29 Nisan 2014 Salı

1 Mayıs Gerilimi Son Bulmalı; Kutlamalar, huzur, güven, karşılıklı barış ve anlayış içinde yapılmalıdır.

1 Mayıs Gerilimi Son Bulmalıdır
1 Mayıs, Emek ve Dayanışma Günü olarak resmi tatildir.
1 Mayıs'ın tarihçesiyle ilgili çok şeyler yazılabilir.
Ancak bizim yazımızın konusu, 1 Mayıs üzerinden yaratılan gerilimin ve bölünmüşlüğün sona erdirilmesi gerektiği üzerinedir.
1977'de gerçekleşen Kanlı 1 Mayıs'ın günümüzde gerilime ve ayrışmaya yol açmasına artık izin verilmemelidir.
Kanlı 1 Mayıs, 1 Mayıs 1977'de 34 kişinin yaşamını yitirdiği, 136 kişinin yaralandığı olaydır.
1 Mayıs 1977 günü, o yıllardaki tanımıyla İşçi Bayramı'nı kutlamak üzere çeşitli illerden İstanbul`a gelen yaklaşık 500 bin kişi DİSK'in organizasyonuyla Taksim Meydanı'nı doldurur. Katılımın yüksek olunca kortejlerin alana girmesi zaman alır ve miting de uzar.
Saat 19.00 sularında dönemin DİSK başkanı Kemal Türkler konuşmasının sonuna geldiğinde etraftan silah sesleri duyulur.
Sular İdaresi binasının üstünden ve meydandaki otelin çeşitli katlarından açılan bu ateş sonucu insanlar panik halde kaçmaya başlar.
Kısa bir süre sonra Etap Marmara Oteli'nin (Bugün The Marmara Oteli) üst katlarından da ateş açılır.
İnsanlar panik halde kaçmaya çalışırken panzerler de kalabalığın arasına doğru girmeye ve kitleleri sıkıştırarak Kazancı Yokuşu'na itmeye başlar.
Bir kamyonun tıkadığı Kazancı Yokuşu'ndan aşağıya kaçmaya çalışan kalabalık panzerler altında kalarak ve birbirlerini ezerek kaçmaya devam eder.
28 kişi ezilme ya da boğulma nedeniyle, 5 kişi vurulma nedeniyle, 1 kişi de panzer altında kalarak yaşamını yitirir, yaklaşık 130 kişi de yaralanır.
Ölenlerin çoğu Kazancı Yokuşu'nun başında, park edilmiş kamyon yüzünden sıkışarak ölmüşlerdir.
470 kişi göz altına alınır fakat hiçbirinin olayla ilgisi kurulamaz. Ateşi kimin açtığı tam olarak belirlenememiş, olay halen aydınlatılamamıştır.
İşte bu Kanlı 1 Mayıs olayı nedeniyle sosyalistler, 1 Mayıs kutlamalarını Taksim Meydanı'nda yapmak ısrarı içindedirler.
80 öncesi sağ-sol kutuplaşmasında sosyalistler için karşı cephe ülkücülerdir.
Soğuk savaş dönemi mantığını bugün de devam ettirmekte inat eden bazı sendikalar, 1 Mayıs 1977'den sızan kanları bugüne taşımış olmaktadırlar.
Eğitim Sendikaları arasında 1 Mayıs'ın nerede ve nasıl kutlanacağına dair derin görüş ayrılıklarının temelinde sağ-sol kutuplaşmasını devam ettirmeleri vardır.
Kürtçü-sosyalist Eğitim Sen ve bağlı olduğu KESK, diğer Eğitim Sendikaları ve kamu çalışanları konfederasyonlarıyla değil yönetimi sosyalistlerden oluştuğu için DİSK, TMMOB ve TTB ile birlikte hareket etmekte ve 1 Mayıs kutlamalarını Taksim Meydanı'nda yapmak istemektedir.
Türk-İslam sentezcisi ve ülkücü Türk Eğitim Sen ve bağlı olduğu Türkiye Kamu Sen ise yine mesleki birlik temelinde değil ideolojik temelde hareket ederek 1 Mayıs kutlamalarını Türk-İş ile birlikte Kadıköy'de yapmak istemektedir. Bugüne dek 1 Mayıs için alanlara inmeyen bu cenahın 1 Mayıs aracılığıyla temsil ettiği kitle için talepler dile getirecek olması da ufak da olsa olumlu bir adımdır.
Ümmetçi çizgideki Eğitim-Bir Sen ve bağlı olduğu Memur Sen de diğerleri gibi ideolojik temelde hareket etmekte, AKP hükümetinin son derece tehlikeli açılım politikalarına angaje biçimde 1 Mayıs kutlamalarını Diyarbakır'da yapacağını açıklamıştır.
Eğitim-Sen'den ayrılarak kurulan sosyalist Eğitim-İş ve bağlı olduğu Birleşik Kamu İş ise Kesk, DİSK, TMMOB, TTB dörtlüsüne sitemde bulunmakta ve bu dörtlü tarafından davet edilmediklerinden dem vurarak sızlanmaktadır.
1 Mayıs, eski kutuplaşmalardan uzak biçimde, yasal sınırlar çerçevesinde kalınarak kutlanabilmelidir.
 1 Mayıs'ın ideolojik saplantılara takılıp kalınarak kutlanıyor olması memurların ve işçilerin taleplerinin ağız birliğiyle ve gür biçimde dillendirilmesini engellemektedir.
ATASEN olarak bizler ortak bir alanda ve Genel Başkanların önceden üzerinde uzlaşacakları ortak bir metinle çalışanların taleplerinin yüksek sesle ve güçlü biçimde dillendirileceği 1 Mayıs kutlamalarına ulaşmak arzusundayız.
Böyle bir tutum, toplumsal birlik ve dayanışma anlayışımıza da ciddi katkılar sağlayacak ve geçmişin gerilimlerinin günümüze taşınmasını engelleyecektir.
İdeolojik mücadele için yılın 364 günü daha bulunmaktadır ve bu mücadele zaten yapılmaktadır.
Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin başkenti Ankara'dır ve doğal olarak bu taleplerin en güçlü biçimde duyurulması gereken yer sürekli tartışmalara konu olan İstanbul değildir.
1 Mayıs tartışmaları, Hz. Muhammet'in doğum günü Mevlit Kandili olmasına rağmen kasıtlı biçimde ortaya atılan Kutlu Doğum Haftası uydurmasıyla da birleşerek ULUSAL EGEMENLİK ve Çocuk Bayramı'nı kutladığımız Nisan ayında gündemi boğmaktadır.
 Ulusal egemenlik kavramı üzerine düşünülmesi ve kapsamlı etkinlikler yapılması gereken koca bir ay boyunca toplum gereksiz biçimde yorulmakta ve gerilmektedir.
Vatan ve üzerinde huzurlu yaşayan toplum olmadan emek kavramının hiçbir değeri yoktur.
En yüce değer olan zihinsel emekle geçimini sağlayan öğretmenlerin, akademisyenlerin ve bütün eğitim çalışanlarının 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'nü şimdiden kutlarız.
ATASEN; Ata Eğitim ve Bilim Çalışanları Sendikası  
Ulusal Haber olarak, Ata Eğitim ve Bilim Çalışanları Sendikasının bildirisini yayınlamayı uygun bulduk.
Gerçekten 1 Mayıs çok önemli.
İşçiler emeklerini ülkenin kalkınması için harcayan ağır işçilerdir. Onların emeğine saygı duymak gerek.
Bir tarafta Hükümet yasakları sıralarken, öbür tarafta sendikalar, yasakları delme çabası içerisindeler.
Taksim meydanı bu nedenle inşallah nahoş olaylarla kana bulanmaz.
Aşağıda 1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı’nın kısa tarihçesini de yayınlamayı uygun bulduk.
1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı, işçi ve emekçiler tarafından dünya çapında kutlanan, birlik, dayanışma ve haksızlıklarla mücadele günü. Dünya üzerindeki pek çok ülkede, resmî tatil olarak kabul edilmektedir. Türkiye'de ilk kez 1923'te resmî olarak kutlanmıştır. 2008 Nisan'ında,"Emek ve Dayanışma Günü" olarak kutlanması kabul edilmiştir. 22 Nisan 2009 tarihinde TBMM'de kabul edilen YASA ile 1 Mayıs resmi tatil ilan edilmiştir.
Tarihçesi
İlk kez 1856'da Avustralya'nın Melbourne kentinde taş ve inşaat işçileri, günde sekiz saatlik iş günü için Melbourne Üniversitesi'nden Parlamento Evi'ne kadar bir yürüyüş düzenlediler.
1 Mayıs 1886'da Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğinde işçiler günde 12 saat, haftada 6 gün olan çalışma takvimine karşı, günlük 8 saatlik çalışma talebiyle iş bıraktılar. Şikago'da yapılan gösterilere yarım milyon işçi katıldı. Luizvil'de (Kentaki) 6 binden fazla siyah ve beyaz işçi, birlikte yürüdü. O dönemde Luizvil'deki parklar, siyahlara kapalıydı. İşçiler, sokaklarda yürüdükten sonra hep birlikte Ulusal Park'a girdi. Her eyalet ve kentte, siyah ve beyaz işçilerin birlikte yaptığı gösteriler, gazeteler tarafından, 'Böylece önyargı duvarı yıkılmış oldu' şeklinde yorumlanmıştır.
Bu gösteriler 1 Mayıs'ı izleyen günlerde tüm harareti ile devam etti ve 4 Mayıs'ta kanlı Haymarket Olayı'na yol açtı.
Uygulanan yasal baskılarla bu gösterinin tekrarlanması engellendi. 14 Temmuz-21 Temmuz 1889'da toplanan İkinci Enternasyonal'de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayısgününün tüm dünyada "Birlik, mücadele ve dayanışma günü " olarak kutlanmasına karar verildi. Böylece ikinci gösteri 1890 yılında yapılabildi.
Zamanla 8 saatlik işgünü birçok ülkede resmen kabul edildi. 1 Mayıs böylece işçilerin birlik ve dayanışmasını yansıtan bir bayram niteliğini kazandı. Günümüzde sosyalist ülkelerde (Çin Halk CumhuriyetiKore Demokratik Halk CumhuriyetiVietnamLaosKübaVenezuelaNepalBolivya) ve daha birçok ülkede tatil günü olan 1 Mayıs'ı işçiler büyük kitle gösterileriyle kutlar; bazı ülkelerde 1 Mayıs siyasal bir eylem biçimini de alır.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder