11 Şubat 2015 Çarşamba

Gazetecilik, Gazeteler, toplumun namusu, sessiz sözsüz yığınların sesi-soluğu ve "denetim unsuru" olarak MEDYA hakkında bir öngörü ve öz eleştiri!..

Gazeteci, devlet bekçisidir!
Richard Nixon’un yasadışı faaliyetlerini haberleriyle deşifre eden Amerikalı gazeteciler, 8 Ağustos 1974 günü Nixon’un ABD başkanlığından istifa açıklamasını televizyondan izliyorlar.
"OYSA!., Türkiye Cumhuriyetinde gazetecilik yaptığını sanan yüzlerce kişi, toplumu iliklerine kadar sömüren ve akla, hayale gelmeyecek her türlü yolsuzluk, hırsızlık, görevi ihmal ve suiistimali pervasızca yapan unsurlara karşı sessiz, tepkisiz, takipsiz ve duyarsız olmayı ve seyirci kalmayı tercih etmektedirler."
Süreli günlükler, 1600’lü yıllarda İngiltere’deki kahvehanelerde ilk kez satılmaya başlandıklarında, kendilerine biçtikleri misyon, araştırmacılıktı. ‘Parliament Scout’ 1643 yılında yayına başladığında gazeteciliğe yeni bir boyut getirecekti: Sadece kendisine ulaşan haberlerle yetinmeyecek, artık yeni gelişmeleri (news) araştırıp, keşfetmek için gerekli her türlü çabayı da sergileyecekti. Bir sonraki yıl ‘Spie’ adlı gazete yayına başladığında okuyucularına, ‘Krallık’ta dönen dolapları ve iç mücadelelerdeki hile hurdayı keşfedip okurlarımza sunmayı planlıyoruz. Bunun için de kendimizi saklayarak(undercover) çalışacağız’ sözü veriyordu.
"ÖZGÜR BİLİM; Medeni ve mütecanis bir toplum için ne kadar önemli, gerekli, hayati ve değerli ise; ÖZGÜR (namuslu, şerefli, onurlu, sorumlu, denetçi ve takipçi) BASIN-YAYIN/MEDYA'da, en az onun kadar ve dahi ondan da da önemli, hayati ve değerlidir.."
Gazetelerin, Anglo-Saxon sistemlerinde ‘anayasal özgürlük garantisi’ kazanmalarında, bu erken dönem araştırmacı çalışmalarının etkisi büyüktür. Spie ve Scout gibi gazeteler, tarihte ilk kez devletin iç işleyişine ışık tutarak, hükümet işlerinde yönetilenlerce de görülebilir bir şeffalığa yol açıyordu. Gazeteler ortaya çıkmadan önce, ‘saray’da olan biteni, sadece, içeri alınma ayrıcalığı lutfedilmişler bilebiliyordu. Halkın, kralları ve padişahları hakkında duyduğu herşey ya sokağa kadar inmiş dedikodulara ya da, halka davulcularla okunan fermanlara dayanıyordu. Ancak, gazetelerin ortaya çıkmasıyla, kasıtlı sızdırılmış dedikodular veya aleni fermanlardakinin aksine, sarayda ‘gerçekten olup bitenler’i ahali öğrenmeye başladı. Gazeteciliği, yöneticilerle yönetilenler arasındaki diğer iletişim araçlarından ayıran şey, devlete dönük bu araştırmacı sorgulayıcı fonksiyonu oldu. ABD Anayasası’nın en önde gelen mimarlarından ve ülkenin 4. başkanı James Madison, gazeteciliğin bu fonksiyonundan dolayı, basın özgürlüğünü, ‘özgürlük kalesinin surları’na benzetti. Amerikan literatüründe bu fonksiyona ‘watchdog’ deniyor. Kültür farklılığı algısı olmasa pekala bire bir çeviriyle ‘bekçi köpeği’ de diyebiliriz. Peki neyin bekçiliği? Anayasa ve yasayla, iktidara sunulan güç ve yetkilerin bekçiliği. Bunların suistimali bir ülke için her zaman bir numaralı ve en yaşamsal tehdittir.
"GAZETECİLİK: Sadece ve yalnızca MİLLET'TEN, ADALET, HAK, HUKUK VE REEL, OBJEKTİF GERÇEKTEN yana olmak zorunda ve durumundadır. Bu çerçevede: Basın objektif, doğru, dürüst, adil, tarafsız, özgür ve bağımsız olmak zorundadır." OYSA; Basın hürriyetinin önemine değinen Atatürk, basının milletin sesi olduğunu ifade etmiştir. Gazetecilerin gördüklerini, düşündüklerini ve bildiklerini samimiyetle, açıkça ve dürüstçe yazmalarını isteyen Atatürk, basın özgürlüğü hakkında duygu ve düşüncelerini ifade etmekle beraber, basınında doğru ve dürüst bir şekilde yayın yapmasının şart olduğunu, elindeki imkânları kişiselleştirmemesi gerektiğini kesin bir dille tavsiye etmiştir. Atatürk’ün sözleri bu günde her yönüyle dikkate alınmalı ve Cumhuriyet basınının izlemesi gereken yegâne bir yol olmalıdır.
Bakın ne diyor: Basın, milletin müşterek sesidir. Bir milleti aydınlatma ve irşatta, bir millete muhtaç olduğu fikrî gıdayı vermekte, hulâsa bir milletin hedefi saadet olan müşterek bir istikamette yürümesini teminde, basın başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir.(1922)
Her muktedir veya her iktidar adayı, gazeteciliğin bekçilik fonksiyonuna, James Madison gibi bakmayacaktı elbette. Gazetecilik geliştikçe, muktedirlerle veya devlet aygıtıyla gazetecilik arasındaki çatışmalar da gelişti.
ABD’de bir çok kez bu gerilim mahkemelik oldu ve bir çoğunda Yüksek Mahkeme, ‘watchdog’ fonksiyonunun vazgeçilmezliğine vurgu yaparak basın özgürlüğü lehine içtihatlarda bulundu. ABD Yüksek Mahkemesi, Pulitzer ile Başkan Roosevelt’i karşı karşıya getiren, ‘yolsuzluk haberlerine yayın yasağı‘nı yok sayarken de, 1931’de Minnesota eyaletinin ‘fitneci ve skandal yayıncılığı yasaklama’ kararını iptal ederken de, gazeteciliğin devlet gücünün suistimaline karşı bekçilik fonksiyonunu biraz daha tahkim etti.
Atatürk’ün basın-yayı ne Gazetecilik ile ilgili sözleri:
"Basının tam ve geniş hürriyeti iyi kullanmasının, ne derecede nazik bir vaziyet olduğunu söylemeye lüzum görmem. Her türlü kanuni kayıtlardan evvel bir kalem sahibinin ilme, ihtiyaca ve kendi siyasi telakkilerine olduğu kadar vatandaşların hukukuna ve memleketin, her türlü hususi telakkilerin üstünde olan, yüksek menfaatlerine de dikkat ve hürmet etmek manevi zorunluluğu, asıl bu mecburiyettir ki umumi düzeni temin edebilir. Bununla beraber bu yolda yanılma ve kusur olsa bile; bu kusuru düzeltecek etken ve vasıta; basın hürriyetinden doğan mahzurların giderilme vasıtası, yine basın hürriyetidir.(1924)
Gazeteciler, gördüklerini, düşündüklerini, bildiklerini samimiyetle yazmalıdır.(1929)
Gazeteciler kanunun ve umumun menfaatlerinin aksine muamelelere şahit ve vakıf oldukları takdirde gerekli yayında bulunmalıdır.(1923)
Basın hürriyetinin mahzurlarının giderilmesinin yine basın hürriyetiyle mümkün olduğuna dair bu büyük meclisin yol gösterme ve düzenleme sahasında güzel karşılanan esaslar, eğer Cumhuriyetin ruhu olan faziletten mahrum kendini bilmezlere, basının sinesinde haydutluk fırsatını verirse, eğer halkı aldatan ve doğru yoldan çıkaranların fikriyat sahasındaki uğursuz tesirleri, tarlasında çalışan suçsuz vatandaşların kanlarını akıtmasına, yuvalarının dağılmasına sebep olursa ve eğer en nihayet haydutluğun en kötüsünü göze alan bu gibi kimseler, kanunların özel müsaadelerinden istifade imkânını bulursa, Büyük Millet Meclisi eğitici ve ezici kudretinin müdahale ve uyarması elbette gerekli olur.(1925)
Özel maksatla neşriyat yapan bazı gazetelerin, halkın ekseriyeti üzerinde yaptığı tesir, her memlekette olduğu gibi o gazetelerin lehinde değildir.(1924)
Cumhuriyet devrinin kendi zihniyet ve ahlakıyla donanmış basınını yine ancak Cumhuriyetin kendisi yetiştirir.(1925)
Matbuat hiçbir sebeple tahakküm ve nüfuza tabi tutulamaz.(1923)"
ABD devriminden 200 yıl sonra New York Times ile ABD Devleti, Vietnam Savaşı ile ilgili gizliPentagon Belgeleri’nin yayınının durdurulması konusunda mahkemelik olduğunda ABD Yüksek Mahkemesi, basının ‘devlet bekçiliği’ fonksiyonuna muazzam bir katkı daha yaptı, ve devlet sırrı gerekçesiyle, belgelerin yayınlanmasının durdurulamayacağına hükmetti. Yüksek Mahkeme’nin 34 yıl üyeliğini yapan yargıç Hugo Black, lehte oy karar yazısında şöyle dedi:
Kurucu Babalarımız, Anayasa’nın birinci tashih maddesi ile özgür basını koruma altına aldılar ki, demokrasimizin özü için bu çok önemli fonksiyonunu yerine getirebilsin. Basın, yönetenlere değil, yönetilenlere hizmet için vardır. Devletin basını sansür gücü (censor) yok edildi ki, basın devleti sertçe eleştirebilme (censure) gücüne sonsuza kadar sahip olsun. Basın, devletin içindeki sırları ortaya çıkarabilsin ve böylece halkı bilgilendirebilsin diye, anayasal koruma altındadır. Sadece özgür ve baskı altında olmayan bir basın, devlet içindeki usulsüzlük ve yolsuzlukları etkin şekilde deşifre edebilir. (…) ‘Güvenlik’ kelimesi, Anayasa’nın birinci maddesi ile garanti altına alınmış basın ve ifade özgürlüğünü lağvetmeye yetmeyecek, müphem ve geniş bir kavramdır’’.
ABD’de 1960 ve 1970’li yıllarda bu anlayışın yürüttüğü kampanya ile ‘millet’, devlete karşı bir kazanıma daha sahip oldu: Enformasyon Özgürlüğü Yasası. Bizdeki oldukça yetersiz taklidinin adıyla ‘bilgi edinme yasası’… Basına ve yurttaşlara, devletin harcamaları, devlet içindeki karar, işlem ve rakamlarla ilgili bilgi ve belgelere ulaşma adına çok hayati bir olanak sunarak gerçek bir ‘ileri demokrasi’ örneği sergiledi bu yasa.
Günümüzde de küre üzerindeki gazetecilerin çoğu, medyanın en önemli iki fonksiyonunun, ‘halkı bilgilendirmek’ ve ‘bekçilik’ olduğuna inanıyor. Pew Araştırma şirketinin yaptığı bir araştırmaya katılan her 10 kişiden 9’u, basının, ‘’politikacıların, yapmamaları gereken şeyleri yapmamalarının en önemli sebebi’’ olduğuna inandığını ortaya koydu.
Chicago’lu gazeteci ve komedyen Finley Peter Dunne, gazeteciliğin, ‘bekçilik fonksiyonu’ prensibini, ‘’rahatsızları rahatlatma, rahatları rahatsız etme’’ şeklinde yarı şaka bir şekilde formüle ediyor. Elbette ki gazetecilik üzerine araştırmalar yapan enstitütü ve eğitim kurumları, ‘bekçilik’ fonksiyonunun, basitçe ‘rahatlatma ve rahatsız etme güdülerine’ indirgenmesine çok sıcak bakmıyor. Onlara göre bu fonksiyonun esası, toplumun çoğunluğunu, bir tiranlığın eline düşmeye karşı, korumak için, azınlıktaki muktedirleri yakından ve sürekli gözetlemedir. Böylece sadece, iktidarın kullanım şeklini şeffaflaştırmakla kalmayıp, bir yandan da toplumu bu gücün potansiyeli ve yapabilecekleri hakkında bilgili ve uyanık hale getirmek amaçlanır.
İmalı veya aleni tehditlerle sürekli, gazetecilere, ‘devlet’ dedikleri iktidarlarına, bağlılık yemini ettirmeye çalışanlar, gerçek gazeteciliğe, dolayısıyla ‘ifade özgürlüğü’ne, dolayısıyla ‘demokrasi’ye, dolayısıyla da bütün topluma kast ederler. Böylelerine karşı, ”Gazeteci devletin bekçisi değildir. Gazeteci devlet bekçisidir!” diye anında tek ses olup gürleyebilecek medyası olan toplumlar talihli ve korunaklıdır…
(REF: CEMAL TUNÇDEMİR, 11 Şubat 2015,  http://amerikabulteni.com/2015/02/10/gazeteci-devlet-bekcisidir/?utm_source=feedburner&utm_medium=email&utm_campaign=Feed%3A+amerikabulteni+%28Amerika+Bulteni%29)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder