BAŞBAKAN ERDOĞAN DA "hepimiz Ermeni'yiz mi?.." DEDİ?
* BATI’NIN TÜRK DÜŞMANLIĞI
* ERMENİ – KÜRT MESELESİ
Batı’nın Türk düşmanlığı “Ermeni – Kürt meselesi”
Atatürk’ün Ermeni Konusuna Bakışı!… “Kürt meselesi”
Atatürk’ün yazışma ve konuşmalarından Ermeni konusu üzerine
neler dediğini tarayıp, bir kitapta topladım. Karşımıza önemli bir bilgi ve
değerlendirme zenginliği çıktı. Bunlar konu başlıkları halinde şöyle
sıralanabilir:
* Tehcir bir zorunluluktu.
* Tehcir’de Ermenilere katliam yapılmamıştır.
* Tehcir edilenler hayattadır.
* Tehcir, Ermeni çetelerinin Türklere yaptığı katliamlardan
doğan kin ve düşmanlıktan dolayı, bir yönüyle Ermenilerin hayatını
kurtarmıştır.
* Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşı sırasında katliama
uğrayan, asıl soykırım girişimine tabi tutulan Türklerdir.

* Ermeni kırımı yalandır, uydurmadır, iftiradır, İngiliz
propagandasıdır.
* “Ermenilere kırım yaptınız” konulu saldırılar, tarihi
gerçeklere değil, siyasi emellere dayanmaktadır.
* Siyasi emel topraktır, Türkiye’nin Doğusunda “Kafkas
Seddi” oluşturmaktır.
* Bu projede, Kürtçülük ve Ermenicilik birer vasıtadır ve
paralel kullanılmaktadırlar.
Bunlardan sadece son üçünü ana hatları ile ele alabileceğiz.
Türk ulusu, Ermenilere soykırım yaptınız iddialı saldırılara
üçüncü kez muhatap olmaktadır. İlki 1915 Tehciri’nden sonra 1916′da başlar,
1918 Mondros Mütarekesi’nden sonra yoğunlaşır.
İkincisi 1920′dedir. Türk ulusunun canını, namusunu,
toprağını kurtarmak için Çukurova’da Antep, Maraş ve Urfa’da Fransız-Ermeni
işgalcilerine karşı direnmesi üzerine ve özellikle Şubat 1920′de Maraş’tan
Fransız-Ermeni işgalcilerini kovuncadır.
Üçüncüsü de 1965′te başlatılır ama asıl saldırı Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’nin PKK terör örgütü ile ABD’nin ve AB’nin istediği şekilde
bir diyaloga girmeyip siyasi çözümü reddederek silahlı mücadeleyi sürdürme
kararlılığı üzerine 1995′te başlatılır.
1995′e kadar, 30 yılda Türkler Ermenilere soykırım yapmıştır
şeklinde karar alan veya bildiri yayınlayan sadece altıdır (1). 1995′ten 1998′e
kadar karar alanlara dokuz ilave daha olur. 1999′da PKK başarısız olunca,
Güneydoğu’yu Türkiye’den kopartamayınca yani PKK’ya verilen görev
gerçekleşmeyince soykırımlı saldırılar bunaltıcı şekilde yoğunlaşır. Sadece
2000 yılında 7 karar çıkar. 2001 2006′da bunlara 17 karar daha eklenir.

Ayrıca 2000 yılında, soykırım suçlamasıyla yapılan siyasi
saldırıların yanı sıra, Batılı sermayedarlarının çıkarttığı Kasım 2000 ve Şubat
2001 ekonomik krizleri ve sonuçları da göz önüne alındığında, Türkiye’nin
planlı bir siyasi-ekonomik-sosyal tehditle karşı karşıya olduğu
anlaşılmaktadır.
Saldırıların sürecine ve yoğunlaşma dönemlerine dikkat
edilirse konunun tarihi bir hesaplaşma değil, siyasi bir hesap olduğu ortaya
çıkmaktadır. Birinci ve ikinci saldırılar Sevr öncesidir. Üçüncü saldırı ise
Kürdistan kurma öncesidir. Sözde Ermeni soykırımı konusu ile Kürdistan kurma
konusunun ne ilgisi var denilebilir. İkiz konulardır. Tarihimizde paralel
yürütülmüştür. Bu günde paralel yürütülmektedir.
Soykırımlı saldırılara Atatürk’ün bakışı, tarihi bir konu
şeklinde değil, siyasi hedefleri gerçekleştirmede bir vasıta olarak kullanma
şeklindedir. Yani mücadele alanı tarih değil, siyasettir demektedir. Ki kendisi
de tarihle değil, siyasetle ve güçle çözmüştür.
Atatürk’ün sözde soykırım iddiaları üzerine tespit ve
değerlendirmelerini sorularla açıklığa kavuşturalım. Biz soralım, O yanıtlasın.
Türkiye’ye yapmadığı ve yapmadığını bildikleri halde neden
“Ermenilere soykırım yaptınız” suçlamaları ile saldırıyorlar. Bunları neden
yapıyorlar?
“… Düşmanların bütün çalışması, barış esaslarının
kararlaştırılacağı şu sıralarda memleketimizi dışarıda ve içeride güçsüz bir
durumda bırakarak, istedikleri her şeyi kabul ettirmeyi amaçlıyor…” (24 Nisan
1920-TBMM)
O günlerde Sevr Anlaşması gündemdeydi. Sevr ile
istediklerini kabul ettirmek için, “Ermenilere kırım yaptınız, yapıyorsunuz”
saldırısı ile Türkiye’yi suçlu duruma düşürüp dıştan destek görmesini önlemeyi,
hayır deme direncini kırmayı amaçlamışlardı.

* “Kendisine verilen görevi PKK başaramayınca, PKK’nın
yapamadığını bizzat yaptırmak için AB adaylığına kabul edilen Türkiye ile
adaylık koşullarının belirleneceği şu sıralarda…”
* “AB’ye uyum paketleri adı altında verdirilecek ödünlerin
Türkiye’ye kabul ettirileceği şu sıralarda…”
* “İncirlik Üssü kullanım koşullarının görüşüleceği şu
sıralarda (2000 Baharı-ABD için)…”
* “BOP’un gerçekleştirileceği şu yıllarda…”
* “Kuzey Irak’ta bir devlet yapılanmasına başlanacağı şu
sıralarda (2002)…”
* İran’a karşı ABD’nin yanında yer almasının sağlanacağı şu
sıralarda…”
* “Kuzey Irak’taki devlet ilanının yapılacağı şu sıralarda…”
Atatürk’ün aynı konuşmasında sorumuzla ilgili iki yanıtı
daha vardır.
“Geleceğe yönelik çıkarlarını, çeşitli baskılarla bütün dış
ülkeleri aleyhimize çevirmekte gören bütün unsurlar, tümüyle yalan olan en son
Ermeni kırımı uydurmasını (1920′yi kastediyor) düzenlediler… İngilizler, dış
durumumuzu yani toplu öldürme iftiraları ile sarsarak, tasarladıkları İstanbul işgalini kolaylıkla uygulayabilecek
bir ortam hazırlıyorlardı…” (24 Nisan 1920-TBMM)
Başka bir konuşmasından bir alıntı daha yapalım.
“… Düşmanlarımız hakkımızda icat ettikleri iftiralarını bir
Aralık Paris Konferansı’na da kabul ettirir gibi oldular. İhtimal bunun
neticesi olarak, daha savaş esnasında birbirleriyle yaptıkları gizli
anlaşmaların ve karşılıklı verdikleri sözlerin tatbikatına başlanmış idi.
İzmir, Antalya, Adana, Antep, Urfa ve Maraş’ın işgalleri hep bir karşılıklı
taahhütler neticesi…” (31 Aralık 1919 Ankara)
Ata’nın bu üç açıklamasından, Ermeni kırımı konulu
saldırıların basit bir suçlamadan çok öte bir durum olduğu anlaşılmaktadır.
Türkiye üzerine niyet besleyenler, bunu araç olarak kullanmışlar. Güncel
çıkarlarını sağlamak için bir tehdit aracı, uzun vadeli planlarını
gerçekleştirmede de bir alt yapı aracı olarak kullanmışlar. Bugün de Türkiye’ye
yönelik planlarını ki planlarını gizlemeye de gerek görmüyorlar,
gerçekleştirmede bir araç olarak kullanmaktadırlar.
Peki, bu soykırım iddiaları doğru mudur?

O halde Ermeni sorunu nedir?
“Ermeni sorunu, Ermeni milletinin gerçek olmayan
isteklerinden çok, dünya kapitalistlerinin ekonomik yararlarına göre çözülmek
istenen sorun(dur).” (1 Mart 1922-TBMM)
Ermeni sorununu dayandırdığınız Emperyalistlerin ekonomik
çıkarları nedir?
“Ermeniler Van ve Bitlis’i ele geçirince, Irak’taki
İngilizlerle birleşeceklerinden dolayı bütün Yakındoğu’da İngilizlerin yeri çok
sağlamlık kazanacaktır.” (1 Aralık 1920)
“Ermenistan’ı Mezopotamya’da yerleşmiş İngilizlere
yaklaştıracak surette uzatmak, Moskova ve Ankara hükümetlerine pek çok nahoş
sürprizler yaratmak demek olur.” (27 Aralık 1920)
“Taşnakların, İtilaf devletlerinin entrikalarına alet
olmaktan vazgeçmeyip… Sevr’de İstanbul hükümetine imza ettirilen anlaşma
hükümlerine dayanarak Doğu vilayetlerimizi işgal için fırsat kollamaları, bu
suretle Basra Körfezi’nden Karadeniz’e kadar Doğu ile Türkiye arasında itilaf
devletleri nüfuz ve himayesi altında büyük bir kütle husule getirip
Yunanistan’ın Rumeli ve Batı Anadolu’da oynadığı rolü Kafkasya, Doğu Anadolu ve
İran’da oynamaya azmetmiş olmaları …” (6 Ekim 1920)
“Musul (Vilayeti-bugünkü Kuzey Irak) bizim için çok
kıymetlidir… Birincisi, civarında sonsuz servet teşkil eden petrol kaynakları
vardır. İkincisi bunun kadar önemli olan Kürtlük meselesidir. İngilizler orada
bir Kürt hükümeti teşkil etmek istiyorlar. Bunu yaptıkları takdirde bu fikir
bizim hududumuz dâhilindeki Kürtlere de sirayet edebilir. ” (16 Ocak 1923)
Atatürk’ün bu dört açıklamasını, Sevr haritasını ve 1918′den
sonraki bilgileri yan yana getirdiğimizde emperyalistlerin ekonomik çıkarları
ortaya çıkmaktadır.
İngiltere Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın elindeki tüm
petrol yataklarını; Arabistan Yarımadası, Basra ve Musul’u; ele geçirir.
Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra, Osmanlının 1918 yazında işgal etmiş
olduğu Bakü petrol bölgesini, Osmanlıya boşattırarak işgal eder.
Ele geçirdiği Hazar petrol bölgesi ile Ortadoğu petrol
bölgesi arasını kendi kontrolünde tutup, iki bölge arasında fiziki bağı kurmak
için, 1918′de kendisi tarafından kurulan Ermenistan’ı, Karadeniz kıyılarından
Van Gölü’ne kadar uzatmak, Van Gölü güneyi ile Irak arasındaki boşluğu
doldurmak için burada bir Kürdistan kurmak ister. Sevr haritasının doğusu işte
bunu gerçekleştirmektedir.
Atatürk, bu planı anladığı içindir ki; Moskova’yı birkaç kez
uyarır, uyarıları sonuç doğurur, Ankara – Moskova işbirliği gelişir ve
senaryonun Ermeni ayağı kırılır.
Kürdistan’ın kurulmasını önlemek için de, Musul vilayetini
Misak-ı Milli içine alır ve Türkiye’ye dâhil etmek ister. Musul alınamaz ama
Sevr ile kurulmak istenen Kürdistan oyununu bozar.
Görüldüğü gibi emperyalistlerin ekonomik çıkarı, petroldür,
Karadeniz’de egemenliktir. Diğer öğeler figürandır, kullanılandır. 1920′lerde
bu senaryoyu Atatürk bozmuştur. Günümüzde de aynı senaryo oynanmakta, aynı
figüranlar kullanılmaktadır. Sadece filmin esas oğlanı değişmiştir. O yıllarda
İngiltere idi, bugün ABD’dir. İngiltere yardımcı oyuncu olmuştur. Amaçları
arasına “su”ilave olmuştur.
Atatürk’e sorularımızı sürdürelim. Bu senaryo içersinde
Ermenilerin rolü nedir?
“Rum ve Ermeni, Batı emperyalistlerinin hizmetçisi olan
uluslar(dır).” (1 Aralık 1920-Ankara)
“Ermenistan, Doğu’da büyük bir inkılâp gayesi için çalışan
mazlum milletler arasında, … bozguncu bir unsur vazifesi yapıyordu. Doğu
milletlerinin temasına engel oluyordu. Doğu’da İngiliz emperyalistleri için bir
dayanak noktası hizmeti görüyordu…
Ermenistan, Doğu ihtilal makinesinin iyi işlemesine mani
olmak için, bu ihtilalden etkilenecek olacaklar tarafından makinenin çarkları
arasına sıkıştırılmış ecnebi bir cisimden başka bir şey değildir…” (13 Kasım
1920-Hâkimiyeti Milliye)

Sevr Anlaşması’nı hazırladıkları konferanslarda İngiltere
Dışişleri Bakanı Lord Curzon, 16 Şubat 1920′de şöyle diyor:
“Müttefiklerin uğrunda savaştıkları… Amaçları arasında
bağımsız bir Ermenistan devletinin kurulması da vardır. Bu amacın
gerçekleşmesine tüm müttefikler aynı derecede ant içmiş durumdadır.”
Aynı kişi, bu devletin kurulma amacını da, 22 Nisan 1920′de
şöyle belirtir:
“Büyük bir Pan-İslam ya da Pan-Turan hareketi ortaya
çıkabilir ve böyle bir halde, Londra Konferansı, genellikle dünya barışı
bakımından, Türkiye Müslümanları ile daha doğudakiler arasına sokulmak üzere
bir Hıristiyan toplumunun sıkıştırılmasının yerinde bir girişim ve bunun da
yeni bir Ermeni devleti olabileceğini düşünmüştü.”
Atatürk; bu toplantı tutanaklarından haberi olmaksızın,
emperyalistlerin Ermeniler üzerine neden oynadıklarını, siyasi hedeflerinin ne
olduğunu tam isabetle tespit etmiş ve buna göre cephe tutmuş, bu plandan
Türkiye kadar zarar görecek olan Rusya ile işbirliği yapmış ve planın
gerçekleşmesini engellemiştir.
Bugün de Ermeni kartının tekrar Türkiye’nin önüne konulması,
Ermenilerin tekrar kullanılmaya başlanmasının arkasında, daha önce açıklanan
ekonomik çıkarlarının yanı sıra, L. Curzon’un ikinci sözündeki amaç
aranmalıdır. Bundaki doğru tespit, Atatürk’ün yaptığı gibi, doğru cephe
tutmayı, doğru hedefe saldırmayı sağlayacaktır.
“Kürtlerin devletten ayrılarak İngilizlerin himayesinde
bağımsız Kürdistan kurmaları teorisini tasvip etmem. Çünkü bu teori, …
Ermenistan lehine İngilizler tarafından tertip edilmiş bir plandır.” (16
Haziran 1919)
“… Kürtleri Osmanlı (Türk) camiasından ayırmak, İngiliz
boyunduruğuna sevk etmek, neticede Doğu Anadolu’muzu Ermenilere çiğnetmeye yol
açacak(tır).” (9 Kasım 1919)
“… Basra Körfezi’nden Karadeniz’e kadar Doğu ile Türkiye
arasında İtilaf devletleri nüfuz ve himayesi altında büyük bir kütle husule
getir(mek)…” (6 Ekim 1920)
İngiltere, Hazar ile Basra petrol havzaları arasını kendi
kontrolünde bir coğrafi bağ ile birleştirmek ve Anadolu Türklüğünün Kafkas ve
Orta Asya Türkleri ile fiziki bağını kesmek için, Ermenicilik ve Kürtçülük
hareketini paralel yürütmüştü. Her iki hareketi kendi emperyalist politikaları
için bir vasıta olarak kullanmıştı.
Atatürk, sözünü ettiği “Doğu ile Türkiye arasında büyük bir
sed meydana getirme” projesini görmüş, Ermenicilik ve Kürtçülük hareketlerinin
bu seddi oluşturmak için İtilaf devletleri (yani İngiltere) tarafından
tezgâhlandığını ve Türkiye için tehlikelerini anlamış, inşa aşamasında seddi
yıkmıştır.
Bu seddin yapılmasını önlemedeki kesin kararlılığını şöyle
ifade eder:
“Kafkasya seddinin yapılmasını Türkiye’nin kati mahvı
projesi sayıp, bu seddi İtilaf devletlerine yaptırmamak için en son vasıtalara
müracaat etmek ve bu uğurda her türlü tehlikeleri göze almak
mecburiyetindeyiz.”
Bugün de emperyalizmin bu iki vasıtası, Büyük Ortadoğu
Projesi içerisinde aynı kaynaklardan, aynı amaçlarla ve yine paralel
yürütülmektedir ve 2007 yılı itibarı ile önemli mesafe kat etmiştir. Türkiye,
Atatürk’ün kesin kararlılığını gösterme zamanını geçirmektedir.
Bugün, Büyük Ortadoğu Projesi içinde oluşturulmak istenen
Doğu Seddini önlemek için “her türlü tehlikeleri göze almak mecburiyetinde”
olduğunu anlamalıdır. Varlığını devam ettirmek için buna zorunludur. Geç
kalmanın bedelini halkına kanla ödettirmemek için zorunludur. Doğu Seddini
önlemek zorundadır. Önlemenin nasılı, ne yapılacağı da Atatürk’tedir. Atatürk
gibi önce bağımsızlığımızı kurtarmak gerekmekte ve bunu yapabilecek
teslimiyetçi olmayan bir hükümeti iş başına getirmek, yurttaşlık görevimiz
olmaktadır.
Yrd. Doç. Dr.
İsmet Görgülü, Atatürkçü Düşünce Derneği
ERMENİ SORUNU
Türkiye, 1915 olaylarının 100. yıl dönümüne bir yıl kala,
müthiş bir atak yaptı; Daha önce her 24 Nisan’da Beyaz Saray’dan gelecek Ermeni
mesajının içeriğini merak eden Ankara, bu kez ABD Başkanı’nı beklemeden, kendi
mesajını yayınladı.
CUMHURİYET TARİHİNDE BİR İLK !
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez, 1915 olaylarının
yıldönümü vesilesiyle, Başbakan düzeyinde Ermenilere taziye mesajı yayınlandı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan adına, Başbakanlık tarafından yazılı olarak
yayınlanan mesajda, Ermenilere taziye dileklerini iletti
ABD BAŞKANI “MED YEGERN” DİYOR, TÜRKİYE BAŞBAKANI “TEHCİR”
Seçilmeden önce yaptığı kampanyada Ermenilerin soykırım
iddialarını resmen tanıyacağı vaadinde bulunan ABD Başkanı Barack Obama, Başkan
olduktan sonra merakla beklenen 24 Nisan mesajında “soykırım” dememiş, ancak
Ermenice “büyük kırım” anlamına gelen “Med yegern” ifadesini kullanmıştı.
Obama, daha sonra da her yıl yayınlandığı 24 Nisan mesajlarında aynı ifadeyi
tekrarladı.
Obama’nın “med yegern” dediği 1915 olaylarından Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanı Erdoğan ise, yayınladığı mesajda Ermeniler yaşadıklarını
“tehcir” olarak nitelendirdi. Başbakan mesajında, “Her din ve milletten
milyonlarca insanın hayatını kaybettiği I. Dünya Savaşı esnasında, tehcir gibi
gayr-ı insani sonuçlar doğuran hadiselerin yaşanmış olması, Türkler ile
Ermeniler arasında duygudaşlık kurulmasına ve karşılıklı insani tutum ve
davranışlar sergilenmesine engel olmamalıdır” dedi.
ERMENİLERE İLK TAZİYE: “ÖLEN ERMENİLERİN TORUNLARINA
TAZİYELERİMİZİ İLETİYORUZ”
Ermenilerin 1915′te zorla yerlerinden edilmeleri anlamında
kullanılan “Tehcir” kelimesi, Türk yetkililer tarafından uzun süredir dile
getirilmekte olan bir tabir. Dolayısıyla bu ifade yeni değil.Ancak Başbakan’ın,
24 Nisan mesajı yayınlamasının yanısıra yaptığı bir başka “ilk”, 1915 olayları
nedeniyle ilk kez o dönemde yaşanan olaylar sırasında hayatını kaybeden diğer
Osmanlı halklarından ayırarak, Ermeni halkına ayrıca taziye dileklerini
iletmesi;
“Kadim ve eşsiz bir coğrafyanın benzer gelenek ve
göreneklere sahip halklarının, geçmişlerini olgunlukla konuşabileceklerine,
kayıplarını kendilerine yakışır yöntemlerle ve birlikte anacaklarına dair umut
ve inançla, 20. yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin
huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz.”
DİĞER OSMANLI HALKLARI DA UNUTULMADI: OSMANLI VURGUSU
Ancak Başbakan Erdoğan, Ermeni halkını ismiyle andığı bu
mesajdan hemen sonra, Türkiye’nin bu konuda izlediği politikaya uygun şekilde,
o dönemde yaşanan olaylarda hayatını kaybeden diğer halkları da ayrıca andı,
“Osmanlı” vurgusu yaptı:
“Aynı dönemde benzer koşullarda yaşamını yitiren, etnik ve
dini kökeni ne olursa olsun tüm Osmanlı vatandaşlarını da rahmetle ve saygıyla
anıyoruz.” Başbakan’ın “Osmanlı vatandaşı” vurgusu, mesajda birkaç kez de
tekrarlandı;
“Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarının hangi din ve etnik
kökenden olursa olsun, Türk, Kürt, Arap, Ermeni ve diğer milyonlarca Osmanlı
vatandaşı için acılarla dolu zor bir dönem olduğu yadsınamaz.”
“ACININ HİYERARŞİSİ OLMAZ”
Başbakan Erdoğan’ın mesajında, yine “Osmanlı vatandaşlarına”
vurgu sayılabilecek bir başka ifadede, “acıların yarıştırılamayacağına” ilişkin
sözleri oldu. Başbakan, “Adil bir insani ve vicdani duruş, din ve etnik köken
gözetmeden bu dönemde yaşanmış tüm acıları anlamayı gerekli kılar. Tabiatıyla
ne bir acılar hiyerarşisi kurulması ne de acıların birbiriyle mukayese edilmesi
ve yarıştırılması acının öznesi için bir anlam ifade eder. Atalarımızın dediği
gibi ‘ateş düştüğü yeri yakar’. Osmanlı İmparatorluğu vatandaşı herkes gibi
Ermenilerin de o dönemde yaşadıkları acıların hatıralarını anmalarını anlamak
ve paylaşmak bir insanlık vazifesidir” dedi.
TÜRKİYE’NİN 2008′DEKİ ERMENİ AÇILIMINA ATIF
Başbakan’ın mesajındaki bir başka unsur ise, Türkiye’nin
2008 yılında yaptığı Ermeni açılımına atıfta bulunması idi. 2008′de, Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül’ün bir futbol karşılaşması için Ermenistan’a gidişiyle başlayan
açılım süreci, Türkiye ile Ermenistan arasında, soykırım iddialarının da
araştırılacağı bir komisyonun da aralarında bulunduğu, çeşitli işbirliği
komisyonları kurulması konusunda anlaşmaların imzalanması ile sonuçlanmıştı.
Ancak ne Türkiye, ne de Ermenistan, üzerinde Dışişleri Bakanları’nın imzaları
bulunan Ekim 2009 tarihli bu anlaşmaları, siyasi nedenlerle, parlamentolarından
geçiremediler.Türkiye, topraklarının üçte biri Ermeni işgali altındaki
Azerbaycan’ın büyük baskısıyla karşılaşırken, Ermenistan da iç politika
saikleri ve Ermeni diasporasının baskısıyla, anlaşmaları Meclisi’nden geçirmedi.
“AÇILIM SÜRECİNİ DİRİLTELİM” MESAJI
Başbakan Erdoğan, yayınladığı mesajda, 2008 süreci sonucunda
üzerinde uzlaşmaya varılan, ancak sonradan kadük olan ortak tarih komisyonuna
atıf yaparak, Ermenistan’a “açılım sürecini yeniden diriltelim” mesajı
gönderdi. Erdoğan, şöyle dedi:
“Bugünün dünyasında tarihten husumet çıkarmak ve yeni kavgalar
üretmek kabul edilebilir olmadığı gibi ortak geleceğimizin inşası bakımından
hiçbir şekilde yararlı da değildir. Zamanın ruhu, anlaşmazlıklara rağmen
konuşabilmeyi; karşıdakini dinleyerek anlamaya çalışmayı; uzlaşı yolları
arayışlarını değerlendirmeyi; nefreti ayıplayıp saygı ve hoşgörüyü yüceltmeyi
gerektirmektedir. Bu anlayışla biz Türkiye Cumhuriyeti olarak 1915 olaylarının
bilimsel bir şekilde incelenmesi için ortak tarih komisyonu kurulması
çağrısında bulunduk. Bu çağrı geçerliliğini korumaktadır. Türk, Ermeni ve
uluslararası tarihçilerin yapacağı çalışma, 1915 olaylarının aydınlatılmasında
ve tarihin doğru anlaşılmasında önemli bir rol oynayacaktır.”
MESAJDA İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ VURGUSU
Başbakan Erdoğan’ın mesajındaki bir başka önemli unsur ise,
ifade özgürlüğüne yaptığı atıf oldu.Başbakan’ın 1915 olayları nedeniyle
yayınladığı mesajda, ifade özgürlüğüne özel vurgu yapması da, uzun süre
Türkiye’de kullanılması suç olan “Ermeni soykırımı” ifadesini hatırlattı.
Başbakan mesajında, “1915 olaylarına ilişkin farklı görüş ve
düşüncelerin serbestçe ifade edilmesi; çoğulcu bir bakış açısının, demokrasi
kültürünün ve çağdaşlığın gereğidir.” diyerek, ifade özgürlüğüne atıf yaptı. Başbakan
mesajında şöyle devam etti;
“Türkiye’deki bu özgür ortamı, suçlayıcı, incitici, hatta
bazen kışkırtıcı söylem ve iddiaları seslendirmek için vesile olarak görenler
de bulunabilir. Ne var ki, tarihi meseleleri hukuki boyutlarıyla birlikte daha
iyi anlamamız, kırgınlıkları yeniden dostluklara dönüştürmemiz mümkün olacaksa,
farklı söylemlerin empati ve hoşgörüyle karşılanması ve bütün taraflardan
benzer bir anlayışın beklenmesi tabiidir. Türkiye Cumhuriyeti hukukun evrensel
değerleriyle uyumlu her düşünceye olgunlukla yaklaşmaya devam edecektir.”
Hürriyet 23 Nisan 2014
Hürriyet 23 Nisan 2014
***
Hiç kimse, duymak istemeyen biri kadar sağır olamaz…Shakespeare
YİNE 24 NİSAN GELDİ!!!
Değerli arkadaşlar,
YİNE 24 NİSAN GELDİ ve bizlere zorla kabul ettirilmek
istenen sözde ermeni soykırımı yine gündemde. Bu konuda sizlere 22.04.2011 de
yazmış olduğum yazımı tekrar anımsatmak istedim. Umarım, aymazlık içinde
olanlar Saygıdeğer Uğur Mumcunun 30 yıl önce AB-D emperyalizminin oyunlarını
belgeleyen yazısını iyi algılarlar.
Sevgi ve saygılarımla (21.04.2014).
Prof.Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR
Prof.Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR
NOT: Bu vesile, Yüce Önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından,
Çocuk bayramı olarak dünyada ilk kez ülkemizde gündeme getirilen 23 Nisan
ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMIMIZI kutlar, sağlık ve mutluluk dolu günler
dilerim. Umarım tüm yöneticilerimiz, koltuklarını bir saatliğine de olsa
geleceğimiz saydığımız çocuklarımıza terk etmekten çekinmezler.
Değerli arkadaşlar,
Amerika, İngiltere ve Fransa maskesini kullanan Emperyalizm,
Osmanlıyı yıkmak ve parçalamak için Rumları, Kürtleri ve Ermenileri kışkırtarak
birçok isyanın çıkmasını sağlamıştır. Mustafa Kemal ATATÜRKÜN önderliğinde
emperyalizme ve onların işbirlikçilerine karşı koyarak bağımsızlığı elde eden
Türkiye Cumhuriyeti, birçok mazlum ülkeye örnek olmuştur. Bu başarıyı
hazmedemeyen dış güçler, şimdi de aynı piyonları Türkiye Cumhuriyetini bölmek
ve parçalamak için farklı yöntemleri kullanmaktadır.
Ülkemizi bölmek ve parçalamak isteyen uluslararası AB-D
emperyalizmi, son yıllarda ABD de bulunan, Ermeni diasporasını kullanarak
amacına ulaşmak istemektedir. Örneğin, Osmanlı dönemini içeren sözde soykırım
olayları için yeniden bir tanımlama getirmişler ve yıllardır kendi ifadelerinde
kullandıkları 1915-1919 olaylarını 1915-1923 yılına kadar uzatmışlardır.
Böylece Yüce Önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK’ümüzü, kurtuluş savaşımızı ve
Türkiye Cumhuriyeti Devletini de işin içine sokmayı hedeflemişlerdir.
Çok ilginç, 1915 yılında daha Türkiye Cumhuriyeti ortada yok
ve Osmanlı sonrası ortaya 38 ayrı devlet çıkmasına karşın, emperyalist güçler
suçu, 1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyetine yükleme peşindeler. Nitekim
Ermenistan strateji uzmanı ve Ararat Bilim-Strateji Merkezi Başkanı Ayvazyan,”
Ermenistan soykırımın Türkiye’ye kabul ettirme sürecinin ikinci aşamasını
şimdiden dile getirmeli. Bu ikinci aşama Türkiye’den toprak talebidir. Türkiye,
Osmanlı’nın Ermenilere karşı yaptığı zulmün bedelini toprakla ödetmeye
zorlanmalıdır diyerek, sözde Ermeni soykırımına karşılık Türkiye’den toprak
talep etmenin tam zamanı olduğunu söyledi.
Neden ve niçin, Osmanlının yaptığı işin bedeli olarak,
Türkiye’den toprak talep edilmesinin tam zamanı olduğu düşünülüyor? Acaba
gereken tepkinin verilemeyeceği mi zannediliyor ????
Bu konuda, Yüce Önderimizin kurmuş olduğu Türk Tarih Kurumu,
Sn. Prof.Dr. Yusuf Hallaçoğlu’nun yönetiminde çok güzel bilimsel çalışmalar
yapıyordu, Bu süreçte Hallaçoğlu, arkadaşları ile birlikte yaptığı
araştırmalarla Ermenilerin sözde soykırım iddialarını giderek çürütmeye
başlamıştı. Ne yazık ki Hallaçoğlunun dış baskılarla görevden alındığından beri
3 yıldır bir tek çalışmadan haberimiz yok!!!
Değerli arkadaşlar,
Yine 24 Nisan geldi ve bölücü yöntem devam ediyor. Sizlere
bu konuda araştırmacı-gazateci rahmetli Uğur MUMCUNUN 27 yıl önce, yazmış
olduğu GİZLİ BELGELERLE başlıklı yazısı ile AB-D emperyalizminin kirli amaçları
için açıkladığı gerçekleri sizlere yeniden anımsatmak istedim.
Sevgi ve saygılarımla (22.04.2011).
Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR
Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR
NOT: Fransa Senatosunun 4 Mayısta tartışacağı “Ermeni
soykırımı”nı inkar edenlere 5 yıla kadar hapıs cezasını öngören yasa tasarısı
Anayasa Komisyonunda reddedildi. Anayasa komisyonu “Yasama organlarının tarih
yazmaması gerekir. Tasarı suç ve cezaların yasallığı ilkesi ile düşünce ve
ifade özgürlüğüne aykırı” bulunmuş (19.04.2011-Cumhuriyet). Hayret, Fransızlar
giderek gerçekleri görmeye başladı galiba!!!
***
GİZLİ BELGELERLE (1 Nisan 1984-Cumhuriyet)
Şu olaylara bakın: ABD Dış İlişkiler Komisyonu, Türkiye’ye
yapılacak askeri yardımı, Kıbrıs konusunda verilecek bir ödüne bağlıyor. Bu
yapılırken, ABD Kongresi’nde 24 Nisan tarihinin “Soykırım Günü” olarak ilanı
için önergeler veriliyor. Fransa’da ise soykırım savlarının ders kitaplarına
konması için hazırlıklar yapılıyor. Aynı günlerde, Ermeni terör örgütleri
eylemlerini sürdürüyor. Bütün bunlardan sonra ABD yönetimi uluslararası
terörden söz edebiliyor.
24 Nisan tarihi soykırım günü olarak ilan edilecekmiş. Sanki
ABD’nin Vietnam’daki, Fransa’da, Cezayir’deki insanlık suçlarını unutturdular.
Sanki ABD yönetimi, Şili’de halkoyu ile seçilmiş Devlet Başkanı Allende’nin CIA
darbesi ile devrilmesinin hiç anımsanmayacağı nı sanıyor. Sanki ABD’nin
Grenada’ya, daha düne kadar yakın bir zamanda Fransa’nın Çad’a asker
göndermelerinin hiç ama hiç akla gelmeyeceği düşünülüyor.
Ermeni olayını, bugün için uluslararası terörün bir parçası
olarak görüyor ve bunun için bütün devletleri ortak bir savaşa çağırıyoruz. Yok
eğer Ermeni sorununun dünü, önceki günü karıştırılırsa, Amerikalı dostlarımız
bundan hiç hoşnut kalmazlar.
İsterseniz, bu konuda birkaç tarihsel belgenin satır
başlarını aralayalım:
İngiliz Kraliyet Matbaası tarafından basılan Birinci Dünya
Savaşı ile ilgili gizli belgeler, Erol Ulubelen tarafından Türkçe’ye
çevirilmiş, önce Doğan Avcıoğlu’nun yönetimindeki Yön dergisinde yayınlanmış,
daha sonra kitap olarak basılmıştır. İkinci basımı Çağdaş Yayınları tarafından
yapılan “İngiliz Belgeleriyle Türkiye” kitabında, Birinci Dünya Savaşı
sırasında Ermeniler’in Amerikalılar’ca nasıl desteklenip kışkırtıldıklarını
gösteren belgelere yer verilmiştir. Okuyalım:
Gizli Belge: Sayfa 735, belge 492. Amiral Webb’den Lord
Curzon’a yazIlan 19 Ağustos 1919 tarihli yazı:
…Amerika, Trabzon ve Erzurum’u içine alan bir Ermenistan’ı
himaye edecek. Geri kalan dört ili de Kürt devleti olarak İngilizlerin
himayesine bırakıyor…
Gizli Belge: Sayfa No: 60, Belge No: 46. 5 Nisan 1920 günü
Mr. Lindsay’in Washington’dan Lord Curzon’a yazdığı yazı:
…Amerikan Senatosu, Ermenistan’ın mandası işini görüştü. Beş
yılda 757 milyon dolar verecekler. İlk başlangıçta 50.000 kişilik bir ordu
yollanacak, daha sonra 200.000 kişiye çıkacak. Amerika kuvvetlerinin başına
General Zames G. Harbord getirilecek. Ayrýca bütün Türkiye’nin mandası için de
görüşmeler yapılmaktadır. ..
Gizli Belge: Sayfa No: 71, Belge No: 63. 16 Mayıs 1920 günü
Sir A. Geddes’in Lord Curzon’a yazdığı yazı:
…Amerikan hükümeti, Ermenistan’ın Adana da dahil korunmasını
istiyor. Silah, cephane, demiryolu ve her türlü malzemeyi buraya sevk
edecekler. Boşaltım, Karadeniz limanlarında Amerikan bahriyesi tarafından ve
Amerikan donanmasının himayesinde yapılacak. Türklerin yapacağı en ufak bir
hareket Amerikalılar tarafından bastırılacaktır. ..
Gizli Belge: Sayfa No: 300, Belge No: 38. 28 Şubat 1920
Londra Konferansı tutanaklarından bir parça:
…Mustafa Kemal kendisini Erzurum Valisi ilan etmiş.
Erzurum’da yeni kurulacak Ermeni devletinin katılacağı bir sırada bu çok
anlamlı bir harekettir. Bu adam olmasaydı Ermeniler’in bir şansı olurdu...
Gizli Belge: Sayfa No: 81, Belge No: 10, tarih 16 Þubat
1920. Londra Konferansı tutanaklarından bir başka parça:
…Ermenistan’a 6 ilden başka Trabzon ve Adana da
verilmelidir. Amerika Ermenistan’a yardım edecektir ve mandası altına almayı da
kabul ediyor. Fransa ise Adana’yı kendisi için istiyor.
Gizli Belge: Sayfa No: 99, Belge No: 12, Londra Konferansı
tutanağından bir başka ilginç parça:
…Lord Curzon, Erzincan’ın da Ermenistan’a verilmesini,
Karadeniz’de bir Lazistan kurulup, Ermenilerin mandasına vermek istiyor…
Bu belgeler, bugün ABD Kongresi’nde 24 Nisan tarihini
“Soykırım Günü” ilan etmek isteyenlerin amaçlarını olduğu kadar, ABD’nin Lozan
Barış Antlaşması’na niçin imza koymadığını da anlatmaya yetmektedir.
Atatürk, Ermeni sorununun “dünya kapitalistlerinin ekonomik
çıkarlarına göre çözülmek istediğini” söylememiş miydi? (Söylev ve Demeçler, C:
I, S: 233). Olay, dün olduğu gibi bugün de böyledir!!!
Biz, bugün bunca saldırıdan sonra, bu gizli belgeleri,
örneğin devletin televizyonunda tek tek halkımıza gösterebiliyor muyuz?
Gösteremiyorsak, Ermeni sorununun çokuluslu yanını ve uluslararası terör ile
ilgisini, diplomatik forumlarda nasıl anlatabiliyoruz?
24 Nisan tarihini soykırım günü ilan edip, Ermeni terör
örgütlerine destek olan Amerikan Kongre üyeleri, 1920′lerde topraklarımız
üzerinde Ermeni devleti kurmak isteyen Amerikalıların torunlarıdır. Bizler de
bunlara karşı Kuvay-i Milliyecilerin torunları olduğumuzu hatırlatmak
zorundayız.
“Milliyetçilik” budur.
Neredesiniz efendiler, beyler, beyzadeler, hanımefendiler?
Neredesiniz efendiler, beyler, beyzadeler, hanımefendiler?
Budur, budur, budur işte!..
Uğur MUMCU
***
YORUM, KATKI VE TEPKİLER:
NADİR BIYIKOĞLU
İşte bir Erzurum'lunun son "özür"
beyanına tepkisi...
Rahmetli Erzurum Atatürk Üniversitesi Rektörü Kemal
BIYIKOGLU'nun oglu, Değerli Arkadaşım Nadir BIYIKOĞLU böyle diyor....
Çünkü o bir Erzurum'lu.... Olaylardan haberdar... Ermeni
ihanetini ve kanlı zulmünü görenlerden öğrenmiş neyin ne olduğunu...
Siz de öğrenin istedim... Şahitler var anlatacak...
Yalaklıkla, köylü kurnazlığıyla ancak manşetlere hitap
edersiniz....
Gerçeklere yaklaşamazsınız.... Hatta uzaklaşırsınız....
Teşekkürler Nadir Bey Kardeşim...
On Friday, April 25, 2014 2:34 AM, Nadir
Bıyıkoğlu <nbiyikoglu@gmail.com> wrote:
1.Dünya savaşı yıllarında vatan savunması için cepheden
cepheye koşan Mehmetçiğin arkada bıraktıklarını sırtından hançerleyen o günün
katil terör örgütleri Hınçak, Taşnaksutyun vb'ni lanetliyorum.
Ermenistan başbakanını 100 yıl önce Rus ordusunda oluşturulan gönüllü Ermeni birliklerinin Azerbaycan'da, Anadolu'da, Erzurum'da yaptıkları katliamlar için Türk milletinden özür dilemeye davet ediyorum.
Erzurum'un köylerinde ve yurdun nice yerinde toplu katledilen, tecavüze uğrayan, camilerde yakılan ihtiyar, kadın, çocuk, masum Türk'lerin ruhları önünde devletimi yönetenler adına utançla eğiliyorum.
Asala'nın şehit ettiği diplomatlarımızın evlatlarının, Karabağ'da zulme ve katliama uğrayan Azerbaycan'lı kardeşlerimizin evlatlarının acılarını tekrar paylaşıyor, şehitlerimize rahmet diliyorum
Ermenistan başbakanını 100 yıl önce Rus ordusunda oluşturulan gönüllü Ermeni birliklerinin Azerbaycan'da, Anadolu'da, Erzurum'da yaptıkları katliamlar için Türk milletinden özür dilemeye davet ediyorum.
Erzurum'un köylerinde ve yurdun nice yerinde toplu katledilen, tecavüze uğrayan, camilerde yakılan ihtiyar, kadın, çocuk, masum Türk'lerin ruhları önünde devletimi yönetenler adına utançla eğiliyorum.
Asala'nın şehit ettiği diplomatlarımızın evlatlarının, Karabağ'da zulme ve katliama uğrayan Azerbaycan'lı kardeşlerimizin evlatlarının acılarını tekrar paylaşıyor, şehitlerimize rahmet diliyorum
(ENGİN KÜLTÜR GRUP & 24.04.2014)
(Naci Kaptan <cumhuriyetdede@gmail.com>)
***
***
Recep Tayip Erdoğan’ın “24 Nisan 2014” mesajı
şöyle:
* 24 NİSAN TARİHİ fırsat:
Ermeni vatandaşlarımız ve dünyadaki tüm Ermeniler için özel
bir anlam taşıyan 24 Nisan, tarihi bir meseleye ilişkin düşüncelerin özgürce paylaşılması
için değerli bir fırsat sunmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarının
hangi din ve etnik kökenden olursa olsun, Türk, Kürt, Arap, Ermeni ve diğer
milyonlarca Osmanlı vatandaşı için acılarla dolu zor bir dönem olduğu
yadsınamaz. Adil bir insani ve vicdani duruş, din ve etnik köken gözetmeden bu
dönemde yaşanmış tüm acıları anlamayı gerekli kılar.
* ERMENİLERİN ACILARINI ANLAMAK:
* ERMENİLERİN ACILARINI ANLAMAK:
Tabiatıyla ne bir acılar hiyerarşisi kurulması ne de
acıların birbiriyle mukayese edilmesi ve yarıştırılması acının öznesi için bir
anlam ifade eder. Atalarımızın dediği gibi ‘ateş düştüğü yeri yakar’. Osmanlı
İmparatorluğu vatandaşı herkes gibi Ermenilerin de o dönemde yaşadıkları
acıların hatıralarını anmalarını anlamak ve paylaşmak bir insanlık vazifesidir.
1915 olaylarına ilişkin farklı görüş ve düşüncelerin serbestçe ifade edilmesi;
çoğulcu bir bakış açısının, demokrasi kültürünün ve çağdaşlığın gereğidir.
* FARKLI SÖYLEMLERE EMPATİ:
* FARKLI SÖYLEMLERE EMPATİ:
Türkiye’deki bu özgür ortamı, suçlayıcı, incitici, hatta
bazen kışkırtıcı söylem ve iddiaları seslendirmek için vesile olarak görenler
de bulunabilir. Ne var ki, tarihi meseleleri hukuki boyutlarıyla birlikte daha
iyi anlamamız, kırgınlıkları yeniden dostluklara dönüştürmemiz mümkün olacaksa,
farklı söylemlerin empati ve hoşgörüyle karşılanması ve bütün taraflardan
benzer bir anlayışın beklenmesi tabiidir.
* SİYASİ ÇATIŞMA HALİNE GETİRİLMESİ KABUL EDİLEMEZ:
* SİYASİ ÇATIŞMA HALİNE GETİRİLMESİ KABUL EDİLEMEZ:
Türkiye Cumhuriyeti hukukun evrensel değerleriyle uyumlu her
düşünceye olgunlukla yaklaşmaya devam edecektir. Fakat 1915 olaylarının Türkiye
karşıtlığı için bir bahane olarak kullanılması ve siyasi çatışma konusu haline
getirilmesi de kabul edilemez. Birinci Dünya Savaşı esnasında yaşanan
hadiseler, hepimizin ortak acısıdır. Bu acılı tarihe adil hafıza
perspektifinden bakılması, insani ve ilmi bir sorumluluktur.
* YENİ KAVGALAR ÜRETMEK YARARLI DEĞİL:
* YENİ KAVGALAR ÜRETMEK YARARLI DEĞİL:
Her din ve milletten milyonlarca insanın hayatını kaybettiği
I. Dünya Savaşı esnasında, tehcir gibi gayr-ı insani sonuçlar doğuran
hadiselerin yaşanmış olması, Türkler ile Ermeniler arasında duygudaşlık
kurulmasına ve karşılıklı insani tutum ve davranışlar sergilenmesine engel
olmamalıdır. bugünün dünyasında tarihten
husumet çıkarmak ve yeni kavgalar üretmek kabul edilebilir olmadığı gibi ortak
geleceğimizin inşası bakımından hiçbir şekilde yararlı da değildir.
* ORTAK TARİH KOMİSYONU ÇAĞRISI:
* ORTAK TARİH KOMİSYONU ÇAĞRISI:
Zamanın ruhu, anlaşmazlıklara rağmen konuşabilmeyi;
karşıdakini dinleyerek anlamaya çalışmayı; uzlaşı yolları arayışlarını değerlendirmeyi;
nefreti ayıplayıp saygı ve hoşgörüyü yüceltmeyi gerektirmektedir. Bu anlayışla
biz Türkiye Cumhuriyeti olarak 1915 olaylarının bilimsel bir şekilde
incelenmesi için ortak tarih komisyonu kurulması çağrısında bulunduk. Bu çağrı
geçerliliğini korumaktadır. Türk, Ermeni ve uluslararası tarihçilerin yapacağı
çalışma, 1915 olaylarının aydınlatılmasında ve tarihin doğru anlaşılmasında
önemli bir rol oynayacaktır. Bu çerçevede arşivlerimizi bütün araştırmacıların
kullanımına açtık. Bugün arşivlerimizde bulunan yüzbinlerce belge, bütün
tarihçilerin hizmetine sunulmaktadır.
* TORUNLARA TAZİYE MESAJI İLETİYORUZ:
* TORUNLARA TAZİYE MESAJI İLETİYORUZ:
Türkiye, geleceğe güvenle bakan bir ülke olarak tarihin de
doğru anlaşılması için ilmi ve kapsamlı çalışmaları her zaman desteklemiştir.
Etnik ve dini kökeni ne olursa olsun yüzlerce yıl bir arada yaşamış, sanattan
diplomasiye, devlet idaresinden ticarete kadar her alanda ortak değerler
üretmiş Anadolu insanları, yeni
bir gelecek inşa edebilecek imkân ve kabiliyetlere bugün de sahiptir. Kadim ve
eşsiz bir coğrafyanın benzer gelenek ve göreneklere sahip halklarının,
geçmişlerini olgunlukla konuşabileceklerine, kayıplarını kendilerine yakışır
yöntemlerle ve birlikte anacaklarına dair umut ve inançla, 20. yüzyılın
başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını
diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz. Aynı dönemde benzer koşullarda
yaşamını yitiren, etnik ve dini kökeni ne olursa olsun tüm Osmanlı vatandaşlarını
da rahmetle ve saygıyla anıyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder