ULUSAL HABER: Danışıklı Dövüş mü? Yoksa kan emici kapitalist ve eceli gelmiş emperyalizmin kirli bir oyunu mu!..
HABER MAKALE: Bülent Esinoğlu
Amerika’nın son marifeti Venezüella için emperyalizm ismini kullanamayanlar olaya şaşkınca bakıyorlar.Olaya bir ad ya da sıfatla karşılık vermeye çalışıyorlar.
Ad veremeyenler, Amerika’ya hakaret ediyorlar. Etsinler… İyidir. Bilinçlenmeye başladıklarına delalettir.
Atlantik cephesi, bir zamanlar emperyalizme, Küreselleşme diyerek epey saldırı imkânı kazanmıştı. Bu dönemde ticareti emperyalizm ile karıştıranlar olmuştu. Küreselleşmeyi ticaret sanmışlardı. Dışa açılmak sanmışlardı. Bu sayede Türkiye’deki Amerikan varlığı(=emperyalizm) epey mesafe kat etmiştir.
Emperyalizmi Batı değerleri sananlar şimdilerde şaşkındırlar.
Gerçeği bir kez daha tekrarlayalım. Emperyalizme, emperyalizm denir. Başka bir şey denemez. Teknoloji çok gelişti. Emperyalizm de değişti. Biz de ismini değiştirelim demek olmaz. Emperyalizm, emperyalizmdir.
Ülkemizde emperyalizme karşı uyanış iki temel unsurla gelişmeye başladı. Birincisi, 15 Temmuz gecesi ABD’nin uyguladığı son darbe girişimi, diğeri de ABD’nin ülkemizi de parçalayarak kurmaya çalıştığı Kürdistan meselesi…
Bu iki mesele olmasaydı, yanı varlığımıza karşı yapılan bu saldırlar olmasaydı, emperyalizm olgusu yönetenlerimiz için yok hükmündeydi.
Bolton diyor ki; petrolü Madura’dan alıp Guaido’ya vereceğiz. Bize de dediler ki, güneydoğunuzu sizden alıp, PKK’ya vereceğiz.
Venezüella’nın muhalif liderinin ülkesi içinde muhalefet yapmasına kimsenin diyeceği olamaz. Ama bu muhalefeti emperyalizmin çıkarları için yaparsa adı haindir.
Çağımızın emperyalizm / ulus devlet çatışması çağı olduğunu kavramamamızın zamanı geldi ve geçiyor.Milli/ulus devletini savunamayanlar özgürlüklerini hiç savunamazlar. Sömürünün hüküm sürdüğü yerde, özgürlük ve eşitlik olamaz.
Milli devlet olmazsa tekeller gelir senin malına mülküne el koyar. Malı mülkü (manevi mülkü dahil) üzerinde yetkisi olmayanın da özgürlüğünden söz etmek gariptir.
Bir kısmını, küreselleşme saldırılarından sonra, zaten ülkemizde yaşadık. Deneyimledik. Tekeller gelip bizim imkanlarımıza el koydukça fakirleştik ve özgürlüklerde gerilemeler oldu.
Şimdi bu girdiğimiz kötü yoldan çıkmaya çalışıyoruz. Lakin emperyalizmin içerideki işbirlikçileri bu iş birliğinden elde ettiği değerleri kaybetmemek için direniyorlar.
Bu da geçicidir.
Çünkü tüm halkımızın çıkarları ile çatışan bir şeydir. Bir başka ifadeyle, artık ülkemizde Amerikancılık yaparak itibar kazanmak veya çıkar kazanmak zorlaşacaktır.
İktidarlar da kendilerini bu duruma göre hazırlamak zorundadır. Madura’nın yaptığı gibi ülkeni emperyalizme karşı savunmazsan emperyalizm gelir seni teslim alır.
Venezüella vakası, Amerika’nın siyasi ve kültürel gericiliğini bir kez daha tüm dünya halkına göstermiştir.Yeni dengenin adı da yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamıştır.
Türkiye, Rusya, Çin, İran gibi ulus/milli devletler emperyalizme karşı ittifaklarını derinleştirmektedir.Avrasya gün yüzüne çıkmaktadır. bulentesinoglu@gmail.com, 25.01.2019
Sekiz soruda Venezuela Krizi
Gazete Duvar.Esra Akgemci (*)
Bugün Venezuela o kadar büyük bir uçurumun eşiğinde ki, bir yandan Maduro’nun iktidarda kalmasının bedeli Venezuelalılar açısından her gün biraz daha ağırlaşacak, diğer yandan Maduro iktidardan düşerse Bolivarcı Devrim’in tüm kazanımlarını süpürmeye yönelik çok sancılı bir dönüşüm süreci yaşanacak.
Son beş yıldır tarihinin en büyük kriziyle boğuşan Venezuela, Trump’ın yeni muhalefet lideri Juan Guaidó’yu “geçici başkan” olarak tanımasının ardından yeni bir krizle karşı karşıya geldi. Bu noktaya nasıl gelindiğini anlayabilmek için, Chávez’in bıraktığı mirasın adım adım nasıl aşındığını görmek gerekiyor.
1) Petrol zengini bir ülke nasıl bu hale geldi?
Venezuela’nın içinde bulunduğu krizle ilgili anlaşılması gereken ilk nokta, petrol zengini bir ülkenin nasıl bu kadar büyük bir ekonomik iflasa sürüklendiği meselesi olmalı. Venezuela, 300 milyar varil ile dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip ülkesi, ancak petrol endüstrisi bu rezervleri kullanabilecek kadar güçlü değil. 266 milyar varille dünyanın en büyük ikinci rezervlerine sahip olan Suudi Arabistan günde 10 milyon varil petrol üretirken, Venezuela’da bu rakam ABD ambargosundan önce 3,5 milyon kadardı. ABD’nin Venezuela’ya ambargo uygulamaya başladığı Ağustos 2017’den bu yana ise petrol üretimi yüzde 60’lık bir düşüşle günde 2 milyon varile kadar geriledi.
Petrol endüstrisi maliyeti çok yüksek olan, her yıl milyarlarca dolar yatırım gerektiren ve Venezuela gibi çevre ülkeler açısından ekonomiyi dış yatırımlara bağımlı hale getiren bir sektör. Chávez’in amacı Venezuela’nın petrol üretimi ve ihracatında ABD’ye olan bağımlılığını kırmaktı, ancak petrolünün yaklaşık yüzde 80’ini ABD’ye satan bir ülke açısından bu hiç de kolay bir iş değildi. Chávez, Çin, Hindistan ve İran’la kurduğu stratejik ittifaklar sayesinde Venezuela’nın petrol ihraç ettiği pazarı çeşitlendirmeyi ve ABD’nin petrol ihracatındaki payını yüzde 40’lara kadar düşürmeyi başardı. Ancak Chávez 2013’te öldüğünde ABD hâlâ Venezuela’nın en büyük müşterisi konumundaydı.
Dolayısıyla Chávez’in miras bıraktığı “Bolivarcı Devrim” denilen sosyalizme geçiş sürecinin en zayıf yanı, petrol fiyatlarına bağımlı olmasıydı. “Misyon” adı verilen sosyal yardım politikalarıyla gecekondu mahallerinde (barrio) yaşayan en yoksul kesimlerin eğitim, sağlık ve barınma gibi ihtiyaçlarının karşılanması ve yeni bir toplumsal üretim ilişkisi kurmayı hedefleyen kooperatif modelinin temellerinin atılması, yüksek petrol gelirleri sayesinde mümkün olmuştu. Ancak 2013’ten itibaren emtia fiyatları hızla düşmeye başlayınca petrol fiyatlarındaki hızlı düşüş, gelirinin yüzde 95’i petrole dayanan Venezuela ekonomisi açısından çok büyük bir şok oldu. Enflasyon kısa süre içerisinde yüzde 18 binlere tırmandı, stokçuluk yüzünden temel gıda ürünlerine erişimde ciddi sıkıntılar ortaya çıktı ve bu şartlar altında muhaliflerin tırmandırdığı şiddetle birlikte Maduro iktidarında Venezuela çok derin bir kriz ve çatışma ortamının içine sürüklendi.
2) Maduro neden Kurucu Meclis oluşturdu?
Ülkenin içinde bulunduğu durumda iktidarda kalmak, Maduro açısından kısa sürede bir ölüm kalım meselesi haline geldi. Böyle bir ortamda Maduro’nun önceliği, Chávez’in bıraktığı mirası ve devrimin kazanımlarını korumaktansa kendi iktidarını güçlendirecek adımlar atmak oldu. Aralık 2015’teki parlamento seçimlerinde Demokratik Birlik Masası (MUD) altında birleşen sağ muhalefet mecliste çoğunluğu kazanınca Maduro da bir karşı hamle olarak parlamentonun yasama yetkisini elinden almaya çalıştı. Kurucu Meclis, bunun bir aracı olarak gündeme geldi. Maduro her ne kadar Kurucu Meclis’i yeni bir anayasa yazmak için oluşturduğunu açıkladıysa da, Chávez’in en önemli miraslarından biri olan 1999 Anayasası’nı neden ve nasıl değiştirmek istediği konusunda tatmin edici bir açıklamada bulunamadı. Katılımcı mekanizmalarla geliştirilen bir sürecin ürünü olan bu anayasa Latin Amerika’daki en demokratik anayasalardan biri ve Chavista’lar (Chávez yanlıları) tarafından da sahipleniliyor. Bu açıdan Maduro’nun referanduma gitmeden Kurucu Meclis oluşturma kararı alması, eski Adalet Bakanı Luisa Ortega gibi Chavista’lar tarafından da büyük bir tepkiyle karşılandı. Ancak Maduro bu tepkilere rağmen Temmuz 2017’de Kurucu Meclis’in üyelerini belirlemek için seçime gitti ve yüzde 41 katılım oranıyla gerçekleşen seçimler sonucunda ortaya sadece Maduro yanlılarından oluşan bir Kurucu Meclis çıktı.
3) ABD neden ekonomik yaptırım uygulamaya başladı?
Sağ muhalefetin liderliğindeki Ulusal Meclis’in yetkilerini askıya alan Kurucu Meclis, Maduro’nun meşruiyetinin sorgulanmasına yol açtı. Böylelikle Chávez iktidarından bu yana Venezuela’da rejimin değişmesi yönünde baskı yapan ve ülkedeki muhalifleri NED (Demokrasi için Ulusal Fon) aracılığıyla destekleyen ABD için büyük bir fırsat doğmuş oldu. Ağustos 2017’de Trump yönetimi, ABD’nin “Venezuela’daki tek meşru demokratik kurum” olarak Ulusal Meclis’i tanıdığını ve meclisin çalışmasını engelleyen Maduro hükümetine yönelik ekonomik yaptırımlar uygulamaya başlayacağını açıkladı. Öncelikle petrol sektörüne yönelik bir ambargo uygulandı ve bir yıl içerisinde Venezuela 6 milyar dolar gelir kaybına uğradı. Bu durum ülkedeki açlık ve kıtlık sorununu da tetikliyor ve ilaçlara erişim sıkıntısıyla gelişen sağlık krizinin büyümesine yol açıyor. Maduro, “Savaşta yeni bir dönem başlıyor. Bu Kurucu Meclis’le artık topyekûn savaşın içindeyiz” demişti. Gerçekten de öyle oldu. ABD’nin yaptırımlarının ardından ülkedeki mevcut kriz, Venezuelalıların hayatını tehdit eden bir savaşa dönüştü.
4) Kendisini “geçici başkan” ilan eden muhalefet lideri kim?
Maduro’nun 10 Ocak’taki yemin töreninden bir hafta önce, 5 Ocak’ta göreve başlayan yeni Meclis Başkanı Juan Guaidó 35 yaşında, orta sınıftan gelen, öğrenci hareketinin içinde kendini göstermiş genç bir lider. Özellikle 2007’de Chávez’in anayasal değişiklik için gerçekleştirdiği referandum sürecinde gelişen öğrenci hareketinde öne çıktı. Bu noktada Chávez iktidara geldiğinde sadece 15 yaşında olan Guaidó’nun çok erken bir yaşta Chávez karşıtı (anti-Chavista) hareketin içinde örgütlendiğine dikkat çekmek gerekiyor. Bu açıdan Venezuela’da görmeye alışık olduğumuz üst sınıftan gelen, yurt dışında, nezih üniversitelerde eğitim almış elit muhalefet liderlerinden farklı bir profili var.
Guaidó, bu kadar genç bir yaşta Ulusal Meclis’in başına geçebilmesini muhalefet cephesini oluşturan MUD içindeki belirli pazarlıklara borçlu. MUD içinde iki ana hattan söz edebiliriz. Bir yanda 2013’teki başkanlık seçimlerinde Maduro’ya karşı yarışmış ve kıl payı kaybetmiş olan Henrique Capriles’in temsil ettiği diyalog yanlısı bir grup, diğer yanda ise Maduro’nun seçimle gitmeyeceğine inanan ve sürekli şiddeti kışkırtarak iktidara karşı bir “yıpratma savaşı” veren, Leopoldo López’in temsil ettiği bir grup var. Meclisin yeni başkanı Guaidó da daha baskın olan bu ikinci grupta yer alıyor.
2002’de Chávez’e karşı darbe girişimini desteklemiş olan, 2014’te ise Maduro karşıtı gösterileri örgütleyen ve sokak çatışmalarını kışkırtan Leopoldo López, Ağustos 2017’den bu yana ev hapsinde bulunuyor ve ülkedeki en etkili muhaliflerden biri olarak öne çıkıyor. Leopoldo López’in 2009’da kurduğu Voluntad Popular (Halk İradesi) partisinin kurucu üyelerinden olan Guaidó, meclisin başına geçer geçmez Maduro’ya karşı darbeyi kışkırtan söylemlerde bulunarak pozisyonunu açıkça belli etti. Guaidó, “gaspçı” olarak tanımladığı Maduro’nun ülkedeki anayasal düzeni gasp ettiğini söyledi ve “Venezuela halkı, ordu ve uluslararası toplum bizi iktidara taşımalıdır” diye konuştu. Guaidó ayrıca, Pérez Jiménez diktatörlüğünün 1958’de devrildiği gün olan 23 Ocak’ta Maduro iktidarına karşı halkı sokağa çıkmaya ve büyük bir protesto gösterisi yapmaya çağırdı. Buna karşın Maduro da “Venezuela halkı bütün bu girişimlere nasıl cevap vereceğini biliyor” diyerek meydan okudu. Bu kadar kritik bir noktada Trump’ın, protestolar sırasında kendisini ülkenin “geçici başkanı” ilan eden Guaidó’yu resmen tanıması ise krize ayrı bir boyut kazandırdı.
5) Trump’ın Guaidó’yu “geçici başkan” olarak tanıması ne anlama geliyor?
2002’deki Chávez’e yönelik darbe girişiminden bu yana ABD’nin Venezuela’ya yönelik politikalarında öne çıkan darbe yanlısı bir tutum vardı. ABD yönetiminin darbe girişiminden haberdar olduğuna dair bazı CIA belgeleri ortaya çıkmış ve NED darbe yanlısı muhalifleri fonlamaya devam etmişti. Bugün Trump’ın orduyu göreve çağırarak açıkça darbeyi kışkırtmış olan Guaidó’yu devlet başkanı olarak tanıması, bunların hepsinden daha vahim bir duruma yol açıyor. Trump, ABD’nin Venezuela’daki darbecilere olan desteğini açıkça ilan etmiş oldu.
Bu çok riskli ve tehlikeli bir adım. Maduro’nun meşruiyeti sorgulanıyor olabilir ama bu, darbe girişimini ya da darbeci söylemleri meşru hale getirmemeli. Bunun yerine Maduro’yu meclisi tanımaya ve muhalefetle uzlaşmaya zorlayacak girişimlerde bulunulmalıydı. Maduro’yu istifaya zorlayan baskı mekanizmaları sorunu derinleştirmekten başka bir işe yaramadı.
Venezuela’da ordunun üst kademeleri Bolivarcı askerlerden oluştuğu için darbe ihtimali zayıf görünüyor ve Maduro da arkasındaki halk desteğine dayanarak olası bir darbe girişiminden aynı Chávez gibi kurtulabileceğini düşünüyor. Oysa Venezuela eski Venezuela değil, Maduro da Chávez değil. Olası bir darbe girişimi karşısında Chavista’lar elbette Maduro’yu savunacaktır ancak ülkenin hâlihazırda içinde bulunduğu kargaşa ve şiddet ortamı göz önünde bulundurulduğunda böyle bir girişimin, sonucu ne olursa olsun çok kanlı olacağı da açık. Trump’ın ekonomik ambargo uygulayarak ve Guaidó’yu resmen tanıyarak aldığı pozisyon, Venezuelalılar için ölüm fermanından başka bir şey değil.
6) Guiadó’yu başka hangi ülkeler tanıyor?
ABD’nin bir ülkeye yaptırım uygulamasının, bir ülkedeki siyasi otoriteyi tanımamasının sonuçları çok ağır oluyor. Venezuela’ya yönelik yaptırımların ardından ABD’yi AB ve Kanada izlemiş, krizi çözmek için kurulan Lima Grubu’nun üyeleri de Maduro’yu tanımadıklarını ve Venezuela’ya ekonomik yaptırımlar uygulayacaklarını açıklayan bir deklarasyon yayınlamışlardı. Trump’ın Guiadó’yu resmen tanımasının ardından da yine AB ve Kanada’nın yanı sıra Lima Grubu üyeleri olan Arjantin, Brezilya, Şili, Kolombiya, Kosta Rika, Guatemala, Honduras, Panama, Peru ve Paraguay gibi Latin Amerika ülkeleri de Guiadó’yu tanımakta gecikmediler. Lima Grubu ülkelerinden sadece sosyalist Obrador hükümetinin iktidarda bulunduğu Meksika, grubun deklarasyonuna katılmadığı gibi Guiadó’nun tanınmasına da karşı çıkarak bunun bir egemenlik ihlali olduğunu ve tarafsız kalacağını açıkladı.
Bu tabloda Maduro’nun kendi bölgesinde bile ne kadar yalnızlaştığını açıkça görmek mümkün. 21’inci yüzyıl başlarında Latin Amerika’da hâkim olan sol rüzgâr çoktandır tersine döndüğü için bugün Maduro’yu destekleyenler arasında sadece Küba ve Bolivya kaldı. Bölge dışından ise Rusya, İran, Çin ve Türkiye gibi ülkeler Maduro’nun destekçileri olarak öne çıkıyor.
7) Türkiye’nin krizdeki pozisyonu nedir?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Maduro’yu arayarak desteğini ilettiğini, sözcüsü İbrahim Kalın’ın attığı tweet’ten ve Maduro’nun yaptığı açıklamadan öğrendik. Ayrıca AKP Sözcüsü Ömer Çelik de Guiadó’nun tanınmasını gayrimeşru bir eylem ve Venezuela halkına yapılmış bir hakaret olarak tanımladı. Ancak dikkat edilirse Rusya’dan gelen ilk tepkiler Türkiye’ye göre çok daha sert. Rus Dışişlerinden ve Kremlin’den yapılan açıklamalar, Maduro’ya tam destek vermekle kalmıyor, aynı zamanda ABD’yi askerî bir müdahaleye karşı açıkça uyarıyor. Erdoğan da mutlaka açıklama yapacaktır ancak bir kriz anında durumun gidişatı beklenmeden verilen ilk tepkiler ipucu vermesi açısından daha önemli.
Türkiye’nin son dönemde Venezuela ile yakın ilişkiler geliştirmesinde belirleyici olan esas unsur, ABD ile olan müttefiklik üzerine kurulu geleneksel ilişkisinde bazı krizler yaşamasıydı. Ancak son dönemde Türkiye-ABD ilişkileri her zaman göründüğü gibi olmayan, çok muğlak bir zeminde ilerliyor. Dolayısıyla Türkiye’nin Venezuela’ya verdiği desteğin daha çok söylem düzeyinde kaldığını, iki ülke arasında gelişen ticari işbirliği dışında bu desteğin güçlü bir siyasi karşılığı olmadığını görmek gerekiyor. Başka bir ifadeyle, kendisi de bir darbe girişimine maruz kalmış olan Erdoğan (içeride kendi pozisyonunu güçlendirmek için) elbette Maduro’yu ülkesini karıştıran bir “üst akıla” karşı destekleyecektir ancak Türkiye’nin siyasi pozisyonunu belirleyen son kertede ABD ile ilişkileri olacaktır.
8) Venezuela’yı ne bekliyor?
Maduro’nun ilk tepkisi ABD ile diplomatik ilişkileri kesmek ve diplomatların ülkeyi terk etmesini istemek oldu. Ancak ABD bu kararı tanımıyor. Dolayısıyla Venezuela’yı öncelikli olarak bir dizi diplomatik kriz bekliyor. Diğer yandan Maduro’nun Guiadó başta olmak üzere bazı muhalefet liderleri hakkında tutuklama emri vereceği, buna karşılık ABD’nin yeni yaptırımları devreye sokacağı yönünde beklentiler var. Bütün bunlar Venezuela’da artık diyalogdan yana hiçbir umut kalmadığını, krizin bundan sonraki süreçte daha da derinleşeceğini gösteriyor. Hem Maduro yanlılarının hem de muhalefetin sokağa çıkmasıyla ülkedeki şiddet olayları da hızla artacaktır. Maduro’nun bu koşullara direnmesi gerçekten çok zor, ancak burada esas tehdit altında olan, Maduro iktidarı değil, Chávez’in bıraktığı Bolivarcı Devrim mirası, daha doğrusu o mirastan geriye kalanlar.
Maduro, bugüne kadar attığı adımlarla tercihini “ne pahasına olursa olsun” iktidarda kalmaktan yana kullandı. Ancak bu tercih, devrimin kazanımlarını riske attığı gibi Maduro’nun da meşruiyetini büyük ölçüde kaybetmesine yol açtı. Kurucu Meclis’i oluşturarak Trump’ın eline çok büyük bir koz veren Maduro, ülkesinin ambargo altında ezilmesi karşısında çaresiz kaldı. Bugün Venezuela o kadar büyük bir uçurumun eşiğinde ki, bir yandan Maduro’nun iktidarda kalmasının bedeli Venezuelalılar açısından her gün biraz daha ağırlaşacak, diğer yandan Maduro iktidardan düşerse Bolivarcı Devrim’in tüm kazanımlarını süpürmeye yönelik çok sancılı bir dönüşüm süreci yaşanacak. Böyle bir çıkmazın içinde Venezuela’nın geleceği epey karanlık görünüyor.
*Arş. Gör., Selçuk Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü
9 HAZİRAN 2018 CUMARTESİ
Kızım Sana Söylüyorum Gelinim Sen Anla!.. "TÜMER DİYOR Kİ!.." Gazeteci, Araştırmacı - Yazar, ZEKERİYA TÜMER
TÜMER DİYOR Kİ:
KIZIM SANA SÖYLÜYORUM
KIZIM SANA SÖYLÜYORUM
GELİNİM SEN ANLA!..
Sevgili okurlar; bu yazımı dikkatle okumanızı isterim.
Nedeni ise; bu yazının, Venezuela’daki yaşam ile ülkem deki yaşamın birbirine benzemeye başlayıp başlamayacağı hususunda görüşlerinizin oluşmasına yardımcı olacağı kanısındayım.
Bir Güney Amerika ülkesi olan Venezuela İspanyol kolonicilerinin yerleştikleri ilk bölgelerden biridir.
Resmi adı Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti’dir. Venezuela halkı kolonicilere karşı uzun süren bir bağımsızlık mücadelesi vermiştir.
Ancak ülke, 1522 yılından 1821 yılına kadar İspanyol yönetiminde kalmıştır. Ünlü komutan Simon Bolivar önderliğinde Venezuela, Ekvador, Kolombiya, Panama ve Peru, Büyük Kolombiya adıyla bağımsızlığını kazanmıştır.
Tam bağımsızlığını 1830 yılında kazanan Venezuela, o günden bugüne birçok siyasi krizle karşılaşmıştır. Askeri darbeler, ekonomik krizler, otokrasiler ve isyanlar ülkenin kaderi haline gelmiştir.
Bunun yanında ülke dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip olmasına rağmen bugünkü diktatör sayesinde halk açlık ve sefalet içerisinde yaşamaktadır.
(Karakas’ta bulunan Türk Büyükelçiliği Calle Kemal Atatürk no: 6 Quinta Turquesa, Valle Arriba, 1061 Caracas, Venezuela adresindedir. Mustafa Kemal Atatürk Venezuela’da da tanınmaktadır.)
Gelelim asıl konuya:
Sevgili okurlar; bu yazımı dikkatle okumanızı isterim.
Nedeni ise; bu yazının, Venezuela’daki yaşam ile ülkem deki yaşamın birbirine benzemeye başlayıp başlamayacağı hususunda görüşlerinizin oluşmasına yardımcı olacağı kanısındayım.
Bir Güney Amerika ülkesi olan Venezuela İspanyol kolonicilerinin yerleştikleri ilk bölgelerden biridir.
Resmi adı Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti’dir. Venezuela halkı kolonicilere karşı uzun süren bir bağımsızlık mücadelesi vermiştir.
Ancak ülke, 1522 yılından 1821 yılına kadar İspanyol yönetiminde kalmıştır. Ünlü komutan Simon Bolivar önderliğinde Venezuela, Ekvador, Kolombiya, Panama ve Peru, Büyük Kolombiya adıyla bağımsızlığını kazanmıştır.
Tam bağımsızlığını 1830 yılında kazanan Venezuela, o günden bugüne birçok siyasi krizle karşılaşmıştır. Askeri darbeler, ekonomik krizler, otokrasiler ve isyanlar ülkenin kaderi haline gelmiştir.
Bunun yanında ülke dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip olmasına rağmen bugünkü diktatör sayesinde halk açlık ve sefalet içerisinde yaşamaktadır.
(Karakas’ta bulunan Türk Büyükelçiliği Calle Kemal Atatürk no: 6 Quinta Turquesa, Valle Arriba, 1061 Caracas, Venezuela adresindedir. Mustafa Kemal Atatürk Venezuela’da da tanınmaktadır.)
Gelelim asıl konuya:
Venezuela Dünyanın en zengin Petrol rezervine sahiptir.
Suudi Arabistan’ın bile 265 milyar varil petrol rezervi varken, Venezuela’nın 295 milyar varil petrol rezervi var.
O halde bu halkın Kanadalılar kadar müreffeh bir hayat yaşamaları gerekirken, iktidarı ele geçirmiş bulunan Diktatör Maduro sayesinde açlık, yoksulluk ve perişanlık içerisinde yaşamasına ne demek gerek!..
Çünkü Venezüella başkanlık sistemi ile yönetilmektedir.
Başkanlık sistemi böyle bir şey midir?
İnşallah bizdeki Başkanlık sistemi netice de Venezuela’dakine benzemez.
Hugo Chavez 1998 yılında Başkan seçilmişti.
Başkan, kendisine taraftar toplamak ve kendisini sevdirmek için yoksul, cahil ahaliyi seçmişti. Onlara gıda kolileri dağıtıyor, gariban mahallelere sağlık ocağı açıyor, devletin kaynaklarını istediği gibi kullanıyordu.
Cahil ve yoksul halk Hugo Chavez’i halkın kurtarıcısı olarak görmeye başlamışlardı.
Hugo iktidarının daha da sağlam zeminlere oturması için zaman kolluyordu. Zamanı geldi, Anayasayı değiştirip istediği hukuki değişiklikleri yaparak gücü eline geçirdi. Artık onun Başkanlıktan indirilmesi mümkün değildi. Bundan sonra, yoksul ve cahil halkın onu sevip sevmemelerinin de önemi yoktu.
Şimdi sıra karşısındaki muhalefete gelmişti.
Muhalefeti susturdu, iş dünyasına yaptığı baskı ile onları sustalı maymuna çevirdi. Basını kontrolü altına aldı. Baskı gittikçe artıyordu.
Ülkeden 1.5 milyon insan bu baskıya dayanamayarak kaçtı.
Kendisini alkışlatabilmek için twitir’den kendisini takip eden üç milyonuncu takipçisine ev hediye ediyordu.
Petrol geliri halkın refahına kullanılmıyor, kendisinin ve yandaşlarının kasalarına akmaya başlamıştı.
Yaptığı yanlış hareketler ve zulümler neticesinde Allah onun cezasını verecekti. Verdi de. Kansere yakalandı. Küba’ya sık sık giderek tedavi olmaya çalıştı.
Ancak, öleceğini bilmesine rağmen halkın refahını düşüneceğine kendisinden daha beter olan otobüs şoförü, lise mezunu Maduro’yu halefi seçti. Sendikacılıktan gelen Maduro Chavez’in sağ kolu olmuştu.
Bütçe dâhil, tüm yetkilerini başkan yardımcısı Maduro’ya devretmişti.
Üniversite mezunu olmayan biri devlete başkan olabilir mi?” diye eleştirildiğinde… Chavez “neden olmasın” diyordu.
“iktidar halkındır, elitler-seçkinler istemesede otobüs şoförü başkan olur” diyordu.
Chavez öldü, otobüs şoförü Maduro geçici olarak başkan oldu.
Nisan 2013’te yeniden başkanlık seçimi yapıldı, başkanlık imkanlarını sonuna kadar kullanan Maduro, yüzde 50.6 oyla kıl payı kazandı. Rakibi yüzde 49.1 almıştı.
Seçimde şaibe olduğunu, oyların çalındığını elbette herkes biliyordu ama itirazlardan netice alınamadı. Çünkü seçim kurulu, yargı, komple Maduro’nun kontrolündeydi. Toplum kabak gibi ikiye bölündü.
Protesto gösterileri başlayınca, halka ateş açıldı.
Harvard mezunu muhalefet lideri tutuklandı.
Suudi Arabistan’ın bile 265 milyar varil petrol rezervi varken, Venezuela’nın 295 milyar varil petrol rezervi var.
O halde bu halkın Kanadalılar kadar müreffeh bir hayat yaşamaları gerekirken, iktidarı ele geçirmiş bulunan Diktatör Maduro sayesinde açlık, yoksulluk ve perişanlık içerisinde yaşamasına ne demek gerek!..
Çünkü Venezüella başkanlık sistemi ile yönetilmektedir.
Başkanlık sistemi böyle bir şey midir?
İnşallah bizdeki Başkanlık sistemi netice de Venezuela’dakine benzemez.
Hugo Chavez 1998 yılında Başkan seçilmişti.
Başkan, kendisine taraftar toplamak ve kendisini sevdirmek için yoksul, cahil ahaliyi seçmişti. Onlara gıda kolileri dağıtıyor, gariban mahallelere sağlık ocağı açıyor, devletin kaynaklarını istediği gibi kullanıyordu.
Cahil ve yoksul halk Hugo Chavez’i halkın kurtarıcısı olarak görmeye başlamışlardı.
Hugo iktidarının daha da sağlam zeminlere oturması için zaman kolluyordu. Zamanı geldi, Anayasayı değiştirip istediği hukuki değişiklikleri yaparak gücü eline geçirdi. Artık onun Başkanlıktan indirilmesi mümkün değildi. Bundan sonra, yoksul ve cahil halkın onu sevip sevmemelerinin de önemi yoktu.
Şimdi sıra karşısındaki muhalefete gelmişti.
Muhalefeti susturdu, iş dünyasına yaptığı baskı ile onları sustalı maymuna çevirdi. Basını kontrolü altına aldı. Baskı gittikçe artıyordu.
Ülkeden 1.5 milyon insan bu baskıya dayanamayarak kaçtı.
Kendisini alkışlatabilmek için twitir’den kendisini takip eden üç milyonuncu takipçisine ev hediye ediyordu.
Petrol geliri halkın refahına kullanılmıyor, kendisinin ve yandaşlarının kasalarına akmaya başlamıştı.
Yaptığı yanlış hareketler ve zulümler neticesinde Allah onun cezasını verecekti. Verdi de. Kansere yakalandı. Küba’ya sık sık giderek tedavi olmaya çalıştı.
Ancak, öleceğini bilmesine rağmen halkın refahını düşüneceğine kendisinden daha beter olan otobüs şoförü, lise mezunu Maduro’yu halefi seçti. Sendikacılıktan gelen Maduro Chavez’in sağ kolu olmuştu.
Bütçe dâhil, tüm yetkilerini başkan yardımcısı Maduro’ya devretmişti.
Üniversite mezunu olmayan biri devlete başkan olabilir mi?” diye eleştirildiğinde… Chavez “neden olmasın” diyordu.
“iktidar halkındır, elitler-seçkinler istemesede otobüs şoförü başkan olur” diyordu.
Chavez öldü, otobüs şoförü Maduro geçici olarak başkan oldu.
Nisan 2013’te yeniden başkanlık seçimi yapıldı, başkanlık imkanlarını sonuna kadar kullanan Maduro, yüzde 50.6 oyla kıl payı kazandı. Rakibi yüzde 49.1 almıştı.
Seçimde şaibe olduğunu, oyların çalındığını elbette herkes biliyordu ama itirazlardan netice alınamadı. Çünkü seçim kurulu, yargı, komple Maduro’nun kontrolündeydi. Toplum kabak gibi ikiye bölündü.
Protesto gösterileri başlayınca, halka ateş açıldı.
Harvard mezunu muhalefet lideri tutuklandı.
Bizzat başkan Maduro tarafından “kendisinin başkanlığını kabul etmeyenlere konuşma yasağı” getiren yasa teklifi kabul edildi…
Muhalefete kanunen konuşma yasağı getirildi.
Başkanlık yetkilerini daha da arttıran yasalar çıkarttı.
Mesela, petrol ve madenler konusunda meclise sormadan karar verme yetkisini kendisine aldı!
Yandaş medya oluşturdu, şu anda Maduro haricinde hiçbir şey yazmıyorlar, televizyonlarda devamlı Maduro konuşuyor.
Muhalif medyayı susturdu, yayınlarını beğenmediği televizyon kanallarını kablolu kanaldan çıkardı.
20 milyon kişiye 120 bin ton gıda kolisi dağıttı.
Temel ihtiyaç maddeleri karaborsaya düşmeye başlayınca, başkanlık bünyesinde komisyon kurdu, kıtlığın sebebinin araştırılmasını istedi. Yandaş komisyon araştırdı. Buldukları sebebe gülmemek mümkün değil?
“Halkımızın yüzde 95’i günde dört – beş öğün yemek yiyor, bu nedenle tüketim maddelerinde sıkıntı yaşanıyor” sonucunu buldular.
Kıtlığın sebebi halkın çok yemesiymiş! Yiyecek bulamayan halk nasıl 4-5 öğün yemek yiyor, düşünmek gerek.
Başkanın sorumluluğu, kusuru yokmuş!
Başkan ve yanındaki uşakları mükemmel sofralarda tıka basa yerlerken, israf ederlerken onların kusuru yok, aç olan halkın yemesi suç.
2015 te parlamento seçimi yapıldı. Maduro her türlü hileyi yaptı, ama hezimete uğramaktan kurtulamadı.
Muhalefet ezici çoğunlukla kazandı. Muhalefet parlamentoyu kazandı ama… Başkan hala Maduro’ydu. Ordu, polis, yargı, onun elindeydi. Hükümeti hala o kuruyordu.
Meclis çoğunluğunu ele geçiren muhalefet, 2019 da yapılması gereken başkanlık seçimlerinin öne çekilmesi için, erken seçim talebinde bulundu. Başkan reddetti!
Bunun üzerine, erken seçime gidilmesi konusunda referandum yapılması için anayasal süreç başlatıldı.
Anayasaya göre, referanduma gidilmesi için seçmenin yüzde 20’sinden imza toplandı. Nafile…
Başkanın emrindeki seçim kurulu, imzaları kabul etmedi, referandum falan yapamazsınız dedi, kesti attı!
Muhalefet bir başka yol aradı, meclisten, Maduro’nun başkanlıktan azledilmesini talep eden karar çıkarıldı.
Tüm üyeleri Maduro tarafından seçilen Anayasa Mahkemesi bu kararı reddetti.
Meclisin azil talebinin anayasaya aykırı olduğu açıklandı!
Bunlar yetmezmiş gibi, Aragua eyaletinin valisini, kendisine başkan yardımcısı yaptı. Bu herif “uyuşturucu baronu” olarak tanınıyor!
Eğer Maduro da Chavez gibi ölürse, 2019’a kadar ülkeyi bu arkadaş yönetecek.
Netice?
Şu anda Venezuela’da enflasyon yüzde 700 olmuş. Bu sene yüzde 16 bin’e çıkması bekleniyormuş. Alışverişlerde kredi kartı geçmiyormuş. Hükümet devalüasyonla eriyen banknotları tedavülden kaldırıp, yerine yenilerini sürmek istemiş, para bulamamış! Asgari ücrete güya yüzde 50 zam yapılmış, 40 bin bolivar olmuş. 40 bin bolivar ne ediyor biliyor musunuz, 15 dolar ediyor. Et, un, şeker, pirinç, süt karaborsa satılıyor. Ekonomik kriz gittikçe büyüyor. Öğretmen maaşı 65 dolar, asgari ücret 35-40 dolar.
Elektrikler, sular kesiliyor. Halk gittikçe yoksulluğa ve sefalete doğru sürükleniyormuş.
Ekmek için bile kuyruk varmış, marketler saldırıya uğruyor, yağmalanıyormuş. Hal böyleyken, zengin daha da zengin oluyormuş. Eczane rafları boşalmış, ilaç sıkıntısı çekiliyor, sağlık sistemi çökmüş. Ameliyat malzemesi kalmamış. Yeni doğan bebek ölümleri rekor seviyeye ulaşmış. Bebek bezleri, petler karaborsaya düşmüş.
İthalat bıçak gibi kesilmiş, alt tarafı diş macunu almak isteyen, normal fiyatının yüz misli ödemek zorunda kalıyormuş. Günde 18 saate varan elektrik kesintileri yapılıyor, yeterli elektrik üretilemediği için, kamu kurumları haftada beş gün tatil ediliyor, sadece pazartesi ve Salı çalışıyor, özel sektör haftalık izin gününü üçe çıkarmış.
Şehirlerde günde sekiz saat su kesintisi yapılıyormuş.
Fuhuş patlamış. Suç patlamış, her dakika bir cinayet işlenir hale gelmiş. Sokaklarda yol kesmek, soygun yapmak, adam kaçırıp fidye istemek nerede ise yasal hale gelmiş.
Gasp öyle hale gelmiş ki, insanlar cep telefonları ile sokağa çıkmaktan korkar hale gelmişler, evlerinde konuşmayı tercih ediyorlarmış. Sosyal hayat durmuş. Sinema yok, tiyatro yok, konser yok, hava kararınca korkusundan herkes evine koşuyor, binaların girişlerinde kilitli kapılar, evlerin girişinde, koridorlarda kilitli kapılar, 10.cu ve 20.ci katın pencereleri bile demirli evlerine girip, kapılarını kilitleyerek oturur duruma gelmişler.
Akşam olunca sokaklar sessiz.
Karayolları, limanlar ve havalimanları ordu kontrolünde tutuluyor.
Açlık çekenler tarafından basılan bir çiftlikte büyük baş bir hayvanın sopalarla öldürülmeye çalışılmasının görüntüleri de ülkede büyük yankı uyandırdı. Öldürülen sığırdan bir parça et alabilmek için çakallar gibi halk sığıra saldırıyor ve bir parça et kaparak ailelerinin kursağına et girmesi için çabalıyorlar.
Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro ise dünyanın en zengin ham petrol rezervlerinin bulunduğu ülkesinin insani faciaya sürüklendiğine dair haberlerin uydurma olduğunu söylüyor.
Halen gerçekleri göremeyen Maduro, kendisini ve yandaşlarını düşünmekte halkın perişanlığı umurunda olmamaktadır.
Halk yiyecek bulabilmek için marketlere saldırmakta, hırsızlık, fuhuş gittikçe artmaktadır.
Muhalefet bütün gücü ile uğraşmakta Maduro’yu devirebilmek için, ancak Başkan hala Başkanlığı’na devam etmektedir.
Sevgili okurlar, bilemiyorum, bu yazı sizlere bir şeyler anlatabildi mi?
Demokrasisi olmayan ülkelerin akıbetleri bu olmaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün temelini sağlam olarak attığı, 10 yılda yoksul halkı refaha ulaştırdığı ülkemizin bugün geldiği durum normal midir?
Amaç nedir?
Yapılmak istenen nedir?
Tek adama bu denli büyük haklar verildiği zaman, ülkenin geleceğinin ne hale geleceğini düşünmek zorundayız!.
İşte bu nedenle 24 Haziran seçimleri çok önemli.
İnşallah ülkemizde Venezuela gibi bir başkanlık sistemi söz konusu olmaz.
Şunu da herkesin çok iyi bilmesi gerek, Türk halkı Venezuela halkına benzemez, çoğunluk Mustafa Kemal’in askerleridir. Bunu da kimse yabana atmasın. Adımlarını ona göre atsın.
Allah hakkımızda hayırlı olanı versin.
09.06.2018
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com
Not: Bu linklerden Venezuela hakkında daha detaylı bilgi edinebilirsiniz.
http://www.rotasizseyyah.com/venezuela-gercekleri.html
http://www.dw.com/tr/venezuelada-a%C3%A7l%C4%B1k-krizine-petrolle-%C3%A7are-aran%C4%B1yor/a-42148908
https://www.youtube.com/watch?v=CK_rYQ6jYr8
Muhalefete kanunen konuşma yasağı getirildi.
Başkanlık yetkilerini daha da arttıran yasalar çıkarttı.
Mesela, petrol ve madenler konusunda meclise sormadan karar verme yetkisini kendisine aldı!
Yandaş medya oluşturdu, şu anda Maduro haricinde hiçbir şey yazmıyorlar, televizyonlarda devamlı Maduro konuşuyor.
Muhalif medyayı susturdu, yayınlarını beğenmediği televizyon kanallarını kablolu kanaldan çıkardı.
20 milyon kişiye 120 bin ton gıda kolisi dağıttı.
Temel ihtiyaç maddeleri karaborsaya düşmeye başlayınca, başkanlık bünyesinde komisyon kurdu, kıtlığın sebebinin araştırılmasını istedi. Yandaş komisyon araştırdı. Buldukları sebebe gülmemek mümkün değil?
“Halkımızın yüzde 95’i günde dört – beş öğün yemek yiyor, bu nedenle tüketim maddelerinde sıkıntı yaşanıyor” sonucunu buldular.
Kıtlığın sebebi halkın çok yemesiymiş! Yiyecek bulamayan halk nasıl 4-5 öğün yemek yiyor, düşünmek gerek.
Başkanın sorumluluğu, kusuru yokmuş!
Başkan ve yanındaki uşakları mükemmel sofralarda tıka basa yerlerken, israf ederlerken onların kusuru yok, aç olan halkın yemesi suç.
2015 te parlamento seçimi yapıldı. Maduro her türlü hileyi yaptı, ama hezimete uğramaktan kurtulamadı.
Muhalefet ezici çoğunlukla kazandı. Muhalefet parlamentoyu kazandı ama… Başkan hala Maduro’ydu. Ordu, polis, yargı, onun elindeydi. Hükümeti hala o kuruyordu.
Meclis çoğunluğunu ele geçiren muhalefet, 2019 da yapılması gereken başkanlık seçimlerinin öne çekilmesi için, erken seçim talebinde bulundu. Başkan reddetti!
Bunun üzerine, erken seçime gidilmesi konusunda referandum yapılması için anayasal süreç başlatıldı.
Anayasaya göre, referanduma gidilmesi için seçmenin yüzde 20’sinden imza toplandı. Nafile…
Başkanın emrindeki seçim kurulu, imzaları kabul etmedi, referandum falan yapamazsınız dedi, kesti attı!
Muhalefet bir başka yol aradı, meclisten, Maduro’nun başkanlıktan azledilmesini talep eden karar çıkarıldı.
Tüm üyeleri Maduro tarafından seçilen Anayasa Mahkemesi bu kararı reddetti.
Meclisin azil talebinin anayasaya aykırı olduğu açıklandı!
Bunlar yetmezmiş gibi, Aragua eyaletinin valisini, kendisine başkan yardımcısı yaptı. Bu herif “uyuşturucu baronu” olarak tanınıyor!
Eğer Maduro da Chavez gibi ölürse, 2019’a kadar ülkeyi bu arkadaş yönetecek.
Netice?
Şu anda Venezuela’da enflasyon yüzde 700 olmuş. Bu sene yüzde 16 bin’e çıkması bekleniyormuş. Alışverişlerde kredi kartı geçmiyormuş. Hükümet devalüasyonla eriyen banknotları tedavülden kaldırıp, yerine yenilerini sürmek istemiş, para bulamamış! Asgari ücrete güya yüzde 50 zam yapılmış, 40 bin bolivar olmuş. 40 bin bolivar ne ediyor biliyor musunuz, 15 dolar ediyor. Et, un, şeker, pirinç, süt karaborsa satılıyor. Ekonomik kriz gittikçe büyüyor. Öğretmen maaşı 65 dolar, asgari ücret 35-40 dolar.
Elektrikler, sular kesiliyor. Halk gittikçe yoksulluğa ve sefalete doğru sürükleniyormuş.
Ekmek için bile kuyruk varmış, marketler saldırıya uğruyor, yağmalanıyormuş. Hal böyleyken, zengin daha da zengin oluyormuş. Eczane rafları boşalmış, ilaç sıkıntısı çekiliyor, sağlık sistemi çökmüş. Ameliyat malzemesi kalmamış. Yeni doğan bebek ölümleri rekor seviyeye ulaşmış. Bebek bezleri, petler karaborsaya düşmüş.
İthalat bıçak gibi kesilmiş, alt tarafı diş macunu almak isteyen, normal fiyatının yüz misli ödemek zorunda kalıyormuş. Günde 18 saate varan elektrik kesintileri yapılıyor, yeterli elektrik üretilemediği için, kamu kurumları haftada beş gün tatil ediliyor, sadece pazartesi ve Salı çalışıyor, özel sektör haftalık izin gününü üçe çıkarmış.
Şehirlerde günde sekiz saat su kesintisi yapılıyormuş.
Fuhuş patlamış. Suç patlamış, her dakika bir cinayet işlenir hale gelmiş. Sokaklarda yol kesmek, soygun yapmak, adam kaçırıp fidye istemek nerede ise yasal hale gelmiş.
Gasp öyle hale gelmiş ki, insanlar cep telefonları ile sokağa çıkmaktan korkar hale gelmişler, evlerinde konuşmayı tercih ediyorlarmış. Sosyal hayat durmuş. Sinema yok, tiyatro yok, konser yok, hava kararınca korkusundan herkes evine koşuyor, binaların girişlerinde kilitli kapılar, evlerin girişinde, koridorlarda kilitli kapılar, 10.cu ve 20.ci katın pencereleri bile demirli evlerine girip, kapılarını kilitleyerek oturur duruma gelmişler.
Akşam olunca sokaklar sessiz.
Karayolları, limanlar ve havalimanları ordu kontrolünde tutuluyor.
Açlık çekenler tarafından basılan bir çiftlikte büyük baş bir hayvanın sopalarla öldürülmeye çalışılmasının görüntüleri de ülkede büyük yankı uyandırdı. Öldürülen sığırdan bir parça et alabilmek için çakallar gibi halk sığıra saldırıyor ve bir parça et kaparak ailelerinin kursağına et girmesi için çabalıyorlar.
Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro ise dünyanın en zengin ham petrol rezervlerinin bulunduğu ülkesinin insani faciaya sürüklendiğine dair haberlerin uydurma olduğunu söylüyor.
Halen gerçekleri göremeyen Maduro, kendisini ve yandaşlarını düşünmekte halkın perişanlığı umurunda olmamaktadır.
Halk yiyecek bulabilmek için marketlere saldırmakta, hırsızlık, fuhuş gittikçe artmaktadır.
Muhalefet bütün gücü ile uğraşmakta Maduro’yu devirebilmek için, ancak Başkan hala Başkanlığı’na devam etmektedir.
Sevgili okurlar, bilemiyorum, bu yazı sizlere bir şeyler anlatabildi mi?
Demokrasisi olmayan ülkelerin akıbetleri bu olmaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün temelini sağlam olarak attığı, 10 yılda yoksul halkı refaha ulaştırdığı ülkemizin bugün geldiği durum normal midir?
Amaç nedir?
Yapılmak istenen nedir?
Tek adama bu denli büyük haklar verildiği zaman, ülkenin geleceğinin ne hale geleceğini düşünmek zorundayız!.
İşte bu nedenle 24 Haziran seçimleri çok önemli.
İnşallah ülkemizde Venezuela gibi bir başkanlık sistemi söz konusu olmaz.
Şunu da herkesin çok iyi bilmesi gerek, Türk halkı Venezuela halkına benzemez, çoğunluk Mustafa Kemal’in askerleridir. Bunu da kimse yabana atmasın. Adımlarını ona göre atsın.
Allah hakkımızda hayırlı olanı versin.
09.06.2018
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com
Not: Bu linklerden Venezuela hakkında daha detaylı bilgi edinebilirsiniz.
http://www.rotasizseyyah.com/venezuela-gercekleri.html
http://www.dw.com/tr/venezuelada-a%C3%A7l%C4%B1k-krizine-petrolle-%C3%A7are-aran%C4%B1yor/a-42148908
https://www.youtube.com/watch?v=CK_rYQ6jYr8
Çekincesiz "Rick Simpson Oil" ile çalışmayı tavsiye ederim, Dürüst Minnettarlığım, THC içeriğinin gücü çok yüksek olan yüksek kaliteli RSO Kenevir Yağı ile ölmekte olan hayatımı kurtardığı için Dr. Rick Simpson'a gidiyor. Birkaç yıl önce bana ölümcül bir akciğer kanseri teşhisi kondu, her türlü ilacı boşuna denedik ve hatta evde DIY Rick Simpson yağını kendimiz üretmeye çalıştık ama daha kötüsünden daha fazla zarar verdik, Ta ki Facebook'ta Kenevir Yağının bir kanser hastasını nasıl iyileştirdiğine dair bir gönderi gördüm, ardından Dr.Rick Simpson ile iletişime geçtiğimde denemeye karar verdim ve sorunumun her ayrıntısını ona açıkladım ve bana bu Kenevir Yağının iyileşeceğini söyledi Kanser sorunum ancak en kısa zamanda sipariş verebilirsem. Daha sonra satın almam için dozu hesapladı, hesapladığı dozajın sipariş ettiğim 60 gram yağ artı "30 gram bakım gerektirmeyen" olduğunu düşünüyorum. Önümüzdeki 48 saat içinde Kenevir Yağı için hemen sipariş verirsem, ilacın verileceği söylendi. Teslimat hizmetlerinden adım adım kapıma git, Hemen sipariş verdim, kullanım talimat kılavuzuyla birlikte tam olarak Dr. Rick Simpson tarafından söylendiği zaman teslim edildiğini gördüm, Bugün cesurca şunu söyleyebilirim. Kanser sorunu Hepsi Yüce Tanrı'ya, Dr. Rick Simpson'a ve o yıllarda yanımda olan sevgili karıma teşekkürler. Şimdi sağlıklı bir hayat yaşıyorum ve bu kısa tanıklığı paylaşmaktaki en büyük önceliğim bu Ölümcül Kanser Hastalığından muzdarip olanlar içindir, Lütfen sessizce ölmeyin, bugün bu Ölümcül Kanser Hastalığının bir tedavisi var. Daha fazla zaman kaybetmeden lütfen E-posta: cbdoilfort@gmail.com veya WhatsApp +1-781-656-7138 aracılığıyla Dr. Rick Simpson ile ("Rick Simpson Oil" RSO) ile iletişime geçin.
YanıtlaSilBugün, Rick Simpson Kenevir Yağı'nın büyüklüğünü ve ilacı satın almak isteyenler için Dr. Rick Simpson'a E-posta yoluyla: cbdoilfort@gmail.com veya WhatsApp +1-781-656-7138 aracılığıyla ulaşın.
Kenevir Yağı, Kanser Hastalığının ilacıdır. Kendi hayatınızı ve başkalarının hayatını kurtarın.