BELEDİYELER
DOSYASI:
İşte hırsızlığın fotoğrafı
DOĞUDA
BELEŞ BATIDA GÖMEŞ
İşte
Hükümet’in bize ödetmek için yasa hazırladığı kayıp, kaçak ve çalıntı elektriğin tüyler ürperten
fotoğrafları...
İç, Batı, Kuzey ve Güney Anadolu'da devlet şahindir. Özelleştirme denilen "alenen peşkeş" yoluyla özel sektörün eline düşen hizmet sektörleri ise tam bir canavar. Güney Doğu Anadolu dışında, sıkıysa bir vatandaş elektrik, su, telefon, yol, asfalt, kanalizasyon ve sair vergileri gününde ödemesin. En geç üç günde hizmetler kesilir, jet hızıyla icralar gelir vatandaşın ümüğüne çöker. Malına, mülküne, maaşına el konulur. Batıda merhamet, şefkat, müsamaha ve tolerans yoktur. Batıda hükümet desteği ile celâlleşen, canavarlaşan, her ne pahasına olursa olsun yasa, yasak ve kuralları acımasızca bile olsa, mutlaka uygulayan kurumlar, kuruluşlar, özel/güzel sektörler vardır. Fakat hükümetin "hükümferma olamadığı" güney doğuda öyle mi? İki
klimanın sabah akşam çalıştığı gecekondular, kaçak trafolarla çevrilmiş sulama
kanalları, duvarı boydan boya klimalarla kaplanmış iş hanı ve apartman
daireleri…
TASARRUF
ARTIK BOŞ
İktidar,
kaçak elektrik kullananların faturasını dürüst vatandaşın üzerine yıkan
tasarıyı komisyondan geçirdi. Tasarının Meclis genel kurulunda da kabul
edilerek yasalaşması halinde, kaçak elektriğin parası faturalarımıza artık
“yasal” olarak eklenecek. Evindeki
iki lambadan birini söndürüp, televizyonunu karanlıkta izleyerek 5-10 lira
tasarruf etmeye çalışan vatandaş; çifter klimayla soğutulan gecekonduların,
oluk oluk tarla sulayan toprak ağalarının ödemediği milyarlarca liralık kaçak
elektriği de ödemek zorunda kalacak.
Enerji
Bakanlığı’nın hesaplamalarına göre, bugüne kadar kullanılan 33 milyar liralık
kaçak elektriğin parası da dürüst vatandaşa yüklendi. Vatandaş tam dava açıp
haksız yere ödettirilen parayı geri alıyordu ki, yeni yasayla şimdi dava yolu
da fiilen kapatılmaya çalışılıyor. Kaçak kullanımın dürüst vatandaşa yüklenmesi
yasayla güvenceye alınacağı için artık dağıtım şirketleri kaçağın peşine düşmek
zorunda kalmayacak. Tüketilen kaçak elektrik 77 milyon vatandaşın faturasını
yasal olarak eklenecek. Kaçak kullananlar da “nasıl olsa diğerleri ödüyor” diye
savurganlığı daha da artıracak. Sonuçta dürüst vatandaşın elektrik faturası
şişecek.
İŞTE
CAN YAKAN FOTOĞRALAR
Hükümet,
kaçak elektrik kullananları adeta ödüllendirirken, kimlerin faturasını
ödediğimiz fotoğraflara çarpıcı bir şekilde yansıdı. Kaçağın en yüksek
boyutlarda olduğu Güneydoğu’daki Dicle dağıtım bölgesinde çekilen fotoğraflar,
apartman ve işhanlarının dış duvarını tamamını saran klimaları, derme çatma
gecekondularda kullanılan çifter klimaları, kaçak elektrikle sulanan geniş
tarım arazilerini gözler önüne seriyor. Kaçak
trafolar özellikle sulama kanallarında sıklıkla kullanılıyor. Sulama suyunun bu
kanallardan çekilip kilometrelerce öteye taşınabilmesi için büyük bir trafoya
ihtiyaç duyuluyor. O trafo da bırakın evleri, fabrikaların tükettiği elektriği
tüketiyor.
Kaçağın yoğun olduğu Dicle bölgesinde bir apartman.
Apartmanın dış yüzü adeta arı peteğini andıran klimalarla sarılmış. Fotoğraf,
her bir dairenin yanı sıra her bir oda da ayrı ayrı klima olduğunu gösteriyor.
Binanın altındaki deponun ise bedava kaçak elektrikle çalışan klimalarla adeta
soğuk hava deposuna dönüştürüldüğü görülüyor. Devlet bu savurganlığı önlemek
yerine, orada tüketilen elektriğin faturasını bize gönderiyor.
BU TÜKETİM BİZİM FATURADA:
Sulama kanalına kurulan kaçak trafoyla
tarlalar sulanıyor. Çapı yaklaşık 40 cm olan borularla suyun kilometrelerce
ötelere taşınabilmesi için büyük miktarlarda elektrik tüketiliyor.
ELEKTRİK SEBİLİ:
Sulama kanalının dibinde 3 ayrı kaçak trafo kurulmuş.
Enerji Bakanı Yıldız’ın ‘Kaçak kullanımı trafolardan takip edeceğiz” dediği
manzara işte bu. Üç ayrı trafonun tükettiği elektrikle, kilometrelerce ötedeki
üç ayrı bölgeye su pompalanıyor. Görüntü adeta, kullananların para
ödemediği elektrik sebilini işaret ediyor.
TOPRAK AĞALARI:
Teknik uzmanların yaptığı tespitlere göre, su
kanallarına çekilen elektrik direkleri ve trafolar, birden fazla toprak
ağasının binlerce dönüm tarlasını sulamak için kaçak elektrik kullanıyor.
Toprak ağaları bedava sulama sayesinde milyonları kazanırken yoksul vatandaş o
tüketimi kendi elektrik faturasında görüyor.
VAHŞİ TÜKETİM:
Elektrik bedava olunca suyun kaç yüz metre yükseğe
pompalanacağı, kaç kilometre öteye taşınacağı dert edilmiyor. Vahşi tüketim
normal elektrik tüketiminin birkaç kat artmasına neden oluyor.
BİR GECEKONDU 2 KLİMA:
Bedava kullanılan kaçak elektrik yoksul yaşamda
lüks tüketim fırsatı sunuyor. İşte derme çatma bir gecekondu. Bu küçük
gecekondu da bile bir değil iki adet klima var. Klima bu evi yazın soğutuyor,
kışın ısıtıyor. Devlet ise orada tüketilen elektriğin faturasını bize
gönderiyor.
ARADAKİ
FARK
Türkiye
genelindeki konutlarda aylık ortalama 131 kilovatsaat elektrik enerjisi
kullanılıyor. Buna karşılık kaçağın en yoğun olduğu Dicle elektrik dağıtım
bölgesinde kullanılan elektrik tam 606 kwh. Kaçak kullanılan elektrik normal
tüketimin yaklaşık 5 katına ulaşıyor. Yani elektrik kaçak kullanılınca
savurganlık artıyor, ihtiyacın 5 katı tüketim yapılıyor. Kaçaktaki
savurganlık faturalara da aynı şekilde yansıyor. Türkiye genelindeki konutlar
ortalama olarak aylık 43 lira elektrik faturası gelirken, kaçak kullanımın
yaygın olduğu Dicle dağıtım bölgesinde bir konutun ortalama tüketimi faturalara
212 lira olarak yansıyor. Bu faturanın ödemesine gelince denge bir anda değişiyor.
Türkiye genelindeki konutlar 43 liralık faturanın neredeyse tamamına denk gelen
42 lirasını öderken Dicle bölgesinde 212 liralık faturanın sadece 23 lirası
ödeniyor. Onların ödemediği geri kalan 189 lirayı ise dürüst vatandaş ödemek
zorunda kalıyor. Türkiye
genelindeki yaklaşık 37 milyon elektrik abonesi aylık ortalama 500 kwh elektrik
tüketirken Güneydoğu’daki yaklaşık 1,5 milyon elektrik abonesi ise aylık
ortalama 1,266 kwh elektrik tüketiyor. Bu savurganlığın tek nedeni ise,
elektrik parasının nasıl olsa ödenmiyor olması.
[publicize
twitter] [publicize facebook] [category istihbarat]
[tags
BELEDİYELER DOSYASI, hırsızlık, fotoğraf]
***
YORUM; ELEŞTİRİ VE KATKI:
TOPRAK AĞALARI DEĞİL, ELEKTRİK AĞALARI!...
Sayın Grup üyeleri ve değerli Ulusal Haber okuyucuları;
***
YORUM; ELEŞTİRİ VE KATKI:
TOPRAK AĞALARI DEĞİL, ELEKTRİK AĞALARI!...
Sayın Grup üyeleri ve değerli Ulusal Haber okuyucuları;
Siz bu durumu nasıl değerlendirirsiniz? Bir tarafta 34 milyon aboneyle bütün Türkiye 500 KWH
elektrik tüketiyor. Diğer tarafta Güneydoğu Anadolu’dan 1,5 milyon abone toplam
1266 KWH elektrik tüketiyor.
Korkunç bir durum. Lütfen yukarıdaki cümleyi üç kere
daha okuyunuz.
Şimdi batıda neden elektriği bu kadar pahallı kullandığımızı
anladınız mı?
Aslında bilmelisiniz, aslında ödediğimiz elektrik faturaları
bu tabloya bakarak az bile. Belli ki, devlet ciddi miktarda kaynak aktararak
zararın tamamını halka yansıtmıyor. Sırf elektrik ücreti tahsil edeyim derken
kavga kıyamet kopmasın diye.
Peki bu durum ne anlam taşıyor? Güneydoğu Anadolu halkı
fakirliğinden mi böyle yapıyor? Ya da mecburiyet mi var? Bilemediğimiz ne sebep
olabilir?
Ben size söyleyeyim. Bu tamamen bir hınç, bir öfke meselesi. Güneydoğu
Anadolu halkı Türklerden hınç alıyor, öfkesini çıkarıyor. Eşeğini
dövemeyen semerini döver misali, kendince bir kötülük ediyor. Açıkçası hainlik
yapıyor. Başka hiçbir açıklaması yok.
Güneydoğu halkı kendini ayrı tutuyor, ülkenin kalanında yaşayan
herkesi, Türk halkını, Türk devletini, kısacası Türkleri düşman olarak görüyor.
Peki bu iş nereye kadar gider? Ülke nasıl rahatlar? Bir
çözüm var mı?
Ben yıllardır bu işe kafa yoruyorum. Bölgede bir süre için
çalıştım, şartları az çok bilirim. Fakat iyi bir çözüm yolu göremiyorum. Bu
işin sonu kanlı olacak. Hem de nasıl, kıyamet gibi kan akacak.
Şimdi bazıları sanki hiç düşünülmemiş gibi ayrılmak isteyen
ayrılsın, isteyen çekip gitsin, rahatlayalım, bu iş bitsin diyecek. Onu ben de
düşündüm elbette. Bunun zihin jimnastiğini çok yaptım. Mümkün değil, imkanı
yok. Böylesi bir çözüm huzur getirmez, getirmeyecek. Yine kan akaca, yine oluk
oluk akacak.
Çünkü, Kürtler bilmiyor bu çok açık ama, Türkler ve Kürtler
arasında sınır yok, gerçekten de yok. Çekoslavakya‘da, Bask bölgelerinde başka
bir sürü yerde sınırlar var, ya da az bir çabayla çizmek mümkün. Ama Türkler ve
Kürtler arasında sınırlar çizmek gerçekten imkansız mertebesinde.
Şu sınır çizme olayını bir kez daha düşünelim. Diyelim ki
referandum yapıldı ve Güneydoğu Anadolu’da halkın büyük bölümü ayrılmak için oy
kullandı. Ve yine diyelim ki, referandum sonuçlarına göre bir sınır çizildi.
Peki bu sınırın dışında kalan Kürtler ne olacak, içinde kalan Türkler ne
olacak? İşte en önemli soru bu?
Sınır bu boru değil, bir şeyi bir başka şeyden ayıracak.
Ülkenin bir bölümü bağımsızlık ya da özel statü kazandıktan sonra kalan
bölümünde Kürtlerin durumu aynı olabilir mi? Kürt bölgelerinde zaten Türk
kalmadı, bunu hepimiz biliyoruz.
Bir sürü laf var. Türkiyenin kalan bölümü de federatif bir
yapıya sokulacak, böylece her taraf aynı anda federasyon yapısına sokulunca
Kürt bölgelerinin federatif yapıya bürünmesi göze batmayacak, farklılık
yaratmayacak. Peki sizce buna kim inanır, bence sadece Kadir İnanır. Sonuçta
siz, ben ve herkes biliyoruz. Federasyon talebi bizim talebimiz değildi,
Kürtlerin talebiydi. O halde istemeyenler, uzak durmak isteyenler Kürtler.
İstenmeyenler, uzakta tutulmak istenenler de Türkler. Gönül işidir bunlar.
Gönüller kırıldıktan sonra nasıl olacak, neler olacak peki? O günler geldiğinde
neler olur ben az çok biliyorum. Hiç iyi olmaz.
Kürdistan dışında kalan Kürtler için söylenen bir başka
çözüm, metropollerde bunların çokça bulundukları mahallelerin Kobani gibi özel
statülü siteler olması. Peki sizce İstanbul’un orta yerinde, sağa sola
serpilmiş özerk Kürt siteleri nasıl olur? Tutar mı bu maya?
Kürtler ve Türkler ayrılacaksa bunun tek yolu var. Ama
savaşla, ama barışçı yollarla sınırlar tesbit edilir. Yine ama savaşla, ama
barışçı yollarla halklar kendi taraflarına çekilir. Bu işler bittikten sonra
artık Türkler alfabelerinden K harfini, Kürtler de T harfini çıkarılar. Doğrusu
bu çözümün devamında iyi komşuluk ilişkileri beklemek dahi fazlasıyla lüks
olur. Tıpkı Ermenistan Türkiye komşuluğu gibi bir durum olur.
Bir de ama savaşla, ama barışçı yollar meselesi var. Doğrusu
bu işlerin barış yoluyla hallini en çok ben isterim ama emin olun bu hiç olası
değil. Barışçı dediğimiz referandumlar, ortaya çıkan duruma göre mübadele
antlaşmaları. Bu işin savaşla olan şekli çok açık. Katliamlar, etnik
arındırmalar, göçe zorlamalar, hatta işin ucu soykırıma kadar dahi varabilir.
Aslında Kürtler savaşarak sınır çizme konusunda epeyce
mesafe aldılar ve bu şekilde ayrılmak niyetlerinin olduğu da çok açık.
Bir de fay hatları sadece Kürt etnik ayrılıkçılığından
ibaret değil. Her iki kesimde Sünni, Şii, Alevi ayrımları var. Bu fay hatlarını
kazıyan İran, Suudi Arabistan ve batılı ülkeler var. Velev ki, ülke her iki
halkın kesin sınırlarla ayrıldığı bir siyasi çözüme kavuştu, bu durumda her iki
tarafta günümüz Irak ve Suriyesinden olan dini ve mezhebi çatışmaların da alanı
olacak. Kimse kendini muaf saymasın.
Doğrusu benim tek beklentim, bir mucize eseri Kürtlerin
aklını başına toplamasından ibaret. Yoksa bindik bir alamete gidiyoruz kıyamet
durumu. Sonuçta bir ülkeyi şöyle ya da böyle paylaşmak zorunda iki halkız. Ya
dövüşerek, ya barışarak, ya bir arada ya ayrılarak bu topraklarda yaşayacağız.
Kürtler bu güne kadar dövüşerek pay koparma yolunda gayret sarf ettiler. Ve
yine bu güne kadar sadece kan ve gözyaşı elde ettiler. Doğrusu bu günden sonra
da daha başka bir sonuç elde etmelerini mümkün görmüyorum. Biz Türkler ise
bütün bu kavgada çok fazla dahlimiz olmasa da mağdur olacağız bu çok açık.
Bazı sazanlar çıkıp devletin suçlarını, Türklerin ettiği
mezalimleri anlatacak. İyi güzel de bu işler tarihin hiçbir döneminde düzgün
yürümedi ki. Kürtler hemen her zaman silah kullanmaya çok meraklı oldular.
Elbette bunun da karşılıkları oldu. Kimi zaman orantılı, kimi zaman orantısız.
Kim önce ne yaptı sorusunu sormak ne derece anlamlı onu bilmiyorum. Ama bana
sorarsanız her şeyin bir öncesi, onun da bir öncesi var. Bu silsileyi tarihin
çok öncelerine kadar uzatabilirsiniz. Doğrusu ben sadece bu yüzden önce kim
vurdu sorusunun artık çok değerli olmadığını düşünüyorum.
Elitlerin dünya nüfusunu 2,5 milyara çekmek yönünde bir
planı olduğunu hep duyarız. Dan Brown’un son romanı Cehennem bunu işlemişti.
Komplo teorisyenlerinin çok iyi bildiği bir sırdır bu. Ben şöyle geriye çekilip
baktığımda bu planın yürürlükte olduğunu rahatça görebiliyorum. Zincirin zayıf
halkası Müslümanlar, azaltma operasyonu dünyanın her yerinden önce burada
başladı. Belki de on, ya da yirmi yıldır bu plan yürürlükte. Müslümanlar
sürekli olarak iç savaşlar, etnik arındırmalar, katliamlar, hastalıklar,
açlıklar, ekolojik sorunlarla uğraşıyor. Bilmiyorum bu durumu halka anlatmanın
daha açık bir yolu var mı?
Saygılar. Oraj POYRAZ, (Özgür Gündem & L2fSIJNoA0xfSNxA)
Saygılar. Oraj POYRAZ, (Özgür Gündem & L2fSIJNoA0xfSNxA)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder