20 Eylül 2014 Cumartesi

Terör ve tedhiş örgütü IŞİD tarafından “ESİR” alınan 49 Musul Konsolosluk personeli “rehine” serbest

Terör örgütü IŞİD tarafından “ESİR” alınan 49 Musul Konsolosluğu personeli “REHİNE” serbest
Başbakan Ahmet Davutoğlu, IŞİD'in alıkoyduğu konsolosluk görevlileriyle ilgili "Bu gece sabaha karşı vatandaşlarımızı aldık ve ülkemize getirdik. Ben de buradan doğrudan Urfa'ya gideceğim, rehinelerimizle buluşacağım" dedi. Şanlıurfa'daki bir kamu binasında bulunan Türk rehineler, 2 midibüs ve 1 minibüsle GAP Havaalanına'na hareket etti.
49 Musul Konsolosluğu personeli “REHİNELER” serbest
Başbakan Ahmet Davutoğlu, terör örgütü Irak Şam İslam Devleti'nin (IŞİD) alıkoyduğu konsolosluk görevlilerinin bu gece sabaha karşı Türkiye'ye getirildiğini belirterek, "Sabaha karşı saat yarım sularında ilk temaslarımız yoğunlaştı ve sabah 05.00'de de ülkemize geldiler. Gece boyu yakından takip ettik gelişmeleri, biraz önce Sayın Cumhurbaşkanımıza arz ettik. Bu mutlu olay hepimizi güzel bir sabaha hazırladı" dedi.
Davutoğlu, Bakü'de konakladığı otelde Türkiye saati ile saat 06.10'da yaptığı açıklamaya, "Aziz milletim, değerli vatandaşlarım, uzun bir süredir milletçe beklemekte olunan mutlu bir haberi sizlerle paylaşmak üzere sabahın erken saatlerinde huzurunuzdayım" diyerek başladı.
İşte serbest kalan personelden ilk görüntüler
Türkiye'nin Musul Başkonsolosu ve 48 Türk vatandaşının 3 ayı aşkın bir süredir Musul'da rehin tutulduklarını anımsatan Davutoğlu, "Günlerdir, haftalardır süren yoğun çalışmalar neticesinde bu gece sabaha karşı vatandaşlarımızı aldık ve ülkemize getirdik. Bu haftalardır hepimizin uykusunu kaçıran, kaygılara sevk eden ama en çok da ailelerimizi üzen bu gelişmelerden sonra bu mutlu haberi paylaşmaktan büyük bir onur duyuyorum" dedi.
Serbest kalan Türk personelden ilk kareler
Başbakan Davutoğlu, gece boyu Başkonsolos ile irtibat halinde olduklarını ve biraz önce 49 kişinin Türkiye'ye alındığını, alıkonulan 49 kişinin sağ salim Türkiye'ye ulaştıklarını belirterek, şöyle devam etti:
"Ben herşeyden önce bu zorlu süreç içinde bir taraftan acıyı yüreğinde tutup vakur bir şekilde bekleyen ailelerimize, diğer taraftan da bu bekleyişi saygıyla karşılayan ve büyük bir sorumluluk içinde hareket eden, vakur, vakar içinde hareket eden bütün toplum kesimlerimize teşekkürü bir borç biliyorum.
Güçlü, derin kültüre sahip milletler zor zamanlardaki dayanışmalarıyla imtihan edilirler ve bu imtihanları geçtikçe güçlenirler, olgunlaşırlar milletimiz asırlar boyu birçok sınavdan geçmiştir, son yıllardaki en büyük sınavlardan biri de devletimizi temsil göreviyle Musul'da bulunan bu vatandaşlarımızın karşı karşıya kaldığı durumdur.
Erdoğan: "Başarılı bir operasyonla kurtarıldılar"
İlk andan itibaren kendileriyle teması hiç kesmemeye özen gösterdik. 24 saat esasıyla bulundukları yeri ve çevre şartlarını sürekli gözönünde bulundurarak çalışmalarımızı sürdürdük ve nihayet mutlu sona ulaştık. Bu çalışmalarda büyük çaba sarfeden Milli İstihbarat Teşkilatı mensuplarımıza, müsteşarımıza teşekkürü bir borç biliyorum milletimiz adına. Bu gece sabaha karşı yarım sularında ilk temaslarımız yoğunlaştı ve sabah 05.00'de de ülkemize geldiler. Gece boyu yakından takip ettik gelişmeleri, biraz önce Sayın Cumhurbaşkanımıza arz ettik. Bu mutlu olay hepimizi güzel bir sabaha hazırladı.
Bu çerçevede emeği geçenlere teşekkür ederken, ailelerine bir kez daha geçmiş olsun diyorum. Bu çalışmaya katkıda bulunan herkese teşekkür ediyorum, sorumlu davranan medya mensuplarına teşekkür ediyorum. Milletçe geçtiğimiz bu sınavdan bundan sonra da zorlu sınavlarla karşılaştığımız zaman aynı dayanışmayı sürdüreceğimize inancımı teyit ediyorum. Allah bir daha böyle bir acıyı hiçbir aileye göstermesin."
Başbakan Davutoğlu, yaşanan süreçte, zor durumda devletin bütün birimlerini ne kadar etkin davrandığını ve milletin tek bir yürek haline döndüğünü görmenin de onur verici olduğunu vurgulayarak, bu güzel haberin hayırlı olmasını diledi.
Bakü'deki programını yarıda keserek Türkiye'ye döneceğini, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'ın Bakü'deki programlarda kendisini temsil edeceğini ifade eden Davutoğlu, "Şu anda rehinelerimiz sınırdan girdiler, Urfa'ya doğru hareket halindeler. Ben de buradan doğrudan Urfa'ya gideceğim, rehinelerimizle buluşacağım. Rehinelerimizin bir mühdet istirahat etmeleri ve kendilerini bir anlamda yenilemeleri gerekiyor" dedi.
49 personelin ailesi çok sevinçli
Davutoğlu, bir soru üzerine, istihbarat biriminin kendi yöntemleriyle gerçekleştirdiği bir çalışmayla Türk vatandaşlarının yurda döndüğünü belirterek, sözlerini şöyle tamamladı:
"Günlerdir çalışmalar yürütülüyordu, son dönemde yoğunlaşmıştı. Bir ara 'Azerbaycan seyahatiyle ilgili programı değiştirsek mi' diye düşünüyorduk. Bu gece itibariyle böyle bir gelişme bekleniyordu. Gece 23.30'dan şu saate kadar da buradan bizzat çalışmaları takip ettim. MİT Müsteşarıyla her an temas halindeydik. Biraz önce, yarım saat kadar önce sınırımızdan içeriye girdiklerinde, ülkemize kavuştuklarında bunu kamuoyu ile paylaşmaya karar verdik. Gece boyunca Başkonsolos ile telefonda temas halindeydik. Sağlık durumları iyi, şimdi arkadaşlar teslim aldılar. Bir istirahatten ve sağlık kontrolünden geçecekler, bazı ihtiyaçları var onlar karşılanacak. Biz de bu arada Urfa'ya intikal etmiş olacağız, oradan rehinelerimizle birlikte Ankara'ya hareket edeceğiz ve ailelerimizle rehinelerimizi buluşturacağız, kardeşlerimizi. Tekrar geçmiş olsun, milletimize ve ailelerimize. Allah bir daha böyle bir acı yaşatmasın."
Başbakan Davutoğlu'nun açıklaması sırasında Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı da hazır bulundu.
Başbakan Davutoğlu haberi böyle aldı!
Davutoğlu haberi Twitter'dan da duyurdu
Başbakan Davutoğlu, sosyal paylaşım ağı Twitter'daki hesabından yaptığı açıklamada da, Irak'ta alıkonulan Türk vatandaşlarının sabaha karşı Türkiye'ye getirildiğini hatırlattı.
Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Aziz milletimin gözü aydın. Irak'ta alıkonulan vatandaşlarımızı bugün sabah 05.00'de ülkemize getirdik. Bu süreçte vakur duruşunu bozmayan ailelere kalpten teşekkür ediyorum. Hepsine büyük geçmiş olsun. Bu süreçte büyük çaba gösteren başta MİT Müsteşarımız Hakan Fidan olmak üzere tüm görevlilerimize de ayrıca teşekkür ediyorum. Ç;ok zor bir dönem geçiren ve bugün ülkelerine dönen vatandaşlarımı gönülden kucaklıyorum. Tekrar gözümüz aydın."
Başbakan personeli özel uçağı ile Ankara'ya getiriyor
Bu arada, Şanlıurfa GAP Havaalanında serbest kalan rehinelerle bir araya gelen Davutoğlu, rehineleri özel uçağı "TUR" ile Ankara'ya getiriyor.
Rehin alınanları, Ankara Esenboğa Havalimanı'nda aileleri karşılayacak.
Ulusal Haber, ANKARA - 20 Eylül 2014

GEÇMİŞ OLSUN
Mehmet Necati GÜNGÖR
Hangi yöntemle olursa olsun, 49 vatandaşımızın o eli kanlı örgütün elinden kurtarılmış olması sevindirici bir gelişmedir.Bu konuda emeği geçen herkese teşekkürler. Ailelere, 102 gün yaşadıkları esaret için geçmiş olsun diyoruz. Özgürlüğe, vatana ve eve hoş geldiler. Cumhurbaşkanı Erdoğan, rehinelerin bir operasyonla kurtarıldığını söyledi. Başbakan, operasyon demedi, çalışma ve temas ile kurtarıldıklarından söz etti. Eski Cumhurbaşkanı, “tereyağından kıl çeker gibi kurtarıldılar” ifadesini kullandı.AKP milletvekili Şamil Tayyar ise her zamanki gibi olaya komplo teorisiyle yaklaşıp "CIA hamlesi" olarak yorumladı.
Birdenbire gelişen bu olay karşısında kafamızda soru işaretleri oluşmuşken; Terör örgütüne yakınlığı ile bilinen Takva Haber Sitesi'nde bir haber yayımlandı.Habere göre, rehineler “İslam Devleti'nin Türkiye devletiyle yaptığı müzakereler neticesinde” serbest kalmış.
Haberde "İslam Devleti'nin Türkiye devletiyle yaptığı müzakeler neticesinde" serbest kaldığını bildiren site, "Böylece Türkiye devleti, İslam Devleti'ni dolaylı yollardan da olsa tanımış oldu." ifadelerine yer vermiş. Yine, IŞİD'in iddiasına göre rehineler, Türkiye'nin "ABD'nin işgal operasyonuna" katılmaması karşılığında bırakılmış.
Olay, Türkiye'de bayram sevinci yarattı.
Özellikle hükümet kanadı bunu siyasi şova çevirmekte gecikmedi.Başbakan Davutoğlu, Azerbaycan gezisini yarıda bırakıp geldi ve hava alanında karşıladığı rehinelerle kucaklaştı. Rehine bebekleri öptü.
Konsolosla bir kaç kez kucaklaştı. Peki o Konsolos'a “bulunduğunuz yerden ayrılmayın, onlar bizim dostumuz, zarar vermezler” diyen kimdi? Bu durum karşısında “yağmurlar yağdı, yarıklar kapandı” mı diyeceğiz? Rehinelerin nasıl serbest kaldığını bilmek milletimizin hakkıdır.
Operasyonsa nasıl bir operasyonla? Görüşme ise, kimlerle?
Anlaşma ise neyin karşılığında?
İşe okyanus ötesinden karışanlar olmuşsa hangi emel ve amaçla?
Bir silahlı operasyon yapılmadığı kesin.Öyle olsa, olayın takdim şekli daha başka olurdu.
Görüşme ve anlaşma ihtimali ise ağırlık kazanıyor.IŞİD denen örgütün açıklaması da başka çağrışımlar yaptırıyor.İddia edildiği gibi IŞİD denen örgütün kurduğu uydurma devleti tanıma karşılığında mı vatandaşlarımız kurtulmuş oldu?
Kafamızı karıştıran başka şeyler de var:
Spiker, kurtarılan rehinelerle görüşüyor. “Size iyi davranıldı mı?, “Evet”
Öteki: “Çok meşakkat çektik.” Bir başkası: “Bu konuda konuşmamız yasak.”
En komik soru da Şeyma bebekle ilgili: “Şeyma bebek ağladı mı?”
Soruya bak! Medyamız bile olaya nasıl yaklaşacağını şaşırmış vaziyette.
***
TURK PARTİ Başkanı Özgüç’ten kurtarma komedisine tepki
Rehineler serbest
dış politika rehin
Toplumsal Uzlaşma Reform ve Kalkınma Partisi (TÜRK PARTİ) Genel Başkanı Ahmet Eyüp Özgüç, 101 gündür rehin kalan konsolosluk görevlileri ve ailelerinin kurtarılmasının başarı değil, dış politikanın iflası olduğunu söyledi,
Rehine pazarlığının Türkiye’yi küçük düşürdüğünü belirten Özgüç, “dış politika bir terör örgütünün inisiyatifine bırakılmıştır” dedi.
Türk Parti Genel Başkanı
Ahmet Eyüp ÖZGÜÇ
Toplumsal Uzlaşma Reform ve Kalkınma Partisi (TÜRK PARTİ) Genel Başkanı Ahmet Eyüp Özgüç, AKP hükümetinin, Türkiye’ye, Musul konsolosluk görevlisi ve aile bireylerinin bir terör örgütü tarafından rehin tutulmasının utancını yaşattığını söyledi.
Kurtarma operasyonu adı altında sunulan durumun, esasında “rehinelerin terör örgütü tarafından teslim edilmesi” olduğunu kaydeden Özgüç, şunları söyledi: “Rehinelerin serbest bırakması karşılığında terör örgütüne ne verildiği, pazarlıkların nasıl yapıldığı büyük bir soru işaretidir. IŞİD’e karşı izlenen tavır, AKP hükümetinin dış politikasının rezaletinin son perdesi olmuştur.” IŞİD’den yapılan “Türkiye, IŞİD ile pazarlık yaparak, İslam Devleti’ni tanıdı” açıklamasına da dikkat çeken Özgüç, şöyle konuştu:  “Anlaşılıyor ki, yapılan pazarlıklar sonucunda IŞİD için oluşturulan uluslararası askeri güçte Türkiye yer almayacaktır. IŞİD ile yapılan pazarlıkların ve verilen sözlerin açıklanması gerekmektedir. Bir terör örgütü ile pazarlık yapmak, daha da ötesine geçerek dış politikayı bir terör örgütünün talepleri doğrultusunda belirlemek rezalettir, ihanettir.” AKP hükümetinin rehinlerin yurda dönmesini bir kurtarma operasyonu gibi sunup, iç politika malzemesi yapmaması gerektiğini belirten TURK PARTİ Genel Başkanı Özgüç, dış politika rezaleti yüzünden 101 gün rehin kalarak özgürlüğünü kaybeden konsolosluk görevlileri ve ailelerine geçmiş olsun dileklerini iletti.
(Türk Parti Basın Bürosu; turkpartibasinburosu@medyabilgirehberi.net)

19 Eylül 2014 Cuma

AVRUPA'DA YENİ BİR DEVLET Mİ?, İSKOÇYA'DA "NO" DİYENLER KAZANDI!..

AVRUPA'DA YENİ BİR DEVLET Mİ?..
"NO" DİYENLER KAZANDI!..
Güneşin batmadığı İmparatorluk olarak bilinen Büyük Britanya adasında; Yıllar süren ayrılıkçılığa, ayrımcılık ve bölücülüğe rağmen sağduyu kazandı. Yine birlik-bütünlük devam ediyor! Dün İskoçya'da %82 lik bir katılımla yapılan Referandumda Bağımsızlık yanlısı İskoçlar % 45 te kaldı..  
Çoğunluk "Bağımsızlığa hayır!" dedi.. (1,6 milyon oy Evet, 1,9 milyon oy Hayır).. Ve başta Fransa ve İspanya olmak üzere tüm AB rahat bir nefes aldı.. Çünkü Avrupa Ülkelerinde irili ufaklı 20 ye yakın "ayrılıkçı hareket" var. Bağımsızlığa "Hayır" diyenler, "ortak yanlarımız ve ortak çıkarımız" farklılıklarımızdan daha büyük" diyerek "Bir arada kalmak" seçeneğini savundular.
KÜRT HAREKETİ DERS VE İBRET ALMALI!..
300 yıllık Ortak Bayrak devam ediyor..
Kendi aralarında birlik bütünlük için  gayret eden AB Ülkeleri, Maalesef Türkiye için aynı duyarlığı göstermiyorlar ve Ülkemizde yıllardır süregelen ayrılıkçı Kürt hareketini el altından desteklemeye devam ediyorlar... Umarım bizim Kürtler de İskoçya örneğinden ders alır. Sevgilerimle. æ 
AVRUPA'DA YENİ BİR DEVLET Mİ?
Değerli arkadaşlar, 1707 den bu yana İngiltere ile "Birleşik Krallık" (United Kingdom) adı altında birlikte yaşayan İskoçya, 18 Eylülde yapılacak Referandumda tekrar İngiltere'den ayrı, bağımsız bir Devlet olarak yaşamaya devam etmek/etmemek kararını alacak. 
Basından haberlerine göre,  5,3 milyon nüfuslu İskoçya'da 16 yaş yukarısı 4,2 milyon seçmen var.* 
Tabii ki İngiltere bu ayrılıştan hiç de mutlu olmayacaktır.. Ayrılış taraftarları daha -sosyal-  ve daha -demokratik- bir Ülkede yaşamak isteklerini dile getiriyorlar. 
Bağımsızlık 
yanlıları üzüntülü
Ekonomik olarak Kuzey Denizindeki Petrol yataklarına güvenen İskoçya'da Ortalama yaşam süresi 77 yıl ve fert başına milli gelir yaklaşık 45 bin dolardır.  
"İngiltere'nin Ukrayna'sı" diyebileceğimiz  İskoçya'nın Ordusu ne olacak, yine NATO da kalacak mı? pek belli değil. Sevgilerimle.  æ
>>> (Harita) Birleşik Krallık  Güneyde England, Kuzeyde Scotland, Nord Irland ve  Batıda Wales(Galler) bileşenlerinden oluşuyor.
Anketlere göre sosyal devlet yanlısı ayrılıkçılar önde...
_______________

* İnsani Gelişmişlik Düzeyi hayli yüksek olan İskoçya'da ortalama yaşam süresi 77 yıl. 
NÜFUS SEÇMEN İLİŞKİSİ:
* Değişik vesilelerle paylaştığım "Nüfus-seçmen" konulu iletilerde belirttiğim bağıntı burada da kendini kanıtlıyor.. 
ORTALAMA YAŞAM SÜRESİ:
* Ortalama yaşam süresi Y olan bir toplumda seçmen yaşı y ise toplam Seçmen sayısının Nüfusa oranı  s=1-(y/Y) dir.. İskoçya'da Seçmen yaşı y=16, Ortalama yaşam süresi Y=77 ve Nüfus 5,3 milyon olduğuna göre  Seçmen sayısı S= s x N = [1-(16/77)] x 5,3 = 4,2 milyon bulunuyor...  
[Prof. Dr. D. Ali ERCAN]

17 Eylül 2014 Çarşamba

15 EYLÜL (1961) YASSIADA (Adalet ve Hukuk'un utancı & yüz karası; Engizisyon, işkence ve cinayet mahkemesi) KARARLARI AÇIKLANDI!... 16 Eylül; Polatkan ve Zorlu & 17 Eylül Başvekil Adnan Menderes asılarak idam ve infaz edildi!..

Bir ihanet, ibret ve dehşet vesikası. Büyük Yargısal Utanç!..

yassıada (devrimci engizisyon) mahkemesi "cinayet" kararları; 15 Eylül 1961:
Yassıada çadır tiyatrosu, namı diğer yüksek (!) adalet divanı
Kuruluş: 12.Haziran.1960 tarih ve 1 sayılı karar. 29.Haziran.1960 Tarih ve 16 Sayılı kararla teşkil ettirilen Yassıada Mahkemeleri & Yüksek Adalet Divanı Başkanı:
Yargıtay 1. Ceza Dairesi Başkanı Salim BAŞOL
Asıl Üyeler:
Yargıtay 4. Ceza Dairesi Başkanı Ferruh ADALI,
Yargıtay Üyesi                                           Selman YÖRÜK,
Yargıtay Üyesi                                            Abdullah ÜNER,
Danıştay Üyesi                                            Hıfzı TÜZ,
Danıştay Üyesi                                            Cahit ÖZDEN,
Askeri Yargıtay Başsavcısı yargıç general        Rıza TUNÇ
Askeri Yargıtay Üyesi yargıç yarbay               Hasan GÜRSEL
Askeri Yargıtay Üyesi yargıç yarbay               Nahit SAÇLIOĞLU
Yüksek Adalet Divanı Başsavcısı: Y.Soruşturma Kurulu Üyesi    Altay Ömer EGESEL
Başsavcı Yardımcıları:     Salim Ertem, Fahrettin Öztürk, Avni Yurtsever, Faruk Siret Değermen, Orhan Erdoğan, Niyazi Kırdar, Ahmet Bayrak, Süleyman Taşar, Necdet Darıcıoğlu, Servet Tüzün, Turgut Lüleci,
Yüksek Soruşturma Kurulu Başkanı:  Celalettin KURELMAN, Yargıtay 6. Ceza D. Başkanı
Duruşmaların Başlangıç Tarihi:  01.Ağustos.1960
Karar Tarihi:  15.Eylül.1961
KARARLAR; Yassı Ada’ da Demokrat Parti Bakan ve Milletvekilleri Hakkında Verilen Cezalar:
BERAAT EDENLER: 47 KİŞİ
İlhan Sipahioğlu, Sırrı Turanlı, Arif Demirer, Kemal Özçoban, Kasım Küfrevi, Mehmet Ak, Atilla Konuk, İbrahim Subaşı, Faik Ocak, Fuat Onat, Nusrettin Barut, Müfit Erkuyumcu, Hulusi Köymen, Mehmet Karasan, Tahsin Cahit Çubukçu, Mehmet Hüsrev Ünal, Rasih Gürkan, Osman Alihocagil, Şevki Erker, Abdülkadir Eryurt, Münip Özer, Fetullah Taşkesenlioğlu, Sadık Altıncan, Ali Naci Duyduk, Mazhar Şener, Faruk Nafiz Çamlıbel, Sedat Çetintaş, Rüştü Güneri, Aleksandır Hacıpulos, Fahrettin Ulaş, Necmi Nuri Yücel, Mahmut Yüksel, Muzaffer Akdoğanlı, Şükrü Esen, Servet Hacıpaşaoğlu, Şefik Bakay, Abdurrahman Fahri Ağaoğlu, Orhan Ocakoğlu, Cevdet Özgirgin, Münip Hayri Ürgüplü, Naci Berkmen, Sabri Dilek, Mahmut Goloğlu, Fikri Karanis, Osman Nuri Lermioğlu, Osman Tıran ve Hüseyin Ulus
4 YIL 2 AY AĞIR HAPİS CEZASINA MAHKUM EDİLENLER: 143 KİŞİ
Şemi Ergin, Selâhattin Karacagil, Recep Kırım, Hilâl Ülman, Halim Alyot, Sedat Baran, Kemal Erdem, Yakup Gürsel, Fevzi Hacırecepoğlu, İsmail Hadımlıoğlu, Rafet Tavaslıoğlu, Fikri Arığ, Sezai Demiray, Kâmil Tayşı, Hamit Zülfü Tigrel, Nurettin Manyas, Rüknettin Nasuhioğlu, Hüseyin Şahin, Rıfkı Salim Burçak, Mehmet Eyüboğlu, Melik Fırat, Sait Kantarel, Hasan Numanoğlu, Rıza Topçuoğlu, Halil Akkurt, Muhtar Başkurt, Mustafa Çürük, Hamit Dedelek, Hicri Sezen, Ali Şahin, Hamdi Bozbağ, Mustafa Hemiş, Tahsin İnanç, Übeydullah Seven, Mehmet Dölek, Sami Göknar, İsak Altabey, Nazmi Ataç, Arslan Nihat Bektik, Selim Erengil, Hüsamettin Giray, Ayşe Günel, Mehmet Gürpınar, Mehmet Faruk Gürtunca, Ali Harputlu, Mucip Kemâlyeri, İbrahim Seven, Mıgırgıç Şellefyan, Neclâ Tekinel, Nazlı Tılabar, Sebati Acun, Danyal Akbel, Selâhattin Akçiçek, Necdet Davran, Perihan Arıburun, Necdet İncekara, Nuriye Pınar, Fevzi Uçaner, Behçet Uz, Ahmet Ünal, Selim Ragıp Emeç, Süleyman Çağlar, Fikri Apaydın, Ömer Başeğmez, Ebubekir Devellioğlu, Fahri Köşkeroğlu, Hakkı Kurmel, Durdu Turan, Mehmet Ali Ceylan, Avni Sakman, Dündar Tekant, Hüsnü Yaman, İshak Avni Akdağ, Hamdi Ragıp Atademir, Mustafa Bağrıaçık, Osman Bibioğlu, Remzi Birant, Sıtkı Salim Burçak, Reyhan Gökmenoğlu, Muhittin Güzelkılıç, Ali Saim Kaymak, Hulki Amil Keymen, Ahmet Koyuncu, Tarık Kozbek, Mustafa Runyun, Sabahattin Sayın, Sami Soylu, Ömer Şeker, Nafiz Tahralı, Mehmet Diler, İbrahim Germeyanoğlu, Ahmet İhsan Gürsoy, İrfan Haznedar, Süleyman Sururi Nasuhoğlu, Emin Topaler, Atıf Akın, Selim Akış, Nebil Sadi Altuğ, Hikmet Bayur, Nafiz Körez, Sudi Mıhçıoğlu, Cemil Şener, İhsan Yalkın, Turhan Akarca, Nuri Özsan, Sadi Pekin, Turgut Topaloğlu, Şemsi Ağaoğlu, Baha Hun, Abdullah Eker, Ömer Güriş, Ferit Tüzel, Şükrü Uluçay, Suat Bedük, Baki Erden, Fikri Şendur, Nusret Kuruoğlu, Ömer Özen, Hamdi Özkan, Mahmut Pınar, Muharrem Tansel, Ali Çakır, Hasan Gürkan, İsmail Özdoyuran, Ahmet Peker, Keramettin Gençler, Hâluk Çulha, Hasan Polat, Salih Zeki Ramoğlu, Ömer Yüksel, Talât Alpay, Mahmut Ataman, Ömer Lütfü Erzurumluoğlu, Numan Kurban, Fuat Nizamoğlu, Nazım Tanıl, Abdullah Akın, Cemal Zühtü Aysan, Suat Başol, Ali Kaya, Tahir Öktem, Necati Tanyolaç ve Hulusi Timur.
5 YIL AĞIR HAPSE MAHKUM EDİLENLER: 117 KİŞİ
Abdullah Aker, Sait Bilgiç, Muzaffer Önal, Sait Ağar, Gani Gürsoy, Şefik San, Ali Yaşar, Orhan Kökten, Mustafa Öztürk, Osman Talu, Necati Topçuoğlu, Orhan Uygun, Şeref Saraçoğlu, Faruk Çöl, Nazifi Şerif Nabel, İsmet Olgaç, Hüseyin Özbay, Adnan Selekler, Ahmet Tokuş, Yaşar Yazıcı, Mecit Bumin, Hilmi Çeltikçioğlu, Eyüp Doğan, Yaşar Gümüşel, Hüsamettin Coşkun, Nihat Eğriboz, Piraye Levent, Ekrem Torunlu, Cevat Ülkü, Esat Budakoğlu, Muzaffer Emiroğlu, Mekki Sait Esen, Ali İleri, Arif Kalıpsızoğlu, Ahmet Kocabıyıkoğlu, Muharrem Tuncay, Sırrı Yırcalı, Sıtkı Yırcalı, Ertuğrul Çolak, Mehmet Erdem, Şevki Hasırcı, Sait Göker, Ekrem Yıldız, Rıfat Bingöl, Servet Bilir, Mithat Dayıoğlu, Mahmut Güçbilmez, Kadir Kocaoğlu, Nezih Tütüncüoğlu, Behçet Kayaalp, Sadettin Kracabay, Nurullah İhsan Tolun, Nurettin Fuat Alpkartal, Nahit Ural, Hamdi Bulgurlu, Ali Dedekargınoğlu, Cevat Köstekçi, Ali Çobanoğlu, Ali Rıza Karaca, Nuri Onur, Hüseyin Ülkü, Sebahattin Parsoy, Mustafa Zeren, Abidin Potuoğlu, Ekrem Cenani, İhsan Dai, Samih İnal, Cevdet San, Selâhattin Ünlü, Rüştü Çetin, İbrahim Gürgen, Yakup Karabulut, Hidâyet Sinanoğlu, Niyazi Soydan, Kemal Demiralay, Ali Lâtifaoğlu, Tevfik Tığlı, Nizamettin Kırşan, Haluk Nihat Pepeyi, Mithat Perin, Celâl Ramazanoğlu, Tahsin Yazıcı, Hristaki Yoannidis, Sadık Giz, Behzat Bilgin, Osman Kapani, Ekmel Kavur, Basri Aktaş, Ali Gözlük, Ali Rıza Kılıçkale, Dursun Erol, Sadettin Yalım, Nüzhet Onat, Gıyasettin Emre, Hasan Hayati Ülkün, Zihni Üner, Ali Gür, Atıf Topaloğlu, Hüseyin Agun, Mehmet Fahri Mete, Ahmet Morgil, Nüzhet Akın, Tacettin Barış, Hamdi Başak, Hamza Osman Erkan, Rıfat Kadızade, Salim Çonoğlu, Necmettin Doğuyıldızı, Abdullah Keleşoğlu, Asaf Saraçoğlu, Fikri Şen, Hamdi Tekay, Veysi Oran, Selâahattin Karayavuz, Pertev Sanaç, İsmail Şener ve Mustafa Reşit Tarakçıoğlu.
6 YIL AĞIR HAPSE MAHKUM EDİLENLER: 15 KİŞİ
Kemal Erden, Hamit Koray, Fethi Batur, Nail Geveci, Zuhuri Danışman, Süleyman Kuranel, Ali Ocak, Doğan Köymen, Muammer Çavuşoğlu, Nazım Batur, Ömer Cebeci, Zeyyat Mandalinci, Şefik Çağlayan, Mehmet Daim Süalp, Nurettin Aknoz.
7 YIL AĞIR HAPSE MAHKUM EDİLENLER: 6 KİŞİ
Haluk Timurtaş, Hüseyin Bayrı, Ahmet Hamdi Sezen, Sabri Erduman, Enver Dündar Başar ve Kâmil Gündeş
8 YIL AĞIR HAPSE MAHKUM EDİLENLER: 2 KİŞİ;
İhsan Gülez ve Halil Turgut.
10 YIL AĞIR HAPSE MAHKUM EDİLENLER: 17 KİŞİ
Ethem Menderes, Atıf Benderlioğlu, Hayrettin Erkmen, Hadi Hüsman, Haluk Şaman, Sebati Ataman, Nüzhet Ulusoy, Turan Bahadır, Sefer Eronat, Halis Öztürk, Kenan Akmanlar, Burhanettin Onat, Halil İmre, Servet Sezgin, Kemal Terzioğlu, Hamdi Ongun, Münif İslâmoğlu.
15 YIL AĞIR HAPSE MAHKUM EDİLENLER: 3 KİŞİ;
Mükerrem Sarol, Hüseyin Fırat, Burhan Belge
20 YIL AĞIR HAPSE MAHKUM EDİLEN: 1 KİŞİ;
Nedim Ökmen
MÜEBBET HAPSE MAHKUM EDİLENLER: 30 KİŞİ
Medeni Berk, İzzet Akçal, Celâl Yardımcı, Tevfik İleri, Vacit Asena, Kemal Biberoğlu, Hilmi Dura, Osman Kavuncu, Himmet Ölçmen, Kemal Özer, Necmettin Önder, Selâmi Dinçer, Ekrem Anıt, Hüseyin Ortakçıoğlu, Reşat Akşemsettinoğlu, Murat Ali Ülgen, Selim Yatağan, Sadık Erdem, Necati Çelim, Selâhattin İnan, Mazlum Kayalar, Nuri Togay, Muhlis Erdener, Enver Kaya, Rauf Onursal, Kemal Serdaroğlu, Hadi Tan, Cemal Tüzün, Samet Ağaoğlu, Sezai Akdağ
ÖLÜM CEZASINA ÇARPTIRILANLAR: 14 KİŞİ
Celâl BAYAR, Adnan MENDERES, Fatin Rüştü ZORLU, Hasan POLATKAN, Refik KORALTAN, Agâh EROZAN, İbrahim KİRAZOĞLU, Hamdi SANCAR, Nusret KİRİŞOĞLU, Bahadır DÜLGER, Emin KALAFAT, Baha AKŞİT, Osman KAVRAKOĞLU, Zeki ERATAMAN
İDAM KARARI İNFAZ EDİLENLER: 
Adnan MENDERES, Fatin RÜŞTÜ ZORLU, Hasan POLATKAN,
***
YASSIADADA ÖLEN (?!) ve / veya ÖLDÜRÜLEN: 
7 - yedi milletvekili: Yusuf Salman, Lütfü Kırdar, Gazi Yiğitbaşı, Yümmi Üresin, Nuri Yamut, Kenan Yılmaz ve Zakar Taver.
İNTİHAR ETTİRİLEN: 1 Kişi, Namık GEDİK  (Aydın Milletvekili)
***
BİLANÇO; 27 MAYIS’IN, MİLLET-DEMOKRASİ VE DP’YE FATURASI:
Toplam Tutuklu (ESİR ALINAN) Sayısı: 402   (Biri Cumhurbaşkanı, diğerleri Bakan ve Milletvekili)
(Ayrıca, Muhtelif İl, İlçe, Ocak ve Bucak Başkanı olarak tutuklandığı halde; Takipsizlık kararı ile salıverilen): 338 Kişi )
Beraat Eden: 47                     
Mahkûmiyet: 348   
Asılarak İdam Edilen: 3
Yassı Ada’da Ölen ve/veya Öldürülen (*):  7      
İntihar:  1,     
Sağ Olarak Kurtulabilen: 391 kişi
(*) DP Sağlık Bakanı Dr. Lütfi Kırdar, yassıda mahkemesinde savunma yaparken, şiddetli tahrik ve tahkir sonucu, kürsüde kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmiştir.
***
SONUÇ / ANALİZ:
01. 1946 – 1960 Dönemi seçilen toplam Milletvekili sayısı: 1.462
02. Dönem İçinde Demokrat Partiye Katılan Milletvekili: 15
03. Ara Seçimle Gelen Milletvekili Sayısı: 18
03. Dönem İçinde Sahip Olunan Toplam Milletvekili Sayısı: 1.495
04. Eceliyle Vefat Eden Milletvekili: 30                 
03. Dönem İçinde Öldürülen: 1                         
04. Dönem İçinde Çekilen: 18                         
05. Dönem İçinde Çıkartılan: 16                         
06. Dönem İçinde Valiliğe Atanan: 2                                                                                     
Y  A  S  S  I  A  D  A
Ölen veya Öldürülen: 7       
İntihar Eden: 1       
İdam Edilen: 3       
Muhtelif Hapis: 348   
Beraatle Sonuçlanan: 47     
Takipsizlikle Sonuçlanan: 338    
***
Yassıada cinayetini işleyenler ödüllendirildi
Adnan Menderes ve iki bakan arkadaşının idamına karar veren Yassıada Mahkemesi’nde hâkim, savcı ve soruşturma kurulu üyesi olarak görev yapan yargı mensuplarının neredeyse tamamı daha sonra ödül olarak yüksek yargıya terfi ettirildi.
Yassıada’nın hâkim ve savcıları idam kararları açıklandıktan sonra Heybeliada’dan Savarona gemisine bindirilip Marmara Denizi’nde gezintiye çıkarıldı. Darbecilerin verdiği ‘mahkemecilik’ görevini başarıyla yerine getirmişlerdi. Savarona, Cumhurbaşkanlığı’na tahsis edilmiş bir gemiydi ve protokole tabiydi. İnfaz emirlerini verenler en üst protokolle taltif edilmişti. Onlar zafer sarhoşu olmuş eğlenirken, Hasan Polatkan ile Fatin Rüştü Zorlu 16 Eylül, Adnan Menderes ise 17 Eylül 1960’ta idam edildi. Diğer idamlıklar ve hapis cezası alanlar Kayseri Cezaevi’ne nakledildi.
Yassıada’nın hâkimleri, savcıları, soruşturma kurulu üyeleri 1960 sonrasında hep adalet sisteminin en üst mertebelerine atandı, ömürlerinin sonuna kadar da hep üst mertebelerde kaldılar. Kendilerinden sonra yerlerine gelecek kişileri de kendilerine benzer insanlardan seçtiler. Adalet bürokrasisi darbeye hizmet etmiş insanlarca şekillendirildi. Peki, kimler hangi görevlere getirildi?
  “Sizi buraya tıkan kudret böyle istiyor.” diyen Başhâkim Salim Başol, 61 Anayasası’yla kurulan Anayasa Mahkemesi’ne, Başsavcı Altay Egesel Yargıtay’a üye yapıldı. Egesel daha sonra Yargıtay 1. Ceza Dairesi Başkanlığına getirildi.  Necdet Darıcıoğlu Askerî Yargıtay Başsavcı Yardımcılığına, Askerî Yargıtay Başsavcı Başyardımcılığına, Askerî Yargıtay üyeliğine, Anayasa Mahkemesi üyeliğine ve nihayet Anayasa Mahkemesi Başkanlığına getirildi. İbrahim Hilmi Senil Danıştay Başkanı, Anayasa Mahkemesi üyesi ve daha sonra Anayasa Mahkemesi Başkanı yapıldı. Yüksek Soruşturma Kurulu üyelerinden Necdet Menteş, Yargıtay Başkanlığına getirildi, Ulusu Hükümeti’nde Adalet Bakanı oldu. Ferruh Adalı, Yargıtay 1. Başkanlığına getirildi. Abdullah Üner, önce Yargıtay 2. Başkanı, sonra da Anayasa Mahkemesi üyesi oldu. Nihat Saçlıoğlu, Askerî Yargıtay’da üyelik, Daire Başkanlığı, 2. Başkanlık ve Başsavcılık yaptıktan sonra Anayasa Mahkemesi üyeliğine getirildi. Hasan Gürsel, hâkim tuğgeneral olarak Askerî Yargıtay Daire Başkanlığı yaptıktan sonra Anayasa Mahkemesi üyeliğine getirildi. Servet Tüzün, Askerî Yargıtay üyeliği ve Anayasa Mahkemesi üyeliğine getirildi. Hikmet Kümbetlioğlu, Danıştay 8. Daire Başkanlığına; Fahrettin Kıyak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına; Fazlı Öztan, Yargıtay 2. Başkanlığına, Anayasa Mahkemesi üyeliğine; Vecihi Tönük, Danıştay 6. Daire Başkanlığına; Fahrettin Öztürk, Danıştay 1. Mürettep Daire Başkanlığına; Mustafa Hayrettin Perk, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanlığına; Ziya Kayla, Maliye Müsteşarlığına, Merkez Bankası Genel Müdürlüğüne, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu üyeliğine, Türkiye Vakıflar Bankası İdare Meclisi Başkanlığına, Merkez Bankası Banka Meclisi üyeliğine, Bakanlar Kurulu kontenjanından YÖK üyeliğine, İş Bankası denetçiliğine;  Hakkı İsmail Beşe, Kurucu Meclis üyeliğine; Mustafa Karaoğlu, Danıştay üyeliğine, Anayasa Mahkemesi yedek üyeliğine getirildiler.
27 Mayıs 1960 darbesiyle demokrasinin üzerinde asker ve yargı vesayeti oluşturulurken yargıda ideolojik yapılanmanın temelleri o dönemde atıldı. 1960 darbesinin ilk 7 ayı içinde daha anayasa yapılmadan Yargıtay üyelerinin dörtte biri, Danıştay üyelerinin yarısından fazlası, ilk derece mahkeme hâkim ve savcılarının da altıda biri re’sen emekliye sevk edildi. Emekli edilenlerin yerlerine darbe rejiminin onayladığı isimler atanarak devrimci ve ilerici yargının temelleri atıldı. Daha sonra Anayasa Mahkemesi ve Yüksek Hâkimler Kurulu oluşturularak yargı vesayeti tahkim edildi. 
İşte infazcıların yükselişi 
Yassıada Mahkemesi Başsavcısı Ömer Altay Egesel İzmir Cumhuriyet Savcısı iken darbeden sonra Yüksek Adalet Divanı Başsavcılığına getirildi. Daha sonra terfi ettirilerek Yargıtay üyeliğine atandı. 1977–78 yıllarında Yargıtay 1. Ceza Dairesi Başkanlığına getirildi. Anayasa Mahkemesi’nin ilk heyetindeki 15 asıl üyeden 4’ü Yassıada Mahkemesi’nde görev alanlar, 5’i darbecilerin oluşturduğu Kurucu Meclis üyeleri arasından seçilmişti. Heyette ayrıca eski bir CHP’li milletvekili ve CHP hükümetleri döneminde uzun süre görev yapmış bir bürokrat vardı. Askerî Hâkim Necdet Darıcıoğlu,  27 Mayıs darbesinden sonra Yassıada Yüksek Soruşturma Kurulu üyeliğine ve Yüksek Adalet Divanı Başsavcı Yardımcılığına getirilmişti. Darıcıoğlu daha sonra Askerî Yargıtay üyesi ve 1977’de Anayasa Mahkemesi üyesi seçildi. Yassıada Mahkemesi’nde etkili görevlerde bulunan Darıcıoğlu darbenin üzerinden 30 yıl geçmesine rağmen mahkeme üyelerinin oylarıyla 1990’da Anayasa Mahkemesi Başkanı seçildi.
1960 darbesi sırasında Yargıtay 2. Ceza Dairesi üyesi olan Necdet Menteş, darbeden sonra Milli Birlik Komitesi tarafından Yassıada Mahkemesi Yüksek Soruşturma Kurulu üyeliğine getirilmişti. Yargıtay üyelerince 1972-1980 arası iki dönem Yargıtay Başkanlığına seçilen Menteş 12 Eylül darbe yönetimi sırasında kurulan Ulusu Hükümeti’nde de Adalet Bakanlığı görevine getirildi. 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra da yüksek yargı organlarına seçilecek üyeler darbe döneminde yapılandırılan ve asker kökenli cumhurbaşkanlarının atadığı Yüksek Hâkimler Kurulu tarafından belirlendiği için 27 Mayıs ideolojisi özellikle yüksek yargı organlarında hiç bozulmadan devam etti.
12 Eylül Anayasası’yla yargıya hâkim olan resmî ideoloji kalıcı hâle getirilirken, 28 Şubat sürecinde Genelkurmay’da yargı mensuplarına verilen irtica brifingleriyle darbecilerin yargıya biçtiği misyon yeniden hatırlatıldı. Türk demokrasisinin gelişmesine, toplumdaki fikrî değişim ve dönüşüme rağmen kendi içine kapalı yapısı yüzünden yargıdaki bu katı ideolojik yapı 1960’lı yıllardan, vesayete ilk darbe olan 12 Eylül 2010 referandumuna kadar taşındı. 27 Mayıs zihniyeti yüksek yargıdaki hâkimiyetini koruduğu için anayasa değişikliğine en büyük direnç bu kurumlardan gelmişti. Yargıyı 1960 darbesiyle ele geçirip 1971 muhtırası, 1980 darbesi ve 28 Şubat süreciyle ellerinde bulundurmaya devam edenler, yargının demokratikleştirilmesi ve tarafsızlaştırılması çabasını ‘yargı ele geçiriliyor’ diyerek engellemeye çalıştılar; ancak başarılı olamadılar.
27 MAYIS DARBESİNDEN SONRA YARGIDA TASFİYE YAPILDI
27 Mayıs 1960 askerî darbesinin ardından yıl sonuna kadar darbe rejiminin ilk 7 ayı içinde 94’ü Yargıtay ve Danıştay üyesi olmak üzere toplam 614 yargı mensubu re’sen yani kendi istekleri olmaksızın emekliye sevk edildi. 241 üyesi olan Yargıtay’ın 66 üyesi (dörtte birinden fazlası re’sen), 54 üyesi olan Danıştay’ın 28 üyesi (yarısından çoğu re’sen), 3123 kişilik yerel mahkeme hâkim ve savcı kadrosundan 520’si doğrudan emekliye sevk edildi (altıda biri re’sen).
YASSIADA’DA İŞLENEN İNSANLIK SUÇLARI
Yassıada’da hukuk askıya alınmış, insanlık suçları işlenmişti. Peki DP’liler, yakınları ve toplumda derin izler bırakan uygulamalar neydi? İşte bazıları:
 27 Mayıs’tan itibaren bir cadı avı başlatıldı. Demokrat Partililer askerî araçlara doldurulup hapishanelere götürüldü. İl, ilçe, bucak ve nahiye başkanları ile muhtarlar ve küçük yörelerde özellikle DP’li bilinen eşraftan kim varsa (Mithat Perin 70 bine yakın kişi olduğunu iddia ediyor) gözaltına alındı.
 İçişleri Bakanı Namık Gedik, çöp kamyonuna bindirilip Harp Okulu’na götürüldü. Diğer DP’liler ve özellikle bürokratlar için askerî araçlar, tanklar bile kullanıldı.
 Herhangi bir vatandaşın mahkeme kararı olmadan bir ay süreyle tutuklu kalabileceğine dair kanun çıkarıldı. Davutpaşa ve çeşitli cezaevlerinde masum insanlar bir ihbar yüzünden aylarca, neyle suçlandığını bilmeden gözaltında tutuldu. Büyük bir kısmı işkenceye maruz kaldı, fiilî, sözlü saldırıya, dipçik darbelerine, hakaretlere uğradılar. Namık Gedik gözaltındayken şüpheli bir şekilde öldü. ‘Harp Okulu penceresinden atlayarak intihar etti’ açıklamasına kimse inanmadı!
 Ankara Harp Okulu’nda ve İstanbul Davutpaşa Kışlası’nda tutuklu olarak toplanan DP’lilerin Yassıada’ya sevki sırasında korkunç hakaretler, elle tacizler, darp ve benzeri sahneler yaşandı. Yassıada’ya elleri kelepçeli, silahlar üzerlerine çevrili götürüldüler.
-38 kişilik Milli Birlik Komitesi’nin ilk icraatlarından biri 1 No’lu Yüksek Adalet Divanı’nın kurulması ve DP’lilerin yargılanmasını öngören kanunun kabul edilmesiydi. Milli Birlik Komitesi, Yassıada’yı bir cezaevi hâline getirdi ve burada görev yapacaklarla ilgili bütün tayin yetkilerini kendi üstüne aldı. İdamların infazı için 65 yaş haddi kaldırıldı. Yüksek Soruşturma Kurulu ve Yüksek Adalet Divanı henüz kurulurken, ölüm cezası yolları hızla açıldı.
 Aralarında askerlerin de olduğu hâkim ve savcılar, DP’ye düşman olanlardan özel olarak seçildi. Heybeliada’daki bir otel kiralanıp lojman hâline getirildi. Bölgeye giriş ve çıkışlar yasaklandı. Atatürk’ün yatı Yassıada Komutanı Tarık Güryay’ın emrine verildi, mahkemelerde görev yapanlar ve subaylara moral geceleri düzenlendi.
 İdam kararı çok önceden verilmiş ve gerekli bütün tedbirler alınmıştı. MBK doğrudan doğruya komitenin bir karargâhı olan Dolmabahçe’deki irtibat bürosunu kurdu. Bütün emniyet kuvvetleri Sıkıyönetim Komutanlığı’na, fakat irtibat bürosu MBK’ya bağlandı. İrtibat bürosunda görevli olanlar ordu mensubu idi.
 Yassıada duruşmalarının başlamasından birkaç ay sonra idamların yapılacağı İmralı Adası’nda hazırlıklar başladı. Zeytin fidanı için çukur açılıyor diye mezar kazıldı. Cephane için sandık diyerek tabut yapıldı. Kale direği diye darağaçları kuruldu. Mahkeme sürerken İstanbul Emniyet Müdürü Nevzat Emrealp’tan cellat ve bir hayli de darağacı istendi.
 Yassıada duruşmaları öncesi DP’lilere işkence edildiği iddiaları üzerine MBK, adaya getirilişi bir senaryo hâlinde filme aldırdı. Bayar, bundan kurtulmak için intihara kalkıştı. (Darbeciler, adaya ilk çıkıştaki kötü muamelelerin de kaydedildiği filmin görülmesini istemedi.) “Düşükler Yassıada’da” filmi bütün sinemalarda gösterildi. Afişlerde, ‘Prodüksiyon: MBK İrtibat Bürosu’ diye yazıyordu.
 Menderes, hücresinde 6 ay kimse ile konuşturulmadı, tokatlandı. Üzerinde sigara söndürüldü. İlk duruşmada gördüğü işkence yüzünden konuşma yeteneğini yitirmekte olduğunu söyledi. Fatin Rüştü Zorlu’ya dayak atıldı. Ada Komutanı Tarık Güryay, İzmir Milletvekili, general kızı ve Orgeneral Tekin Arıburun’un eşi Perihan Arıburun’u mahkemedeki savunmasından dolayı dövdü.
 DP’li 402 milletvekilinin sorgulanması bir ay içinde yapıldı. Savunma hakkı sınırlandı. Neden suçlandıklarını bilemediler, haklarındaki iddialara cevap vermeleri mümkün olmadı. Kararlar, gerekçeleri hariç olarak sanıklara okundu. Duruşmaları Albay Tarık Güryay makam masasından izledi. Hoşuna gitmeyen savunmalara müdahale etti.
 DP’lilerin yakınları ile görüşmesi engellendi. Sınırlı sayıda izin verilenlerden bazılarından para alındı. Mahkeme salonu subaylar ve CHP’lilerle dolduruldu. 
 İdam kararları MBK tarafından hemen tasdik edildikten sonra infaz emri helikopterle İstanbul’a getirilip ada komutanlığına tebliğ edildi. İdam kararları okunmasından sonra idam mahkûmları iki hücumbotla İmralı’ya gönderildi. Tasdik olunan üç karar 16-17 Eylül’de infaz edildi.
 16 Eylül sabahı, 30 kadar Equanil adlı uyku hapını içerek intihar ettiği söylenen (intihar olmadığı da ileri sürüyor) Adnan Menderes’in midesi yıkandıktan sonra idamdan saatler önce prostat kontrolü yapıldı. Adli Tabip Lütfü Tuncay’ın “İnfaza mâni hâli vardır” raporuna rağmen elleri kelepçelenip İmralı’ya götürüldü.  
 Naaşlar ailelerine verilmeyip adanın bir köşesinde açılan çukurlara gömüldü.
 Yassıada komutanı Tarık Güryay işkencelere nezaret etti. MBK üyelerinden bazıları ve 100 kadar subay infazı izledi. Yassıada mahkeme heyeti ve bazı subaylar infazlardan sonra Atatürk’ün yatı Savarona’da kutlama yaptı.
 Yassıada’da Ordu Film Merkezi’nde çekilen fotoğraf ve görüntüler basına irtibat bürosu üzerinden açık artırma ile satıldı.
 İdamlıklardan ip, kefen, mezar ve Yassıada’da yenilen yemeğin parası ödeme emri kâğıdı ile istendi. (AKSİYON / 19 Eylül 2011 / İDRİS GÜRSOY)
YORUMLAR:
Sedat Sayın: Nihat Saçlıoğlu'nu ayırsaydınız keşke. Bütün idamlara karşı oy kullanmıştı.
Sami Gören: Maalesef hafızamız zayıf. Bilhassa genç nüfus yakın geçmişi bilmiyor. Yakın geçmişimizle ilgili yazılarınızı ilgi ile okuyorum. Bildiğim konularda hafızam tazeleniyor, bilmediğim konularda bilgi sahibi oluyorum. 27 Mayıs darbesini ve darbecileri deşifre etmek çok önemli bir hizmettir. Millet darbec...
Nihat Ünver: Kıbrıs fatihleri Fatin Rüştü ZORLU, Adnan MENDERES ve Celal BAYAR'a tokat atanlar, işkence edenler mümkün olduğunca tespit edilip isimleri ifşa edilmelidir. Yakınları babalarının, dedelerinin vahşiliğini öğrenmelidir. Bu kişiler ölmüş olsalar bile gıyaben yargılanıp rütbeleri geri alınmalıdır.
***
Yassıada kararları yok sayılmalı
Nilüfer Gürsoy Bayar
27 Mayıs darbesinin ardından tutuklanan Demokrat Partililer hakkındaki Yassıada kararlarının 52. yıldönümünde Celal Bayar’ın kızı Nilüfer Gürsoy ile konuştuk. Gürsoy, “Kararlar yok sayılmalı. TSK, eğer bu zihniyetten arındıysa darbeyi telin etmeli.” diyor.
15 Eylül 1961’de kararlar okunurken Yas-sıaada’ya sadece avukatlar alınıyor. 15 DP’liye idam çıkıyor. 16 Eylül’de Celal Bayar ile ilgili idam hükmü Kadıköy’e gelmeden, doktor yakınlarından biri anne ve çocuklara iğne yapıyor. “Duyuyor, hissediyor ama ağlayamıyor, tepki veremiyorduk.” diye anlatıyor o anı Celal Bayar’ın kızı Nilüfer Gürsoy. Anne Bayar, o gece üst kata çıkıyor,  kimseyle görüşmüyor, sabaha kadar gözyaşları içinde Kur’an-ı Kerim okuyor.
Kadıköy’deki Bayar köşkü, ilk bakışta, o kadar apartman arasında terk edilmiş gibi görünüyor. En dış kapıyı aralayıp içeri girdiğinizde tarihe de yolculuk başlıyor.
Celal Bayar’ın üç çocuğundan biri olan Nilüfer Bayar Gürsoy, 1921 doğumlu. İşte bu hatıralarla dolu köşkte yaşıyor. Hafızası diri, her şeyi en küçük ayrıntısına kadar hatırlıyor. Yassıada’nın en istikrarlı müdavimlerinden. Hemen her duruşmaya gidiyor. Babasıyla birlikte kocası Kütahya Milletvekili Ahmet Gürsoy’u o küçük zaman dilimlerinde görme hayali hayata bağlıyor. Ada komutanına kafa tutuyor. Tanıklarla tartışıyor. Yassıada’ya ziyaretten bu yüzden men ediliyor. Annesi Reşide Bayar, dik durabilen bir kadın. Akis dergisi muhabirine “Yeniçeri gibi ‘isterükle’ ‘istemezükle’ artık devlet yönetilemez!” diyor. Reşide Hanım, Kayseri Cezaevi’ndeki kocasını ziyarete giderken yolda vefat ediyor.
-Yassıada’da yaşananlar bugüne kadar neden iyi anlatılamadı?
Tedbirler kanunu var, terör havası var memleketin üzerinde. DP lehine bir şey söyleseniz suç. Gerçekler ortaya konulamıyor. Darbe aleyhine konuşmak yasaktı. Bir de yaşayanlar anlatmak istemediler. Gururlu insanlar… Tecavüz edilenlerin tecavüz olayını anlatmamak istememesi gibi.
-Neler oldu Yassıada’da?
Yassıada’ya en çok gidenlerden biri bendim. Duruşmaları takip ettim, babam ve eşimle göz göze gelme imkânı bulmak istiyordum, moral olacak şekilde. Bir duruşmaya çocukları da aldım gittim. Sıramızı bekledik. Girdiğimiz yerin karşısında yine bir kapı. Baktık Ahmet geldi. Çocuklara çikolata almış kantinden, vermek istedi. ‘Hayır, yasak, veremezsiniz!’ dediler. Biri kadın üç subay bizi dinliyor. Zaten donuğuz, ‘Veremezsiniz!’ deyince iyice donakaldık. ‘Ne yapıyorsunuz? Kitap okuyor musunuz?’ dedim. “Evet.” dedi Ahmet, “Fatin Rüştü Bey bir kitap okudu son günlerde, içinde kaşolar var ve ekomoz oldu.” Hemen oradan itiraz ettiler “Türkçe konuşun!” diye. Kaşo ve ekomozun ne olduğunu anlayamadılar. Ben anladım ki bir şey söylemek istiyor ama neden bahsediyorsun diye soramadım. Dönüyoruz vapurla. Remzi Birand var, Konya milletvekilinin hanımı, kardeş tarafından akrabayız. “İyi ama ellerinin üstünde siyah siyah kabuklar var.” deyince fena oldum, sigara söndürmüşler. Bir de baktık Fatin Rüştü Zorlu’nun annesi Güzide Hanım fevaran hâlinde. Zorlu’nun yüzünü mosmor görünce sormuş. “Merak etme anne, voleybol oynarken oldu.” demiş. “Ne voleybolu! Sana vuran eller kırılsın!” diye feryat ediyor. Yassıada’da fiziki işkence var, bir de onlara yöneltilen yalan iddialar var. Mesailerini ortaya koymuşlar, akla gelmeyecek yalan iddialarla manevi işkence yapıyorlar.
-Babanız Bayar ve Menderes’e hangi işkence yapılıyor?
Babama manevi işkence yapıyorlar. Bu yüzden intihar girişiminde bulunuyor. Subaylar hâkim kılığına giriyorlar, kız arkadaşları ile kahkahalar atıyorlar, çok haysiyetine dokunuyor. Menderes ve Bayar’ın hücreleri yan yana ama birbirlerini göremiyorlar. Tek başına ikisi de. Gardiyanlardan biri Bayar’a elini kaldırıyor vurmak için, bileğini yakalıyor, ‘O kadar da değil teğmen!’ deyip bileğini aşağıya indiriyor. O olaydan sonra fiziki darbede bulunamıyorlar.
-Ya Menderes’e?
Adnan Bey’e çok işkence yapıyorlar, uyutmuyorlar, ilaçlar veriyorlar. Babamın avukatı Gültekin Başak adaya gidiyor. Fırtınalı bir hava, Adnan Bey’in avukatları gelmemiş. Gültekin Bey babamın odasına girecek. Adnan Bey görünce onu, “Gültekin Bey nerede benim avukatım?’ diyor, o sırada subay geliyor, Adnan Bey’i tartaklayarak ‘Gir içeri!’ diyor. Gültekin Bey zangır zangır titriyor. Düşünün, koskoca başbakan tokatlanıyor.
-27 Mayıs uzun bir planlamanın sonucunda gerçekleştirilen bir darbe miydi?
27 Mayıs’tan çok önce DP’lilerin evleri tek tek tespit edilmiş. Darbeye zemin hazırlayan olaylar da var. Ankara olayları davasını Yassıada’da izledim. Bütün sabah tanıklar dinlendi, neler olmuş, taşlar nasıl atılmış… Ara verildi. Girdim lavaboya, baktım, ‘Taş attık’ diyen hanım geldi. ‘Şahitlikte bulunan sizsiniz değil mi?’ dedim. ‘Evet’ dedi. ‘Siz o taşları bir gün önce toplamıştınız değil mi?’ dedim. ‘Tabii, tabii’ dedi ve kahramanlık yapmış gibi anlattı. Tam çıkacakken döndü, ‘Siz Bayar’ın kızısınız değil mi? ‘dedi. ‘Evet’ dedim. ‘Biz’ dedi, ‘O taşları bir gün evvelden topladık ama ne yazık ki gözlerinizi oyamadık!’  
-27 Mayıs’ın arkasında sadece askerler mi vardı?
Fiilen Halk Partisi bu darbenin ortağıdır. Akis dergisi ve Halk Partili gazeteler darbe için görev yaptılar. Halk Partisi’nin içinde bir yapı vardı. Bakan hanımlarının iffetine varıncaya kadar yalan haberler yayabilmişlerdir. İnönü’nün Heybeliada’daki evine bir heyet geliyor. İnönü, çok öfkeli, damadı Metin Toker hapse girmiş. Gelen heyete diyor ki “Görüyor musunuz şu Yassıada’yı? Hepsini oraya tıkmalı! Bana büyük küçük demeyeceksiniz, bütün vazifelilerin, Demokratların isim ve adreslerini bildireceksiniz.” 27 Mayıs olduktan sonra Demokrat Partililer evlerinden tek tek toplandı. Bunu yapan askerî bir güçten başka sivil bir güçtü.
-İsmet İnönü idamlara karşı mıydı?
İdamlara karşıydılar da daha Yassıada hâkim ve savcıları bile belli olmadan Akis dergisinin kapağında babamı neden sehpada gösterdiler? İdamları teşvik etmek için mi? İnönü hep yol göstericiydi.
-DP iktidarı ülkenin nereye götürüldüğünü göremedi mi?
1957’deki 9 subay soruşturmasını babam çok önemsedi, üzerinde durdu, araştırılmasını istedi, fakat bu yapılamadı. Eğer bu tahkikat derinleştirilseydi, belki de darbe olmayabilirdi, önlenebilirdi.
-Tahkikat Komisyonu darbeye gerekçe yapıldı.
Tahkikat Komisyonu kurulmasaydı darbe olmazdı gibi sebepler doğru değil. Demokrat Parti, sokak olaylarının arkasındaki odağı etkisiz kılabilmek için son bir hamleyle Tahkikat Komisyonu’nu düşünmüştü. CHP ve medyası tarafından ağır hücumlara maruz kaldı. Komisyonun tespit ettiği konuların üzerine gidilseydi belki darbe önlenecekti.  
-Kayseri, Ankara, İstanbul olayları, harp okulu yürüyüşü, yalan haberler hep bir merkez tarafından planlanmıştı. Bayar, bu hareketlere dikkat kesiliyor ve hükümeti uyarıyor. Neden sözünü dinletemedi?
Menderes, orduya çok inanıyor ve güveniyordu. Cunta her yere nüfuz etmişti. Önemli noktalara adamlarını yerleştirmişlerdi. Muhafız Alayı komutanını yerinden etmek için hakkında yalan haberler çıkararak yıprattılar. Sonra Bayar’a üç kişiyi önerdiler. Babam, ‘Ben tanımam, siz birini gönderin’ dedi. Osman Köksal’ı gönderdiler. Ancak babam diğer iki kişiden birini de seçse onlar da cuntacıydı. İşlerini bu kadar sağlama almışlardı. Adnan Bey’in etrafını öyle almışlar ki ordunun darbe yapacağına inanmıyordu. Kapısındaki neferi gösteriyor, ‘Bunlar mı darbe hazırlayacak?’ diyordu.
-27 Mayıs’la darbe yolu açıldı ve darbe zihniyeti yerleşerek devam etti. Bundan kurtulmanın yolları nelerdir?
27 Mayıs ilkokul kitaplarına kadar indi, yıllarca okutuldu. Yeni nesillere, DP’nin on yılının şanlı şerefli bir tarih olduğu anlatılmalıdır. Yassıada kararları yok sayılmalıdır. Bu olayı mağdur yakınları değil, bizzat Meclis’in sahiplenmesi, şeref meselesi yapması ve ilga etmesi lazım. Aynı şekilde TSK, eğer bu zihniyetten arındıysa darbeyi telin etmeli.

9 Eylül 2014 Salı

MİLLİ DAVA KIBRIS VE 6 - (7) EYLÜL'ÜN 59. SENE-İ DEVRİYESİNDE "KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ (KKTC) NE HALDE?.. Prof. Dr. Ata ATUN & Prof. Dr. Alâeddin YALÇINKAYA

MÜZAKERELER NASIL GİDİYOR?
BY, Prof. Dr. Ata ATUN 
(05 HAZİRAN 2014-POSTED İN: TUKISHNEWS.COM)
Bu günlerde kiminle konuşsam, kiminle rastlaşsam bana ilk sordukları soru “Müzakereler Nasıl Gidiyor?”dur. 
Sonra benim yanıtımı beklemeden “Benim hiç umudum yok” yorumunu ilave ederler sözlerine.
Müzakerelerin nasıl gittiği apaçık ortada. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun ve Müzakereci Kudret Özersay’ın bütün iyi niyetli ve çözüme yönelik girişim ve tavırlarına rağmen Rumların isteksizliği nedeni ile bir arpa boyu bile ilerlemiyor.
Rumlar müzakereleri yokuşa sürmek ve sorun yaratmak için geçmişteki liderlerin yaptıkları görüşmelerde üzerinde mutabakata varılmış konuları masaya tekrar koyarak ilerlemeye engel oluyorlar.
Talat-Hristofyas görüşmelerinde üzerinde mutabakata varılmış olan “Dönüşümlü Başkanlık” konusunu tekrar masaya koyup ” Başkan’ın Rumlar arasından seçilmesini, Başkan Yardımcısının daKıbrıslı Türklerin arasından ve ortak seçimle yapılmasını” talep ediyor.
Burada iki tane açıkgözlük var aslında… Tam bir Bizans tezgahı kurmak istiyor Anastasiades.
Bunlardan birincisi, Kıbrıslı bir Türk’ün hiç bir zaman ve hiç bir koşulda kurulacak devletin Başkanı veya Cumhurbaşkanı olamayacağıdır.
Batı dünyası böylesi bir düşünceyi “ırkçılık ve ırk ayırımı” olarak tanımlamakta.
Anastasiades’in bu önerisinin halk diline çevirisi, “İki paralık işe yaramaz bir Rum’un (Rumların tabiri ile bir Vraga (yontulmamış, eğitimsiz kaba adam)) bile Başkan olabilir ama bir Kıbrıslı Türk ağzıyla kuş tutsa bile asla Başkan olamaz”dır.
Anastasiades’in bu çirkin ve yakışıksız önerisinin bir de devamı da var. O da en az, yapılan öneri “Çirkin ve Yakışıksız”. Başkan ve Başkan Yardımcısı seçilirken Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler aynı sandıkta ve aynı oy pusulasını kullanacaklar.
Buradaki hinoğlu hinlik veya da atılmak istenen kazık aslında birkaç tane.
Öncelikli tuzak “Kıbrıslı Türk” kimliğini yok etmek ve “Kıbrıslı” kimliğini geçerli kılmak.
Zaten bunu artık verilen kimliklerde uyguluyorlar. Daha önceki kimliklerde “Kıbrıslı Türk” yazarken şimdi sadece “Kıbrıslı” yazıyor.
Bir sonraki tuzak da ortak pusula ile yapılan seçimde Rum oyları çoğunluk olacağı için, Başkan yardımcısı Kıbrıslı Türklerin istediği ve beğendiği kişi seçilemeyecek buna karşın seçilecek kişi Rumların istediği, Rumlara uşaklık yapmaktan mutlu olacak ve Kıbrıslı Türklerin haklarını ileri sürmeyecek biri olacak.
Bu öneri 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında yer alan “Adaylık ve Seçim Yöntemi” kurallarına ve Kıbrıslı Türklere tanınan “Ortaklık Statüsü”nden bile geri. 2014 yılındaki insan hakları anlayışı doğrultusunda ileri gidileceğine, 1960′ların gerisine gitmek istiyor Rum adadaşlarımız.
Asıl önemlisi ikinci gerekçe.
Talat ve Hristofyas görüşürlerken “Dönüşümlü Başkanlık” konusunda mutabakata varılırken bunun karşıtı olarak “Çapraz Oy verme” de bizim tarafımızdan, ödün olmasına rağmen” kabul edilmişti ve her ikisi de birer paketin parçalarıydı. Yani tek başlarına değillerdi.
Siz şimdi oynanan tezgâha bakın.
Rumlara göre “Dönüşümlü Başkanlık” iptal edilecek ve Başkan Rum, Yardımcısı Türk olacak, buna karşın tarafımızdan kabul edilmiş olan “Çapraz Oylama” kabul edildiği şekilde kalacak.
İşte buna “Rum Oyunu” diyorlar. Adadaşlarımızın bizlerle ortaklık kurmak gibi bir niyetleri yok, adayı hükümranlıkla, tek başlarına idare etme hayalleri var…
Ata ATUN  e-mail: ata@kk.tc  http://www.twitter.com/ataatun  http://www.ataatun.com
6 Haziran 2014 TURKISH FORUM, http://www.turkishnews.com/
***
Messages to Greek Cypriots from President Erdoğan
The 12th President of Republic of Turkey H.E. Recep Tayyip Erdoğan made his maiden overseas visit to Turkish Republic of Northern Cyprus (TRNC) on Monday, September 1, 2014.
Hundreds of happy and a cheerful Turkish Cypriots greeted him warmly wherever he stepped in or visited.
During his visit to TRNC he addressed to the public and gave messages also to the 
Greek Cypriot Administration, United Nations and European Union.
The real messages underneath the obvious, hidden within the sentences , in between the lines were clearly as follows.
Both sides will get advantages if a solution is reached in Cyprus and solution will make contribution to peace, stability and prosperity in the region.The aim of the Turkish Government is to move the negotiation process to a simultaneous referendum process.
No one has a right to put off the international community.
Studies concerning the water supply project from Turkey to TRNC, have been continuing speedily and it is planned to be completed within 2-3 months.
Studies for electricity project have been continuing and the electric supply to TRNC will be realized right after the water supply.
Both projects could give life to the whole island not only to North Cyprus as long as Greek Cypriot side holds peace hand of the Turkish Cypriot side.
TRNC has a modern democratic state structure and a  joint aim should be to transform the TRNC into a global attraction centre in the Eastern Mediterranean and to make per capita income double in the next 10 years.
Turkey will never allow the downward escalation of the rights of Turkish Cypriots ending as a minority within the Greek Unitary State.
It should be comprehended by everyone that current negotiation process cannot be opened forever.
He made a call on Greece to become involved in the peace talks concerning the dispute in Cyprus.
A viable and fair settlement,  based on a bizonal, bi communal and political equality as per the UN parameters is the target and bases of solution in the mind of Turkey.
The last two Presidents of the Greek Cypriot Administration had no political will for a settlement and were not sincere.
He called for the placing of a time-frame on the talks to enable to solve the Cyprus dispute within a certain period. 
These messages given by the President Erdoğan should definitely be evaluated by the Greek Cypriots in order to establish a new state in the future jointly constituted by the Turkish Cypriots and Greek Cypriots.
Either wise,  as the Greek Cypriots bitterly experienced during the past 50 years, the northern one third of the island of Cyprus will slip from their hands off and be lost forever.
Ata ATUN, September 6, 2014 (06 Eylül 2014)
***
MEGALİ İDEA VE YAHUDİ LOBİSİ’NİN (GÜNCEL)KIBRIS MÜZAKERELERİNE ETKİSİ
Prof. Dr. Alâeddin YALÇINKAYA
(BY, ALAKAYA, 24 TEMMUZ 2014-
POSTED İN: www.tukishnews.com)
Megali İdea ve Yahudi Lobisi’nin Kıbrıs Müzakerelerine Etkisi 20 Temmuz, Birinci Kıbrıs Barış Hareketi’nin 40. yıl dönümüdür. Bu tarih KKTC’de Barış ve Özgürlük Bayramı olarak kutlanır. 14 Ağustos 1974’de İkinci Kıbrıs Hareketi yapıldı. Türkiye, Rum tarafını barışa zorlamak üzere Kıbrıs Türklerine kalmasını istediği topraktan daha fazlasını kontrol altına aldı. 
Maraş, bunun örneğidir.
1959 ve 1960 antlaşmalarıyla, Rum ve Türk toplumlarının yönetimde ortaklığı ilkesine dayanan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Rumlar hiçbir zaman içine sindiremediler. 1960’lar boyunca Türklere yönelik baskı, sindirme, katliam uygulandı. Nihayet EOKA örgütü, Makarios yönetimini Türklere karşı pasiflikle suçlayarak darbe yaptı. Türkiye garantör devlet İngiltere ile birlikte hareket etmeyi teklif etti. Olumlu cevap alamayınca çıkarma hareketi düzenlendi. 
Adanın bellirli bir bölümü kontrol altına alındıktan sonra Rum tarafıyla uzlaşma yolları arandı. 1975’de Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni kuruldu. Federasyon olmadan kurulan bu federe devlet Türk diplomatik dehasının bir ürünüydü! Çünkü Türkiye’nin federasyon talebini reddeden Rum tarafı böylece federe statüsünü kabullenmek zorunda kalacaktı. Halbuki Rum tarafı, uluslararası sözleşmelerle kurulmuş Kıbrıs Cumhuriyeti’nin sahibi gibi örgütlendi, bu devletin tek sahibi olarak uluslararası ilişkilerde kök saldı.
Federasyon olmadan federe devlet ucubesinin anlamsızlığını anlayan Türk tarafı 1983’te KKTC’ni ilan etti. Böylece Türk tarafının kendi yolunda ilerlediğini ve kararlılığını gören Rum tarafının derhal adil şartlarda uzlaşacağı beklenmekteydi. KKTC’yi hemen tanımak isteyen dost ülkelere “sakın KKTC’yi tanımayın, biz bunu taktik icabı kurduk” denildi. Halen de her müzakere öncesinde bu son şans, Rum tarafı uzlaşmazsa Türk tarafı yoluna devem eder, yani diğer ülkeler tarafından tanınma kampanyasını başlatır, sözlerini duyarız.
Rauf Denktaş’ın ömrü kalıcı ve âdil bir barış müzakereleri ile geçti. Ondan sonraki KKTC yöneticileri de bu yolda nice gayretler sarfetti. Konuyu takip edenler, Türk tarafının “güven artırıcı önlemler” adıyla, Rum tarafına taviz vererek bir şekilde uzlaşma çıkışlarından bıktı. Esasen Maraş’ın iskâna açılmaması bu önlemlerin bir parçasıydı. Türkiye, burasını askeri kontrolüne aldığı halde yerleşime açmayarak Rumları uzlaşmaya zorladı. Geçen yarım asır boyunca her müzakere sürecinde Rum tarafı, Maraş’ın kendilerinin hakkı olduğu hesabıyla görüşmeleri yürüttü. Zaman zaman Maraş’ı yerleşime açma tehditlerimize gülüp geçtiler.
Kıbrıs’ta her müzakere sürecinin ayrı bir hikâyesi vardır. Belki bunlardan en uzunu veya karmaşık olanı Annan Planı’dır. 2014 yılı itibariyle yeni bir müzakere süreci başlamıştır. Temmuz’a geldiğimizde bu süreç de tıkanma sinyalleri vermektedir.
Doğu Akdeniz’de Kıbrıs ve İsrail’e ait Münhasır Ekonomik Bölge’de zengin doğalgaz yatakları bulunarak işletme aşamasına gelindi. Türkiye ve KKTC’ye göre hukuken burası 1959-60 sözleşmeleriyle kurulmuş olan Türk toplumunun da taraf olduğu devlete aittir. Türkiye, Rum yönetimindeki Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tasarruflarını, esasen böyle bir devleti tanımıyor.
Sözkonusu itirazlar kaale alınmadan bu gaz çıkarılıp satılabilir. Ancak gazın Avrupa’ya en uygun yoldan ulaşması Türkiye üzerinden mümkün gözükmektedir. Bu durumda uzlaşma yolu bulmak gerek. Öyle ise yarım asırdır her fırsatta pürüz olan bu sorun kökten çözülmeli. Bunun için üst düzey ABD ve AB yetkilileri Kıbrıs’a gitme ihtiyacı duydular.
Ortada dev gibi bir doğal gaz kaynağı ile Avrupa pazarı bulunurken artık sorunun bir şekilde çözülmesi bekleniyor.
Her seferinde taraflar çözümü arzu ediyor gözükmekte, masadan kaçan imajını yüklenmemek için gayet olumlu mesajlarla süreci ilerletmektedirler. Ancak Rum tarafı hiçbir zaman egemenliği Türk tarafı ile paylaşmak istememekte, hatta burada Türk varlığına dahi tahammül edememektedir. İki asırlık Megali İdea’nın Kıbrıs maddesi, Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasıdır ki buna kısaca Enosis denmektedir. Yunanistan hiçbir zaman Megali İdea’dan geri adım atmamıştır. Mesela ekonomik krizinin en sıkıntılı günlerinde, subayına maaş ödeyemezken Ege’de 16 adaya asker çıkararak Yunan bayrağı dikmiş, masraftan kaçınmamıştır. Yunanistan’ın Megali İdea yolundaki bu adımları Türkiye tarafından sükûnetle karşılanmış, yeni bir sorun çıkmasın diye bu işgal adeta zamanaşımına bırakılmıştır.
Adadaki her siyasi entite doğrudan Enosis’e taraftar olmasa da Türk varlığına son verme konusunda sorun yoktur. Bu idea çerçevesinde Rum tarafı adil ve kalıcı barışı daha önce arzu etmediği gibi bugün de bunu düşünmek istememektedirler. Ancak doğalgaz temelli İsrail veya Yahudi lobisi baskısı Rumları uzun süre masada kalmaya zorlamıştır.
Bu aşamada Türkiye’nin başına gelecek bir felaket, iç savaş ve benzeri durum, yahut bölgesel bir savaşa girerek enerjisini tüketmesi ve batının hiçbir zaman esirgenmeyen desteği ile Rum tarafı bu hedefe ulaşacağına inanmaktadır. Bunun için acele de etmemektedir.
Türkiye’nin iç politikada gerilmesi, Suriye ve Irak’ta her geçen gün derinleşen ve ülkemizi içine çeken felaketler zinciri Rum tarafını hevesine ulaştırır mı acaba. Yoksa Rum tarafı masadan kalkar kalkmaz, daha önce blöf kabul edilen kendi yolunda ilerlememizin, yani KKTC’nin tanıtım kampanyasının zamanı geldi mi?
alaeddin.yalcinkaya@marmara.edu.tr  & http://www.turkishnews.com/