"ABD,
TÜRKİYE’YE ASKERİ MÜDAHALEDE BULUNACAK"
ABD Silahlı
Kuvvetler Akademisi Stratejik Araştırmalar Merkezi, ABD’nin küresel üstünlüğünü
kaybettiği gerçeğinden yola çıkarak kapsamlı bir rapor hazırladı. Bu rapora
göre kanlı ellerini tüm dünyaya bulayan ABD’nin yeni sinsi oyunların içinde
olduğu ortaya çıktı.TÜRKİYE’YE ASKERİ MÜDAHALEDE BULUNACAK"
ABD Silahlı Kuvvetler Akademisi Stratejik Araştırmalar Merkezi Rapor Yazdı. Öngördü, Öneride Bulundu ve Açıkladı!..
ABD Silahlı
Kuvvetler Akademisi Stratejik Araştırmalar Merkezi, ABD’nin küresel üstünlüğünü
kaybettiği gerçeğinden yola çıkarak, önümüzdeki 10 yılda kendi menfaatleri açısından
oluşabilecek riskler ve bunlara yönelik müdahale yöntemlerine ilişkin metotların
incelendiği kapsamlı bir rapor hazırladığı iddia edildi. Aydınlık’ın haberine
göre; (YENİ AKİT) Pentagon ve ABD ordusundaki kilit kurumlarla istişare
edilerek bir yılda hazırlanan rapor, yeni savunma konseptini oluşturmada
akademik bir çalışma niteliği taşıyor.
Türkiye ile
ilgili bölümlerin de yer aldığı raporda, öncelikli tehlikeler olarak Avrasya
cephesinde yaşanabilecek gelişmeler sayılıyor. Önümüzdeki 10 yılda yaşanacağı
öngörülen ve ABD için tehdit olduğu belirtilen 23 farklı gelişme için 8 farklı
müdahale yöntemi öneriliyor. Bu beklentilerden bir tanesi de Türkiye’de
bir “iç savaş”ın yaşanması. Bu durumun ise ABD’nin askeri bir müdahale ile
kontrol altına alacağı ileri sürülüyor.
KAYNAK: 1, YENI
AKIT
KAYNAK: 2, https://www.swe-turk.com/dunya-haberleri/acik-acik-soylediler-abd-turkiyeye-askeri-mudahalede-bulunacak.html
***
ABD’NİN TÜRKİYE’DE İÇ
ÇATIŞMA ÖNGÖRÜSÜ VE SURİYE’DE PKK/YPG’YE DESTEĞİ
ABD Özel
Kuvvetler Komutanı Orgeneral Raymond Thomas, Türkiye’nin, terör örgütü PKK ile
ilişkili görmesi sebebiyle YPG’ye “isim değiştirme” tavsiyesinde
bulunduklarını, bunun üzerine örgütün, adını “Suriye Demokratik Güçleri” (SDG)
olarak değiştirdiğini söyledi. Bu haber fikri takip ve bölgedeki
gelişmeleri gereği gibi izlemeyen Türk medyasında sanki yeni yapılan bir
değişiklikmiş gibi sunuldu, hatta hükümet yetkililerine de o şekilde soruldu,
onlar da o çerçevede cevap verdi. Halbuki bu isim değişikliği yaklaşık 2 yıl
önce Ekim 2015’te yapılan bir aldatmacaydı.
O zamanlarda
yazdığımız birçok yazıda ve TV programlarında SDG’nin YPG’yi maskelemek için
kurulan paravan bir örgüt olduğunu, sadece tabelada olacağını ve SDG’nin ana
omurgasının ve başının YPG olacağını ısrarla söylemiştik.
Ancak Türk hükümeti bunu
görmek istemedi.
Örneğin, Aralık
2015 sonunda YPG Tışrin barajı üzerinden Fırat’ın batısına geçtiğinde yani
Türkiye’nin kırmızıçizgisi ihlal edildiğinde ve fotoğraflarla YPG’nin geçmiş
olduğu gösterildiğinde bile Türk hükümeti YPG değil SDG geçti
söylemine sarıldı. Mayıs 2016’da Menbiç operasyonu başlamadan önce
Amerikan tarafı operasyonu SDG’nin yapacağını SDG içindeki YPG’li
sayısının çok az olacağını söylediğinde buna itimat edip Menbic operasyonunu
SDG’nin yapacağını kabullendi. Ne zamanki 15 Temmuz darbe girişimi oldu ve
peşinden Fırat Kalkanı operasyonu yapılmak zorunda kalındı işte onun devamında
ABD’nin Fırat Kalkanı harekâtını engelleme / durdurma girişimleri iyice
belirginleşince Türkiye’nin YPG konusundaki duruşu daha da sertleşti. Sertleşti
ancak bu durum ABD’nin YPG’yi esas alan planını değiştirtemedi.
Bu karşılıklı
gerginlik ve restleşme ortamı Fırat Kalkanı ile birlikte Rakka
operasyonunun gündeme gelmesi, ABD’nin Rakka için Türkiye değil PYD/YPG’yi
tercih etmesi peşinden YPG’yi düzenli ordu haline getirecek şekilde eğitim
vermesi, silah ve teçhizatlarla donatmasını engellemedi. İşte Amerikalı
generalin itirafı tam da bu zamanda geldi. Yani ABD YPG bağlamında hedefine
ulaştı. Hem YPG’ye desteğini sorunsuz yaptı ve yapıyor hem de Türkiye’yi PYD
bölgesine müdahale etmesini önlemiş oldu. Yani Amerikan itirafı herşey
bittikten sonra geldi.
Bu itiraf kadar
Amerikalı generalin olayı anlatış şekli de aslında Türkiye açısından çok can
acıtıcı. Çünkü Amerikalı general YPG’ye isim değişikliği yapın dediklerinde
YPG’nin SDG ile geldiğini ve ismin ortasına demokratik kelimesinin konmasını
överken gülerek anlatması adeta Türkiye ile dalga geçtiklerini de gösteriyor.
Peki bölgeyi iyi
takip eden az sayıda Türk uzmanın daha o günlerde bu isim değişikliğinin bir
aldatmaca olduğunu ortaya koymuş olmasına rağmen ABD neye güvenerek böyle bir
adım attı ve Türk hükümeti neden tepki göstermedi? Bunun ana nedeninin
Türkiye’nin bozulan karar alma sürecinde olduğunu düşünüyorum.
Türkiye 2011
seçimleri sonrası ve özellikle Başbakan Erdoğan’ın 2014’te Cumhurbaşkanı
olmasıyla birlikte kurumsal karar alma sürecini terk etti ve tek bir kişinin ve
danışmanlarının etkili olduğu karar alma sürecine sürüklendi. Bu durum uzun
soluklu politika ve stratejiler yerine anlık günlük kararları beraberinde
getirdi. ABD tarafı ise yerleşmiş kurumsal karar süreciyle Türk tarafını çok
detaylı analiz edip zayıf kuvvetli yanlarını, hassas noktalarını çok iyi tespit
edip onları istismar ettiklerini yönlendirdiklerini görüyoruz. Yani ABD Ekim
2015’te bu isim değişikliği yapıldığında Türk tarafının kabulleneceğini
öngörmüş olması büyük olasılıktır. Çünkü Türkiye Temmuz 2015’te İncirlik
Mutabakatıyla ABD’nin IŞİD stratejisine açık uçlu destek vermeyi kabul ettiğini
ortaya koymuş oluyordu. Çünkü Türk hükümeti Ekim 2014’te Kobani’de
YPG’ye havadan askeri destek indirilmesine, Peşmerge güçlerinin Türk
topraklarından geçerek Kobani’de YPG’ye destek vermesine onay vermişti.
ABD zımnen
Türkiye’yi onay verir pozisyona düşürdüğü bu gelişmelerle aslında sınırlarının
hemen güneyinde bir terör koridorunun oluşmasının da önünü açıyordu. Bu terör
koridorunun sadece koridor olarak kalmayacağı, sonrasında bir özerk bölgeye
dönüşeceği, bunun da Türk sınırlarının içine doğru genişleyeceği, Türkiye
içinde PKK kaynaklı yeni terör sarmallarının ve hatta Suriye’deki gibi fiilen
özerk bölgeler oluşturmak için toprak ele geçirme hedefli çatışmaların (bir
nevi iç çatışma) yaşanmasının önünü açmak olduğu çok aşikardı. Bu da
açıkça ABD’nin Türkiye’nin güvenliğiyle ve bekasıyla oynamak onu tehlikeye
düşürmekten başka bir şey değildir. Geçen hafta medyaya düşen Amerikan Kara Harp
Akademisinde hazırlanan bir raporda önümüzdeki 10 yıl içinde beklenen tehdit
değerlendirmelerinde “Türkiye’de bir iç çatışma
yaşanabileceği” seçeneğinin de ortaya konmasını bu bağlamda okumak lazım.
Bu durum Suriye
kuzeyinde PKK koridorunun oluşup özerk bir bölge yönetimine dönüşmesi
sonrasında etkisini kuzeye yani Türkiye’nin içine yönlendirmesiyle sonuçlanması
öncelikli sonuçlardan biri olacaktır. Bu da Türkiye’de PKK’nin özerk bölge
talebiyle yeni terör sarmalana başlaması ve Suriye kuzeyindeki başarı hikâyesini
Türkiye’de tekrar etmekten başka bir şey olmayacaktır. İşte ABD’nin
Türkiye’deki iç çatışma öngörüsü de tam da bununla ilgilidir. Bu nedenle,
ABD’nin şimdilerde PKK/YPG’yi düzenli orduya dönüştüren askeri yardımı ve bunu
yaparken de YPG’nin terörist kimliğini örtmek üzere DSG paravan kimliğini
sağlamasının müttefiklikle, ortaklıkla hiçbir ilgisi olmadığı gibi tam düşmanca
bir harekettir.
Hem NATO’da hem
de IŞİD karşıtı koalisyonda müttefik olan iki ülkeden lider konumdaki ABD’nin
kritik önemdeki müttefiki Türkiye’ye bu şekilde tehlikeye düşürmesi nasıl
açıklanır ve kabul edilebilir mi? ABD terörle mücadele ortak paydasında Türkiye
ile ortak mücadele yapacağını belirtip Türkiye ile yola çıkarken Irak ve
Suriye’deki nihai hedefinin ne olduğunu Türkiye’den sakladığını söylemeliyiz.
Böyle olunca da IŞİD’le mücadelede sona yaklaştıkça ve ABD’nin nihai hedefi
(IŞİD eliyle bölgenin dizaynı ve PKK üzerinden Kürdisatn oluşturma) açığa
çıktıkça Türkiye ile gerginliğin de arttığını görüyoruz.
ABD sahada Türkiye
aleyhinde askeri anlamda adımlar atarken Türkiye’nin aynı çerçevede yani askeri
alanda karşılık veremediğini görüyoruz.Bu muhtemelen yukarıda ifade ettiğimiz
şekilde ABD’nin Türkiye’nin imkan ve kabiliyetlerini zayıf kuvvetli yönlerini
çok analiz etmesinden ve değişik konularda Türk hükümetine karşı elindeki bazı
konuları şantaj olarak kullanmasından kaynaklanmaktadır. Bu da Türkiye’nin
hareket serbestisini ortadan kaldırmaktadır.
Örneğin, Türk
hükümeti YPG bağlamında YPG’ye yapılan askeri yardımlar Türkiye’ye kaşı
kullanılırsa kimseden izin almadan gereğini yaparız demesine ve o yardım
kapsamındaki silahların Türkiye içinde yakalanmış olmasına rağmen PYD bölgesine
hiçbir askeri operasyon yapmaması ya da nokta hedeflerin vurulmaması dikkat
çekicidir. Türkiye’deki her PKK saldırısından sonra, Suriye kuzeyinden
getirildiği belli olan her yakalan silahtan sonra Türkiye’nin Suriye
kuzeyindeki PKK/YPG hedeflerini vurmaması ABD ve PKK cephesinde Türkiye’nin bir
şey yapamayacak, askeri karşılık vermekten kaçınıyor değerlendirmesinin
güçlenmesine yol açıyor.
Suriye ve Irak
bağlamında hatta Avrupa ile yaşanan krizlerde burada anlatılması çok uzun
olacak önceki bazı gelişmeler maalesef Türkiye’nin caydırıcılığını kaybettiğini
ya da en azından Türk karar vericilerin yerinde ve zamanında askeri gücünü
kullanma, politik hamlelerini yapma insiyatifini kaybettiğini göstermektedir.
Bu durumun Amerikalılarca iyi analiz edildiğini söyleyebiliriz.
TÜRKİYEENSTİTÜSÜ
BAŞKANI:
CAHİT ARMAĞAN DİLEK
Dolayısıyla,
Türkiye’nin ABD’den korkmasından ziyade caydırıcılığını kaybettiğini bunun
temelinde de Türk karar vericilerin ülkenin milli güç unsurlarını ve T.C.nin
milli çıkarlarını iyi analiz edemediğini ve önceliklendiremediğini, Türkiye’nin
Rusya ile ABD arasında yalpalayan gelgitler yaratan politikasıyla birlikte
bütün bunların hatalı kararlara yol açtığını söylemek daha doğru olacaktır. Bu
bağlamda ABD başta olmak üzere Batı’nın bölge ve Türkiye üzerindeki planlarını
gördüğünü söyleyen Türkiye, ABD’nin IŞİD karşıtı mücadele aksamasın söylemine
aldırış etmeden kendi bekası ve güvenliğine ilk sıraya alarak Suriye
kuzeyindeki PKK/YPG’ye askeri karşılık vermeli, bunu da gecikmeden yapmalıdır.
Çünkü ABD’nin Türkiye’nin güvenliğini tehdit edecek şekilde PKK/YPG’ye verdiği
askeri desteğe karşılık Türkiye’de askeri cevap vermelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder