Lozan ihaneti ne zaman konuşulacak? (1)
Fuat Uğur, fugur1864@gmail.com
Cenaze törenlerinde namazı kıldıran imamın “merhumu nasıl
bilirdiniz” veya “hakkınızı helal ediyor musunuz?” sorularıdır en çok
yakınlarını duygulandıran...
Tarihimize bir “Kahraman” olarak monte edilen İsmet İnönü’nün cenaze törenine yetişseydim acaba bu soruya nasıl bir cevap verirdim? Geçen gün, bunu bir kez daha sordum kendime. O gün Ergün Diler ile Bekir Hazar’ın a Haber’deki Yaz Boz programında konuk olan İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Mehmet Hakan Sağlam’dan Lozan Anlaşması adı verilen ihanet antlaşmasının hiç bilmediğim yönlerini dinlediğim gündü.
Eminim, benim gibi pek çok kişi de derin ve içten bir “Ah” çekmiştir.
Şimdi aşağıdaki şu fotoğrafa bakın lütfen: (aşağıda)
Üzerindeki tarih;
15 Mayıs 1915;
Arıburnu Şehitlerinin fotoğrafı.
Tarihimize bir “Kahraman” olarak monte edilen İsmet İnönü’nün cenaze törenine yetişseydim acaba bu soruya nasıl bir cevap verirdim? Geçen gün, bunu bir kez daha sordum kendime. O gün Ergün Diler ile Bekir Hazar’ın a Haber’deki Yaz Boz programında konuk olan İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Mehmet Hakan Sağlam’dan Lozan Anlaşması adı verilen ihanet antlaşmasının hiç bilmediğim yönlerini dinlediğim gündü.
Eminim, benim gibi pek çok kişi de derin ve içten bir “Ah” çekmiştir.
Şimdi aşağıdaki şu fotoğrafa bakın lütfen: (aşağıda)
Üzerindeki tarih;
15 Mayıs 1915;
Arıburnu Şehitlerinin fotoğrafı.
Anzak Koyu diye adlandırılan ve Anzak askerlerinin çıkarma yapıp, gemileri
demirledikleri bir iç liman. Yaklaşık 1500 metrekarelik bir arazi. Hepimizin
bildiği gerçek; on binlerce şehit verilir. İşte o şehitlerin, toprağa
düşenlerin fotoğrafıdır bu acı veren görüntü.
Bir de Arıburnu’nun haritadaki yerini ve günümüzden bir fotoğrafını görelim.
Türkiye Devleti savaşı kazanan taraf olarak Lozan Barış Antlaşması’nı imzaladığında tarih 24 Temmuz 1923’tü ve Çanakkale Savaşı’nın üzerinden tam 8 yıl geçmişti.
İmzalayan heyete, Ankara’ya “Lozan Kahramanı” olarak dönen İsmet Paşa (İnönü) başkanlık etmekteydi.
ÇANAKKALE’DE İNGİLİZ TOPRAĞI OLDUĞUNU BİLİYOR MUYDUNUZ?
Bir de Arıburnu’nun haritadaki yerini ve günümüzden bir fotoğrafını görelim.
Türkiye Devleti savaşı kazanan taraf olarak Lozan Barış Antlaşması’nı imzaladığında tarih 24 Temmuz 1923’tü ve Çanakkale Savaşı’nın üzerinden tam 8 yıl geçmişti.
İmzalayan heyete, Ankara’ya “Lozan Kahramanı” olarak dönen İsmet Paşa (İnönü) başkanlık etmekteydi.
ÇANAKKALE’DE İNGİLİZ TOPRAĞI OLDUĞUNU BİLİYOR MUYDUNUZ?
Derin bir nefes alın. Ve nihayet Lozan anlaşmasının 129. Maddesi:
Türkiye Hükümetince verilecek arsalar içinde, özellikle Britanya İmparatorluğu için 3 sayılı haritada gösterilmiş olan Anzak adlı kesim (Arıburnu) de bulunacaktır.
Yanlış okumadınız.
Şu anda, Türkiye sınırları içinde Çanakkale’de İngiliz toprakları var. İşte o düşmana geçit vermemek için on binlerce şehidin verildiği topraklar; Anzak Koyu'ndaki 1500 metrekarelik Arıburnu toprağı İngilizlere verilmiş.
Aklınızdaki soruyu cevaplayayım. Evet, ben bunu yeni öğrendim.
Ama bu durum, İnönü’yü Lozan kahramanı olarak takdim edip İngilizlere toprak verdiğini gizleyenlerin ortak sorumluluğunu, suçunu görmezden gelmemizi gerektirmiyor.
SEVR YALANI İLE LOZAN’I BAĞLADILAR
Üstelik Lozan’da kaybedilenler bununla sınırlı değil. Dr. Mehmet Hakan Sağlam’a
telefon açtım. Hastanedeydi, elinden ameliyat olmuştu. Aşağıdakiler bunlardan
sadece biri:Türkiye Hükümetince verilecek arsalar içinde, özellikle Britanya İmparatorluğu için 3 sayılı haritada gösterilmiş olan Anzak adlı kesim (Arıburnu) de bulunacaktır.
Yanlış okumadınız.
Şu anda, Türkiye sınırları içinde Çanakkale’de İngiliz toprakları var. İşte o düşmana geçit vermemek için on binlerce şehidin verildiği topraklar; Anzak Koyu'ndaki 1500 metrekarelik Arıburnu toprağı İngilizlere verilmiş.
Aklınızdaki soruyu cevaplayayım. Evet, ben bunu yeni öğrendim.
Ama bu durum, İnönü’yü Lozan kahramanı olarak takdim edip İngilizlere toprak verdiğini gizleyenlerin ortak sorumluluğunu, suçunu görmezden gelmemizi gerektirmiyor.

“Lozan’da kaybedilen aslında 12 milyon metrekare topraktı. Türkiye devleti
Lozan’da masaya oturduğunda Orta Doğu’dan Sudan’a kadar geniş toprakların
sahibiydi. Ulusalcıların iddia ettiği gibi Sevr Anlaşması adlandırılan metin
değildi İsmet’in elini kolunu bağlayan. Çünkü Sevr Anlaşması diye adlandırılan
o metni ne Osmanlı onaylamıştı, ne İngiltere, ne de Fransa meclislerinden
geçirmemişti. Hiçbir bağlayıcı değeri yoktu. Ama İsmet İnönü Lozan’da öyle bir
anlaşma yaptı ki Sevr’in içindeki maddelerin yüzde 50’si orada yer aldı zaten.”
Savaşı kazanan taraf olarak oturulan bir barış masasında, en hafif deyimiyle ülkesini hovardaca bağışlayan bir başka heyet var mıdır dünyada?
NE HARİKULÂDE BİR HAYAT!
ABD’nin Lozan Müşahidi, yani gözlemcisi John Grew görüşmelerin yapıldığı Beau Rivage Palace’da, yani Güzel Yalı Otelinde Türk heyetinin düzenlediği bir yemekte İsmet Paşa peş peşe o kadar çok içer ki artık incir çekirdeğini doldurmayan şeylere gülüp kahkaha atmaya başlar. Yaşamanın ne harikulâde bir şey olduğunu söylemektedir boyuna. Tuhaf bir durumdur yaşadığı John Grew’un.
HALI TÜCCARI HEYET!
İsmet Paşa için hayat hakikaten harikulâdedir. Alelade bir subayken artık Türkiye gibi, öyle ya da böyle sınırları olan bir ülkede ikinci adam olacağını az çok öngörmektedir. Artık “Bitse de gitsek” haleti ruhiyesi içindedir ve ne varsa vermeye hazırdır. Bu nedenle Lord Amery Türk heyetini halı satıcılarına benzetir; tam kapıdan çıkarken müşterinin verdiği fiyata razı oldukları için. Nitekim baş tüccar İsmet Paşa İngiliz heyetinin başkanı Lord Curzon’a aynen şunu demektedir:
“Musul ve Kerkük’ün sizde kalmasında hiçbir sakınca yok”
İsmet İnönü tarihteki gerçek yerini almalı. Üstelik Lozan tek gerçek sebep değil bunun için.
Savaşı kazanan taraf olarak oturulan bir barış masasında, en hafif deyimiyle ülkesini hovardaca bağışlayan bir başka heyet var mıdır dünyada?
NE HARİKULÂDE BİR HAYAT!
ABD’nin Lozan Müşahidi, yani gözlemcisi John Grew görüşmelerin yapıldığı Beau Rivage Palace’da, yani Güzel Yalı Otelinde Türk heyetinin düzenlediği bir yemekte İsmet Paşa peş peşe o kadar çok içer ki artık incir çekirdeğini doldurmayan şeylere gülüp kahkaha atmaya başlar. Yaşamanın ne harikulâde bir şey olduğunu söylemektedir boyuna. Tuhaf bir durumdur yaşadığı John Grew’un.
HALI TÜCCARI HEYET!
İsmet Paşa için hayat hakikaten harikulâdedir. Alelade bir subayken artık Türkiye gibi, öyle ya da böyle sınırları olan bir ülkede ikinci adam olacağını az çok öngörmektedir. Artık “Bitse de gitsek” haleti ruhiyesi içindedir ve ne varsa vermeye hazırdır. Bu nedenle Lord Amery Türk heyetini halı satıcılarına benzetir; tam kapıdan çıkarken müşterinin verdiği fiyata razı oldukları için. Nitekim baş tüccar İsmet Paşa İngiliz heyetinin başkanı Lord Curzon’a aynen şunu demektedir:
“Musul ve Kerkük’ün sizde kalmasında hiçbir sakınca yok”
İsmet İnönü tarihteki gerçek yerini almalı. Üstelik Lozan tek gerçek sebep değil bunun için.
Lozan ihanetinin savunucuları için (2)
Salı günü “Lozan İhaneti Ne Zaman Konuşulacak?” diye sormuş
ve İsmet Paşa başkanlığında Lozan’a gidip anlaşmayı imzalayan heyetin, Lord
Amery’nin ifadesiyle “tam kapıdan çıkarken müşterinin verdiği fiyata razı olan
halı tüccarlarından farksız davranıp”, 12 milyon kilometrekare vatan toprağını
nasıl tek tek elden çıkardıklarını yazmıştım.
Öyle ki Çanakkale’de İngilizlerin çıktığı Anzak Koyu'ndaki Arıburnu’nda, 1500
metrekarelik tabii liman ile iki arsa İngilizlere hediye edilmişti. Siz
“hediye” sözcüğü yerine başka bir kelime kullanabilirsiniz.
Ama Lozan’da Türkiye’ye atılan kazık bununla sınırlı değildi.
Anadolu’yu işgal edip Polatlı’ya dek ilerleyen Yunan ordusunun verdiği hasarı, zarar ve ziyanı kurulan bir komisyon hesapladı. O zamanki parayla 5 milyar liraydı. 1923 yılında bir Osmanlı altınının 7 lira olduğunu düşünürseniz Yunan ordusunun bu ülkeye verdiği zarar 4 bin 762 ton altındı. Bugünkü parayla 190 milyar dolar. Barış görüşmeleri için oturulan masada tam da bunun için, yani Yunanistan’ın Türkiye’ye savaş tazminatı ödemesiyle ilgili bir madde var. Ancak İsmet Paşa, milletin kesesinden, cebinden, onun döktüğü kan ve kaybettikleri üzerinden sorumsuzca hovardalık yaparak 190 milyar dolar değerindeki zarar-ziyanı bağışladı. Hem de kimse bu teklifi yapmadığı hâlde. Yunanistan’ın bu parayı ödeme ihtimalinin bulunmadığını ifade ederek Türkiye’nin tüm haklarından, alacaklarından vazgeçtiğini belirterek bu saldırgan ülkenin borçlarını bir kalemde sildi.
İşte o madde:
“Madde 59-Yunanistan, savaş yasalarına aykırı olarak Anadolu’da Yunan Ordusunun ya da yönetiminin eylemlerinden doğan zararların onarımı yükümünü tanır. Öte yandan, Türkiye, Yunanistan’ın savaşın uzamasından ve onun sonuçlarından doğan parasal durumunu göz önünde tutarak onarım konusunda Yunan Hükümetine karşı her türlü talebinden kesinlikle vazgeçer.”
Düşünelim. Yunanistan’ın ülkeye verdiği zarar 4 bin 762 ton altın olarak hesaplanıyor. Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin altın rezervi 400 ton civarında. İsmet Paşa, bu “âlicenap”lığının karşılığını aldı mı dersiniz? Nerede? Osmanlı’nın, bugünün parasıyla 40 milyar dolar değerindeki borçlarını kabul etmekte bir sakınca görmedi. Peki, Türkiye Yunanistan’dan daha iyi durumda mıydı o vakitlerde?
Ama Lozan’da Türkiye’ye atılan kazık bununla sınırlı değildi.
Anadolu’yu işgal edip Polatlı’ya dek ilerleyen Yunan ordusunun verdiği hasarı, zarar ve ziyanı kurulan bir komisyon hesapladı. O zamanki parayla 5 milyar liraydı. 1923 yılında bir Osmanlı altınının 7 lira olduğunu düşünürseniz Yunan ordusunun bu ülkeye verdiği zarar 4 bin 762 ton altındı. Bugünkü parayla 190 milyar dolar. Barış görüşmeleri için oturulan masada tam da bunun için, yani Yunanistan’ın Türkiye’ye savaş tazminatı ödemesiyle ilgili bir madde var. Ancak İsmet Paşa, milletin kesesinden, cebinden, onun döktüğü kan ve kaybettikleri üzerinden sorumsuzca hovardalık yaparak 190 milyar dolar değerindeki zarar-ziyanı bağışladı. Hem de kimse bu teklifi yapmadığı hâlde. Yunanistan’ın bu parayı ödeme ihtimalinin bulunmadığını ifade ederek Türkiye’nin tüm haklarından, alacaklarından vazgeçtiğini belirterek bu saldırgan ülkenin borçlarını bir kalemde sildi.
İşte o madde:
“Madde 59-Yunanistan, savaş yasalarına aykırı olarak Anadolu’da Yunan Ordusunun ya da yönetiminin eylemlerinden doğan zararların onarımı yükümünü tanır. Öte yandan, Türkiye, Yunanistan’ın savaşın uzamasından ve onun sonuçlarından doğan parasal durumunu göz önünde tutarak onarım konusunda Yunan Hükümetine karşı her türlü talebinden kesinlikle vazgeçer.”
Düşünelim. Yunanistan’ın ülkeye verdiği zarar 4 bin 762 ton altın olarak hesaplanıyor. Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin altın rezervi 400 ton civarında. İsmet Paşa, bu “âlicenap”lığının karşılığını aldı mı dersiniz? Nerede? Osmanlı’nın, bugünün parasıyla 40 milyar dolar değerindeki borçlarını kabul etmekte bir sakınca görmedi. Peki, Türkiye Yunanistan’dan daha iyi durumda mıydı o vakitlerde?
Türkiye bu parayı 1954’e kadar ödedi ve ancak o zaman
kapattı.
Daha bitmedi.
Osmanlı devleti 1911 yılında İngiltere’ye iki savaş gemisi sipariş etmişti ve bunun için de 70.5 ton altın ödedi. Nakit. Gemilerin yakıt parasına kadar hem de. İngiltere bu gemileri yaptı ama 1914 yılında patlayan Birinci Dünya Savaşını bahane ederek teslim etmedi. İşte aynı İngilizler Lozan’a bu konuda da bir madde koydurdular.
Anlaşmanın 58. Maddesinin son fıkrası.
Daha bitmedi.
Osmanlı devleti 1911 yılında İngiltere’ye iki savaş gemisi sipariş etmişti ve bunun için de 70.5 ton altın ödedi. Nakit. Gemilerin yakıt parasına kadar hem de. İngiltere bu gemileri yaptı ama 1914 yılında patlayan Birinci Dünya Savaşını bahane ederek teslim etmedi. İşte aynı İngilizler Lozan’a bu konuda da bir madde koydurdular.
Anlaşmanın 58. Maddesinin son fıkrası.
Okuyun siz karar verin:
“Türkiye, Osmanlı Hükümetince İngiltere'ye ısmarlanmış olup Britanya Hükümetince 1914 yılında müsadere edilmiş savaş gemileri için ödenmiş bulunan paraların geri verilmesini, ne Britanya Hükümetinden, ne de onun uyruklarından istememeyi kabul eder ve bu konuda her türlü talebinden vazgeçer.”
İngiltere’nin 3 milyar dolarlık borcu hovarda İsmet Paşa tarafından yine bir kalemde silinir.
İsmet Paşa, Lozan’a askerî okuldan hocası Haim Nahum’u da götürür. Haim Nahum İngilizlere aynen şu sözü verir: “Siz toprakları parçalanmış Türkiye’nin bütünlüğünü tanıyın, ben bunlara İslâmiyeti ve Halifeliği ayaklar altına aldıracağım.”
Bu satırlar Haim Nahum’un anılarında geçiyor.
İsmet İnönü Lozan anlaşmasını imzalayıp Ankara’ya döndüğünde kendisini garda karşılayan Kazım Karabekir’e, onun mütedeyyin kişiliğine bir parmak bal çalarak yaptığı satış sözleşmesini şu sözlerle yutturmaya çalışıyor:
“Biz Hıristiyan olsaydık bu toprakları kaybetmezdik.”
Salı günkü yazımdan sonra gelen tepkilerin çoğunluğu tıpkıbasım:
“Ne var yani, 4-5 dönümlük bir mezarlık yeri verilmiş İngilizlere. Türkiye bugün gayrimenkul satışlarıyla yabancılara toprak ve konut satmıyor mu?”
Bu feraset yoksunluğunu Allah’a havale ediyor, akıl fikir ve zihin açıklığı diliyorum.
“Türkiye, Osmanlı Hükümetince İngiltere'ye ısmarlanmış olup Britanya Hükümetince 1914 yılında müsadere edilmiş savaş gemileri için ödenmiş bulunan paraların geri verilmesini, ne Britanya Hükümetinden, ne de onun uyruklarından istememeyi kabul eder ve bu konuda her türlü talebinden vazgeçer.”
İngiltere’nin 3 milyar dolarlık borcu hovarda İsmet Paşa tarafından yine bir kalemde silinir.
İsmet Paşa, Lozan’a askerî okuldan hocası Haim Nahum’u da götürür. Haim Nahum İngilizlere aynen şu sözü verir: “Siz toprakları parçalanmış Türkiye’nin bütünlüğünü tanıyın, ben bunlara İslâmiyeti ve Halifeliği ayaklar altına aldıracağım.”
Bu satırlar Haim Nahum’un anılarında geçiyor.
İsmet İnönü Lozan anlaşmasını imzalayıp Ankara’ya döndüğünde kendisini garda karşılayan Kazım Karabekir’e, onun mütedeyyin kişiliğine bir parmak bal çalarak yaptığı satış sözleşmesini şu sözlerle yutturmaya çalışıyor:
“Biz Hıristiyan olsaydık bu toprakları kaybetmezdik.”
Salı günkü yazımdan sonra gelen tepkilerin çoğunluğu tıpkıbasım:
“Ne var yani, 4-5 dönümlük bir mezarlık yeri verilmiş İngilizlere. Türkiye bugün gayrimenkul satışlarıyla yabancılara toprak ve konut satmıyor mu?”
Bu feraset yoksunluğunu Allah’a havale ediyor, akıl fikir ve zihin açıklığı diliyorum.
3.5.2014 & Fuat Uğur, fugur1864@gmail.com
(Ref: 2, http://www.turkiyegazetesi.com.tr/fuat-ugur/580381.aspx
)
***
YORUM; ELEŞTİRİ VE KATKILAR:
***
YORUM; ELEŞTİRİ VE KATKILAR:
Re: ULUSAL HABER" bir projedir,,,,,,,,RE: Sayin Fuat
UGUR´un 09 Mayis 2014 günlü "LOZAN IHANETI NE ZAMAN KONUSULACAK???"
baslikli yazisi
Uysal, Remzi Almanya
Kime: ULUSAL HABER & ULUSAL AJANS
Degerli Dostum Mustafa Nevruz Bey,
ULUSAL AJANS´in cok degerli hizmet verdigine bizzat tanigim. Anavatan´dan
uzakta yasayip, Anavatan´a güclü duygu, kopmaz baglarla sarilmis biz insanlara
duydugunuz sevgi ve göstermis oldugunuz alakayi, bu ajans yayinlarindan
yansittiginiza, duygularimizi yine bu ajans üzerinden ileriye aktarmis
oldugunuza, en yakindan tanik olanlardan biriyim.
Bu nedenle de size büyük bir saygi ve minnet duygularimi
iletmek istiyorum.Yazimin yayinlanmasi icin degil, "link" sizden
geldigi icin, yüregimde aniden kabaran duygularimi size iletmek ve sizinle
paylasmak istedim. Sayin Fuat Ugur, 09 Eylül 1922 günü Izmir´de Ordumuz´da "son
kursun" un da tükenmis oldugunu bilmis olsaydi, Lozan´i ihanet olarak
tanimlayamazdi. Bunu bilip ögrenmek ve de yorumlayabilmek icin, yüksek
ögrenimlerle, master ve doktora ünvanlarina gereksinim de yoktur. Bizim
toplumumuzda, milletin kahramanlari da olsalar, bazi isimlere (!) karsi
önyargilar, aileden baslayip, icine girilen grup ve teskilatlarda beyinlere
siringa edilebiliyor. Tanri Türk milletine bir daha kurtulus mücadelesi vermeyi
nasip etmesin.
Türkiye´ye - Anavatan´a esim ile yeni geldik. Insallah bu defa Ankara´ya
bizzat sizi ziyarete gelecegim. Hic bir zahmete girmenizi istemedigimden,
sürpriz yapmayi ve sizinle Arslanli Yol´da yürümek ve daha önce de
dillendirdigim gibi, ATAMIZ´nin ebedi huzurevi olan Anit Kabir´i
seyredebilecegimiz bir mekanda -Tanri izin verirse- 40 yil unutulmayacak kadar
aci bir kahve icmek isterim. Ögretmenevlerinde konaklayacagim icin, size
yakin ögretmenevlerin adreslerini de bana bildirebilirseniz, sevinecegim. En
icten selam ve sevgilerimle
Remzi UYSAL
***
Mustafa Nevruz SINACI <gercek.demokrat@hotmail.com> schrieb am 11:48 Freitag, 29.August 2014:
Remzi UYSAL
***
Mustafa Nevruz SINACI <gercek.demokrat@hotmail.com> schrieb am 11:48 Freitag, 29.August 2014:
Çok Sevgili ve Değerli Remzi Bey'ciğim,
ULUSAL HABER'in koordinatörü ben'im. Sahibi yakın bir
dostumuz ve arkadaşımızdır. Bu gazete, Türkiye Cumhuriyeti gümrüklerinde
yaşanan büyük sıkıntı, ıstırap, haksızlık ve kanunsuzlukları yansıtmak,
alternatif çözümler üretmek ve uygulanması için ilgili mercilere önermek
amacıyla kuruldu. Bir hayli rağbet görüp, ilgi, alâka ve takdire mazhar olunca,
Gazeteyi "tam anlamıyla objektif, realist ve demokrat" bir yayına “Serbest
Kürsü” ve “Özgür bir yayın platformuna” dönüştürmeye karar verdik. Dolayısıyla;
Açık surette insanlık, vatan ve millet aleyhine olmadıkça; Yalan, iftira, fesat
ve tefrika içermedikçe; Anayasa, ahlâk ve hukuk kuralları muvacehesinde
"her haber, fikir ve yoruma" burada yer vereceğiz. Bu minval üzre;
Aşağıdaki yorumunuzu ilgili yazının altına mutlaka ekleyeceğim. Aslında bunu
siz de yapabilir ve dilediğiniz yazının altına yorumunuzu ekleyebilirsiniz. Kalbi
şükran, selâm, sevgi ve sağlık dileklerimle… Mustafa Nevruz SINACI
***
Date: Fri, 29 Aug 2014 01:56:36 +0100 From:
uysalremzi@yahoo.de Subject: Sayin Fuat UGUR´un 09 Mayis 2014 günlü
"LOZAN IHANETI NE ZAMAN KONUSULACAK???" baslikli yazisi To:
gercek.demokrat@hotmail.com CC: turgem@yahoo.de
***
Cok Degerli ve Kadim Dostum Mustafa Nevruz SINACI Bey,
Yukarida dün göndermis oldugunuz "ULUSAL AJANS - GÜNCEL
HABER" link´indeki yazilari her zamanki iletiniz gibi, büyük bir
dikkat ve özenle okudum. Link´in icindeki pek cok yazi, haber ve makaleden cok
esinlendim ve bilgi dagarcimi zenginlestirdim.
Sayin Fuat UGUR´un yazdigi 09 Mayis 2014 günlü "Lozan
Ihaneti Ne Zaman Konusulacak (1)?" yazisinin tamamini da okudum. Hic bir
vijdana sigmayacak ve hic bir namuslu beynin algilamak istemeyecegi bölümlerle
dolu bir yazi.
1. Dünya Harbi sonunda 1918 yilinda kaybedilmis ve savas
galibi devletler tarafindan, büyük bölümü de Ingilizler tarafindan, isgal
edilmis 12 milyon m2 (!?) Osmanli topragini, nasil olur da LOZAN´da kaybetmis
olabiliriz?
Haddim olmayarak söyleyebilirim ki; okuyan, yazan,
düsünen ve de arastiran bir TÜRK insanyim. Sayin Ugur´un yazisindaki bazi
satirlari okuyunca, büyük zorluklarla kurtarilip, bizlere vatan kilinmis bu
topraklarda nefes almamiz ve hayat bulmamiz saglanmisken, hangi vijdan ve beyin
namusu "Lozan´da 12 milyon m2" toprak bagislanmistir diyebilir, diye
düsündüm? Burunlarindan kin ve nefreti üfleyen insanlar icin, kirli
haberlerin batakliga da dönüsebildigi sanal medya ve dünyasi, bulunmaz bir
firsat ve de nemalanan nimet olduguna, sizin kadar ben de inaniyorum.
Büyük önder Mustafa Kemal ATATÜRK´ün: "Biz kahranlari
kadar hainleri de bol olan bir milletiz!" sözünü, yaziyi okurken pek cok
satirinda animsadim. Nur icinde yatsin, Mustafa Kemal ATATÜRK o sözünü
sadece Kurtulus Savasi yillarinda palaskasi, kasaturasi, postali, matarasi,
mavzeri ve diger techizati ile ordudan, dolayisi ile dünyada bu tür ihanetin
cok az millette görülebilecek sayida, savastan kacan askerler icin degil de,
yaklasik bir asir önce bugünün bazi partizan, yürek ve beyinleri cürümüs yazar
ve cizerleri icin söylemis, diye düsündüm.
Yazarimiz Sevket Süreyya AYDEMIR, bu ihanetleri kitaplarinda cok berrak bir sekilde yazip, anlatmaktadir. Benim rahmetli anneannem Birinci Dünya (Cihan) Harbi´ne "Alman Harbi", Kurtulus Savasimiza´da "ESKIYALIK Devri" derdi. Cünkü Kurtulus yillarinda savastan kacan, askeri donanimli tam techizatli kackin hainler Kurtulus Savasi süresince memleketlerine gidemedikleri icin, savasin bitimini bekliyor, daglarda eskiyalik yapiyor, bilhassa köyleri basip ninelerimizin kulaklarindan küpelerini yirtarak aliyor, sakli altinlari olduklarina zannetikleri yasli dedelerin göbeklerinden karinlarina kaynatilmis kizgin sivi yaglari huni ile akittiklari hikayeleri, yasamis olanlarin ve bizim kusagin "dede" dedigimiz cocuklarindan dinleyerek büyümüstük.
Bugün halen Anadolu´nun pek cok yerinde, kasabadan köyüne dönerken pusuya düsürülüp, sattigi ürünün parasi elinden alindigi ve hatta öldürüldügü bazi soygun ve cinayet yerleri "eskiya yatagi", "eskiya gecidi", "eskiya kisigi" gibi isimlerle anilir. Iste o, anneannemin "Eskiyalik Devri" dedigi Kurtulus Savasi yillarinda, Susurluk´tan kafile ile köyüne dönerken asker kacagi eskiyalar "Hatabin Deresi" nde dedemin altindaki atini ve yelegindeki köstekli saatini alip, canini bagislamislar. Sayin Fuat Ugur´un üzerinde kalem oynattigi "o", "12 milyon metrekare ?!" alan TÜRK yurdu olmusmuy du?
Sayin Ugur, yazarimiz Falih Rifki ATAY´in "ZEYTINDAGI" veya Alman yazar Peter HOPKIRK´in "ISTANBUL´un DOGUSUNDA BITMEYEN OYUN" kitablarini okumus olsa idi, o yaziyi yazmakta büyük tereddüt gösterebilirdi, diye de düsündüm.
Üstelik o topraklarda yasayanlar, sözümona müslüman olup (!), isbirligi icinde olduklari Ingilizler ile birlikte, askerlerimizin karinlarini yarip, mide ve barsaklarinda "altin" aramislardi. Gönderdiginiz ve de göndereceginiz haber ve iletiler icin size cok ve cok tesekkür ediyorum.
En icten selam, saygi, sevgi ve muhabbetlerimle, saglicakla kaliniz, kadim dostum.
Remzi UYSAL
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Yazarimiz Sevket Süreyya AYDEMIR, bu ihanetleri kitaplarinda cok berrak bir sekilde yazip, anlatmaktadir. Benim rahmetli anneannem Birinci Dünya (Cihan) Harbi´ne "Alman Harbi", Kurtulus Savasimiza´da "ESKIYALIK Devri" derdi. Cünkü Kurtulus yillarinda savastan kacan, askeri donanimli tam techizatli kackin hainler Kurtulus Savasi süresince memleketlerine gidemedikleri icin, savasin bitimini bekliyor, daglarda eskiyalik yapiyor, bilhassa köyleri basip ninelerimizin kulaklarindan küpelerini yirtarak aliyor, sakli altinlari olduklarina zannetikleri yasli dedelerin göbeklerinden karinlarina kaynatilmis kizgin sivi yaglari huni ile akittiklari hikayeleri, yasamis olanlarin ve bizim kusagin "dede" dedigimiz cocuklarindan dinleyerek büyümüstük.
Bugün halen Anadolu´nun pek cok yerinde, kasabadan köyüne dönerken pusuya düsürülüp, sattigi ürünün parasi elinden alindigi ve hatta öldürüldügü bazi soygun ve cinayet yerleri "eskiya yatagi", "eskiya gecidi", "eskiya kisigi" gibi isimlerle anilir. Iste o, anneannemin "Eskiyalik Devri" dedigi Kurtulus Savasi yillarinda, Susurluk´tan kafile ile köyüne dönerken asker kacagi eskiyalar "Hatabin Deresi" nde dedemin altindaki atini ve yelegindeki köstekli saatini alip, canini bagislamislar. Sayin Fuat Ugur´un üzerinde kalem oynattigi "o", "12 milyon metrekare ?!" alan TÜRK yurdu olmusmuy du?
Sayin Ugur, yazarimiz Falih Rifki ATAY´in "ZEYTINDAGI" veya Alman yazar Peter HOPKIRK´in "ISTANBUL´un DOGUSUNDA BITMEYEN OYUN" kitablarini okumus olsa idi, o yaziyi yazmakta büyük tereddüt gösterebilirdi, diye de düsündüm.
Üstelik o topraklarda yasayanlar, sözümona müslüman olup (!), isbirligi icinde olduklari Ingilizler ile birlikte, askerlerimizin karinlarini yarip, mide ve barsaklarinda "altin" aramislardi. Gönderdiginiz ve de göndereceginiz haber ve iletiler icin size cok ve cok tesekkür ediyorum.
En icten selam, saygi, sevgi ve muhabbetlerimle, saglicakla kaliniz, kadim dostum.
Remzi UYSAL
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Mustafa Nevruz SINACI <gercek.demokrat@hotmail.com>
schrieb am 15:02 Donnerstag, 28.August 2014:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder