“Almanya´da
KIRK KAPI” YENİ
HAÇLI ȘÖVALYELERİ “PEGİDA” İLE; ALMANYA NEREYE?
Remzi
Uysal, TÜRGEM Başkanı
Pegida,
Türkçe açılımı ile“Batı´nın İslâmlaşmasına Karşı Avrupalı Vatanseverler“ örgütü
ve katılımcıları her ne kadar ırkçı olmadıklarını söyleselerde, bu farklı ve de
aydınların başını çektiǧi yeni haçlı şövalyeleri, güya Almanya ve Avrupa´da yayılmakta olan islâmlaşmayı önlemek istiyorlarmış.
Peki nasıl?
Dünyada
okur yazar ortalamasına göre, günde
ortalama 27 dakika okuyan Alman
bireyinin din deǧiştirmeye veya dini inkâr etmeye karar vermesi bile, o´nun özgür iradesinden kaynaklanmış olmasının
kabul edilmesi zor mu olur?
Aslında
olayın gerçek yüzü, bizce farklı. Üretim
dışına çıkmıs, yaşlanmış, Almanların yapmadıǧı en aǧır işlerde çalışmış olup, erken
emekli olmak zorunda kaldıklarından, aldıkları emekli maaşı ile geçinemeyip,
devlet yardımı ile yaşamak zorunda
bırakılmış, her geçen gün Alman ekonomisine yük olduǧu iddia edilen ve de sayıları da her geçen gün artan yabancı
kökenli vatandaşlardan kurtulmak mı isteniyor? Yoksa
bu gizli bir devlet politikası da
olabilir mi? İnsan elinde olmadan, geçmişte yaşadıǧı acıların etkisinden, böyle
şeyleri de düşünmekten, kaygı ve şüphelere kapılmaktan kendini alamıyor, işte.
11
haftadan beri her Pazartesi günü Dresden şehrinde binlerce kişiyi peşine takıp yürüyen ırkçı
grup, bu gücü ve ilhamı kimlerden ve nasıl alıyor?
Pegida,
ilk çıkış ve doǧuş yeri olan Doǧu Almanya´nın Dresden şehrinde , 05 Ocak 2015
günü, Yeni Yıl´ın ilk Pazartesi yürüyüşünde, Șansölye Dr. Angela Merkel´in
uyarılarına raǧmen 20 bine yakın İslâm karşıtı insanı sokaǧa
dökebilmiştir.
KÖLN,
BERLİN, STUTTGART, ROSTOCK ve SCHWERİN´DE DE, "GİDALAR“ DEVREDE
Yine
aynı gün Köln şehrinde, şehrin kendine özgü bir ırkçı grubu olarak örgütlenen “Kögida”
(Köln´ün Gida´sı) istediǧi sayıda taraftarını toplayamadıǧı gibi, Kögida
karşıtı Türk ve Almanlar´dan oluşan binlerce kişi de, Kögida´nın karşısına
dikilmiştir.
Yine
aynı şekilde, Pediga tarafından tanınmış olup, Berlin´de eski bir CDU (Hırıstiyan Birlik
Partisi) politikacısının önderliǧinde ve geçen sonbaharda Berlin´de kurulan “Yurtseverler”
(Patrioten e.V.) adlı bir derneǧin taraftarları ile 500 ´e yakın yabancı ve
İslâm düşmanını “Bärgida”, Berlin´de, halkının diǧer Batı kentlerine göre
tutucu olduǧunu söyleyebileceǧimiz Stuttgart´da
da ırkçı bir „Gida“ grubu halkı sokaǧa dökmeyi başarmışlardır. Berlin´deki
Alman sol grupları ile Türk toplumu da Berlin marka „Bärgida“nın karşısına
dikilip, püskürtülmüştür. Tehlikenin büyümekte olan boyutu bizleri
ürkütmektedir. Hamburg
kentinde, bir Pediga hareketi oluşmadan, 4000 kişi sokaǧa çıkıp, yabancı
düşmanlarına dişlerini göstermiştir.
Rostock
kentinde yayınlanan Nordkurier gazetesinin bugün yayınladıǧı ve az önce bilgilendiǧimiz bir
habere göre, Rostock kenti halkı, yabancı veİs lâm karşıtı grupların
kıpırdanışlarını sezdiǧinden 05 Ocak Pazartesi günü 800 kişi ile, tıpkı
Hamburglular gibi Almanya´daki yabancı
dostlarına sahip çıkmak için, sokaǧa dökülmüşler. Ama
buna raǧmen Rostock ve Schwerin kentlerinde İslâm ve Yabancı Düşmanları´nın „Rogida“
ve „Schwegida“ adlı ırkçı kurumlarını oluşturmuş ve 12 Ocak Pazartesi günü için
sokaklara çıkmak için hazırlıklara başlamış olduklarını öǧrenmiş
bulunuyoruz. Kanser
hücreleri gibi vücuda yayılan „İslâm ve Yabancı Düşmanlıǧı“, böyle giderse, bu
„Gida“ modası ile tüm
Almanya´yı teslim de alabilir.
TAPINAK
ȘÖVALYELERİ Mİ YARATILMAK İSTENİYOR?

IRKÇI
GÖSTERİLER BİR ANAYASAL HAK OLABİLİR Mİ?
Almanya
Anayasa´sının 5. ve 8. maddeleri, Almanyada yaşayan herkese izin dahi
almaksızın „barışçıl yürüyüş, toplanma
ve de gösteri“ yapma hakkı tanımaktadır.
Peki,
Pegida denen kitlesel eylem yapan grubun Anayasa´nın 5. ve 8. Maddelerini
istismar etmediǧi söylenebilir mi? Bu eylemcilerin, kendilerinden farklı dini
inançlara sahip insanlara karşı, halkı kışkırtmaya çalıştıklarını söylersek,
yanlış mı olur? Bu
kişiler, deǧişik sosyal ve din kültürlerine
farklı yaklaşan kesim, ”Almanya´yı
ve de Avrupa´yı islâmlaştırmak istemiyoruz“ safsatası ile ülkenin iç huzurunu
bozmaya ve de ileride yaşanabilecek kitlesel çatışmalara zemin hazırlamaktadır.
Alman
Adalet Bakanlıǧı ve de Alman Başsavcılıǧı kışkırtıcı yöne giden bu eylem ve
yürüyüşlerin başını çeken kişilere karşı
Alman Ceza Yasası´nın 130. Maddesi´ne dayanarak dava açması gerekmez mi?
Son
30 yıl içinde bunların, yabancılara, dolayısı ile öncelikle Türkler´e,
Afrikalılar´a ve de siyahilere karşı yapılan saldırı ve katliamların acıları bu
ülkede yeterince yaşandı. Ve bu acılar tekrar yaşansın istemiyoruz. Almanya´da
yaşayan yabancılar arasında, 2´nci Dünya Savaşı sonrası en fazla saldırıya, ve
hatta kitle katliamlarına uǧrayan Türkler ve Afrikalı siyahiler olmuştur.
YAȘADIĞIMIZ
ACILAR UNUTULMADI
Almanya´da
Türklere karşı 18 Aralık 1988 günü yapılan ilk ev kundaklama olayının yaşandıǧı
Oberpfalz bölgesindeki Schwandorff
köyünde Can ailesinin 3 bireyi yanarak can vermiştir. Ardından
takip eden yangınlarda 1992 yılında Mölln´de 3,
1993 yılında Solingen´ de 5 Türk insanımız yakılarak öldürülmüşlerdir.
18
Ocak 1996 günü Lübeck Hafenstraße´deki (Lübeck Liman Sokaǧı) Yangın´da 11 Afrikalı ve Ortadoǧulu mültecinin
katilleri halen ortaya çıkarılmış deǧildir.
Lübeck
Hafenstraße yangının birgün sonrasında ABD´de Yahudiler´in “Almanlar yine yakıyor” diye sokaklara dökülmesinden
sonra acele bir suçlu aranır ve aynı binada ailesi ile yaşayan bir Lübnanlı
kurban seçilir. Bu şekil olsa da dünyada
Almanya´ya yönelik tepkiler bir süre de olsa bastırılmış olur. Yıllar
süren duruşmaların sonunda, olay unutturulmaya, en azından etkisinin azalmasına
yardımcı olur. Sonunda beraat eden kurban çektiǧi manevi acılarından dolayı,
devletten büyük miktarda maddi tazminat alır. Ve böylece devlet ile birlikte
suçlanan kurban da aklanmış olur. NSU
diye bilinen 3´lü Çete´nin 2003 ilâ 2008 yılları arasında Almanya´nın deǧişik
kentlerinde, dükkanlarında öldürdüǧü 8´i
Türk ve de Türk sanılarak öldürülen 1 Yunan vatandaşı ile 1 Alman polisinin (!)
davaları, her geçen duruşmada çözülme ve
açıklık kazanma yerine, bir bilmeceye bürünmektedir.
HAVADA
UÇAN BEBEĞİMİZ
03
Șubat 2008 günü Almanya´nın Ludwigshafen kenti yangınında, 2 küçük Türk kız çocuǧunun ilk ifadelerinde;
yangının bodrum katına inen merdivenlerde çıktıǧını ve bodrum
mervinlerinde yabancı bir yetişkin erkeǧin
çocuk arabalarını ateşe verirken gördüklerini söylemişlerdi. Psikologlara
bir iki hafta teslim edilen bu kız çocukları, sonraki ifadelerinde „öyle bir şey görmediklerini“ söylemiş
olmaları, halen hafızalarımızdaki yerini korumaktadır. Üstelik Türk polisi
araştırmaya dahil edilmedi.
Bu
yangında da 9 Türk vatandaşımız canından olmuştur. Ateşin binayı sardıǧı ve
kurtuluş yolunun kalmadıǧı bir anda Türk anne 4´ncü Kattan bebeǧini pencereden
aşaǧıya fırlatıp, bebeǧinin yaşamını kurtarırken, kendi yaşamını feda etmiştir.„Havada
uçan bebek“ beynimizin en ince
kıvrımlarına yerleşmiş olup, unutulması mümkün olmayan bir taplo oluşturduǧu
için, halen gözlerimizin önünden
gitmiyor.
DEMOKRATİK
ALMANYA NEREYE?
Elinde
olmadan insan kendine de olsa sormak istiyor!
Avrupa´nın en güçlü polis ve istihbarat teşkilatına sahip ülke
Almanya´dır. Bu yaşanmış ve halen yaşanmaya devam eden olayların aslında
Almanya´da artık yaşanmaması gerekir. Pegida
denen, İslâm ve göçmen, yabancı
karşıtı, kışkırtıcı olduǧu gün
gibi ortada olan bu grubun durdurulmaması
ve eylemlerine son verdirilmemesi halinde, sonuçların; „2´nci Dünya Savaşı“ sonrası harabeye dönmüş
bu ülkenin imarını yapıp, ülke insanlarının refahını artıran insanlara büyük
acılar çektirebileceǧi gibi, bu insanlara karşı yapılacak en büyük ihanet olacaktır.
[ ÖZEL HABER & MAKALE; Almanya/Lübeck, 07 Ocak 2015_ Remzi Uysal, TÜRGEM Başkanı]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder