AVRUPA BİRLİĞİ TEMSİLCİLİĞİ BRÜKSEL
Avrupa Parlamentosu (AP) Dış İlişkiler
Komisyonu üyesi Hollandalı Hıristiyan Demokrat Parlamenter Ria Oomen-Ruitjen tarafından
kaleme alınan ve 2013 yılında Türkiye’deki gelişmelerin değerlendirildiği "Türkiye Raporu" 3 Mart tarihinde AP Dış İlişkiler Komisyonu’nda kabul edilmiş, 12 Mart’ta ise
AP Genel Kurulu’nda onaylanmıştır.
Raporda ön plana çıkan konular şunlardır:
Raporda ön plana çıkan konular şunlardır:
AVRUPA PARLAMENTOSU TÜRKİYE RAPORU BİLGİ NOTU
(14 Mart 2014 - TS/BXL/14-04 - Tam Metin)
AB, Türkiye’deki reformların bir çıpası olmaya devam
etmelidir.
Aralık 2006 Avrupa Konseyi sonuç kararları uyarınca Kopenhag
kriterlerinin tam olarak karşılanması ve AB’nin entegrasyon kapasitesi AB’ye
üyeliğin esası olmaya devam etmektedir.
11 Aralık 2012 tarihli Konsey kararında da belirtildiği gibi
Komisyon’un yeni aday ülkelere yönelik müzakere çerçevesi ile ilgili
yaklaşımında göre hukukun üstünlüğü AB Genişleme Politikası’nın temelini oluşturmaktadır.
Bu bağlamda gerekli kurumsal ve yasal reformların yapılması ve uygulamada
ilerleme sağlanması için gereken süreyi tanımak amacıyla 23 (yargı ve temel
haklar) ve 24 (adalet, özgürlük ve güvenlik) numaralı müzakere başlıkları
müzakere sürecinin ilk döneminde ele alınmalıdır.
AB Komisyonu Genişleme Stratejisi belgesinde ekonomisi,
stratejik konumu ve bölgesindeki önemli rolünün Türkiye’yi AB için stratejik
bir ortak ve AB’nin rekabetçiliği için önemli bir bileşen konumuna getirdiğini
belirtmektedir.
Türkiye AB ile Ortaklık Anlaşması’na Ek Protokol’den
kaynaklanan yükümlülüğünü sekiz yıldır yerine getirmemektedir.
İstikrarın yaygınlaştırılması ve iyi komşuluk ilişkilerinin
geliştirilmesi için Türkiye ikili sorunlarını çözme yönündeki çabalarını artırmalıdır.
Yakın komşuları ile sürmekte olan ikili anlaşmazlıklarını, kara ve deniz
sınırları ile hava sahası konularında çözüme kavuşturulmamış yasal
yükümlülüklerini Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ve uluslararası hukuka göre
çözüme kavuşturmalıdır.
Türkiye enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi, petrol, gaz
ve elektriğin komşu ülkelerden AB’ye ulaştırılmasında önemli bir rota
konumundadır. Bunlara ek olarak Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynakları hem
Türkiye hem de AB’nin sürdürülebilir ve düşük karbonlu ekonomiye geçişi için
önemli potansiyel sunmaktadır.
Hukuk sisteminin işlemesi için yolsuzluğun her kademede
önlenmesi gereklidir.
İnandırıcı bir bağlılık ve güçlü demokratik temeller
Avrupa Parlamentosu, AB Komisyonu Türkiye İlerleme
Raporu’nun sonuçlarında belirtilen Türkiye’nin stratejik bir ortak olduğu ve
raporun öncesindeki on iki aylık süre içerisinde reformlarda önemli ilerlemeler
sağlandığı görüşünü paylaşmaktadır. Türkiye’de yönetimde saydamlık ve hesap
verebilirliğin güvence altına alınması için daha fazla reforma ihtiyaç
bulunmaktadır.
Toplumda ve özellikle siyasi partiler arasında diyalog
teşvik edilmeli, sivil toplumun güçlendirilmesi sürecine devam edilmelidir.
Temel haklara saygı, hukukun üstünlüğü ve güçler ayrılığı
ilkesi demokrasinin temelidir. Gerçek demokratik bir ülke için tarafsız ve
bağımsız yargının önemi vurgulanmaktadır.
AB ve Türkiye arasındaki müzakerelerin dönüştürücü gücü
olduğu da not edilerek, iki taraf arasındaki yakın diyalog ve işbirliğinin
reform süreci açısından önemli olduğu vurgulanarak, 22 numaralı müzakere
başlığının açılmasının olumlu bir gelişme olduğu belirtilmektedir.
AB ile Türkiye arasında, geri kabul anlaşmasının imzalanması
ve 16 Aralık’ta vize muafiyeti diyalogunun başlatılması olumlu gelişmelerdir.
Geri kabul anlaşmasının uygulamaya konulması kapsamında AB Türkiye’ye tüm
teknik ve mali yardımı sağlamalıdır.
Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün kurulması ve Yabancılar ve
Uluslararası Koruma Yasası’nın uygulamaya konulması Türkiye’nin sığınmacılara
uluslararası koruma sağlaması ve mülteciler için insan haklarının güvence
altına alınması yolunda olumlu gelişmelerdir.
AB’ye doğru yasadışı göçte bir geçiş ülkesi durumunda olan
Türkiye ile geri kabul anlaşmasının bir an önce kabul edilmesi ve tüm AB üye ülkelerinde
yürürlüğe girmesi önemlidir.
Türkiye ve AB Komisyonu vize serbestîsi ile ilgili ilerleme
sağlamak üzere çalışmalarını sürdürmelidir.
Kopenhag Kriterlerinin Karşılanması
Türkiye’de yüksek düzeyde yolsuzluk iddiaları ile ilgili son
dönemde ortaya çıkan gelişmeler derin endişe kaynağıdır.
Soruşturmaları yürüten savcı ve emniyet görevlilerinin
görevlerinden alınmaları yargı bağımsızlığına aykırı oluşu ve soruşturmaların
saygınlığını olumsuz etkileyecek olması nedeniyle üzüntüyle karşılanmaktadır.
Hükümet, yargı, polis ve medya arasındaki güvenin ortadan
kalkması üzüntü vericidir.
Hükümet, demokratik ilkelere tam olarak bağlı olmalı ve
yolsuzluklarla ilgili soruşturma ve takibata müdahaleden kaçınmalıdır.
Hükümete yolsuzlukla mücadele konusunda vermiş olduğu
taahhütler hatırlatılmakta, bu kapsamda Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı
Devletler Grubu (GRECO) tarafından 2005 yılında oluşturulan raporlarda
belirtilen tavsiyelerin uygulanmasının önemi vurgulanmaktadır.
Türk hükümetine Sayıştay’ın ilgili uluslararası standartlara
uygun bir biçimde etkin çalışmasını sağlaması yönünde çağrıda bulunulmaktadır.
Bu çerçevede Sayıştay’ın kolluk güçleriyle ilgili raporları dâhil tüm
raporlarına kamuoyunun ve TBMM’nin erişimi sağlanmalıdır. Tüm bakanlıklar Sayıştay
ile işbirliği içerisinde çalışmalıdır.
Yargı makamına bağlı bir adli polis gücü oluşturulması
ihtiyacı bulunmaktadır.
Çağdaş demokratik devletlerde kuvvetler ayrılığının hayati
önemline dikkat çekilmekte ve TBMM’nin Türkiye’nin siyasi siteminde siyasi yelpazenin
tümünü kapsayacak biçimde diyalog ve oydaşma yaratma için oynaması gerektiği
önemli role dikkat çekilmektedir.
Türkiye’de siyasi kutuplaşma ve hükümet ile muhalefetin ana
reformların ve yeni anayasa taslağının hazırlanmasında isteklilik görülmemesi
kaygı yaratmaktadır. Hükümet ve muhalefet başta olmak üzere tüm siyasi aktörler
kamu kurumları içerisinde çoğulcu bir vizyonun geliştirilmesi ve devlet ile
toplumun çağdaşlaşması ve demokratikleşmesi için birlikte çalışmalıdır.
Sivil toplum örgütlerinin toplumdaki rolü son derece
önemlidir, bu çerçevede reform süreciyle ilgili kamuoyuna gerekli düzeyde
bilgilendirme yapılması gerekmektedir.
Siyasi çoğunluğa ilgili reformların tasarlanmasında diğer
siyasi güçlerin ve sivil toplum örgütlerinin etkin bir şekilde dâhil edilmesi
ve reform tasarlama süreçlerinde farklı çıkar ve görüşlerin kapsayıcı bir
şekilde dikkate alınması çağrısı yapılmaktadır.
Anayasa reformu Türkiye’de çağdaşlaşma ve demokratikleşme
sürecinde en öncelikli konumda yer almalıdır.
Memurların, polis ve kolluk güçlerinin dini, etnik ve siyasi
bağlılıkları temelinde sistematik olarak fişlenmesi iddialarından kaygı
duyulmaktadır.
2010 Anayasa değişiklik paketinin uygulanmasında, özellikle
kişisel verilerin güvenliği, askeri yargı ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin
sağlanması için pozitif ayrımcılık kanunlarının kabulünde acilen ilerleme
kaydedilmeli ve kabul edilen yasalar etkin bir biçimde uygulanmalıdır.
Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun 60 anayasa değişikliği
üzerinde uzlaşma sağlamış olması memnuniyet verici olmakla birlikte, komisyonun
çalışmalarının askıya alınması ve bu alanda ilerlemenin durmuş olması kaygı
verici bulunmaktadır.
Türkiye’de yeni bir anayasa yapım çalışmalarının devam
etmesinin, bu çalışmalar çerçevesinde etkin bir kuvvetler ayrılığı sistemi ve
tüm bireylerin eşit haklarını teminat altına alan bir vatandaşlık tanımı
konusunda oydaşmaya varılmasının önemine dikkat çekilmektedir.
Avrupa Konseyi üyesi olan Türkiye bu çalışmalar kapsamında
Venedik Komisyonu ile etkin bir diyalog oluşturmaya teşvik edilmekte, anayasal
reform sürecinin saydam ve kapsayıcı bir şekilde, sivil toplumu tüm etaplarda
tam olarak sürece dâhil eden bir biçimde gerçekleşmesinin önemine vurgu
yapılmaktadır.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Komisyonu (HSYK)’na ilişkin yeni
yasal düzenlemeden duyulan derin kaygı dile getirilmektedir. Bu düzenleme ile
Adalet Bakanı’na verilen güçlü ve merkezi rolün demokratik sistemlerde
kuvvetler ayrılığının tam işlerliğinin bir ön koşulu olan bağımsız yargı
ilkesine uygun olmadığı vurgulanmaktadır.
HSYK üyelerinin seçimi, HSYK’nın yapısı ve çalışmasıyla
ilgili kurallar AB standartlarına uygun olmalıdır. Hükümet yeni HSYK yasal
düzenlemesi konusunda AB Komisyonu ve Venedik Komisyonu ile yakın istişare
içinde olmalı, yasal düzenleme bu kurumların tavsiyeleri yönünde gözden
geçirilmelidir.
30 Eylül 2013 tarihinde hükümet tarafından sunulan
demokratikleşme paketi memnuniyet vericidir. Bu paketin en hızlı ve tam biçimde
uygulanması, bu kapsamda uygulayıcı yasal düzenlemelerin hazırlanmasında
muhalefet ve ilgili sivil toplum örgütleriyle istişare içinde olunması için
çağrıda bulunulmaktadır.
%10 seviyesinde bulunan seçim barajının indirilmesini de
kapsayan seçim sisteminin gözden geçirilmesi sürecinde demokrasinin
güçlendirilmesi ve toplumda mevcut çoğulculuğun daha iyi yansıtılması için Türk
toplumunun tüm kesimlerinin temsil edilmesi sağlanmalıdır.
Kapsayıcı bir ayrımcılıkla mücadele yasal düzenlemesinin
yapılması ve bir ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik idaresinin kurulması acil bir
ihtiyaçtır. Ayrımcılıkla mücadele kapsamında nefret suçları konusundaki yasal
çerçevenin LGBTI bireyleri de kapsayacak şekilde tüm vatandaş ve toplulukları
koruma altına alması sağlanmalıdır. Alevi toplumunun haklarının iyileştirilmesi
için ivedilikle adımlar atılmalı, Roman vatandaşların karşı karşıya kaldıkları
ayrımcılığın önlenmesi için ek adımlar atılmalı ve bu vatandaşların iş gücüne
kazandırılması ve okul bırakma oranlarının azaltılması için çalışmalar
yapılmalıdır.
2013’te işlerlik kazanan ve bireylere temel hak ve
özgürlüklerinin korunması için ek mekanizmalar sunan Ombudsman Kurumu ve
Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun kurulması memnuniyet vericidir.
Gezi Parkı protestolarında göstericiler ve polis memurları
arasında hayatını kaybedenler olmasından, polis tarafından aşırı güç
kullanımından ve bazı marjinal grupların şiddet eylemlerinden duyulan derin
üzüntü belirtilmiştir.
GEZİ PARKI PROTESTOLARI
Gezi Parkı protestoları Türkiye’de canlı bir sivil toplum
bulunduğuna ve acil bir biçimde temel ilkelerin desteklenmesi için daha yoğun
diyalog ve reform ihtiyacına dikkat çeken bir işaret olarak yorumlanmaktadır.
Gezi Parkı protestolarına katılan vatandaşlara karşı aşırı
şiddet kullanımı, can kaybı ve ciddi yaralanmalardan sorumlu devlet yetkilileri
ve polis memurlarının mahkemelerce cezalandırılmaması esefle karşılanmaktadır.
İçişleri Bakanlığı tarafından açılan idari soruşturmalar, adli soruşturmalar ve
Ombudsman kurumu tarafından Gezi Parkı ile ilgili başvurular sonucu açılan
soruşturmalar hukukun üstünlüğüne tam bağlılık gösterilmesi ve sorumluların
adalete teslim edilmesi için yeni bir olanak olarak memnuniyetle
karşılanmaktadır. Bu soruşturmalar sonucunda gerekli iç denetim
mekanizmalarının kurulması ve polis tarafından işlenen suçlar konusunda
bağımsız bir denetim kurumu oluşturulması çağrısı yapılmaktadır.
Toplantı özgürlüğüne saygı için geniş kapsamlı reformlar
yapılmalıdır. İçişleri Bakanlığı ve polis gücüne toplumsal gösterilere daha
kısıtlı müdahale yöntemleri oluşturması, özellikle tıbbi personel, avukatlar ve
protestocuların temel haklarını teminat altına alan diğer profesyoneller
gözaltına alınmaması ya da çalışmalarının engellenmemesi çağrısında
bulunulmaktadır.
Daha önce görülmemiş çaptaki bu protestoların birçok Türk
vatandaşının daha derin demokrasi yönündeki meşru özlemlerini yansıttığı
değerlendirilmekte, demokratik toplumlarda hükümetlerin tüm vatandaşların din
ve inanç özgürlüğüne karşı hoşgörülü olması ve bu özgürlükleri teminat altına
alması gerektiği hatırlatılmaktadır. Bu çerçevede, hükümete Türk toplumunun
çoğulculuğuna ve zenginliğine saygı duyulması çağrısı yapılmaktadır.
Türk medyasında Gezi Parkı olaylarının son derece kısıtlı
bir biçimde verilmesi ve hükümetin olaylara tepkisini eleştiren gazetecilerin
işten çıkarılması son derece kaygı vericidir. İfade özgürlüğü ve dijital ve
sosyal medya için de geçerli olan çoğulcu medya ilkeleri AB’nin önemli
değerleridir.
Bağımsız bir basın vatandaşların toplu karar verme
mekanizmalarına bilinçli biçimde katılımını sağladığı için demokratik bir
toplum için elzemdir. İnternete erişime aşırı denetim getiren yeni internet
yasasının ifade özgürlüğü, araştırmacı gazetecilik, demokratik denetim ve
siyasi yönden çeşitli bilgiye internet üzerinden erişimi ciddi anlamda etkileme
olasılığı bulunmaktadır. Bu yasa AB ve AGİT tarafından belirtilen kaygılar
ışığında medya bağımsızlığı ve ifade özgürlüğü alanındaki AB standartlarına
uygun biçimde gözden geçirilmelidir.
Türkiye’de medya ağlarının çoğunun çeşitli sektörlerde
çıkarları olan büyük holdinglerin elinde bulunması nedeniyle duyulan kaygı bir
kez daha dile getirilmektedir. Medya organı sahipleri ve gazetecilerin
otosansür uygulaması kaygı verici ve yaygın bir uygulamadır. Hükümeti eleştiren
gazetecilerin görevine son verilmesinden ve özellikle önemli muhalif medya organlarının
sahiplerini cezalandırmak için kullanılan yöntemlerden ciddi endişe
duyulmaktadır.
Yargılama öncesi ve süresince tutuklu bulunan gazetecilerin
sayısının çokluğunun ifade ve basın özgürlüğünü temelinden sarstığı
değerlendirilmekte, adli makamlara bu davaları bir an evvel değerlendirme ve
karara bağlama çağrısı yapılmaktadır.
Kamu hizmeti amaçlı medyanın demokrasi için önemi
vurgulanmakta, Türk hükümetinden kamu hizmeti amaçlı medyanın AB standartlarına
uygun olarak bağımsızlık ve sürdürülebilirlik ilkelerine uygun çalışmasının
sağlanması istenmektedir.
Yeni internet ve HSYK yasal düzenlemelerinin yapım
süreçlerinde gerçek anlamda bir diyalog ve danışma gerçekleşmemiş olması derin
kaygı ve memnuniyetsizlik yaratmıştır.
İnternet ve HSYK alanındaki yeni düzenlemelerin Türkiye’yi
Kopenhag Kriterleri’ni yerine getirme yolunda bir ülke olmaktan uzaklaştırmakta
olduğu değerlendirilmektedir. Hükümete bu iki yasa ve gelecekte özellikle medya
ve yargı konusunda yapılacak yasal düzenlemelerde AB ile yapıcı bir diyaloga
girilmesi tavsiye edilmektedir. Bu kapsamda Türkiye müzakere sürecine yeniden
ivme kazandırmak ve AB perspektifine bağlılığını göstermek için bu iki yasanın
yeniden düzenlenmesi de dâhil olmak üzere adımlar atmaya davet edilmektedir.
2011’de AP tarafından kurulan Türkiye’de Gazetecilerin sanık
oldukları davaları İzleme Geçici Heyeti ara dönem raporunu 2013’te sunmuştur.
Nihai rapor 1 Nisan 2014 tarihinde sunulacaktır.
Ergenekon Davası’nın aşırı geniş kapsamı ve yargı
sürecindeki noksanlıklar, Balyoz Davası’nda tutarsız deliller kullanıldığına
dair iddialar bu davaların kararlarını toplumda tartışılır hale getirmektedir.
Diğer davalardaki noksanlıklar göz önünde bulundurarak, KCK
davası Türkiye’nin demokratik kurumlarının ve yargınsın gücünü ve düzgün,
bağımsız, tarafsız ve saydam işleyişi ile temel haklara saygıya sıkı ve
koşulsuz bağlılığını göstermelidir.
Ankara’daki AB Delegasyonu Ergenekon, Balyoz ve KCK
davalarındaki gelişmeleri, olası temyiz süreçlerini ve tutukluluk koşullarını
yakından takip etmeye ve AB Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu’na geri bildirim
yapmaya davet edilmektedir.
Füsun Erdoğan ve Pınar Selek davalarına özellikle dikkat
çekilmekte, bu davaların Türkiye’nin yargı sistemindeki noksanlıkları ortaya
çıkaran örnekler olduğu görüşü benimsenmektedir. Pınar Selek’e karşı açılan
davaların 16 yıl sürmüş olması kaygı vericidir. Tüm davalar hukukun üstünlüğüne
saygı çerçevesinde ve uygun koşullar sağlanarak saydam bir biçimde
sürdürülmelidir.
3. Yargı Reform Paketi’nin uygulanması birçok tutuklunun
salıverilmesini sağlamıştır. 4. Yargı Reform Paketi de Türk yargısını AB
standartları ve ilkelerine yaklaştırmak yolunda önemli bir adım olarak
memnuniyetle karşılanmaktadır. Bu kapsamda ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü ve
toplantı özgürlüğü ile halkı şiddete ve terör eylemlerine kışkırtma ayrımının
yapılması önemlidir. Yine suçu ya da suçluyu övme suçunun kamu düzenine açık ve
muhtemel tehlike yarattığı durumlara indirgenmesi önemlidir. Son olarak bir
örgüt adına örgüt üyesi olmadan suç işleme suçunun sadece silahlı örgütleri
kapsayacak şekilde daraltılması da olumlu bir gelişmedir.
HSYK tarafından çok sayıda hâkim ve savcının insan hakları
alanında eğitilmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadının işlevsel
olarak anlaşılması için gerçekleştirilen girişimler memnuniyetle
karşılanmaktadır.
Hükümet Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadı temelinde
bir İnsan Hakları Eylem Planı kabul etmeye teşvik edilmektedir. Bu eylem planı
ışığında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Türkiye tarafından ihlal
edildiğinin belirlendiği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında yer
verilen sorunlar ele alınmalıdır.
Hükümet temel hakların korunması ve desteklenmesi için yargı
reformlarını devam ettirmeye teşvik edilmektedir. Bu çerçevede terörle mücadele
yasasının gözden geçirilmesi önceliklidir.
Türkiye suçların cezasız kalmasıyla mücadele etmeye ve
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Roma Statüsü’ne taraf olmak için çabalarını
artırmaya davet edilmektedir.
“Yargı ve Temel Haklar” konulu 23. Başlık ve “Adalet,
Özgürlük ve Güvenlik” konulu 24. Başlık’ın müzakere sürecinin erken
safhalarında açılarak, müzakerelerin sonuna doğru kapatılmasının önemi tekrar
vurgulanmaktadır. Bu uygulama AB Komisyonu’nun yeni aday ülkeler için
geliştirdiği yeni yaklaşımla uyum içerisindedir. Söz konusu başlıkların
açılması resmi açılış kriterleri çerçevesinde tanımlanan şartların yerine
getirilmesi ile mümkün olacağından 23. ve 24. Başlıkların resmi açılış
kriterlerinin Türkiye’ye bildirilmesi Türkiye’ye net bir yol haritası
oluşturacaktır. Böylece özellikle adli sistem olmak üzere Türkiye’deki reform
sürecinin AB standartlarıyla uyum içerisinde ilerlemesi için net bir hedef
belirlenecektir.
AB Konseyi, resmi açılış kriterleriyle belirlenen şartların
yerine getirilmesi kaydıyla 23. ve 24. Başlıkların müzakerelerini başlatmaya
davet edilmektedir. Bu bağlamda Türkiye mümkün olan en iyi düzeyde işbirliği
içinde olmaya davet edilmektedir.
AB Komisyonu gecikme olmadan Pozitif Gündem çerçevesinde
yargı ve temel haklar ve adalet, özgürlük ve güvenlik alanında Türkiye ile daha
fazla diyalog geliştirmeye ve işbirliğini desteklemeye davet edilmektedir.
Vakıflar Meclisi’nin Hükümetin demokratikleşme paketi
çerçevesindeki vaadine uygun olarak tarihi Mor Gabriel Manastırı Vakfı'na ait arazilerin
iadesi yönünde aldığı karar memnuniyetle karşılanmaktadır. Tüm dini cemaatlerin
mülkiyet haklarının yeniden sağlanmasına yönelik uygun yasal çerçevenin
oluşturulması için yapılan çalışmaların devamlılığının önemi vurgulanmaktadır.
Düşünce, din ve vicdan özgürlüğüne yönelik reform
çalışmalarının devam etmesinin öneminin altı çizilmektedir. Bu yönde dini
cemaatlere tüzel kişilik elde etme hakkının sağlanması, rahiplerin eğitimi,
atamaları ve halef olmalarının önündeki tüm engellerin kaldırılması, bu alanda
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin tüm ilgili kararları ve Venedik
Komisyonu’nun önerileriyle uyum içerisinde olunması ve dine dayalı tüm
ayrımcılık çeşitlerinin ve engellerin giderilmesi gerekmektedir.
Türk Hükümeti Alevi cemaatinin cemevlerinin ibadet yeri
olarak tanınmasına yönelik taleplerini değerlendirmeye davet edilmektedir.
Heybeliada Ruhban Okulu’nun hızla yeniden açılmasının ve
Fener Rum Patriği’nin "Ekümenik Patrik" sıfatıyla anılmasının
önündeki tüm engellerin kaldırılmasının öneminin altı çizilmektedir.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından yürütülen
kadına karşı şiddete ilişkin veri tabanı oluşturulması çalışmaları
desteklenmektedir. Aile içi şiddete maruz kalan kadınlar için sığınma evlerinin
oluşturulmasına yönelik mevcut müktesebatın, yerel yönetimlerin sığınma evi
açmadıkları bölgelerde uygun bir takip mekanizmasıyla desteklenmesi
istenmektedir.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın tamamen ortadan
kaldırılması gereken erken yaşta zorunlu evlilikler üzerine cezaların
artırılmasına yönelik çalışmaları desteklenmekte ve Bakanlık bu yönde devam
etmeye teşvik edilmektedir. Bakanlık aynı zamanda kan davasının tamamen ortadan
kaldırılması için daha fazla çaba göstermeye davet edilmektedir.
Kadınlara yönelik sosyal ve ekonomik kapsayıcılığın
yetersizliğine ve kadınların siyaset ve idari işlerde yüksek seviyelerde
işgücüne katılımının düşük seviyelerde takip etmeye devam etmesine yönelik
endişeler yeniden ifade edilmektedir. Bu bağlamda Türk Hükümeti kadınların
Türkiye’nin ekonomik ve siyasi dokusunda daha merkezi bir rol almasını
destekleyecek tedbirleri benimsemeye teşvik edilmektedir.
Tüm siyasi partiler kadınların siyasete aktif olarak
katılımını teşvik etmeye yönelik somut adımlar atmaya davet edilmektedir.
Kadınlara yönelik sosyal ve ekonomik kapsayıcılığın desteklenmesi çerçevesinde
eğitim ve profesyonel eğitimin yanı sıra cinsiyet eşitliğinin tüm yasama ve
yasaların uygulanması süreçlerinde odak noktası olarak alınmasının önemi
vurgulanmaktadır.
Kürt sorununun PKK ile müzakereler temelinde terör
eylemlerine tamamıyla son verilmesi hedefiyle çözüme ulaştırılmasına yönelik
hükümet girişimi kuvvetle desteklenmektedir. Tüm Türk vatandaşlarının temel
haklarının gerçek anlamda sağlanmasına yönelik talepleri yerine getirme genel
hedefiyle Hükümet devlet okullarında Kürtçe eğitim dâhil olmak üzere Kürt
topluluğunun sosyal, kültürel ve ekonomik haklarının desteklenmesine yönelik
reform çalışmalarını gerçekleştirmeye teşvik edilmektedir. Bu yöndeki
çalışmalar tüm ilgili paydaşlarla uygun düzeyde istişareye dayanmalıdır.
Kürt sorunu üzerine çalışan gazeteci ve yazarlara karşı
açılan çok sayıda dava ve KCK davalarıyla bağlantılı olarak birçok Kürt
siyasetçi, belediye başkanı, yerel meclis üyeleri, sendika üyeleri, avukatlar,
protestocular ve insan hakkı savunucularının tutuklanmasına yönelik endişeler
ifade edilmektedir.
Muhalefet müzakere sürecini ve reform çalışmalarını tüm Türk
toplumunun faydası için önemli bir adım olarak değerlendirerek aktif destek
sağlamaya davet edilmektedir.
Türk yetkililer ve AB Komisyonu 22. Başlık müzakereleri
kapsamında güneydoğu bölgesinde sürdürülebilir kalkınmanın desteklenmesi için
hangi Katılım Öncesi Yardım Aracı programının kullanılabileceğinin
değerlendirilmesine yönelik yakın işbirliği yapmaya davet edilmektedir.
Türk Hükümeti tarafından Gökçeada’da bulunan Rum azınlık
okulunun yeniden açılmasına yönelik niyet açıklamasının beklendiği şekilde
hızla uygulamasına geçilmesi memnuniyetle karşılanmıştır. Bu durum Avrupa
Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin 1625(2008) sayılı kararıyla uyum içerisinde
Gökçeada ve Bozcaada’nın iki kültürlü karakterinin korunmasına yönelik olumlu
bir adımdır. Öte yandan özellikle mülkiyet hakları olmak üzere Rum azınlıkların
karşılaştığı sorunların ele alınması için daha fazla çaba gerekmektedir. Bu
bağlamda bu azınlık grubuna mensup olan kişi sayısındaki azalma göz önünde
bulundurularak, Türk Hükümeti adaya dönmek isteyen azınlık ailelerini teşvik
etmeye ve desteklemeye davet edilmektedir.
Sosyal diyalog ve sosyal ortakların katılımı çoğulcu bir
refah toplumu geliştirilmesinde ve sosyal ve ekonomik kapsayıcılık
sağlanmasında hayati öneme sahiptir. Sosyal politika ve istihdam alanlarında
daha fazla ilerleme sağlamanın önemi vurgulanmaktadır. Bu bağlamda özellikle
işçi sendikalarının tam ve etkin işleyişinin önündeki tüm engellerin
kaldırılması, ulusal bir istihdam stratejisinin belirlenmesi, kayıtsız
çalışmanın ele alınması, sosyal koruma mekanizmalarının kapsamının
genişletilmesi, kadınlar ve engelliler arasında istihdam oranlarının
artırılması konuları öne çıkarılmaktadır.
Kamu sektöründe ve özellikle KOBİ’ler olmak üzere özel
sektörde işçi sendikalarının hakları üzerine yeni yasanın uygulaması not
edilmektedir. Türkiye ilgili yasanın Uluslararası Çalışma Örgütü standartlarıyla
tam uyum içerisinde olması için gerekli değişiklikleri yapmaya davet
edilmektedir.
“Sosyal politika ve İstihdam” konulu 19. Başlık’ın
açılmasının önemi vurgulanmaktadır.
İyi komşuluk ilişkileri geliştirilmesi
Türkiye ve Yunanistan’ın ikili toplantılar dâhil olmak üzere
ikili ilişkilerin iyileştirilmesine yönelik sürmekte olan çabaları not
edilmektedir. Yunan karasularının genişletilmesi olasılığına karşı 1995 yılında
TBMM’de kabul edilen ve böyle bir hareketin savaş sebebi (casus belli) sayılacağını
belirten karar önergesinin halen yürürlükte olması üzücüdür.
Türk Hükümeti Yunanistan’ın hava sahası ve karasularının
ihlali ile Yunan adaları üzerinde Türk Ordusu tarafından gerçekleştirilen
askeri uçuşlara son vermeye davet edilmektedir.
Türk Hükümeti AB müktesebatı kapsamında olan BM Deniz Hukuku
Sözleşmesi’ni vakit kaybetmeden imzalamaya ve onaylamaya davet edilmektedir. Bu
bağlamda G. Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesinin meşruiyeti tekrar edilmekte
ve Türkiye tüm AB üye ülkelerinin kendi egemenlikleri altındaki kara veya su
sahasında doğal enerji kaynakları aramaları dâhil olmak üzere tüm egemenlik
haklarına saygı göstermeye davet edilmektedir.
Adadaki her iki toplum için de adil ve kalıcı bir çözüm
yoluyla Kıbrıs’ta birleşme sağlanmasına olan kuvvetli destek tekrarlanmaktadır.
Bu bağlamda her iki toplumun liderlerinin Kıbrıs’ın birleşmesine yönelik
müzakere sürecinin yeniden başlayacağına ilişkin ortak duyuruları memnuniyetle
karşılanmıştır. Aynı şekilde tarafların iki toplumlu ve siyasi eşitliğe sahip
iki bölgeli federasyonu içeren ve birleşmiş Kıbrıs’ın BM ve AB üyesi olarak tek
bir uluslararası tüzel kişiliği, tek bir egemenliği ve tek bir birleşmiş Kıbrıs
vatandaşlığına dayalı olacağı bir çözüme bağlılıkları memnuniyetle
karşılanmaktadır. Görüşmelerin başarıyla sonuçlanması için her iki tarafın da
olumlu bir atmosfer yaratması ve müzakere sürecini güven inşa edecek
tedbirlerle desteklemesi övgüyle karşılanmaktadır.
Adil, kapsamlı ve kalıcı bir çözüme ulaşılması için ilgili
BM Güvenlik Konseyi kararıyla uyum içerisinde Türkiye, BM Türkiye askeri
güçlerini K.Kıbrıs’tan çekmeye başlamaya ve BM Güvenlik Konseyi’nin 550 (1984)
sayılı kararıyla uyum içerisinde Magosa’daki yasak bölge sınırları içinde olan
BM kampına transfer etmeye davet edilmektedir.
G. Kıbrıs sürmekte olan müzakere sürecini destekleyecek
olumlu atmosfere katkı sağlayacak şekilde ve AB gümrük denetiminde Magosa
Limanı’nı açmaya ve Kıbrıs Türklerinin herkes tarafından kabul görecek şekilde
yasal olarak ticaret yapmalarına izin vermeye davet edilmektedir. G. Kıbrıs
Hükümeti tarafından tüm bu konuları ele alan öneriler not edilmektedir.
Belediye Başkanı Alexis Galanos ve Belediye Başkanı Oktay
Kayalp’ın 10 Aralık 2013’de birleşmiş Magosa’ya olan kuvvetli desteklerini dile
getirdikleri ortak açıklama memnuniyet yaratmıştır.
Türkiye, Kayıp Şahıslar Komitesi’nin K.Kıbrıs’taki askeri
bölgelere erişimini kolaylaştırmıştır. Bu adım olumlu karşılanmaktadır ve
önümüzdeki dönemde Komite’nin kayıp kişilerin bulunması için yürüttüğü
çalışmalarda arşiv ve askeri bölgelere erişim ihtiyaçlarının daha iyi
karşılanması beklenmektedir.
Doğu Akdeniz’de tutarlı ve kapsamlı bir güvenlik
yaklaşımının önemi vurgulanmaktadır. Türkiye Kıbrıs dâhil olmak üzere AB - NATO
işbirliğine karşı olan vetosunu kaldırarak AB ve NATO arasındaki diyaloga izin
vermeye davet edilmektedir. Aynı zamanda G. Kıbrıs Türkiye’nin Avrupa Savunma
Ajansı’na katılımına karşı vetosunu kaldırmaya davet edilmektedir.
Türkiye ve Ermenistan hiçbir ön koşul olmadan diplomatik
ilişkilerin oluşturulması üzerine gerekli protokolleri onaylayarak, sınırları
açarak ve özellikle sınırlararası işbirliği ve ekonomik bütünleşme konuları
olmak üzere aktif olarak ilişkileri iyileştirerek ilişkilerin normalleşmesi
yönünde acilen ilerlemelidir.
AB-Türkiye işbirliğinin güçlendirilmesi
Türkiye’nin AB - Türkiye Ortaklık Anlaşması Ek Protokolü’nü
tam olarak ve ayırım gözetmeden tüm AB üye ülkelerine karşı uygulamayarak
sorumluluklarını yerine getirmeyi reddetmesinden üzüntü duyulmaktadır. Bu
durumun müzakere sürecine derin etkileri geçerliliğini korumaya devam
etmektedir.
Türkiye AB’nin altıncı büyük ticaret ortağı olma özelliğini
korumaktadır. AB ise Türkiye’nin en büyük ticaret ortağıdır. Türkiye’nin toplam
ihracatının %38’i AB ile gerçekleşmektedir ve %71 oranıyla AB, Türkiye’ye gelen
doğrudan yabancı yatırımların en büyük kaynağıdır.
AB Komisyonu tarafından yürütülen AB - Türkiye Gümrük
Birliği Anlaşması’nın taraflar üzerindeki etkilerine ve anlaşmanın
güncellenmesi için yöntemlere ilişkin değerlendirme memnuniyetle
karşılanmaktadır. Türkiye malların serbest dolaşımına engel oluşturan tüm
kısıtlamaları acilen kaldırmaya davet edilmektedir.
Türkiye’nin enerji terminali olarak stratejik konumu ve
yenilenebilir enerji kaynaklarının zenginliği düşünülerek AB ve Türkiye
arasında enerji alanında yakın işbirliğinin geliştirilmesi ve bu bağlamda uygun
bir yasal düzenleme çerçevesi sağlayacak olan “Enerji” konulu 15. Başlık’ın
müzakerelere açılması değerlendirilmelidir.
AB enerji politikasının belirlenme sürecine Türkiye’nin
dâhil edilmesi önemlidir. İklim değişikliği, yenilenebilir enerji ve enerji
verimliliği alanındaki önceliklerin ve yeşil enerji alanında olası AB – Türkiye
işbirliği modellerinin ele alınması gerektiğinin altı çizilmektedir.
AB Komisyonu Türkiye’deki yenilenebilir enerji, enerji
şebekesi ve enerji ağlarının bağlantısallığına yönelik projelerin finansmanına
öncelik vermeye davet edilmektedir. Türkiye, projelerin büyüklüğü temelinde
ayırım yapılmadan tüm projelerde çevresel etki değerlendirmesine tam olarak
uymalıdır.
Türkiye’nin Bosna-Hersek başta olmak üzere Güneydoğu
Avrupa’ya yönelik artan çalışmaları not edilmektedir. Bu bağlamda Türk
makamları AB Ortak Dış ve Güvenlik Politikası ile uyum içerisinde pozisyon
belirlemeye ve diplomatik faaliyetlerin AB Dış Politika ve Güvenlik Yüksek
Temsilcisiyle eşgüdümlü olarak yürütülmesinin yanı sıra AB üye ülkeleriyle bu
alandaki işbirliğinin güçlendirilmesine teşvik edilmektedir.
Türkiye tarafından yaklaşık 1 milyon Suriyeliye sağlanan
destek memnuniyetle karşılanmaktadır.
Suriye’nin demokratik dönüşümüne destek sağlamayacak ve
insan hakları ihlalleri gerçekleştirmiş grupların ve bu gruplara fayda
sağlayabilecek silahların sınırlardan geçişine izin verilmemesi için sınırların
yakından denetlenmesi istenmektedir.
Suriye’de siyasi bir çözümün desteklenmesi ve özellikle
Ürdün, Lübnan, Iran ve Irak’a vurgu yaparak bölgedeki siyasi ve ekonomik
istikrarın desteklenmesi için AB, Türkiye ve diğer uluslararası paydaşların
ortak bir stratejik vizyon geliştirmesi gerekmektedir.
Suriyeli Alevilerin zor şartlar altında olduğuna ve büyük
şehirlerin sınırlarında sığınma arayışında olduklarına dikkat çekilerek,
Türkiye yardımların etkin olarak bu topluluğa ulaşmasını sağlamaya davet
edilmektedir.
Mültecilerin özellikle eğitim ve istihdama erişimi güvence
altına alınmalıdır. Aynı zamanda mülteci topluluklarının mülteci kamplarına
yakın olan şehir ve kasabalar üzerindeki sosyoekonomik etkileri de
değerlendirilmelidir. AB Komisyonu, AB üye ülkeleri ve uluslararası toplum
mülteci topluluğuna yardım sağlanmasına yönelik Türkiye ile yakın işbirliği
içinde olmaya davet edilmektedir.
* * *
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder