt kızlarının yanı sıra Arap kızları da katılabilecek. Ancak, söz konusu yarışmaya Türk Kızlarının katılabileceğine dair bir beyan yok!..
Kuzey Irak Bölgesinde ilki 2012'de düzenlenen “Kürdistan Güzellik Yarışması”na, bu yıl "Kürdistan'ın dört parçasındaki" (Türkiye, İran, Suriye ve Kuzey Irak; Bu ifadenin bu şekilde kullanılması uluslar arası hukuka aykırı ve suç teşkil eden bir meydan okumadır.) Kürt kızlarının yanı sıra Arap kızlarının da katılabileceği açıklandı.
İKİ YILDIR DÜZENLENEMİYORDU
Barzani yönetimine yakın Rudaw'a göre, Ekonomik kriz ve IŞİD'le mücadeleden dolayı son iki yıldır düzenlemeyen “Kürdistan Güzellik Yarışması”nın bu yıl 27 Eylül Dünya Turizm Günü'nde düzenleneceğini belirten Turizm ve Tanıtım Genel Müdürü Sirvan Tevfik, yarışmaya katılmak isteyen adayların Temmuz ayının ortasından itibaren başvuru yapabileceklerini ifade etti. Tevfik, bu yıl Kürtler'in yaşadığı 4 ülkedeki Kürt kızlarının yarışmaya katılabileceğini belirterek, "Çünkü Kürdistan Güzellik Yarışması” diğer parçadaki Kürtleri de ilgilendiriyor" dedi.
YARIŞMAYA KİMLER KATILABİLİR?
Adayların yarışmaya CV ile başvurması gerektiğini ifade eden Tevfik, başvuru şartlarını şu şekilde sıraladı; "Adayların 18-30 yaş arası, en az 1.65 boyunda, lisans eğitimi almış ya da almakta olan, genel kültürü iyi kişiler olması gerekiyor.  Kürdistan Bölgesi vatandaşı olması ya da burada ikamet etmesi şartı da bulunmuyor."
ARAP KIZLARI DA KATILABİLECEK
Yarışmaya ayrıca, "en az 15 yıl Kürdistan'da yaşayan ve Kürtçe okuma- yazması olan" Arap kızlarının da katılabileceği belirtildi.
Rûdaw'a konuşan, yarışmanın ana sponsoru olan Babylon Firması Müdürü Selman Zeyto, yarışma için 300 bin dolar bütçe ayırdıklarını ancak başka firmaların sponsor olması halinde bütçelerini gözden geçireceklerini ifade etti.
Irak'ın "Kürdistan Bölgesi"nde ilk defa 2012 yılında Şene Ako adlı kız, "Kürdistan Güzellik Kraliçesi" seçilmişti. Haberde yarışmaya Türk kızlarının katılıp katılmayacağına ilişkin bir ayrıntı verilmedi. (AJANSLAR: 11 Temmuz 2016 Pazartesi 16:03)

1 Temmuz 2016 Cuma

İnsanlık düşmanı ihanet şebekelerinin “şer-şeamet ve şeytanlık kaynağı” lânetli mel-un suud hanedanıdır.

YEMEN’İN ESKİ DEVLET BAŞKANI ALİ ABDULLAH SALİH SON SÖYLEŞİSİNDE YEMEN VE ARAP DÜNYASINDAKİ TERÖR FAALİYETLERİNDEN DOLAYI SUUDİ ARABİSTAN’I SUÇLADI.
BOMBALADI: 'IŞİD'İ BESLEYEN DE BÜYÜTEN DE SUUDİ ARABİSTAN'DIR
Geçen hafta, Lübnan menşeili Mayadin televizyonunda yayınlanan bir söyleşide Yemen’in eski devlet başkanı Ali Abdullah Salih, Suudi Arabistan’ın tüm Arap dünyasındaki terör örgütlerini ideolojik ve finansal olarak beslediğini söyledi.
Salih, Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail’in, Suudi Arabistan kökenli Vahhabi ideolojiyi bölgedeki etkilerini pekiştirmek, bölgeyi istikrarsızlığa sürükleyerek sömürgeci emellerini gerçekleştirmek için kullandıklarını belirtti. Salih ayrıca, Suudi Arabistan’ın Yemen’e düzenlediği saldırlar için kendisinden destek istendiğini, bu desteği sağlamak amacıyla Suudi Arabistan’ın Yemen Büyükelçisinin kendisine milyonlarca dolar teklif ettiğini söyledi.
Ali Abdullah Salih kendi partisi ve Husiler arasında farklı düşünceler olduğunu kabul etmekle birlikte bu farkların Yemen’in birliği ve Suud işgaline direnişin önünde bir engel olmadığını söyledi. (01 Temmuz 2016 Cuma & Kaynak: Al-Masdar News)