30 Ağustos 2018 Perşembe

‘YERLİ VE MİLLİ’ BİR EĞİTİM-ÖĞRETİM SİSTEMİ İÇİN; DERHAL ‘FULBRİGT’ ÇETESİNE YOL VERİLSİN..

‘MİLLİ VE YERLİ’ bir eğitim ve öğretim sistemi için; Terör ve tedhiş unsurlarının hamisi, düşman Amerika'nın ‘FULBRİGT ÇETESİNE" acele yol verilsin ve ülkemizden kesin olarak kovulsunlar.
Yeni Partili Cumhurbaşkanlığı sisteminde beklentimiz, milletimize dayatılmış olan Fulbright ve benzeri anlaşmaların tamamen ortadan kaldırılması, eğitim başta olmak üzere her alanın ‘Milli ve mutlak Yerli’ hale getirilmesinin bir an önce sağlanmasıdır.
Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri Kültürel Mübadele Komisyonu, günümüzdeki adıyla Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonu’nun temeli 1949 yılında ABD ve Türkiye arasında dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından hiç düşünülmeden imzalanan, memleketimizin geleceği olan çocukların ve gençlerin ABD’nin kirli emellerine kurban verildiği ve halen yürürlükte olan ikili bir anlaşmaya dayanmaktadır. Türkiye’deki özel okullar ve yüksek öğretim kuruluşları dahil olmak üzere tüm eğitim kurumları bu anlaşma çerçevesinde ABD’nin dolayısıyla CIA’nın insafına terk edilmiştir.
69 yıldır yürürlükte olan anlaşmanın maddeleri kan dondurucu niteliktedir. Birinci madde şöyledir: “Türkiye’de Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu adı altında bir komisyon kurulacaktır. Bu komisyon, niteliği bu anlaşmayla belirlenen ve parası T.C Hükümeti tarafından finanse edilecek olan eğitim programlarının yönetimini kolaylaştıracak ve Türkiye Cumhuriyeti ile Amerika Birleşik Devletleri tarafından tanınacaktır”
Birinci maddenin alt fıkralarında, “Türkiye’deki okul ve yüksek öğrenim kurumlarında ABD vatandaşlarının yapacağı eğitim, araştırma, öğretim gibi eğitim faaliyetleri ile Birleşik Devletlerdeki okul ve yüksek öğrenim kuruluşlarında Türkiye vatandaşlarının yapacağı eğitim, araştırma, öğretim gibi faaliyetlerini; yolculuk, tahsil ücreti, geçim masrafları ve öğretimle ilgili diğer harcamaların karşılanması da dahil olmak üzere finanse etmek Türkiye’nin sorumluluğu altındadır” hükmü gereği CHP’li İsmet İnönü, CIA’nın Türkiye ofisini üstelik parasını da bu millete ödetmek şartıyla açmış ve 69 yıldır vatan evlatlarının eğitiminin CIA tarafından zehirlenmesini sağlamıştır. CIA Fulbright anlaşması ile hem kendi ajanlarına Türkiye’nin kapılarını ardına kadar açmış, hem de evlatlarımızı birer ABD uşağı haline getirme şansını elde etmiştir.
Fulbrigt Anlaşması’nın 5. maddesi, Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu’nun yapısının ve işleyişinin nasıl olacağını belirlemektedir. Madde şu şekildedir: “Komisyon; dördü T.C vatandaşı, Dördü de ABD vatandaşı olmak üzere sekiz üyeden oluşacaktır. ABD’nin Türkiye’deki diplomatik misyon şefi, komisyonun fahri başkanı olacak ve komisyonda oyların eşit olması halinde komisyon başkanının kararı nihai karar olacaktır”
HANİ BAKANLIKLA HİÇ BİR İLGİSİ 
VE ALÂKASI YOKTU!..
Bugün Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) çatısı altında “Milli Eğitimi Geliştirme” isimli komisyon hala faaliyetlerini sürdürmekte hatta Milli Eğitimi Geliştirme Projeleri (MEGEP) adı altında http://www.megep.meb.gov.tr/ resmi internet sitesi incelendiğinde görüleceği üzere, okulların ders programlarına kadar tüm detaylar halen bu komisyon tarafından belirlenmektedir.
Bugün Fulbright, özellikle MEB içerisinde oluşturduğu kadrolar vasıtasıyla birçok konuda etkin rol oynamakta; CIA’nın da desteğiyle stratejik kararların alınmasını sağlayabilmektedir. Beklentimiz 24 Haziran seçimleriyle start alan yeni Cumhurbaşkanlığı sisteminde, milletimize dayatılmış olan Fulbright ve benzeri anlaşmaların tamamen ortadan kaldırılması, eğitim başta olmak üzere her alanın ‘Milli’ ve "Yerli" hale getirilmesinin bir an önce sağlanmasıdır.
Haber Makale: YUSUF KARAMANOĞLU
http://dipdalga.com/milli-egitim-icin-fulbrigt-cetesine-yol-verilsin/

27 Ağustos 2018 Pazartesi

BÜTÜN ZAMANLARIN "en zayıf en şahsiyetsiz ve aciz devlet sorumluları" BU DEVRİN UTANCI OLARAK; Tam bir aymazlıkla aramızda dolaşıp sanki işkencede ortakmış gibi; Zalimlere ve alçakça mezalimlere seyirci kalıyorlar.

BM: Myanmar'daki askeri liderler ve Nobel Barış ödüllü Aung Sang S.K. soykırımdan yargılanmalı.
Birleşmiş Milletler Uluslararası Bağımsız Myanmar Soruşturma Misyonu Myanmar'daki üst düzey askeri yöneticilerin "BÜTÜN (sözde) İSLÂM ÜLKELERİNİN VE DÜNYA MÜSLÜMAN DEVLET VE ÖRGÜTLERİNİN GÖZÜ ÖNÜNDE" Arakan'da Müslüman Kardeşlerimize ve Osmanlı Ahvadına yaptıkları "insanlık dışı işkence, kalleşçe mezalim, acımasızca zulüm, korkunç saldırı, kıyım, toplu katliam ve masumlara uygulanan srebrenica benzeri soykırım" nedeniyle JENOCİDE (soykırım) suçundan, diğer bölgelerde ise insanlığa karşı suçlardan yargılanması gerektiğini açıkladı.
AFP/ Getty Images Yüz binlerce Arakan Müslümanı Bangladeş'te göçmen çadırlarında yaşıyor
Bu isimler arasında Genelkurmay Başkanı Ming Aung Hlaing ve yardımcısı da var. BM (Birleşmiş Milletler) misyonunun yüzlerce kişiyle yüz yüze görüşerek hazırladığı rapor, (her hangi bir Müslüman ülkenin değil) BM'nin Myanmar'da yaşananlar (Müslümanlara yapılan şeytanca-alçakça ve kahpece-kalleşçe muamele, zulüm, işkence, mezalim ve katliamlar) hakkında bugüne kadarki en sert açıklaması oldu.
Reuters En az 700 bin Arakan Müslümanı geçen yıl Myanmar'dan kaçmak zorunda kaldı. İnsan hakları grupları binlercesinin de öldüğünü söylüyor
Ordunun güvenlik tehditleri karşısında sürekli son derece orantısız yanıtlar verdiğini belirten BM, yargılanması gerektiğini düşündüğü altı generalin ismini yayınladı. Çalışmalarına 2017'de başlanan komisyon tarafından hazırlanan ve bütün dünyaya dağıtılan raporda sorumluların Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargılanması gerektiği belirtildi. Raporda Arakan Rohingya Kurtuluş Ordusu (ARSA) da şiddet olayları ve insan hakları ihlalleri nedeniyle suçlanıyor.  Puta tapan ve ilâhi dinlerle hiçbir ilgisi alâkası olmayan, insanlık dışı ve insanlık düşmanı kâfirlerden müteşekkil Myanmar hükümeti yalnızca silahlı militanları hedef aldıklarını söylese de rapora göre yapılanlar "şok edici seviyede reddediliyor ve cezasız bırakılıyor."
Raporda ordu yasaların üstünde bir kurum olarak niteleniyor.
İnsan hakları, adalet ve demokrasiden söz etmenin mümkün olmadığı mezkür Ülkenin anayasasına göre sivil yetkililerin ordu üzerindeki etkisi çok az. Fakat BM misyonu, bu yetkililerin de yaşananları durdurmak için bir girişimde bulunmaması katliamların boyutunu artırdı. Geçmişte "haksız yere" Nobel Barış Ödülü verilen (kazanan) Myanmar lideri Aung Sang Suu Kyi de bu nedenle suçlananlardan en onursuz, zalim ve sorumsuz insanlık ve İslâm düşmanlarında biri. Raporda kadınların toplu tecavüze uğradığı ve çocuklara saldırıldığı da yer alıyor. Myanmar Ağustos 2017'de, Arakan'da militanların ölümcül saldırılarının ardından büyük bir askeri operasyon başlatmıştı.
BBC Arakan'da bazı köyler tamamen yakıldı
Rapora göre bölgedeki insanlar "doğumdan ölüme kadar ciddi, sistematik biçimde ve kurumsal olarak baskılanıyor" ve bu durum on yıllar boyunca etkisini gösterecek. Rapordaki suçlamalar arasında uluslararası hukukta en büyük suçlar arasında yer alan cinayet, alıkoyma, işkence, tecavüz, seks köleliği, zulüm ve kölelik gibi vakalar var. Raporu hazırlayan BM misyonu, Myanmar'a erişimleri olmadığını fakat görgü tanıkları, fotoğraflar, videolar ve uydu görüntülerinden yola çıkarak bu raporu yayınladıklarını açıkladı. Myanmar'daki çok sayıda etnik gruptan biri olan Arakan Müslümanları, devlet tarafından "Bangladeş'ten gelen yasa dışı göçmenler" olarak görülüyor ve vatandaşlık hakları verilmiyor. BM bölgede yaşananları daha önce de "etnik temizliğin en net örneği" olduğunu söylemişti. Sınır Tanımayan Doktorlar, şiddet olaylarının başlamasının ardından ilk ayda 6 bin 700 öldürüldüğünü, bunların 730'unun beş yaş altında çocuklar olduğunu açıklamıştı.

19 Ağustos 2018 Pazar

BUNU ASLA UNUTMAYIN!.. "Son dönemde Türkiye, Rusya ve Kuzey Kore'yi de 'yaptırım uygulanan ve uygulanacak ülkeler listesine eklemesi; Söz konusu ülkelerde ekonomik dengeleri altüst etti. ABD'nin yaptırım hamlesinin en fazla vurduğu ülkeler İran ve Türkiye oldu." PARTİLİ BAŞKAN Çok Net Açıklamalar Yaparak "Bunun Kendi Suçları Olmadığına Dair" KAMU VİCDANINI RAHATLATMALI VE MİLLETİ İKNA ETMELİDİR!..

Kadim Düşman ABD'den Türkiye'ye 8 şart iddiası!..
ABD Başkanı Trump'ın Mart ayından bu yana Çin'e yönelik başlattığı ticaret savaşı, akabinde Mayıs ayında İran'a Ağustos ayı itibariyle yaptırımlara başlayacağını ilan etmesi, son dönemde Türkiye, Rusya ve Kuzey Kore'yi de 'yaptırım uygulanan ve uygulanacak ülkeler listesine eklemesi söz konusu ülkelerde ekonomik dengeleri altüst etti. ABD'nin yaptırım hamlesinin en fazla vurduğu ülkeler İran ve Türkiye oldu. İran'ın para birimi riyal tepetaklak olurken, TL yılbaşından bu yana dolara karşı yüzde 50'den fazla değer kaybetti. İran, 'resmi kur ile serbest piyasa kuru'nu ayırarak, yola devam ederken, Türkiye dalgalı kur rejiminin etkisiyle görülmemiş bir şokla 2001 yılından bu yana karşılaştı.
Türkiye devalüasyonda ilk sırada
ABD Doları, Cuma günü önce uluslararası, ardından iç piyasalarda 6.80'i, Euro ise 8.0'ı aştı. Böylece yılbaşından bu yana TL'deki kayıp dolarda yüzde 80'i, Euro'da ise yüzde 75'i yükseldi.
Lira 2001 krizinden bu yana ilk kez bu denli sarsıldı. Böylece TL, para biriminin değer kaybında gelişmekte olan ülkeler arasında Arjantin'i geçerek, ilk sıraya yükseldi. İç piyasalardaki düşüşte ABD Başkanı Trump'ın Cuma günü attığı tweet'teki "Türk lirası, çok güçlü dolarımız karşısında hızla düşüyor. Türkiye'den gelen çelik ve alüminyum üzerindeki gümrük vergilerinin ikiye katlanmasına onay verdim! Alüminyumda bu oran artık yüzde 20, çelikte de yüzde 50. Türkiye ile ilişkilerimiz bu dönemde iyi değil!" ifadesi etkili oldu.
Rusya-ABD kapışması
ABD sadece Türkiye, İran ve Kuzey Kore'yi değil süper güç Rusya'yı da rahatsız etmekten geri kalmıyor. ABD’de bir grup senatör tarafından geçen hafta sunulan yaptırım tasarısıyla, Suriye ve Ukrayna’daki faaliyetleri ile 2016’daki başkanlık seçimlerine müdahale ettiği gerekçesiyle Rusya’ya yönelik yaptırımların genişletilmesi planlanıyor. Öte yandan, ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından bu hafta yapılan açıklamada, eski Rus ajanı Sergey Skripal ve kızının İngiltere’de zehirlenmesi nedeniyle Moskova’ya uygulanacak bazı yeni yaptırımların 22 Ağustos'ta yürürlüğe gireceği bildirilmişti. Açıklamada, söz konusu yeni yaptırımlar kapsamında ilk etapta Rusya’nın ihracatının ve finansman erişiminin kısıtlandığı belirtilirken, Rusya’nın gelecekte kimyasal silah kullanmayacağına dair garanti vermemesi halinde Rus hava yolu şirketi Aeroflot'un ABD'ye uçuşlarının engellenmesi, bankacılık faaliyetleri ve döviz kullanımı da dahil olmak üzere çok sayıda ek yaptırımın devreye gireceği duyurulmuştu.
Gelişmeleri değerlendiren Rusya Başbakanı Dimitriy Medvedev, “Eğer bankacılık faaliyetlerine veya döviz hareketlerine engellemeler getirilirse bunu, ekonomik bir savaş ilanı olarak değerlendireceğiz. ABD’nin bu adımına mevcut tüm ekonomik ve siyasi adımlarla karşılık verilmelidir” dedi.
ABD, Türkiye'ye 8 şart koştu!
Yaptırım konulmaması için İran'a 3 şart dayatan ABD'nin NATO müttefiki Türkiye'ye 8 şart dayatması dikkat çekiyor. İşte Washington adeta Türkiye'nin tapusunu istediği o şartlar:
1. Papaz Brunson dahil 15 Temmuz darbe girişiminde rol alan 20 ajanın ivedi serbest bırakılması. ABD, Özellikle Brunson'ın tahliyesi için 15 Ağustos Çarşamba gününe kadar Ankara'ya süre verdi.
2. Türkiye'nin İran'a kapsamlı ambargo uygulaması.
3. Rusya'dan S400 satın alınmaması.
4. Ankara'nın Kudüs politikasını gözden geçirmesi.
5. Kıbrıs Adası etrafında doğalgaz ve petrol aramaktan vazgeçmesi.
6. Halkbank'a kesilecek cezaya razı olunması.
7. Ankara'nın Fetullah Gülen'in iadesini talep eden dosyayı kapatması.
8. Türkiye'nin sahip olduğu kritik madenlerde ruhsatların Amerikan şirketlerine verilmesi.
KAYNAK: http://ilkkursun.site/abd-den-turkiye-ye-8-sart-iddiasi

14 Ağustos 2018 Salı

ÇOK HAYIRLI BİR HABER: BOYKOT!.. "Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, "Bakanlık inşaatlarında ABD menşeili malzeme kullanılmayacak" açıklamasında bulundu. Bakanlık ayrıca gayrimenkul sektöründe uygun faizli yeni kampanyalar yapılacağını da belirtti" ASLINDA Tam Sırası. Şimdi Bütün Mallarda "YERLİ VE MİLLİ" zamanı.

Son Dakika: "NİHAYET DOĞRU VE YERİNDE BİR KARAR VERİLDİ" Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'ndan ABD mallarına boykot çağrısı...
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, "Bakanlık inşaatlarında ABD menşeili malzeme kullanılmayacak" açıklamasında bulundu. Bakanlık ayrıca gayrimenkul sektöründe uygun faizli yeni kampanyalar yapılacağını da belirtti. (14.08.2018-16:59)
Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Bakanlık tarafından inşa edilecek yapılarda, menşei ABD olan inşaat malzemelerinin kullanılmayacağını bildirdi. Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, dolarda görülen spekülatif hareketlere karşı bir adımın da Çevre ve Şehircilik Bakanlığından geldiği vurgulandı. Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Bakanlık olarak inşa edilecek yapılarda ABD menşeli inşaat malzemelerinin kullanılmayacağını açıkladı. Gayrimenkul sektörünü yakından ilgilendiren bir yol haritası üzerinde çalıştıklarını belirten Bakan Kurum, "Gayrimenkul sektörünün önde gelen temsilcileri, 15 Temmuz'da FETÖ'nün hain darbe girişiminin ardından, vatandaşlarımızın ev sahibi olması için önemli bir fedakarlık örneği gösterdiler. Bugün de ülkemize yönelik yürütülen bu ekonomik kuşatmaya karşı en güçlü şekilde mücadele edecekler ve yeni bir fedakarlık dönemini başlatarak vatandaşlarımızı mağdur etmeden uygun koşullarda konut sahibi yapacaklar." değerlendirmesinde bulundu.
"ABD'NİN ELEKTRONİK ÜRÜNLERİNE BOYKOT UYGULAYACAĞIZ" 
Bakan Kurum, "Gayrimenkul sektörünü hareketlendirmek amacıyla uygun faiz oranları ve ödeme koşullarıyla yeni kampanyalar yapılacak. Bu kampanyanın ayrıntıları önümüzdeki günlerde açıklanacak." ifadesini kullandı.
Açıklamada, Bakan Kurum'un gelecek günlerde inşaat, inşaat malzemeleri ve gayrimenkul sektörü temsilcileri ile bir araya geleceği kaydedildi.
Partili Hükümet Sistemi Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan: "ABD'nin elektronik ürünlerine biz boykot uygulayacağız."
Son dakika haberi... Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD ile yaşanan gerilime ilişkin çok önemli açıklamalarda bulundu. Erdoğan, ABD ürünlerine boykot uygulanacağını söyledi. Döviz kurundaki dalgalanmalara ilişkin önemli açıklamalar yapan Erdoğan, "15 Temmuz bunun en somut ve en büyük örneğidir. Tankların, topların, uçakların, namluların karşısında dimdik durduk. Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki doların, kurun, faizin karşısında aynı kararlılıkla duracağız" dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Batı'da yapacağımız pek çok görüşme olacak. Batı'dan dostlar arıyor, görüşüyoruz, görüşmeye devam edeceğiz. Türkiye'de bir araya gelmenin gayretleri içerisindeyiz, bir araya geleceğiz" ifadelerini kullandı. Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan, ABD'nin Türkiye'ye karşı tutumuna ilişkin sert tepki gösterirken, "ABD'nin elektronik ürünlerine biz boykot uygulayacağız. Onların iPhone'u varsa öbür tarafta Samsung var, Venüs var Vestel var. Ne yaptığımızı anlasınlar. Biz kendimize yeteceğiz" ifadelerini kullandı. Erdoğan, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından ATO Congresium'da düzenlenen "İktidarının 16. Yılında AK Parti Sempozyumu"nda konuştu. Erdoğan'ın konuşmasının satırbaşları şöyle: "AK Parti ve AK Parti dönemini anlamanın bugünlerde çok daha önemli olduğunu düşünüyorum. Her alanda AK Parti'nin Türkiye'de gerçekleştirdiği büyük dönüşümün konuşacak olmasını çok önemli görüyorum. Bugün burada her biri çok değerli katılımcıların, yeni yaklaşımları, stratejileri ortaya koyacağına inanıyorum.
"BU MİLLETİ ANLAMAYAN AK PARTİ'Yİ ÇÖZEMEZ"
Partimiz söz konusu olduğunda ifade ettiğim tespitimi tekrar hatırlatıyorum. AK Parti nevzuhur bir siyasi oluşum değildir. AK Parti'nin tarihi milletimizin tarihi kadar eskidir. Cumartesi günü yapacağımız kongremizde bu konuyu enine boyuna paylaşacağız. AK Parti'yi anlamak için önce Türkiye'yi ve Türk milletini anlamak gerekir. Coğrafyasıyla, tarihiyle, sevinciyle, hüznüyle bu milleti anlamayanlar AK Parti'yi çözemez. Onlara tavsiyemiz bakış açılarını değiştirmeleridir. Bunlar geçmişte hem devletin imkanlarını kullanmış, hem de milletimizin değerlerine savaş açmış faşist düzenin temsilcileridir. Bu kesim artık ülkemize ve milletimize olan düşmanlıklarını AK Parti'ye muhalefet örtüsü altında gizleyemez haline geldi. Bunları hayırlı gelişmeler olarak görüyorum.
Son günlerde yaşanan hadiseleri bu çerçevede değerlendiriyorum. Türkiye'ye yönelik açık bir saldırı var. Eskiden bu saldırılar daha kapalı yapılırdı, şimdi doğrudan üzerimize geliyorlar. Bunlara karşılık ekonomik ve siyasi tavırla karşılık verilir. Ekonomik olarak tüm tedbirleri aldık, gerekli cevabı veriyoruz. Yapabileceğimiz ikinci ve asıl önemli husus siyasi duruşumuzu sağlam tutmaktır. Maruz kaldığımız saldırının ekonomiyle ilgisi yoktur, bizim de kendimizi buna göre konumlandırmamız gerekiyor. Cari açık, faizler, enflasyon başta olmak üzere çözmemiz gereken bazı sorunlar var.
"EKONOMİMİZ TIKIR TIKIR ÇALIŞIYOR"
Ülkemizin ekonomik verilerini kime gösterirseniz gösterin bir gariplik olduğunu fark edecektir. Dolar ülkemizin parası karşısında 4,8 seviyesinden 7'lere fırladı? 15 Temmuz sabahı 2,8 seviyesinde olan kurun 4,8 seviyesine çıkması anlamsızken bu durumu nasıl izah edeceğiz? Anormallik var mı diye baktığımızda manzara şudur: Bankalar mı battı? Bugün ülkemiz dünyadaki en sağlam bankacılık sektörüne sahip. Kamu borç stoğunun milli gelire oranında Avrupa'nın en iyilerindeniz. Ekonomimiz tıkır tıkır çalışıyor. Dünyada örnek gösterilen turizmde patlamaya yaşayan ülke konumundayız. Savaşa mı girdik, işgale mi uğradık, siyasi veya sosyal kaos mu yaşıyoruz? Bu soruna her zamanki klasik bakış açısının dışında bakmak zorundayız. İşin ekonomi tarafının küresel boyutunun olduğu açıkça ortadadır. ABD, Çin'den Rusya'ya kadar pek çok yeri ekonomik bakımdan hedef almış durumdadır. Bu durum tek başına ülkemizde yaşananları izaha yetmiyor. Ülkemize yönelik daha derin bir operasyon var. 16 yılda ülkemizi 3,5 kat büyütmekle büyük bir sıçrama yaptık. Bundan rahatsız olanlar gayet tabiidir. Kendimiz kazandığımız kadar, iş yaptığımız yerlere kazandırmaya dikkat ediyoruz. Dış ticaret rakamlarımıza baktığımızda ticari ilişkilerimizde karşı tarafın bizden fazla kazandığını görüyoruz. Bunu söylerken kendimizi dev aynasında görmek gibi yanlışa kapılmıyortuz. Kendimize güveniyoruz ama eksiklerimizi de iyi biliyoruz.
"STRATEJİK ORTAK DEĞİL MİYDİK"
AK Parti döneminde en önemli değişim, devletimizle milletimizi barıştırarak ekonomimizi çok ileri taşımamış olmamız. Rahatsızlık burada birileri hazımsılık burada. Birileri ekonomiyi silah olarak kullanmaktan çekinmiyor. Adımlarımızı bu denli dikkatli atmamızın sebebi budur. Biz sizinle stratejik ortak değil miyiz? Afganistan'da, Somali'de, Kosava'da birlikte olmadık mı? Bu yaptığınız nedir, nereye varmak istiyorsunuz? Bu milletin karakteri sağa sola savrulan bir karakter değildir. Yaşadığımız sürecin bir maliyeti var ama operasyonu gerçekleştirenlere de bir maliyeti olduğu şüphesiz.
"15 TEMMUZ'DA NASIL KARARLILIKLA DURDUYSAK"
15 Temmuz bunun en somut ve en büyük örneğidir. Tankların, topların, uçakların, namluların karşısında dimdik durduk. Hiç kimsenin şüpheniz olmasın ki, doların, kurun, faizin karşısında aynı kararlılıkla duracağız. Milletime inanıyorum. Onlar yoğun bir şekilde TL'yi hemen alıp, doları bozdurduğunu görüyorum. Dolar hemen bozdurulup TL'nin onurunu korumamız en güzel cevap olacak. Dün siyasi özgürlüğümüzü birbirimize kenetlenip korumuştur. Bugün de birbirimize kenetlenip imkanlarımızı seferber ederek koruyacağız.
"ONLARIN IPHONE'U VARSA; BİZİM DE, DÜNYA HARİKASI 
'YERLİ VE MİLLİ' MALLARIMIZ VAR..."
Buradan iş dünyamıza sesleniyorum. En güzel cevap işimize 4 elle sarılmak olacaktır. Daha çok üreteceğiz, daha çok ihraç edeceğiz. ABD'nin elektronik ürünlerine biz boykot uygulayacağız. Onların iPhone'u varsa öbür tarafta Samsung var, Venüs var Vestel var. Ne yaptığımızı anlasınlar. Biz kendimize yeteceğiz. Biz insansız hava araçlarını istediğimizde 'Kongre izin vermiyor' diyorlardı. Kötü komşu bizi evsahibi yaptı. Bunları üretiyoruz. Sıkıntımız yok. Batı'da yapacağımız pek çok görüşme olacak. Batı'dan dostlar arıyor, görüşüyoruz, görüşmeye devam edeceğiz. Türkiye'de bir araya gelmenin gayretleri içerisindeyiz, bir araya geleceğiz. Gayretlerimizi sürdüreceğiz. Rabbimizin yardımı yakındır, endişe etmeyin. 'Bekle gör' anlayışıyla üretimi durdurursak, İhtiyat diyerek ticareti aksatırsak, asıl o zaman düşmana teslim duruma düşeriz. 'Dövize gidersek kurtuluruz' yok. O zaman batarsın. Sen Türk'sün, sen Türk lirasıyla beraber yoluna yürüyeceksin. 26 Ağustos'ta yeniden Malazgirt'ten yola çıkacağız, unutmayın. Yeniden bir diriliş olacak inşallah."

9 Ağustos 2018 Perşembe

İstanbul için "FELÂKET ÇANLARI" çalıyor!.. "Madde madde Kanal İstanbul Projesi (Bölüm: 1 ve 2) POLİTEKNİK Halkın Mimarları, Mühendisleri ve Şehir Plâncıları Girişimi) İstanbul’un doğal yaşam alanlarını, su varlıklarını ve ormanlarını kıskaca alan mega projelerde son adım...

İşte, İstanbul halkına müjde olarak sunulan "KANAL İSTANBUL PROJESİ" (I-II) Politeknik; Halkın Mühendisleri, Mimarları ve Şehir Plâncıları Girişimi
İstanbul’un doğal yaşam alanlarını, su varlıklarını ve ormanlarını kıskaca alan mega projelerde son adım Kanal İstanbul’un güzergahı açıklandı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı sitesinden daha önce yayımlanan ÇED raporunda belirtilen, ancak Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan’ın yalanladığı güzergah, 15 Ocak’ta kamuoyuna duyuruldu. Güzergah boyunca yapılaşma ve inşaat faaliyetleri içeren projenin hayata geçmesi durumunda İstanbul’a yaşam veren Kuzey Ormanları, su varlıkları, kentin ekolojisi ve doğal yaşam alanları tahrip edilecek. Bilim ve meslek insanlarının uyarılarına rağmen ısrar edilen projenin etkilerini maddelerle bir araya getirmeye çalıştık.

Madde madde Kanal İstanbul (2) – Politeknik 
Kanal İstanbul, İstanbul’un "yaşam kaynağı, hayati dayanağı ve nefesi durumundaki" ormanlık alanlarını, verimli tarım arazilerini, yeraltı ve yer üstü su havzalarını, temiz havasını ve yaşama elverişli doğal yerleşim alanlarını ‘ulaştırma’ projesi adı altında imara açarak yok edecek. "gündemdeki olağanüstü önemi, yarattığı büyük tehdit ve tehlike bakımından" Kanal İstanbul’un yaratacağı tahribatı madde, madde anlatmaya devam (biz de "önleyici tedbir olarak" yazmaya, yaymaya ve yayınlamaya) ediyoruz.
Su varlıkları zarar görecek
Yeraltı/yerüstü su havzalarını tahrip edecek
Kanal İstanbul Küçükçekmece Gölü, Sazlıdere ve Durusu (Terkos) üzerinden geçecek şekilde projelendirilmiş durumda. Yaklaşık 45 km uzunluğundaki proje, güzergahında bulunan, göl, dere, doğal yeraltı su ve kanallarını geri dönüşü olmayacak bir şekilde tahrip edecek. Proje alanı ve çevresindeki yeraltı su havzalarını besleyen su varlıkları ise Karadeniz ve Marmara denizinin tuzlu sularının alanı basması nedeniyle yavaş yavaş yok olacak. Susuzluk hızla yaklaşan bir tehlike haline gelecek.
Sazlıdere yok olacak!
Sazlıdere Barajı yıllık 55 milyon m3 kapasitesiyle İstanbul Avrupa Yakası için önemli bir tatlı su varlığıdır. Sazlıdere Havzası’nda tarım arazileri, meralar, yerleşim ve sanayi alanları, ormanlık alanlar ve baraj alanı bulunuyor. Sazlıdere Havzası’nda toplanan sular, terfi merkezi ve isale hatları ile İkitelli’den arıtılarak Avcılar, Bağcılar, Gaziosmanpaşa, Güngören, Küçükçekmece, Başakşehir ve Esenyurt ilçelerinin su ihtiyacını karşılıyor. Kanal İstanbul projesinin hayata geçmesiyle güzergah üzerindeki Sazlıdere Barajı yok olacak. İstanbul’un su varlığı azalacak.
Durusu (Terkos) tehdit altında
Terkos Havzası; yaklaşık 736,2 km2 alanı ile İstanbul’un %20’lik su ihtiyacını karşılayan ikinci büyük havzası. Terkos Gölü ve civarı tatlı su-kumul ekosistemleriyle Türkiye’deki en zengin floraya sahip. Terkos Gölü şehir kullanım suyunun önemli bir bölümünü karşılıyor. Terkos Gölü’nden gelen sular Terkos-Kağıthane iletim hattı sayesinde İstanbul’un ilçelerine dağıtılıyor.
Kanal İstanbul projesi Terkos Gölü etki alanında yer alıyor. Terkos’a sınır olarak yapılacak bir kanalın Terkos havzasını etkilemesi olasılığı oldukça yüksek. Projenin hayata geçmesiyle birlikte çevresinde planlanan yeni yerleşim alanlarının açılması durumunda nüfus yoğunluğu artacak ve Terkos Gölü’nün kirlenmesinin hatta kullanılmaz hale gelmesinin önü açılmış olacak. Proje alanı üzerindeki yeraltı su varlıklarının tuzlanması Terkos Gölü’nü de tehdit edecek. Bu durum İstanbul için yakın gelecekte susuzluk sıkıntısını oluşturacak diğer bir etken. İstanbul için hayati olan Terkos Gölü’ndeki su içilemez hale gelecek.
Terkos Gölü çevresinde yoğun yapraklı ormanlar, gölün denizle arasındaki kumulun durdurulması için sahilde çevrelenen çamlar, ‘önemli bitki alanı’ ve canlı türlerinin yaşamına olanak sunan doğal yaşam alanları yer alıyor. Sadece kanalın fiziki varlığı ile değil, kanal projesi etrafında yapılacak köprüler, yollar, kentsel dönüşüm projeleriyle yapılacak konutlar, iş merkezleri vb. yapılarla bu doğal yaşam alanı, ekosistem bozulacak. Terkos gölünde yaşayan Çapak balığı, Ak balık, Black Sea sprat, Barbus cyclolepis, Alburnus istanbulensis türü balıklar yok olacak. Kaderleri Haliç ve İstanbul boğazındaki diğer balıklara benzeyecek ve beslenme zincirinde sorunlar yaratacak.
Tarım alanları yok olacak
101 milyon 973 bin 360 m2 tarım arazisi yok olacak. Kanal İstanbul projesi güzergahı boyunca kuzeyden güneye doğru gidildikçe ormanlık alanlar, tarım arazileri ve yerleşim alanları yer alıyor. Güzergah boyunca Karadeniz’den, Marmara Denizi’ne kadar toprak yapısı ve sınıfları şöyle:
Kanal İstanbul projesinin toplam etki alanı 129 milyon 344 bin 110 m2.
Proje etki alanının %78,83’ü farklı niteliklere sahip tarım arazilerinden oluşuyor. Bu alan 101 milyon 973 bin 360 m2, yani 13 bin 243 futbol sahası büyüklüğünde bir alan. 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’na göre ‘mutlak tarım arazisi’ olarak tanımlanan, korunması gereken 5 milyon 264 bin 297 m2’lik tarım alanı projenin etki alanında yer alıyor. Yani İstanbul’a gıda sağlayan nitelikli tarım alanları projeyle yok olacak, İstanbul’un gıda fiyatları yükselmeye devam edecek.
Hava kirlenecek
Kanal İstanbul Projesi ÇED Başvuru Dosyası’na göre tahmini hafriyat miktarı 1.5 milyar m3. Bu miktarda hafriyat saatte 600 kg toz emisyonu oluşturabilecek. Bu, Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliği Yönetmeliği’ndeki limit değerin 600 katı. Yani proje havayı kirletecek, halkın sağlığını tehdit edecek.
İstanbul’un nefesi kirlenecek, hava kirliliğine bağlı hastalıklar artacak
Tahmin edilen toprak ve hafriyat miktarına göre malzemeyi taşımak ve alandan uzaklaştırmak için 15 m3’lük kamyonlar kullanıldığında 100 milyon hafriyat kamyonu seferi yapılacak. Hafriyatın 5 yıl süreceği düşünülürse saatte 2 bin 283 kamyon seferi anlamına geliyor. Her bir kamyon seferinin ortalama uzunluğu ise güzergâhın yarısı 22,5 km. 22,5 km’lik 2 bin 283 kamyon seferi, Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliği Yönetmeliği’nde bir araç için belirtilen 0.35 kg/km toz emisyonu düşünüldüğünde saatte toplam 19,979 kg toz emisyonu havaya karışacak.
aatte 2 bin 283 kamyon seferiyle 251 kg karbon monoksit emisyonu ve 168 kg kükürt oksit emisyonu ortaya çıkacak. Yılda 30 bin kişinin hava kirliliğine bağlı olarak hayatını kaybettiği Türkiye’de, kanalla birlikte oluşacak kirli hava bu kayıpları arttıracak. Ayrıca binlerce kamyonun İstanbul’un trafiğine, yollarına getireceği yük halkın ulaşım güvenliğini tehdit edecek. Kentsel dönüşüm projeleri sırasında hafriyat taşıyan kamyonlar son bir yılda 38 insanın yaşamına son verdiği unutulmamalı!
Deprem ve tetiklenmiş heyelan riskleri artacak!
Heyelan riski doğacak
Kanal İstanbul proje güzergahında mühendislik yapılarının hayata geçmesiyle birlikte alanda heyelan, sıvılaşma, korozyon, kireçtaşlarının ergimesine bağlı büyük zemin göçükleri gibi yeni zemin problemleriyle karşı karşıya kalınması muhtemeldir. Projenin en yüksek kotu 140 metre. Güzergah tesis edilirken hafriyat alımı sırasında ve sonrasında çalışma ortamındaki yükseklik farklarının yaratacağı eğim artışları nedeniyle, doğal zemin mukavemet (dayanım) özelliklerini kaybedebilecek. Doğal hali zarar gören zeminlerde depremlerle veya yoğun yağış ile birlikte şev-heyelan riskleri ortaya çıkacak.
Fay hattının yanı başında
Proje alanı birçok gömülü fay ile kesiliyor ve Kuzey Anadolu fay hattına en yakın uzaklığı 15 km ve en kuzeydeki bölümüne uzaklığı 60 km. Olası deprem ile birlikte oluşabilecek tsunami dalgalarının kanal güzergahına girişiyle birlikte halk deprem dışında ikincil bir tehlike ile karşı karşıya kalacak.
Proje kapsamındaki dolgu adalar, Marmara Denizi depremi esnasında risk altında olacak.
İklime etkisi olacak!
Marmara-Karadeniz su dengisi bozulacak
Kanal İstanbul deniz ekosistemine, Karadeniz-Marmara dengesine ve iklime etki edecek. İstanbul Boğazı’nın su akış düzenini bozacak. İstanbul Boğazı’nın Karadeniz ve Marmara Denizi girişleri arasında 0.30 metre kot (yükseklik) farkı bulunuyor. Bu nedenle yüzeyde Karadeniz’den Marmara Denizi’ne doğru bir akıntı mevcut. Boğazın altında ise iki deniz arası yoğunluk farkından dolayı Marmara’dan Karadeniz’e ters akıntı var. Kanal İstanbul ile birlikte denizler arası akış dengesi değişebileceği için, İstanbul Boğazı’nda farklı yoğunlukların oluşturduğu katmanlı akış düzeni bozulabilecek.
Örneğin İstanbul Boğazı’nın ortalama üst katman akışındaki % 3’lük bir artış boğaz sularının desarj miktarını Sakarya Nehri gibi orta boy bir nehir desarjının 3 katı kadar arttıracak.
Karadeniz’den Marmara’ya açılacak ikinci su yolu Karadeniz’den Marmara’ya daha fazla suyun akmasına neden olacak. Avrupa Kıtası’nın atıklarıyla kirlenen ve biyolojik çeşitliliği düşük Tuna, Dinyaper nehirlerin Karadeniz’e akan suları Marmara Denizi’ne daha büyük hacimlerde akacak, Marmara denizi kirlenecek, ısısı değişecek. Su kalitesinin kötüleşmesi Marmara deniziyle birlikte komşu denizlerin (Ege, Akdeniz) belirli ısı şartlarında oluşan dengesini ve ekosistemlerini tehdit edecek.
Marmara’dan Karadeniz yönünde ilerleyen ters akıntı tabakasında da artış görülebilecek. Marmara Denizi’nin besin açısından zengin olan alt katmanlı sularının artan akışı ile Karadeniz’deki su katmanlarını-iç akıntı döngüsünü değiştirme potansiyeli oluşabilecek.
Denizler arası akış katmanlarındaki artış, özellikle de uzun vadeli etkileri düşünüldüğünde hafife alınamaz. Özellikle komşu denizlerin ve özellikle de Karadeniz’in nesli tükenmekte olan ekosistemleri kısa vadede bile zarar görecek. Karadeniz kıyısına dökülecek milyonlarca m3 hafriyat kıyı boyu boyunca dalga etkisi ile taşınarak Karadeniz kıyılarının ekolojik olarak bozulmasına, Kanal İstanbul’un ağzının dolmasına neden olacak. Kanal İstanbul projesi ÇED başvuru dosyasında belirtilen 22,5 milyon m2‘lik 10 yeni ada Marmara Denizi’nin akıntı düzenini etkileyecek bir başka etken.
Hafriyat nereye gidecek?
Verilen koordinatlar üzerinden Marmara’ya yapılacak 3 grup adanın her birinin arasında boşluk olmasa dahi, her bir grup adanın kendi iç mesafeleri doldurulsa bile, Karadeniz’e yapılacak dolgu alanı ile beraber, deniz seviyesinden ortalama 3 m yüksekliğe kadar doldurulduğunda 1.35 milyar m3’lük dolgu malzemesi kullanılacak.
Oysa ÇED raporunda 1.5 milyar m3 hafriyat, 115 milyon m3 dip tarama malzemesinin çıkarılacağı ve ada gruplarının kendi içinde dolgusuz alanlardan inşa edileceği belirtiliyor. Bu hafriyatın hesap dışında kalan kısmı, yine döküldüğü yeri tahrip edecek.
Hafriyat ile birlikte İstanbul’un kuzeybatısı örselenecek, denizleri doldurulacak, kıyı çizgisi tahrip edilecek ve kent için hiçbir gereklilik taşımayan adalar inşa edilecek. Kıyı alanlarına yapılacak yeni dolgu alanı projeleri, olası bir depremde büyük kayıplara yol açabilecek.
Yeni emlak projeleri, yeni rant projelerini yaratacak!
Kanal etrafında kurulması muhtemel yerleşim yerleri hâli hazırda 15 milyon olan İstanbul nüfusunu arttıracak. Nüfus artışı, doğal yaşam alanlarına doğru yapılaşma baskısını, İstanbul’a yaşam veren doğal varlıkların betonlaşmasını, yapı projelerine terkedilmesini, altyapı sorunlarını, trafik artışını getirecek.
Güzergah hattı boyunca 3 km genişlikteki bir hattın imara açılması planlanıyor. Kanal etrafında kurulacak muhtemel yerleşim yerlerinin niteliği hakkında raporda hiçbir ifade yer almasa da son dönem TV reklamlarına da konu olan ‘’Kanal İstanbul’a komşu’’ rezidanslar, alışveriş ve gösteri merkezleri, oteller projenin ne getireceğini şimdiden gösteriyor.
Hat boyunca inşa edilecek köprüler, yollar, bağlantı yolları sadece güzergahı değil, İstanbul’un Kuzey Batısını yerleşim aksına çevirecek, tüm doğal yaşam alanlarını ulaşım projelerinin kıskacına sokacak.
Mega proje çığırtkanlığındaki son halka Kanal İstanbul ile halk büyük sorunlarla boğuşuyor olacak.
Politeknik

2 Ağustos 2018 Perşembe

Mevcut CHP (Cumhuriyet Halk Partisi)'nin; Türkiye Cumhuriyetinin Kurucu Partisi, Atatürkçü ve Kemalist olmakla hiç ilgisi, bağlantısı ve alâkası yok!..Muharrem İnce: Partide olanları anlatsam insan içine çıkamazlar!..

Cumhurbaşkanı Adayı Muharrem İnce, CHP'den yakındı ve 'hakim unsuru' (parti yöneticilerini) halka şikâyet etti: "Partide olanları anlatsam insan içine çıkamazlar!.."
Günün Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)'nin 24 Haziran'daki cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, olağanüstü kurultay ve imza tartışmalarına ilişkin olarak, delegelere yönelik baskı, tehdit ve 'başka şeyler' olduğunu söyledi. İnce, 'Partide olanları anlatsam yöneticiler insan içine çıkamazlar. Bunları partiyi yıpratmak için söylemiyorum' dedi. (bunun neresi halkın partisi!)

Muharrem İnce: Partide olanları anlatsam insan içine çıkamazlar...
İnce, "Ne yazık ki saray çevreleri ve bazı Atatürkçü geçinip gizli olarak saraya çalışan bir kesim CHP yönetiminin değişmesini istemiyor. Bu yapının kalmasını istiyor. Seçimin sonucunda AKP Sözcüsü Mahir Ünal'ın ‘Muharrem İnce lider olmuştur' açıklaması da buna hizmet etmekte. Sözüm ona beni yüceltiyor, ama gerçeği mevcut CHP yönetimini destekliyor" ifadesini kullandı.
Sözcü Gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk'e konuşan Muharrem İnce'nin yakınma ve açıklamaları şöyle:
– Olağanüstü kurultay için en yüksek imzayı 548 ile MHP'de Meral Akşener toplamıştı. Bizim topladığımız imza sayısı 600'ün üzerinde. Üstelik baskı, tehdit ve başka şeyler de var.
'Herkes imza sayısına takılıp kalıyor'
– Belediyelerin, kurultay üyeleriyle doğrudan ilgisi var. ‘İşe alırız, partiye bina alırız, ihale veririz' teklifleri havada uçuşuyor.
– Örnek vereyim: Eskişehir'de parti delegemiz Betül Duman baskılar yüzünden partiden istifa etti. Delege Kemal Yavuz'un son 10 gün içinde bir yakını Odunpazarı Belediyesi'nde işe girdi mi? Partide olanları anlatsam yöneticiler insan içine çıkamazlar. Bunları partiyi yıpratmak için söylemiyorum.
– Siyasi Partiler Kanunu diyor ki: Olağanüstü kurultay isteyenlerin sayısı delegelerin 4'te 1'inden az olamaz. Bu durum CHP'de farklı. CHP delegesinin yüzde 50 artı 1'inden fazla imza toplanması gerekiyor. 623 olunca kurultay toplanacak, 621 olunca toplanmayacak mı? Unutmayalım bu siyasal kurultaydır. Herkes imza sayısına takılıp kalıyor.
'Bütün partiler kurultay yapıyor'
–Bana dönük eleştiriler arasında, ‘Yerel seçimler var. Olağanüstü kurultayın sırası mı?' var. İYİ Parti'nin önünde seçim yok mu? Olağanüstü kurultaya gidiyor. AKP'nin, Saadet Partisi'nin önünde seçim yok mu? Kurultay yapıyorlar. Biz neden yapamıyoruz?
– Söylenen şu: ‘CHP yerel seçimde başarısız olacak, bekle, seçimden sonra genel başkan olursun.' İyi de, yerel seçimde niçin başarısız olalım? Yenilenelim, gelişelim, başarılı olalım.
– Bana dediler ki ‘Cumhurbaşkanı adayımızsın.' Bana cumhurbaşkanlığını teslim ediyorlar ama partiyi teslim etmiyorlar. Parti, Türkiye'den daha mı değerli?
– Şunu da söyleyeyim: Asla partiyi mahkemelerde süründürmeyeceğim. Öyle bir derdim yok. Ben CHP'ye bir yol sunuyorum.
– Benim derdim koltuk değil. Ben bir yanlışı anlatmaya çalışıyorum. Bu yerel seçimlerde kamyon duvara çarpacak. Uyarı görevimi yapıyorum.
‘Bin oy alırım'
– Önceki kurultayda aday olduğumda, 126 imzayı bulup bulmadığımın tartışması yapıldı. Hatta 20 oyun bana sayılması için sözde kıyak yaptılar.
– 126 oy tartışmasının yapıldığı zaman ben delegelerimizden 447 oy aldım. Şimdi, 600 delegemiz adaylığım için imza verdiyse. Alacağım oy sayısı bin civarındadır. Bunu onlar da biliyor.
– Ne yazık ki saray çevreleri ve bazı Atatürkçü geçinip gizli olarak saraya çalışan bir kesim CHP yönetiminin değişmesini istemiyor. Bu yapının kalmasını istiyor.
– Seçimin sonucunda AKP Sözcüsü Mahir Ünal'ın ‘Muharrem İnce lider olmuştur' açıklaması da buna hizmet etmekte. Sözüm ona beni yüceltiyor, ama gerçeği mevcut CHP yönetimini destekliyor.
'Ünal CHP tabanını yönetmeye çalışıyor'
– Çünkü böyle bir açıklamayla CHP tabanı mevcut yönetime sarılıyor. Yani her kurultay öncesinde ya da CHP yönetiminin zayıfladığı anlarda ya fezleke gönderiliyor ya soruşturma açılıyor. Mutlaka mağdur edilecek bir şey yapılıyor.
– Benim için ‘Seçim gecesi insan içine çıkamayacak durumdaydı' yalanını ortaya atanlar da AKP'liler değil, CHP'lilerdi. Seçim sonuçlarını doğru anlamayıp kendi görevini yapamayanlar ‘Muharrem İnce niye konuşmadı' diye yıpratma kampanyası yaptılar. ‘Neden otele gittin' eleştirileri oldu.
– Aday olurken ben parti rozetini çıkarıp Türk Bayraklı rozetimi taktım. Parti genel merkezine gitseydim, ikinci tura kalmam diğer partilerden nasıl oy isteyecektim? Bu kararı parti yönetimiyle birlikte verdik.
– İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayımızı partimize 1 milyon 200 bin üyeyle seçeceğiz. Cumhurbaşkanı adayımızı da üyeler seçecek. Ayrıca barolar, odalar, bu ön seçimde oy kullanacak.
‘Kurultayımız 1 hafta sürecek'
– Bana partili arkadaşlar tarafından şu soru yöneltiliyor: Sen gelirsen parti üst yönetimini tasfiye edecek misin? Asla. Bugün partiyi yönetenler de arkadaşlarımız.
– Bizim iddiamız mevcut yönetimden daha iyi yöneteceğimiz iddiasıdır. Daha demokratik, daha şeffaf bir yönetim. Örneğin, hemen tüzük ve program kurultayını toplayacağız. Kurultayımız bir hafta sürecek. Örgütü öne çıkaracağız.
– Aslına bakarsanız ben seçim sonrasında şunu bekledim: ‘Arkadaş, sen bizim cumhurbaşkanı adayımızdın. Bir kampanya yürüttük, eksiğiyle, fazlasıyla. Al sana genel merkezden bir oda. Olağan kurultaya kadar beraber iş yapalım. Yerel seçimlere birlikte hazırlanalım. Sen de karar süreçlerinin içinde ol. Gerekirse gayri resmi MYK ve Parti Meclisi'ne katıl.'
– Ama bunların hiçbirini yapmadıkları gibi beni yıpratmanın peşine düştüler. ‘Tayyip Erdoğan'ı tebrik etmezmiş. Beklentinin altında oy aldı' sözleri. Bunlar hep tahrik edici laflardır.
"Aldığım oyla oyunları bozuldu"
– CHP yönetimi beni cumhurbaşkanı adayı yaparken herhalde şöyle düşünmüş: ‘Meral Akşener ikinci olur, Muharrem İnce de üçüncü olur. Siyaset sahnesinden çekilip gider.' Yüzde 31 oy almamla oyunları bozulmuştur. Gördüğüm bu.