Türkiye "yoğunlaşan ve kronikleşen iç sorunları nedeniyle" son yıllarda hızla beyin ve sermaye göçü veriyor. Türkiye’nin tanınmış vergi rekortmeni aileleri Türkiye vatandaşlığından çıkarken şirketlerinin merkezlerini, hisse ve kaynaklarını da (milli servetlerimizi) başka ülkelere taşıyorlar. Ancak Türkiye’den sadece sermaye sınıfı ayrılmıyor. Ülkenin aydınlık geleceğinin teminatı olan akademisyenler, yüksek eğitimli insanlar, başarılı üniversite ve lisans üstü eğitim alanlar Avrupa’ya iltica ediyor. Almanya, İngiltere, Avusturya, Fransa ve Hollanda Türk vatandaşları tarafından (insan kıymeti bildikleri, insana değer verdikleri, aklı ve emeği takdir ettikleri için olsa gerek) tercih edilen ülkeler arasında.
2018 yılının 11 ayında 1020 kişi
Hollanda Göç ve Vatandaşlık Kurumu (IND) verilerine göre, geçen yılın 11 aylık bölümünde Türkiye’den 1020 akademisyen ve yüksek eğitimli kişi ‘beyin göçü’ için Hollanda’ya başvuru yaptı.
Tükiye'den Hollanda'ya Beyin Göçü
Hollanda Televizyonu’nda (NOS) yayınlanan ‘Nieuwsuur’ (Haber Saati) adlı programın yaptığı araştırmaya göre, beyin göçü yoluyla Türkiye’den gelen yüksek eğitimli kişilerin sayısında ciddi artış var.
Sebep: "Ülkedeki özgürlük eksikliği"
BBC Türkçe’nin aktardığı habere göre, Türkiye’den ayrılmak isteyen akademisyenler ve diğer yüksek eğitimlilerin ‘ülkedeki özgürlük eksikliğinden’ şikâyet etikleri belirtiliyor.
IND tarafından verilen rakamlara göre, 2016 yılında Türkiye’den 540 kişi beyin göçü kapsamında Hollanda’ya gelirken, 2017’de bu sayı 780’e çıktı. 2018’in ilk 11 ayında ise Türkiye’den 1020 yüksek eğitimli Hollanda’ya iş başvurusu yaptı. Türkiye’den yurtdışına giden resmi göçmen sayısı 2016 yılında 69 bin 326 olarak belirlenirken, geçen yıl bu sayı 253 bin 640’a ulaşmış. IND’nin açıkladığı rakamlara göre, 2016 yılında Türkiye’den 235 kişi Hollanda’ya sığınma başvurusu yaparken, 2017’de bu sayı 481’e ulaştı.
Beyin Göçü Nedir ve Neden Olur?..
Beyin göçü nedir? Beyin göçünün sebep ve sonuçları nelerdir? Beyin göçü neden olur? Beyin göçünün sonuçları nelerdir? Beyin göçüne uğrayan ve beyin göçüne maruz kalan ülkede ne tür değişimler yaşanır? Son yıllarda ve dönemlerde bazı ülkelerin maruz kaldığı bir göç şeklidir beyin göçü… Mesleki anlamda alanlarında uzman olmuş, kendini geliştirmiş, bilim adamı kimliğindeki gelişmiş ve gelişmekte olan insanların kendi ülkelerinden başka ülkelere taşınmasına “beyin göçü” denir. Ki bu ayrılık öncelikli olarak “çalışma” amacını taşırken sonrasında kalıcı ikamete dönüşmektedir.
Beyin göçünün sebepleri
Ekonomik: Kendi ülkesinin ekonomik şartlarının iyi olmaması. Düşük maaşlar. Yüksek vergiler. Gelecek planlamasının bulunmaması. Teknolojik: Özellikle bilimsel çalışma anlamında imkanların kısıtlı olması, az gelişmiş ülke konumunda bulunması. Siyasi: Mevcut iktidarın yeterince özgürlük tanımaması ve destek vermemesi ve teşvik etmemesi. Aksine bilimsel çalışmalara köstek olması. İnsanlar üzerindeki baskı ve yeniliklere karşı kapalı olması. Beyin göçü yaşayanlar genellikle ileri düzeyde zekaya sahip yenilikçi ve bilimsel çalışmalara açık kimselerdir. Kendi ülkesinde yeterli imkanı ve ortamı bulamadığı için daha zengin ve özgürlükçü ülkeleri tercih ederler. Ki bu insanlar gittikleri ülkelerde kabul görür ve vatandaşlık hakkı kazanır.
KAYNAK: https://www.turkishnews.com/tr/content/2019/01/10/turkiyeden-1020-akademisyen-hollandaya-iltica-etti/
SIR PERDESİ ARALANIYOR!..
İŞTE "KİRLİ EMEL VE TÜRK AKLININ ÖNÜNE ENGEL KOYAN KARANLIK ELLERİN" GERÇEK YÜZÜ. MÜTHİŞ BİR TÜRK VE ÖNÜNE KONULAN MUAZZAM ENGELLER!..
DÜNYAYI SARSAN MÜTHİŞ TÜRK
Soner Polat-Aydınlık Gazetesi, 31.12.2018
İşte müthiş bir Türk! Dünya onu paylaşamıyor. İnanılmaz buluşları bilim dünyasını şaşkına döndürüyor. Ancak Doç. Dr. Neva Çiftçioğlu’nun hikâyesi ülkemiz için hiç de iç açıcı değil! Üzücü ve düşündürücü! Nasıl oluyor da Türk bilim sistemi böyle bir değerin farkında olamıyor. Dünya bilim dünyasını sarsacak doktora tezi, “çöpe atılacak bir çalışma” olarak değerlendiriliyor. Üniversitelerimizi genişletilmiş liseye döndüren zihniyetle mücadele etmeliyiz. İnternette dolaşan imzasız bir yazı ile Doç. Dr. Çiftçioğlu’nu tanıdım. Kısa bir inceleme ile bilgileri teyit ettim. İbretlik kariyer yolculuğunu sizlerle de paylaşmak istedim.
NASA’DA ÇALIŞAN İLK TÜRK BİLİM KADINI
Doç. Dr. Neva Çiftçioğlu bizden, içimizden biri! Erzurum doğumlu gerçek bir Türk hanımefendisi. Sade bir memur çocuğu olarak ilköğretim ve lise eğitimini devlet okullarında tamamladı. Hacettepe üniversitesi biyoloji bölümünden mezun oldu. Vücuttaki tıkanıklar ve kireçlenmeye neden olan, “nanobakteri” adlı mikrobu buldu. Bu buluşu nedeniyle dünyanın her yerinden davetler, ödüller aldı. Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesinin (NASA) ilgisini çekti. NASA’da çalışan ilk Türk bilim kadını oldu! Önümüzdeki yıllarda da kalp ve böbrek hastalıklarının teşhisine ilişkin, patenti yüzlerce milyon dolar değerinde olan önemli bir buluşu açıklanacak. Tıp dünyası nefesini tutmuş bu buluşu bekliyor...
FİNLİLER SIKI SIKIYA SAHİP ÇIKIYOR...
Ama Türkiye onu tanımıyor. Bilim dünyasında ona “Türklüğünden vazgeç, dünyanın bilim prensesi ol!” diye akıl verenlere o inatla, “asla” demeye devam ediyor. Türk olması büyük sorun olmuş. Finlandiya’da Türk olduğu hiç gündeme gelmemiş! Vatandaşlık başvurusu bile yapmamış ama onu hep Finli gibi tanıtmışlar dünyaya! Mesela NASA’ya gittiğinde, “NASA’ya giren ilk Finli” diye başlık atmış bir gazete!
AMERİKAN VATANDAŞLIĞINI SEÇ!
Finlandiya Hükümeti 1996 yılında buluşunu bilim dünyasına açıklamak üzere Neva Hoca’yı ABD’ye gönderir. New York’ta bulunan dünyanın dört büyük laboratuvarından biri olan Cold Spring Harbor’a gider. Amerikalılar o dönemde aynı bakteriyi Mars’tan düşen bir taş üzerinde bulur. NASA, hocamıza birlikte çalışma teklifi yapar. Amerikalılarla birlikte Astrobiyoloji Enstitüsü’nü kurar. Bulduğu bakteriyle ilgili olarak ABD’de büyük bir firma kurulur. Neva Hoca firmaya ortak olur. Firmanın tepe yöneticileri, “Senin Türk olmandan yorulduk!” diyerek ABD vatandaşlığına geçmesini önerir. Sana hiç kimse sahip çıkmıyor, sen neden Türk olmakta ısrar ediyorsun? Neva Hoca’nın yanıtı kısa ve öz olur: Asla! İçinden şunlar geçer: “Ben milliyetçi olduğumu bilmezdim ama dışarıda kalınca insan ülkesinde kızdığı şeyleri bile özler hale geliyor.” Her Türk’ün ruhunun derinliklerinde milliyetçilik ve vatanseverlik duygusu bulunur. En kayıtsız Türk’ün bile içinde bu duygular vardır. Asla kaybolmaz. Çünkü Türkler asil ve soylu bir millettir.
DÜNYAYI SARSACAK TEZ ÇÖP TENEKESİNE!
Okuduğu fakültede asistan iken doktorasını bitirmek üzeredir. Astım hastalığı hakkında bir tez hazırlar ve hocalarına sunar. Bölüm başkanı olan hocası tezi herkesin gözü önünde çöpe atar! O çöpe atılan tez birkaç yıl sonra tıp dünyasının üç büyük bilimsel dergisinden birinde yayımlanır. Finlandiya, hocayı davet eder. Finlandiya’da doçentlik unvanı alan ilk yabancı olur. Neva Hoca Ankara’da tanınmış bir üniversiteye başvurur. ABD’deki teknolojiyi Türkiye’ye aktaralım. Prostat kanserlerinin teşhisinde kullanılan bir sistem var. Yaratan benim! Patentini bir Türk üniversitesi alsın. Patent Türkiye’nin olsun! Kısa süre içinde Türkiye’ye milyonlarca dolar girer. Aksi halde bizim paramız yabancılara gider. Gelen yazılı yanıt çok gariptir: “Siz galiba iş arıyorsunuz!” Ankara’daki başka bir üniversite ise “Bu bizi aşar!” diyerek teklifi reddeder.
TÜRK’ÜN TÜRK’E YAPTIĞINI...
Hasrete dayanamayıp Türkiye’ye döner ve ünlü bir Ankara Üniversitesinde çalışmaya başlar. Kendisine mikrobiyoloji kliniğinde dokuz ay boyunca dışkı tahlili yaptırılır. Sonunda Finlandiya’da onu tanıyanlar, “Sen orada ziyan oluyorsun” diyerek isyan eder. Türkiye’ye onu almaya gelirler. Hocanın şu sözleri yürekleri burkar: “Bana Everest’in tepesine bayrak diken kadın gözüyle bakıyorlar. Ama bugüne kadar hiçbir Türk yetkilisinden tebrik almadım. Sadece, İskandinav Tıp Ödülünü kazandığım zaman, eski Ziraat Bankası Genel Müdürü bir tebrik kartı gönderdi, hâlâ saklarım.”
Beyin göçünü ancak kurumları Türkiye için yönetecek milli bir hükümetin kurulması ile durdurabiliriz. İyi yönetildiği takdirde Türkler içlerinden yüzlerce Neva Hocalar çıkarır. Şaha kalkan Türkiye’yi kimse durduramaz! NOT: Okurlarımın yeni yılını candan kutlarım.
***
Bugün bir yazı okudum. Okuyunca donakaldım. Kahroldum... Sizlerle paylaşmaya karar verdim.
Efendim, Doç.Dr. Neva Çiftçioğlu gerçek bir Türk hanımefendisi. Finlandiya’da doçentlik ünvanını alan ilk yabancı. Kendisi kireçlenmenin müsebbibi olan ve nanobakteri adı verilen mikrobu bulmuş. Bu buluşu nedeniyle dünyanın her yerinden davetler, ödüller almış. 2,5 yıldan beri NASA’da (Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi) çalışan ilk Türk Bilim Kadını. Önümüzdeki yıllarda da kalp ve böbrek hastalıklarının teşhisine ilişkin, patenti yüzlerce milyon dolar değerinde önemli bir buluşu açıklanacakmış. Buraya kadar çok güzel. Ama Türkiye onu tanımıyor, Türk yetkililerden aldığı tek bir tebrik bile olmamış. Bilim dünyasında ona “Türklüğünden vazgeç, daha çok parla” diye akıl verenlere o inatla “asla” demeye devam ediyor.
Türk olması büyük sorun olmuş. Finlandiya’da Türk olduğu hiç anılmamış. Vatandaşlık başvurusu bile yapmamış ama, onu hep Finli gibi tanıtmışlar dünyaya. Mesela NASA’ya gittiğinde, “NASA’ya giren ilk Finli” diye başlık atmış bir gazete. 1996 da başarılı bilim insanlarının bulunduğu bir törene çağrılmış ; bu törende Türk bayrağının altına gittiğinde onu oradan alıp Finlandiya bayrağının altına almışlar. Çok ağırına gitmiş bu…
1996 yılında Finlandiya Hükûmeti onu buluşunu bilim dünyasına açıklamak üzere ABD’ye göndermiş. New York’ta bulunan dünyanın dört büyük laboratuarından biri olan Cold Spring Harbor Laboratories’e gitmiş. Meğerse Amerikalılar da o dönemde aynı bakteriyi Mars gezegeninde bulmuşlar. Bunun üzerine birlikte Astrobiyoloji Enstitüsü’nü kurmuşlar. Bulduğu bakteriyle ilgili olarak ABD’de kurulan büyük bir firmanın da sahiplerinden biriymiş. Firmanın CEO’su “senin Türk olmandan yoruldum” diyerek kendisine ABD vatandaşlığına geçmesini önermiş. Yanıtı kısa ve öz : ASLA ! Ve ekliyor : Ben milliyetçi olduğumu bilmezdim, ama dışarıda kalınca insan ülkesinde kızdığı şeyleri bile özler hale geliyor… Şaşırıyorlar Amerikalılar. Sana hiç kimse sahip çıkmıyor, sen neden Türk olmakta ısrar ediyorsun ? diye soruyorlar kendisine.
Ankara Tıp Fakültesi’nde asistan iken doktorasını bitirmek üzereymiş. Astım hastalığı hakkında bir tez hazırlamış hocalarına sunmuş. Bölüm başkanı olan hocası tezi herkesin gözü önünde çöpe atmış. O çöpe atılan tezi birkaç yıl sonra tıp dünyasının üç büyük bilimsel dergisinden birinde yayınlanmış. Ankara ona doçentliğini vermediği için Finlandiya’da Doçentlik ünvanı alan ilk yabancı olmuş.
Finlandiya’da bakteri çalışmaları yaparken Bilkent Üniversitesi Rektörü ve Genetik Bölümüne başvurarak “gelin bunu birlikte yapalım, patenti Türkiye’ye ait olsun” önerisini yapmış. Gelen yazılı yanıtta “siz galiba iş arıyorsunuz” deyip kabul etmemişler. Hacettepe Tıp Fakültesi de “bu bizi aşar” demiş. Hasrete dayanamayıp Türkiye’ye dönmüş ve Başkent Üniversitesi’nde çalışmaya başlamış. Kendisine mikrobiyoloji kliniğinde 9 ay boyunca dışkı tahlili yaptırmışlar. Sonunda Finlandiya’da ki profesörü “sen orada ziyan oluyorsun” diyerek isyan etmiş ve Türkiye’ye onu almaya gelmiş.
''Bana yurt dışında Everest’in tepesine bayrak diken kadın gözüyle bakıyorlar, ama bugüne kadar hiçbir Türk yetkilisinden tebrik almadım. Sadece bir kişi, nasıl oldu bilmiyorum, İskandinav Tıp Ödülünü kazandığım zaman, Ziraat Bankası eski Genel Müdürü bir tebrik kartı gönderdi, halâ saklarım.'' diyor bu değerli Türk Bilim Kadını…
PAYLAŞALIM Kİ, BU DEĞERLİ İNSANIMIZI HERKES ÖĞRENSİN...
Ayla Hanım'ın yazdığı güzel haber için teşekkür ederiz.
Ancak böyle güzel,kıvançlı haber pek göze batmıyor olmalı ki neredeyse kaybolup gidecek...
Engin ufku olan (e) amiralin aşağıdaki yazısını paylaşmayı görev bildim.
Yazıdan bir tümce:
- Ama Türkiye onu tanımıyor. Bilim dünyasında ona “Türklüğünden vazgeç, dünyanın bilim prensesi ol!” diye akıl verenlere o inatla, “asla” demeye devam ediyor. Türk olması büyük sorun olmuş. Finlandiya’da Türk olduğu hiç gündeme gelmemiş! Vatandaşlık başvurusu bile yapmamış ama onu hep Finli gibi tanıtmışlar dünyaya! Mesela NASA’ya gittiğinde, “NASA’ya giren ilk Finli” diye başlık atmış bir gazete!
......
- Hasrete dayanamayıp Türkiye’ye döner ve ünlü bir Ankara Üniversitesinde çalışmaya başlar. Kendisine mikrobiyoloji kliniğinde dokuz ay boyunca dışkı tahlili yaptırılır. Sonunda Finlandiya’da onu tanıyanlar, “Sen orada ziyan oluyorsun” diyerek isyan eder. Türkiye’ye onu almaya gelirler. Hocanın şu sözleri yürekleri burkar: “Bana Everest’in tepesine bayrak diken kadın gözüyle bakıyorlar. Ama bugüne kadar hiçbir Türk yetkilisinden tebrik almadım. Sadece, İskandinav Tıp Ödülünü kazandığım zaman, eski Ziraat Bankası Genel Müdürü bir tebrik kartı gönderdi, hâlâ saklarım.”
- Beyin göçünü ancak kurumları Türkiye için yönetecek milli bir hükümetin kurulması ile durdurabiliriz. İyi yönetildiği takdirde Türkler içlerinden yüzlerce Neva Hocalar çıkarır. Şaha kalkan Türkiye’yi kimse durduramaz!
Beyin göçü nedir? Beyin göçünün sebep ve sonuçları nelerdir? Beyin göçü neden olur? Beyin göçünün sonuçları nelerdir? Beyin göçüne uğrayan ve beyin göçüne maruz kalan ülkede ne tür değişimler yaşanır? Son yıllarda ve dönemlerde bazı ülkelerin maruz kaldığı bir göç şeklidir beyin göçü… Mesleki anlamda alanlarında uzman olmuş, kendini geliştirmiş, bilim adamı kimliğindeki gelişmiş ve gelişmekte olan insanların kendi ülkelerinden başka ülkelere taşınmasına “beyin göçü” denir. Ki bu ayrılık öncelikli olarak “çalışma” amacını taşırken sonrasında kalıcı ikamete dönüşmektedir.
Beyin göçünün sebepleri
Ekonomik: Kendi ülkesinin ekonomik şartlarının iyi olmaması. Düşük maaşlar. Yüksek vergiler. Gelecek planlamasının bulunmaması. Teknolojik: Özellikle bilimsel çalışma anlamında imkanların kısıtlı olması, az gelişmiş ülke konumunda bulunması. Siyasi: Mevcut iktidarın yeterince özgürlük tanımaması ve destek vermemesi ve teşvik etmemesi. Aksine bilimsel çalışmalara köstek olması. İnsanlar üzerindeki baskı ve yeniliklere karşı kapalı olması. Beyin göçü yaşayanlar genellikle ileri düzeyde zekaya sahip yenilikçi ve bilimsel çalışmalara açık kimselerdir. Kendi ülkesinde yeterli imkanı ve ortamı bulamadığı için daha zengin ve özgürlükçü ülkeleri tercih ederler. Ki bu insanlar gittikleri ülkelerde kabul görür ve vatandaşlık hakkı kazanır.
KAYNAK: https://www.turkishnews.com/tr/content/2019/01/10/turkiyeden-1020-akademisyen-hollandaya-iltica-etti/
SIR PERDESİ ARALANIYOR!..
İŞTE "KİRLİ EMEL VE TÜRK AKLININ ÖNÜNE ENGEL KOYAN KARANLIK ELLERİN" GERÇEK YÜZÜ. MÜTHİŞ BİR TÜRK VE ÖNÜNE KONULAN MUAZZAM ENGELLER!..
DÜNYAYI SARSAN MÜTHİŞ TÜRK
Soner Polat-Aydınlık Gazetesi, 31.12.2018
İşte müthiş bir Türk! Dünya onu paylaşamıyor. İnanılmaz buluşları bilim dünyasını şaşkına döndürüyor. Ancak Doç. Dr. Neva Çiftçioğlu’nun hikâyesi ülkemiz için hiç de iç açıcı değil! Üzücü ve düşündürücü! Nasıl oluyor da Türk bilim sistemi böyle bir değerin farkında olamıyor. Dünya bilim dünyasını sarsacak doktora tezi, “çöpe atılacak bir çalışma” olarak değerlendiriliyor. Üniversitelerimizi genişletilmiş liseye döndüren zihniyetle mücadele etmeliyiz. İnternette dolaşan imzasız bir yazı ile Doç. Dr. Çiftçioğlu’nu tanıdım. Kısa bir inceleme ile bilgileri teyit ettim. İbretlik kariyer yolculuğunu sizlerle de paylaşmak istedim.
NASA’DA ÇALIŞAN İLK TÜRK BİLİM KADINI
Doç. Dr. Neva Çiftçioğlu bizden, içimizden biri! Erzurum doğumlu gerçek bir Türk hanımefendisi. Sade bir memur çocuğu olarak ilköğretim ve lise eğitimini devlet okullarında tamamladı. Hacettepe üniversitesi biyoloji bölümünden mezun oldu. Vücuttaki tıkanıklar ve kireçlenmeye neden olan, “nanobakteri” adlı mikrobu buldu. Bu buluşu nedeniyle dünyanın her yerinden davetler, ödüller aldı. Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesinin (NASA) ilgisini çekti. NASA’da çalışan ilk Türk bilim kadını oldu! Önümüzdeki yıllarda da kalp ve böbrek hastalıklarının teşhisine ilişkin, patenti yüzlerce milyon dolar değerinde olan önemli bir buluşu açıklanacak. Tıp dünyası nefesini tutmuş bu buluşu bekliyor...
FİNLİLER SIKI SIKIYA SAHİP ÇIKIYOR...
Ama Türkiye onu tanımıyor. Bilim dünyasında ona “Türklüğünden vazgeç, dünyanın bilim prensesi ol!” diye akıl verenlere o inatla, “asla” demeye devam ediyor. Türk olması büyük sorun olmuş. Finlandiya’da Türk olduğu hiç gündeme gelmemiş! Vatandaşlık başvurusu bile yapmamış ama onu hep Finli gibi tanıtmışlar dünyaya! Mesela NASA’ya gittiğinde, “NASA’ya giren ilk Finli” diye başlık atmış bir gazete!
AMERİKAN VATANDAŞLIĞINI SEÇ!
Finlandiya Hükümeti 1996 yılında buluşunu bilim dünyasına açıklamak üzere Neva Hoca’yı ABD’ye gönderir. New York’ta bulunan dünyanın dört büyük laboratuvarından biri olan Cold Spring Harbor’a gider. Amerikalılar o dönemde aynı bakteriyi Mars’tan düşen bir taş üzerinde bulur. NASA, hocamıza birlikte çalışma teklifi yapar. Amerikalılarla birlikte Astrobiyoloji Enstitüsü’nü kurar. Bulduğu bakteriyle ilgili olarak ABD’de büyük bir firma kurulur. Neva Hoca firmaya ortak olur. Firmanın tepe yöneticileri, “Senin Türk olmandan yorulduk!” diyerek ABD vatandaşlığına geçmesini önerir. Sana hiç kimse sahip çıkmıyor, sen neden Türk olmakta ısrar ediyorsun? Neva Hoca’nın yanıtı kısa ve öz olur: Asla! İçinden şunlar geçer: “Ben milliyetçi olduğumu bilmezdim ama dışarıda kalınca insan ülkesinde kızdığı şeyleri bile özler hale geliyor.” Her Türk’ün ruhunun derinliklerinde milliyetçilik ve vatanseverlik duygusu bulunur. En kayıtsız Türk’ün bile içinde bu duygular vardır. Asla kaybolmaz. Çünkü Türkler asil ve soylu bir millettir.
DÜNYAYI SARSACAK TEZ ÇÖP TENEKESİNE!
Okuduğu fakültede asistan iken doktorasını bitirmek üzeredir. Astım hastalığı hakkında bir tez hazırlar ve hocalarına sunar. Bölüm başkanı olan hocası tezi herkesin gözü önünde çöpe atar! O çöpe atılan tez birkaç yıl sonra tıp dünyasının üç büyük bilimsel dergisinden birinde yayımlanır. Finlandiya, hocayı davet eder. Finlandiya’da doçentlik unvanı alan ilk yabancı olur. Neva Hoca Ankara’da tanınmış bir üniversiteye başvurur. ABD’deki teknolojiyi Türkiye’ye aktaralım. Prostat kanserlerinin teşhisinde kullanılan bir sistem var. Yaratan benim! Patentini bir Türk üniversitesi alsın. Patent Türkiye’nin olsun! Kısa süre içinde Türkiye’ye milyonlarca dolar girer. Aksi halde bizim paramız yabancılara gider. Gelen yazılı yanıt çok gariptir: “Siz galiba iş arıyorsunuz!” Ankara’daki başka bir üniversite ise “Bu bizi aşar!” diyerek teklifi reddeder.
TÜRK’ÜN TÜRK’E YAPTIĞINI...
Hasrete dayanamayıp Türkiye’ye döner ve ünlü bir Ankara Üniversitesinde çalışmaya başlar. Kendisine mikrobiyoloji kliniğinde dokuz ay boyunca dışkı tahlili yaptırılır. Sonunda Finlandiya’da onu tanıyanlar, “Sen orada ziyan oluyorsun” diyerek isyan eder. Türkiye’ye onu almaya gelirler. Hocanın şu sözleri yürekleri burkar: “Bana Everest’in tepesine bayrak diken kadın gözüyle bakıyorlar. Ama bugüne kadar hiçbir Türk yetkilisinden tebrik almadım. Sadece, İskandinav Tıp Ödülünü kazandığım zaman, eski Ziraat Bankası Genel Müdürü bir tebrik kartı gönderdi, hâlâ saklarım.”
Beyin göçünü ancak kurumları Türkiye için yönetecek milli bir hükümetin kurulması ile durdurabiliriz. İyi yönetildiği takdirde Türkler içlerinden yüzlerce Neva Hocalar çıkarır. Şaha kalkan Türkiye’yi kimse durduramaz! NOT: Okurlarımın yeni yılını candan kutlarım.
***
Bugün bir yazı okudum. Okuyunca donakaldım. Kahroldum... Sizlerle paylaşmaya karar verdim.
Efendim, Doç.Dr. Neva Çiftçioğlu gerçek bir Türk hanımefendisi. Finlandiya’da doçentlik ünvanını alan ilk yabancı. Kendisi kireçlenmenin müsebbibi olan ve nanobakteri adı verilen mikrobu bulmuş. Bu buluşu nedeniyle dünyanın her yerinden davetler, ödüller almış. 2,5 yıldan beri NASA’da (Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi) çalışan ilk Türk Bilim Kadını. Önümüzdeki yıllarda da kalp ve böbrek hastalıklarının teşhisine ilişkin, patenti yüzlerce milyon dolar değerinde önemli bir buluşu açıklanacakmış. Buraya kadar çok güzel. Ama Türkiye onu tanımıyor, Türk yetkililerden aldığı tek bir tebrik bile olmamış. Bilim dünyasında ona “Türklüğünden vazgeç, daha çok parla” diye akıl verenlere o inatla “asla” demeye devam ediyor.
Türk olması büyük sorun olmuş. Finlandiya’da Türk olduğu hiç anılmamış. Vatandaşlık başvurusu bile yapmamış ama, onu hep Finli gibi tanıtmışlar dünyaya. Mesela NASA’ya gittiğinde, “NASA’ya giren ilk Finli” diye başlık atmış bir gazete. 1996 da başarılı bilim insanlarının bulunduğu bir törene çağrılmış ; bu törende Türk bayrağının altına gittiğinde onu oradan alıp Finlandiya bayrağının altına almışlar. Çok ağırına gitmiş bu…
1996 yılında Finlandiya Hükûmeti onu buluşunu bilim dünyasına açıklamak üzere ABD’ye göndermiş. New York’ta bulunan dünyanın dört büyük laboratuarından biri olan Cold Spring Harbor Laboratories’e gitmiş. Meğerse Amerikalılar da o dönemde aynı bakteriyi Mars gezegeninde bulmuşlar. Bunun üzerine birlikte Astrobiyoloji Enstitüsü’nü kurmuşlar. Bulduğu bakteriyle ilgili olarak ABD’de kurulan büyük bir firmanın da sahiplerinden biriymiş. Firmanın CEO’su “senin Türk olmandan yoruldum” diyerek kendisine ABD vatandaşlığına geçmesini önermiş. Yanıtı kısa ve öz : ASLA ! Ve ekliyor : Ben milliyetçi olduğumu bilmezdim, ama dışarıda kalınca insan ülkesinde kızdığı şeyleri bile özler hale geliyor… Şaşırıyorlar Amerikalılar. Sana hiç kimse sahip çıkmıyor, sen neden Türk olmakta ısrar ediyorsun ? diye soruyorlar kendisine.
Ankara Tıp Fakültesi’nde asistan iken doktorasını bitirmek üzereymiş. Astım hastalığı hakkında bir tez hazırlamış hocalarına sunmuş. Bölüm başkanı olan hocası tezi herkesin gözü önünde çöpe atmış. O çöpe atılan tezi birkaç yıl sonra tıp dünyasının üç büyük bilimsel dergisinden birinde yayınlanmış. Ankara ona doçentliğini vermediği için Finlandiya’da Doçentlik ünvanı alan ilk yabancı olmuş.
Finlandiya’da bakteri çalışmaları yaparken Bilkent Üniversitesi Rektörü ve Genetik Bölümüne başvurarak “gelin bunu birlikte yapalım, patenti Türkiye’ye ait olsun” önerisini yapmış. Gelen yazılı yanıtta “siz galiba iş arıyorsunuz” deyip kabul etmemişler. Hacettepe Tıp Fakültesi de “bu bizi aşar” demiş. Hasrete dayanamayıp Türkiye’ye dönmüş ve Başkent Üniversitesi’nde çalışmaya başlamış. Kendisine mikrobiyoloji kliniğinde 9 ay boyunca dışkı tahlili yaptırmışlar. Sonunda Finlandiya’da ki profesörü “sen orada ziyan oluyorsun” diyerek isyan etmiş ve Türkiye’ye onu almaya gelmiş.
''Bana yurt dışında Everest’in tepesine bayrak diken kadın gözüyle bakıyorlar, ama bugüne kadar hiçbir Türk yetkilisinden tebrik almadım. Sadece bir kişi, nasıl oldu bilmiyorum, İskandinav Tıp Ödülünü kazandığım zaman, Ziraat Bankası eski Genel Müdürü bir tebrik kartı gönderdi, halâ saklarım.'' diyor bu değerli Türk Bilim Kadını…
PAYLAŞALIM Kİ, BU DEĞERLİ İNSANIMIZI HERKES ÖĞRENSİN...
Ayla Hanım'ın yazdığı güzel haber için teşekkür ederiz.
Ancak böyle güzel,kıvançlı haber pek göze batmıyor olmalı ki neredeyse kaybolup gidecek...
Engin ufku olan (e) amiralin aşağıdaki yazısını paylaşmayı görev bildim.
Yazıdan bir tümce:
- Ama Türkiye onu tanımıyor. Bilim dünyasında ona “Türklüğünden vazgeç, dünyanın bilim prensesi ol!” diye akıl verenlere o inatla, “asla” demeye devam ediyor. Türk olması büyük sorun olmuş. Finlandiya’da Türk olduğu hiç gündeme gelmemiş! Vatandaşlık başvurusu bile yapmamış ama onu hep Finli gibi tanıtmışlar dünyaya! Mesela NASA’ya gittiğinde, “NASA’ya giren ilk Finli” diye başlık atmış bir gazete!
......
- Hasrete dayanamayıp Türkiye’ye döner ve ünlü bir Ankara Üniversitesinde çalışmaya başlar. Kendisine mikrobiyoloji kliniğinde dokuz ay boyunca dışkı tahlili yaptırılır. Sonunda Finlandiya’da onu tanıyanlar, “Sen orada ziyan oluyorsun” diyerek isyan eder. Türkiye’ye onu almaya gelirler. Hocanın şu sözleri yürekleri burkar: “Bana Everest’in tepesine bayrak diken kadın gözüyle bakıyorlar. Ama bugüne kadar hiçbir Türk yetkilisinden tebrik almadım. Sadece, İskandinav Tıp Ödülünü kazandığım zaman, eski Ziraat Bankası Genel Müdürü bir tebrik kartı gönderdi, hâlâ saklarım.”
- Beyin göçünü ancak kurumları Türkiye için yönetecek milli bir hükümetin kurulması ile durdurabiliriz. İyi yönetildiği takdirde Türkler içlerinden yüzlerce Neva Hocalar çıkarır. Şaha kalkan Türkiye’yi kimse durduramaz!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder