28 Şubat 2023 Salı

2002 de hazırlanan ve tatbikatı yapılan Millenium Challenge 2002 Türkiye'yi işgal planı

2002 de hazırlanan ve tatbikatı yapılan Millenium Challenge 2002 Türkiye'yi işgal planı

Kuşku duymakta haklı olduğumuz çok önemli Millenium Challenge 2002 Tatbikatı'nın Türkiye ile ilgisi olmadığını ileri süren haberler ve kişiler de var.

Ancak ileriyi görebilen ve hazırlanan senaryoyu tam manası ile inceleyen kişiler Millenium Challenge 2002 Tatbikatı'nın bal gibi Türkiye'yi işgal planı olduğunu biliyorlar. Bunlardan bir tanesi de o dönem bilgileri devlet yetkilileriyle paylaşan Vatan Partisi. Vatan Partisi, işgal planlarını kanıtlarıyla açıklamıştı.

14 ŞUBAT 2023 tarihinde AYDINLIK GAZETESİ 2002 yılında yayınlamış olduğu bilgileri yeniden gündeme taşımış.

İşte o bulgular:



Aydınlık gazetesinin haberine bir göz atalım, bakalım neler yazmış:

Aydınlık'ta çıkan haberde; Bilim insanlarının “bin yılın felaketi” olarak nitelediği Kahramanmaraş merkezli, 10 ilde büyük yıkım yaratan depremde, devlet ve milletin el ele birlikte insanları yaşatmaya çalıştıklarını, ancak bu kötü zamanı fırsat bilen bozguncularında sahneye çıktığından bahsederek, bir psikolojik harp faaliyetine başlandığını yazmaktadır.  Yıllardır iç çatışmanın pususuna yatanlar, depremi “fırsat” olarak gördü. Ülkede yabancı istihbarat faaliyetleri hızlandı  ABD ordusu, herhangi bir talep olmamasına rağmen yardım adı altında uçak gemisini kıta sahanlığımıza gönderdi. Böylece Türkiye'yi işgal planları yeniden gündeme geldi, ifadelerine yer vermiştir.

Haberin devamını okuyalım: ABD ordusu, 2002 yılında Nevada çöllerinde tarihinin en büyük askeri tatbikatını yapmış, adına “Binyılın Meydan Okuması 2002” (Millenium Chalenge 2002) koymuş ve diğer NATO üyelerini davet etmesine rağmen Türkiye'yi çağırmamıştı. Tatbikatta; yıkıcı bir deprem sonrası yaşanan gelişmelerin ardından, hedef ülkenin işgali planlanıyordu. Vatan Partisi (İşçi Partisi) de söz konusu hedef ülkenin Türkiye olduğunu o dönem kanıtlarıyla ortaya çıkarmıştı.

İşte tatbikatın ardından Vatan Partisi tarafından Cumhurbaşkanı'na, Başbakan'a, Dışişleri Bakanı'na ve Genelkurmay Başkanlığına gönderilen bulgular şöyleydi:



KANITLAR

1. En ilginci tatbikatın adı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, 3 Eylül 1999 günü, Türk ordusunun “İrticaya karşı bin yıllık mücadele kararlılığını” açıkladı. Tatbikat kararı, Orgeneral Kıvrıkoğlu’nun bu açıklamasından kısa süre sonra alınıyor. Tatbikat 24 Temmuz 2002’de, fakat tatbikat kararı 2 yıl önce. 2002’deki tatbikata 2 yıl önce karar verilmiş. İsmi, Kıvrıkoğlu’na cevap: Binyılın Meydan Okuması!

2. Tatbikat, Lozan Antlaşması’nın imzalanmasının 79. yıldönümüne rastlayan 24 Temmuz 2002 günü başlatıldı.

3. Associated Press Ajansı’nın belirttiğine göre, California eyaletinde yapılan tatbikat, 15 Ağustos 2002 tarihine kadar 22 gün sürdü. Yani Sakarya Savaşı süresi kadardı.

4. Tatbikatın senaryosu Irak’a veya İran’a değil, Türkiye’ye işaret ediyor: Hedef ülkede büyük kayıplara yol açan şiddetli bir deprem oluyor. Aynı günlerde Uluslararası Mahkeme, o ülkenin sınırlarını ilgilendiren olumsuz bir karar alıyor. Bunun üzerine ülke ordusu, yönetime elkoyuyor ve Uluslararası Mahkeme’nin kararına tepki olarak, dünyanın çok stratejik deniz yolunu abluka altına alıyor. Bu durumda Birleşmiş Milletler, ABD’nin girişimiyle o ülkeye yaptırım uygulanması kararı alıyor. Arkasından ABD ordusu, elinde kitle imha silahları bulundurduğu varsayılan hedef ülkeye karşı sinir merkezlerini tahrip eden bir hava saldırısına geçiyor ve önemli şehirlerini 96 saat içinde işgal ediyor.

5. Bölgemizde seferberlik süresi 96 saat olan yalnız Türkiye var.

6. Türkiye deprem kuşağında ve daha önemlisi etnik, mezhepsel ve toplumsal deprem kuşağında.

7. Kıbrıs ve Ege anlaşmazlıklarının en sonunda La Haye Adalet Divanı’nda çözülmesi, Türkiye tarafından da kabul edildi ve AB Aday Üyelik Protokolü’ne geçti. Güneydoğu sınırlarının ve sözde “Ermeni Soykırımı” konusunun da her an uluslararası mahkemeye götürülmesi planlanıyor.

8. Türk ordusunun ülke güvenliğinin tehdit altına girdiği bir durumda yönetime müdahale edeceği genel kabul görüyor.

9. Güney Kıbrıs’ın bütün Kıbrıs’ı temsilen AB’ye alınması durumunda Türk Deniz Kuvvetlerinin Kıbrıs’ı abluka altına alacağını Kıbrıs’ta yayımlanan Volkan gazetesi yazdı.

10. Kıbrıs ve Ege yanında İstanbul ve Çanakkale Boğazları dünyanın en stratejik deniz yolları arasında.

11. Tatbikatın hazırlıklarının başlatıldığı iki yıl önce, Türkiye’nin Kuzey Irak’ta Kürt devletinin kurulmasına karşı kararlı bir direniş göstereceği belli olmuştu.

TEYİT.ORG’UN HABERİNİN YANLIŞLIĞINI TEYİT EDİYORUZ

Özellikle internette ve sosyal medyada dolaşan haberlerin doğru olup olmadığını incelemesiyle tanınan teyit.org adlı site, yeni haberinde “NATO ülkelerinin yaptığı tatbikatta deprem sonrası Türkiye’yi işgale hazırlandıkları iddiası”nı inceledi ve bunun “yanlış” olduğu sonucuna vardı. Habere bakıldığında, yapılan incelemeden kastın metin içinde “Türkiye” kelimesini aratmak olduğu anlaşılıyor. “Türkiye” adı geçmediği için de hedefin Türkiye olmadığı sonucuna varılıyor. Haberin bulgular kısmında şunlar yer alıyor:

“Tatbikat 2002 yılında NATO ülkeleri tarafından değil, ABD tarafından düzenleniyor. Raporda Türkiye veya NATO’ya dair herhangi bir ifadeye rastlanmıyor. Millennium Challenge, 2002 yılında ABD tarafından yapılan büyük bir savaş oyunu tatbikatıydı.”

Söz konusu haberin sonunda da “Türkiye’de gerçekleşen deprem felaketinin ardından hem ABD Başkanı Joe Biden, hem de NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Türkiye’ye dayanışma ve destek mesajı verdi.” ifadeleri yer alıyor.

Teyit.org'a, yukarıdaki bulguları göz önüne alarak tatbikatı yeniden incelemesini öneriyoruz.diye yazısına son vermiş.

Elbette devletler aleni olarak biz sizi tehdit ediyoruz demez.

Prof.Dr.Anıl Çeçen ile depremin hemen akabinde yaptığımız söyleşideki videonun linkini izlediğimizde, orada (https://www.youtube.com/watch?v=jN-CpsFhMC0&t=1s) orada şu ifadelere dikkat edilmesi gerekmektedir.

Prof.Dr.Anıl Çeçen diyor ki: Deprem olduğu gün ve gece, depremle ilgili olayları izlerken şunu gördüm. On vilayetin bir araya gelmesinden oluşan bir yapı var. Bir tarafta Diyarbakır'a kadar uzanan, öbür tarafta Adana'ya kadar gelen bir bölgesel yapılanma içerisinde depremin gerçekleştiğini  görüyoruz. Bu bana yıllardır emperyalist merkezlerin yayınladığı dergilerde ve gazetelerde çıkan bizim güneydoğu bölgesi ile ilgili planın programın bir harita olarak önümüze getirilmesini hatırlattı.  Yani öyle bir durum var ki, deprem bölgesi on vilayet, sanki Ankara’dan koparılmak isteniyormuş gibi bir durum ortaya çıkıyor. Bu kuşku yaratıyor tabii. Yani tabii bunlara hep aramızda içimizde farklı düşünen arkadaşlarımız, komploculukla suçluyorlar. Senaryo olarak görüyorlar. Hatta daha da ileri gidip insanları psikolojik yapıları ile eleştiriler geliştiriyorlar.

Şimdi, evet insan durduk yerde kuşkulanmaz. Eğer durduk yerde kuşkulanıyorsanız, bazı psikolojik sorunlarınız var demektir. Ama bizim yaşadığımız bu coğrafya üzerinde vatanımızı kurduğumuz bu yarımada nereden bakarsanız bakın geçmişten gelen çok ciddi olaylarla dolu bir tarihe sahiptir.  Demek ki tarihten baktığımız zaman bunları aşama aşama depremler felaketler üst üste yaşanmaktadır.  İşte Efendim benzeri doğrultuda terör olayları savaşlar. Bütün bunlar hepsi, yani aklınıza gelebilecektir.

Türkiye'nin güvenliğini tehdit edebilecek hemen hemen her konu tarihte bu bölgede yaşanmış.  O nedenle Fransızlar bu coğrafyaya felaketler coğrafyası diyorlar. Bakın yayınladıkları kitaplarda İngilizler daha da ileri gidiyorlar bu bölgeyi Karanlıklar coğrafyası diyorlar. Çünkü geleceğe dönük bütün bu karanlık gelişmeler arkasında nelerin bulunduğunu kesin olarak tespiti mümkün olmayan bir takım siyasal gelişmelere baktığımız zaman gerçekten böyle bir durumla karşı karşıyayız.

Büyük ülkelerin büyük devletlerin emperyal güçlerin dünyaya yayılma ve dünyaya ele geçirerek kontrol etme ve hegemonya düzenini kendi çıkarları doğrultusunda kurma şeklinde bir takım gelişmeler sürekli olarak önümüze çıkmaktadır.  Bu aşamada Türkiye Önümüzdeki dönemde güvenliğe daha ağırlık vermek zorundadır.   Güvenlik şemsiyesi altında  daha kalıcı daha sağlam zemine oturan bir Devlet yapısını ve kamu düzenini kurmalıdır.  Önümüzdeki dönemde Türkiye kendisine yönelebilecek tabiattan gelen tehditler ya da  emperyal ülkelerden gelen saldırılara karşı da daha fazla daha ağırlıklı bir şekilde güvenlik Devleti olmanın yolunu inşa etmelidir.

Bu doğrultuda da kendisini yenileyerek, hem kendisi için hem bölgesi için hem de dünya için güvenlik üretmesi zorunda kalacaktır. Nitekim devletimizin kurucusu Atatürk Yurtta sulh cihanda sulh dediği noktada bu çok açık bir şekilde Türk milletine verilmiş olan bir hedeftir.  Bir çizilmiş olan ana bir doğrultudur.

Bu çerçevede de Türkiye'nin giderek artan bu ihtiyacı karşılayacak devlet olarak öne çıkması söz konusudur. Türkiye bunu Osmanlı döneminde olduğu gibi büyüyerek daha güçlü bir devlet şeklinde karşılayacaktır. Ya da tek başına gücünün yetmediği noktada Merkezi bir  coğrafyadaki bugünkü konumunu esas alarak komşularıyla eski Osmanlı Devleti ülkesi olan Osmanlı Devleti'nin parçaları olan Balkanlar Kafkaslar ve Ortadoğu'daki ülkeleri bir araya getirerek , bölgesel bir  Paktı oluşturarak,  böyle bölgesel ve güvenlik yapılanmasıyla bu gibi gelişmelere karşı Türkiye önlemlerini alacaktır. Almalıdır.

Son zamanlarda özellikle ekonomide bozulmalar özellikle terör olayı özellikle Amerika'nın İngiltere'nin İsrail'in bu coğrafyada ki var olan Devletleri parçalayarak onların içinden yeni küçük devletçikler çıkarma planları

doğrultusunda Türkiye çok ciddi boyutlarda bir güvenlik tehdidiyle karşı karşıya kalmıştır.

Bakın hem NATO'da Amerika ile beraberiz hem de  Türkiye'nin bölünmesi için çalışan terör örgütüne karşı Türkiye NATO ile beraber güvenlik şemsiyesi altında önlem alması gerekirken bugün bakıyoruz ki Amerika 2.000'den fazla tırla Savaş malzemelerini getirip  Kuzey Suriye'deki Türkiye'yi bölecek örgüte teslim ediyor.

Yani dünyayı güvenlik üretiyoruz diye kontrol etmeye çalışanlar o güvenliği tehdit eden terör örgütlerine resmen silah yardımı yapıyorlar ki besliyorlar. İşte Bu doğrultuda bakarsak, şimdi son yaşadığımız şeye gelelim

bu deprem olayına gelelim. Deprem olayından bir hafta önce biliyorsunuz Montrö anlaşmasına göre

Karadeniz'de egemenlik Rusya ile Türkiye arasında bölünmüştürb  Rusya bir tarafta Türkiye bir tarafta Bu bölgedeki güvenliğin hem şemsiyesi olmak durumunda hem de gereken önlemleri almak durumunda. Ancak, Amerika maalesef Türkiye'nin nato'daki müttefiki olarak bir işi punduna getirerek maalesef bir büyük savaş gemisi büyük bayraklarla süsleyerek Türkiye'nin Karadeniz'deki hegemonyasına karşı sanki bir çıkış yapıyormuş gibi böylesine bir

örgütlenmeyle  Amerika'nın Türkiye'de kamuoyu yaratmaya çalıştığını görüyoruz. Bugün itibariyle bu programı yaptığımız bugün  yani bugün ayın onu yanılmıyorsam onun da  baktığımız zaman Karadeniz'deki bunun daha da genişletilerek Akdeniz'e taşındığını Akdeniz üzerinden savaş gemilerinin İskenderun körfezine geleceğini ve her an bir savaş tehlikesiyle Türkiye'nin karşı karşıya kalabileceğini gösteren yayınlar yapılmaktadır. Bu yayınlarda maalesef müttefiklerimizin maalesef kendi çıkarları doğrultusunda bu coğrafyada Savaşı yaratmayı hedeflerken bu coğrafyadaki müttefikleri olan Türkiye'yi ihmal ettiklerini ve Türkiye'nin güvenliğini tehdit ettiklerini görüyoruz. Şimdi bu doğrultusunda baktığımız zaman gerçekten Türkiye veya müttefikleri arasında ortakları arasında Türkiye'de ciddi

sorunlar olduğu görüyoruz.

Bir kere maalesef müttefiklerimizin hiçbirisi Türkiye gibi bir devleti kabul etmekten yana değiller.Soğuk savaş döneminde olduğunu kabul etmişler, ama şimdi bugün geldiğimiz noktada bu bölgede ya Amerika'nın merkezi olacağı ya İngiltere'nin İstanbul'u işgal edeceği ya İsrail'in Kudüs'ü bütün bölgenin Merkezi yapacağı bir emperyal proje ile karşı karşıyayız. Yani Büyük Ortadoğu büyük İsrail büyük Yakın Doğu federasyonları gibi planlar bugün bu coğrafyada Soğuk Savaş sonrası dönemde zorla dışarıdan baskıyla empoze edilmek uygulanmak isteniyor. İngilizlerin eski doğruluk sahibi olarak bu bölgenin geleceği için kurdukları yapıya baktığımız zaman bu bölgede Osmanlı sonrası Merkezi coğrafya diye bir plan ortaya koyduklarını ve 1852 yılında İngiltere’nin ilk Yahudi başbakanı Benjamin Disraeli (1874-1880 arasında görev yaptı)  tarafından bunun hazırlandığını ve bu doğrultuda da  gelişmeler birbirine isteyerek bugüne getirdiğini görüyoruz.  Yani işin sonunda balkanizasyonda Balkan ülkeleri

Osmanlı'dan koptu. şŞmdi Anadolu'da yeni yaratılacak ülkeler ve devletlerle bir Ankara'dan kopuş İstanbul'a doğru seyrediyor ve öbür tarafta da Doğu Anadolu Güneydoğu ile beraber yeni bir yapılanmaya doğru yani orta doğudaki kafkasya'daki Hazar bölgesindeki yeni gelişmeleri  Anadolu'nun doğusuna da sıçradığını görüyoruz.

Burada bir küçük şey daha  eklemek istiyorum. Mine G. Kırıkkanat isimli bir yazar var. Cumhuriyet gazetesinde bu

hanımefendi bundan 22 sene önce 2000 yılına girerken bir kitap yayınlamıştı o kitabın adı bir gecedir bir gece isimli O kitapta Mine kırık kanat diyor ki :Bir gece ansızın çok büyük bir deprem olacak Türkiye'de binlerce insan

heba olacak ölecekler ve ondan sonra Amerika NATO ile beraber gelip Akdeniz Karadeniz üzerinde Anadolu Yarımadası işgal edecek ve burayı yerleşecekler ve ondan sonra bugünkü devletin yerine yani Türkiye Cumhuriyeti

Devletinin yerine bir anlamda Batı emperyalizmini mandası haline girmiş olan bir manda yönetimi oluşturarak NATO üzerinde bunu yönetecekler bu süreç içerisinde NATO'nun Kıbrıs'a taşınması ile Lefköşeye taşınması İsviçre

bankalarının Avrupalılardan koparılarak  Batı sermayesinin  Kıbrıs'a getirilmesi Kıbrıs'ta Anadolu arasında bu bölgede bir bölgesel yeni düzeninin kontrolünde kurulması gibi son aşamada gündeme gelmiş olan yeni planları da

burada vurgulamak isterim.

(Bir Gün,Gece

Kitabın internetteki tanıtımında bakın ne yazıyor:

"Bir kent ki tüm ülkenin yüreği... İstanbul...

Şiddetli bir deprem ve yüreğinden vurulan bir ülke... Türkiye.

Vurdumduymaz yöneticilerin idaresindeki, dışa bağımlı ve borç batağındaki bir ülkede, tüm dengeleri
ve zaten pamuk ipliğine bağlı düzeni yok edecek bir felaket yaşandığında neler olabilir? İşte bu
sorunun yanıtını arıyor Mine G. Kırıkkanat, Bir Gün, Gece’de.
Yerbilimcilerin, bilim insanlarının sürekli uyardığı Marmara depremi yerle bir etmiştir İstanbul’u. Tüm
Ulaşımın ve iletişimin kesildiği kentte yüz binlerce ölü, bir o kadar yaralı ve bunlardan çok daha fazla evsiz
vardır. Elbette Avrupa Birliği ülkeleri ve ABD, yardım ekipleri ve malzemeleriyle “yardımına” koşacaklardır
zor durumdaki ülkenin. Ama bu arada birikmiş borçlarını da tahsil edeceklerdir haliyle.
dinmek bilmeyen bir yağmurun ıslattığı yıkık İstanbul, viranelerde ve çadırkentlerde hayatta kalmaya çalışan,
yemek ve su kuyruklarında çile çeken insanlar, geceleri gizlendikleri inlerden çıkarak terör estiren çapulcular...
Mine G. Kırıkkanat kıvrak dili ve son derece canlı betimlemeleriyle, “kurgu” deyip geçilemeyecek, ürkütücü
olduğu kadar muhtemel bir senaryo çizerken, okuru da uyarmayı görev biliyor: “Bu romanın sonunu siz
yazacaksınız." diyor. )

Bunlar sadece konuşulmuyor açıkça yazılıyor çiziliyor tartışılıyor. O zaman biz de Bu doğrultuda hareket edeceğiz Ama bugün İskenderun körfezini yakanlar ya da İskenderun Körfezi'nde askeri bir çıkartmaya hazırlananlar şunu unutmasınlar bundan 5-6 sene önce de Amerikan gemileri geldiler İskenderun körfezine de belirlediler asker çıkardılar ama İskenderun halkına karşı çıkışı tepki göstermesini noktasında aynı gece içinde Amerikalılar bavullarına toplayıp geri döndüler.

Şimdi benzeri bir durumun tekrar ortaya çıkmaması için burada dostlarımız ve müttefiklerimiz olduğunu söyleyen

Amerikalılara ve batılı güçlere karşı Türkiye daha açık ve net davranmalı. Gerekiyorsa hem içeride bir ciddi koalisyonu oluşturmalı hem de bölgedeki komşularımızla Atatürk'ün önerdiği gibi bir Balkan Paktı batıya karşı Dün

Hitlere ve Musölineye karşıydı, bugün Amerika'ya karşı bir Sadabat Paktı dün Sovyetler Birliği'ne karşıydı Bugün de Rusya federasyonuna karşı bunların bir an önce kurulması ve çok hızlı bir şekilde de milli mutabakat zemini oluşturularak Türkiye'nin Bu doğrultuda içeride bütünleşme bölgesel dayanışma yapılanması içerisinde bu adımları

atması gerekmektedir.

SON SÖZ:  DÜŞMANININ STRATEJİSİNİ İYİ BİLECEKSİN, İYİ DEĞERLENDİRECEKSİN Kİ, ONA KARŞI SENDE TEDBİRLERİNİ ALABİLESİN. GÜN KAVGA GÜNÜ, ÇEKİŞME GÜNÜ DEĞİL. GÜN BİRLEŞME, BİRLİK OLMA, DAYANIŞMA VE YARDIMLAŞMA GÜNÜDÜR.

Kaynak: SEKTÖRHABER

01.03.2023

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder