Çok değil, daha bir
hafta öncesine kadar görüşü ne olursa olsun Irak'taki ayrılıkçı Kürtlerde (Türkiye sayesinde ve himayesinde elde edilen) son üç yıldaki
kazanımlarla Kürt coğrafyasının neredeyse tamamlandığına dair gururlu bir bakış
vardı. Bütün tartışma
"Hangi yol bu fiili durumu kalıcı bir statüye kavuşturur" sorusu
etrafındaydı. Sonunda "zor" menfur oyunu bozdu!..
25 Eylül'deki
bağımsızlık referandumuyla ilgili bölünmenin temelinde de bu soru yatıyordu.
Doğuda Hanekin
ve batıda Şengal gibi yerler 2003'te Baas rejimini çökerten Amerikan işgalinden
beri Peşmerge'nin fiilen kontrolü altındaydı. Kerkük gibi
yerlerin yanı sıra stratejik enerji sahaları da 2014'te Irak Şam İslam
Devleti'nin (IŞİD) Musul'u düşürmesi ve Irak ordusunun çekilmesinin ardından
Kürtlerin kontrolüne geçmişti. Irak Kürdistan Bölgsel Yönetimi'nin (IKBY) son
süreçte kontrolünde tuttuğu alanın yüzde 40'ını oluşturan bu topraklar, 15
Ekim'de Irak ordusu ve Haşdi Şabi güçlerinin müdahalesiyle 24 saat içinde
merkezi hükümetin kontrolüne geçti. Barzani yönetiminin Kerkük'e müdahaleyi
savaş ilanı saymasına ve binlerce Peşmerge'yi bölgeye yığıp halka seferberlik
çağrısı yapmasına rağmen bu bölgeler bir iki yerdeki kısa süreli çatışmalar
dışında direniş olmaksızın teslim edildi.
Resmi olmayan
bilgilere göre 25 Peşmergenin öldüğü bir iki çatışma da, IŞİD'le mücadele eden
uluslararası koalisyona (yani Amerikalılara) göre 'yanlış anlamadan'
kaynaklandı.
Yerel kaynaklara
göre Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ve Kürdistan Demokrat Partisi (KDP),
İran'ın baskısı altında Irak Başbakanı Haydar el İbadi'yle çekilme konusunda
anlaştı ama karar, bütün cephelere zamanında iletilemediği için bazı birlikler
direnç gösterdi. Bu bir çöküş
hikâyesi. Referandumla alınan risklerin ne olduğunu somut olarak Kürtlere
yaşatan bir hezimet. Sadece Bağdat ile Erbil arasında statüsü tartışmalı olan
bölgeleri kaybettiren değil Kürt siyasetini, ilişkilerin iki partisi arasındaki
çatışmalarla şekillendiği 1990'ların koşullarına geri götüren bir sonuç.
Ulusal bir
birlik sağlanmadan referanduma gidilmesi… Bağımsızlık iradesini ileriye
taşıyacak ve koruyacak siyasi, ekonomik ve askeri altyapının olmaması. Anlaşmalı
bir boşanma için Bağdat'la müzakere sürecine girilmemiş olması. Müdahale
kapasitesini koruyan Türkiye ve İran ile ön mutabakat sağlanmaması. 1991'den
beri Kürdistan'ın mevcut statüsünün kazanmasında birinci dereceden rolü olan
ABD'nin desteğinin alınmamış olması. BM dahil uluslararası platformlarda
gerekli girişimlerin yapılmaması.
MECLİSİN DIŞINDA KALDIĞI SÜREÇ
Referandum
kararı için Mesud Barzani kişisel ağırlığını ve bütün kredisini ortaya koydu.
Ancak Irak
Kürdistanı'nda önemli kararlar için meclis kararının gerektiğini savunan
partiler buna itiraz etti. Muhalefete göre bu kararı meclis vermeliydi. Meclis
ise Barzani'nin iki yıl önce dolan görev süresiyle ilgili tartışmaların önüne
geçmek için kapatılmıştı. İkinci parti pozisyonundaki Goran Hareketi'nin şartı
ise meclisin, önce başkanlık krizine son verecek tasarıları görüştükten sonra
referanduma gidilmesiydi. Barzani'nin desteğini önemsediği KYB de kamuoyunun
önünde referanduma karşı çıkan bir pozisyona düşmekten kaçınsa da kendi içinde
bölünmüştü. Bu partilerin hepsinin günün sonunda 'Evet' demesi referandumla
ilgili tartışmaları geçersiz kılmıyordu.
ALTYAPI EKSİKLİKLERİ
Ekonomi: Kürdistan
ekonomisi büyük bir oranda petrol gelirlerine bağımlı. Bağdat'ın bütçe payını
kesmesiyle maaşlar düzenli ödenemiyordu. Olası bir ablukaya karşı ekonomik
olarak sürdürülebilir bir altyapı kurulamadı. Bunun yanı sıra kamu bütçesi
şeffaf değildi. Petrol ve gümrüklerden gelen paranın nereye gittiğini
denetleyecek bir mekanizma yoktu. Halk bundan muzdaripti. Türkiye ve İran'ın
ekonomik abluka dayatması halinde bir çıkış yolu da gösterilemedi. Yol haritası: Referandumun ertesi günü için yol
haritası ortaya konulamadı. Referandumdan sonra hemen bağımsızlık ilanına
gidilmeyeceği ve Bağdat'ta müzakereye geçileceği bir el yükseltme harekâtı ve
Barzani'nin içerdeki sıkışmışlıktan kurtulma manevrası olarak algılandı. Hukuki çerçeve
ve güvenceler: Sözlü vaatler ve tartışmalar dışında Kürdistan'ın nasıl bir
anayasaya ya da modele kavuşacağına dair bir proje ya da perspektif ortaya
çıkmadı. Kerkük'teki Arap ve Türkmenlerin yanı sıra Şengal'deki Ezidilere ve
diğer dini veya mezhebi azınlıklara somut anayasal güvenceler sunulmadı. Güvenlik: 2014'te
7 bin kadar Peşmerge'nin Şengal'den çekilerek Ezidileri IŞİD'in insafına terk
ettiği büyük hezimetten sonra Peşmerge güçleri, Musul vilayetindeki savaşla
güven kazansa da Kürdistan güvenlik şemsiyesi kırılgandı. Kürt iç barışını
sağlayan 1999'daki anlaşmadan bu yana geçen onca zamana rağmen biri KYB'ye,
diğeri KDP'ye bağlı iki Peşmergeli yapı değişmedi. Peşmerge Bakanlığı ile
oluşturulan ortak birlikler sembolik kaldı. İki partiye bağlı istihbarat birimleri
ya da Asayiş de tek çatı altında toplanamadı. Yani işleyen ortak bir komuta ve
kontrol mekanizması kurulamadı. Siyasallaşmış aşiret liderlerine bağlı Peşmerge
geleneği, kurumsallaşmış entegre güvenlik yapısına transfer edilemedi.
Bağımsızlık
sürecinin birincil muhatabı Bağdat… Tartışmalı bölgeler ve enerji kaynaklarının
paylaşımı gibi kritik meseleler ciddi bir müzakere sürecini gerektiriyor. Fakat
IKBY Bağdat'ta pazarlığa dayalı bir boşanma sürecine girmedi. Bu tür bir
müzakere sürecini atlayarak tek taraflı referandum savaş dahil bütün risklerin
göze alındığı anlamına da geliyordu. Ama savaş göze alınmış da değildi. Kosova
örneğindeki gibi anlaşma olmadan merkezden kopuşun BM'de tanınma garantisi yok.
Halka ne pahasına olursa olsun bağımsızlık, uluslararası topluma referandumdan
sonra müzakere mesajı verildi. Irak Kürdistan yönetimi neyi tercih ettiği
konusunda net olamadı.
TÜRKİYE VE İRAN
FAKTÖRÜ
Her iki ülkenin
ortak hassasiyeti bölünme sendromu. Buna ilaveten Türkiye de son zamanlarda
İran'ın 'ikinci İsrail kuruluyor' iddiasını paylaşır hale geldi. Bunun büyük
bir komplo ve ihanet olduğu tezi Ankara'da karşılık buldu. Referandum
kampanyalarında dalgalanan İsrail bayrakları, Kürdistan'a karşı sert retoriğin
malzemesi yapıldı. Ankara ve Tahran'ın bağımsız Kürdistan konusundaki pozisyonu
"Coğrafya kaderdir" sözünün ağırlığını artıran bir durum. Eğer
Bağdat'la anlaşmalı boşanma olmayacaksa Kürdistan'ın yaşayabilmesi bu iki
ülkeden birinin rızasına bağlı. Bu kader
zincirinin, Suriye'nin kuzeyinde Rojava üzerinden kırılacağına dair iyimser
senaryoları dillendirenler de oldu. Ama bu reel bir alternatif değil sadece bir
gelecek tahayyülü. Sonuçta bu iki ülke abluka tehdidiyle Kürdistan projesini
nasıl akamete uğratabileceklerini gösterdi. Hava trafiğinin kesilmesine
ilaveten Türkiye, Habur Sınır Kapısı'nı merkezi hükümete bırakma, alternatif
olarak Ovaköy'den yeni kapı açma ve Musul üzerinden gelen Kerkük boru hattını
yeniden devreye sokma planlarını gündemine aldı. İki ülke Irak'ın sembolik
katılımıyla ayrı ayrı düzenledikleri askeri tatbikatlarla kas gücünü de
göstermeyi ihmal etmedi. Daha da önemlisi İran, hem KYB ile geçmişten gelen
bağlarını çok iyi kullandı hem de Irak'ın alacağı askeri ve siyasi önlemlerde
yönlendirici oldu.
ABD'NİN ÖNCELİĞİ
ABD'nin
referanduma destek çıkmaması ve ardından Bağdat, Tahran ve Ankara ekseninde
gelişen cezalandırıcı önlemler karşısında sessiz kalması tartışmalı bölgeleri
hükümetin kontrolüne geçiren süreci kolaylaştırdı. ABD'nin referandumun
ertelenmesini isterken iki gerekçesi vardı: IŞİD'le mücadele süreci
etkilenebilir. 2018'de Irak'ta yapılacak seçimlerde İran'la bağlantılı siyasi
kanatları dengeleyecek lider olarak görülen Haydar el İbadi'nin kazanma şansı
azalır. Her iki durumda da İran'ın Irak'taki nüfuzu artar.
Kerkük'ü
kaybetmiş bir liderin Irak'ta tekrar seçim kazanması pek olası değildi. O
yüzden ABD'ye göre referandum zamansızdı. Yine de Barzani ABD'nin referandumun
ertelenmesi konusundaki telkinlerini göz ardı etti. Beyaz Saray'ın IŞİD'le
mücadele koordinatörü Brett McGurk'un temaslarına ilaveten ABD Dışişleri Bakanı
Rex Tillerson, Barzani'ye yazdığı bir mektupla referandumun ertelenmesi
karşılığında Irak'la bir yıllık müzakere ve müzakerelerin başarısızlığa
uğraması halinde düzenlenecek referanduma destek taahhüdünde bulundu. Bunun Erbil'in
Irak'ta Washington'ın çıkarlarını gözetmediğine dair bir hayal kırıklığı
yaratmış olması muhtemel. Zaten Amerikan yönetimi, Erbil'in Türkiye ve Rusya
ile yaptığı uzun vadeli petrol anlaşmalarından rahatsızdı.
IŞİD'LE MÜCADELEDE GEREKLİ ORTAKLIK BU
RAHATSIZLIĞI ARKA PLANA ATIYORDU.
Ayrıca Kürtleri
yeni Irak'ın inşasına ortak eden ve Erbil ile Bağdat arasındaki tartışmalı
bölgeler meselesinin çözümüne dair yol haritasını belirleyen Irak anayasası da
ABD'nin eseriydi. Bağdat "Anayasal düzeni tesis için harekete
geçiyorum" dediğinde ABD'nin itiraz etme lüksü yoktu. ABD'nin önceliği
evvela kendi başarısı olarak gördüğü bu anayasanın hükümlerinin uygulanmasıydı.
Eğer bu süreç işlemezse alternatif bir yol haritası düşünülebilirdi.
ULUSLARARASI ALAN BOŞ BIRAKILDI
Uluslar
sahnesine hazırlanan Kürdistan uluslararası alanda bir diplomatik hazırlık
yürütmedi. Barzani'nin son
günlere bırakılmış birkaç teması bunun için yeterli değildi. En azından BM'nin referandum
için gözlemci göndermesi sağlanamadı. BM Irak'a Yardım Misyonu'nun (UNAMI)
referandum sürecine hiçbir şekilde dahil olmayacakları açıklaması uluslararası
desteğin olmadığına dair olabildiğince açık bir ifadeydi. BM Güvenlik Konseyi
üyeleri arasından da açık çek yazan olmadı. Kürdistan'ı yeni bir fırsat
penceresi olarak gören Rusya da yaptırımlara sıcak bakmasa da merkezi
hükümetleri önceleyen klasik dış politikasından sapma gereği duymadı. İsrail'in
verdiği destek ise esasen bu coğrafyada 'köstek' işlevi gördü. (REF: TURKISH-FORUM; BBC Türkiye 30
Ekim 2017, Fehim Taştekin // Gazeteci-Yazar)